Şehr-i Yalnızlık
“Yağmurlar yağmaya başladı. Toprak içinde binlerce rayiha barındıran kokusunu saldı tüm şehrin üzerine. İnsanlar bir dua mırıldandılar dudaklarının kıpırtısı içinden. Bir dua, bin duada buldu kendisini.” Uzun zaman önce başladı her şey. Uzun zaman önceydi; ama bir “an”da oldu her şey.
Uzun zaman önceydi. Bu şehrin sokaklarında yalnızlık duygusuyla dolaşamazdı insan. İnsanlar çoktu, şehir güzeldi. Ve musluklardan sular akardı.
Uzun zaman önceydi. Bir gazete manşet attı; acı. Şehrin ruhu, su… Artık yoktu.
Uzun zaman önceydi. Susuzluk yüreklerde başlamıştı oysa musluklardan önce. Herkesin içinde yaşadığı bir kuraklık vardı zaten. Kendi çatlamış yüreğinden kaçıyordu bu şehrin sokaklarında dolaşan insanlar. Bir yudum su yeterdi belki dindirmeye acıları ama gazeteler manşeti atmıştı bir kere.
Uzun zaman önceydi. Bir bir çekildi sokaklardan avuçları gökyüzüne doğru açılmış çocuk yürekler. Bir bir çekildi bembeyaz tülbendine gözyaşlarını döken anneler. Bir bir çekildi dağ gibi omuzlarında dünyayı taşıyacak babalar. Çekildi bomboş sokakların fotoğrafı sonra.
Uzun zaman önceydi. Sırtına vurduğu bohçasıyla geceleyin şehri terk edenlerin gözyaşları.
Boşlukta asılı kaldı şehrin yalnızlıkla olan imtihanı. Sokakları boşalmış, evleri karanlığa hapsolmuş şehrin imtihanı da zor oldu yağmursuz ve “nun”suz bir nisan sabahı.
Hepsinden ayrı sende gitmişsin, adın kalmış tekliğinle birlikte ey!.. Ve seninle dolu bir hayalde yıka beni. Ruhumu şehrimin yalnızlığına göm.
Uzun zaman önceydi.
“Yağmurlar yağmaya başladı. Toprak içinde binlerce rayiha barındıran kokusunu saldı tüm şehrin üzerine. İnsanlar bir dua mırıldandılar dudaklarının kıpırtısı içinden. Bir dua, bin duada buldu kendisini.”