Ellerimde yağmur okunuşlu sonbahar yazgısı
Gözlerimde kırılgan hayaller
Ve mısra mısra ihanet
Ve satır sonlarında kafiyelere bürünmüş hüzün…
El salla sensizliğime
Yine gidiyorsun iki gözüm..!
Bilmem kaçıncı kayboluşun seherinde
Unutulmaya yollarken kendimi
Sen aklıma çakılan bir kırık cam buğusu
Bir demli çay tiryakiliğisin dudaklarımda
Ahh Esvâra!
Uykularım kaçaklık ezgisi
Düşlerimde kıyamet hükmü gülüşün
Suskun şehirler avaz bir ayazda
Her yanda boynu bükük
Sesi yanık türkü kokusu
Bir asansör kabini kadar dolu içim
Bir o kadar boşlukta düşlerim
Pencere önlerinde tükettiğim akşamlar
Ve sesimde tutuşan eylül şarkıları
Bağrımda postal izi ihtilaller
Kan süzgeci, işkence sabahları
Ve kaçak bir aşk militanı kendi çıkmazında
Sonu yok Esvâra
Sonu yok bu yolun..!
Ektiğim gelincikler açmış darağaçlarında
Her infaz bir düğün
Her asılışta kan damıtır yaprakları
Ve bilir misin(?) yakmıyor beni;
Ne senin kadar gelincik tarlası,kan kızılı
Ne de ciğerlerime süzülen sarı tütün acısı…
Şimdi ben ayyaş adımlarla koşarken yılları
Geride bıraktığım senlerce anının
Salya sümük yaşam artıklarının
Ve üşümüş duvarların ağırlığınca
Yokluğuna yangın susuşlardayım..
Karadeniz isyan seslerinden dalgalı
Yüzünde bin yıllık sevdasının izleri
Her damla bir zincir
Her dalga bir çığlık gözlerinde
Yakamozlu suretinde ayrılık çizgileri
Zindansı bir öykü çocukların dilinde
Yusuf kavlince,
İbrahim’in bedeninde
Gayya kuyularda ateşe verilmiş
Dilek ağacı kanayışı
Çaputları kızıl isyan bayrağı
Oysa ateşlenmeden fitili unutulmanın
Avuçlarında karanfillerle çıkıp gelecektin
Her gidişin bir dönüşü var demiştin
Her gidişin bir dönüşü…
Şimdi bir intiharın habercisi mi bu yılgın kuşlar
Bu martıların suskunluğu..?
Epeydir mavi kokmuyor deniz
Toprak tütmüyor eskisi gibi
Ve sözlerim yıllanmış acılar tilaveti
Ki kırılmasın diye şiirler
Her gece sarhoşluğumla boğarım sesimi…
Yasak zamanlardan geçtim
Dilimde eylül türküleri
Ve peşimde kendine yabancı bir geçmişle..
Okunmadan atılmış anlamsız bir mektup mahiyetinde
Ayaklar altında ezildi ömrüm
Ve hayatlar tanıdım bana çok benzeyen;
Hayatlar Esvâra
Doğumları kıyamet şöleni
Varlıkları kaybolmanın resmiyetine kayıt…
Akrebin kıskacındaki
Yelkovan savunmasızlığında
Ne kadar hızlı koştuysam zamanı
O kadar çok öldüm
Ve insanlar gördüm
Hiçliğin kalabalık meydanlarında
İnsanlıkları zaman aşımına uğramış
Solgun kent yüzlerinde
Mahzur bir çıban gibi sırıtkan;
Suretleri aynalarda ölüm çığırtkanlığı
Üstüne alınmasın kimse
Bitişim kendime
İçim kendimden sürgün benim
Dört yanım taş duvar
Dört yanım çöl susamışlığı
Güzde titreyip düşen
O sarı yapraklar gibi hayat
Ve mutluluk
Kaf dağında bir eski masal şimdi
Ve ben sonrasızlığımın göçebe yürüyüşlerinde
Kambur öyküler anlatıyorum kendime
Yüklenip tüm aşk cinayetlerini,
Toprağın kokmazlığını ve ayazını yalnızlığın
Kırılgan çocuk tebessümlerinde
Somurtkan bir fotoğraf kalıyorum…
Hala yatağımın altında bir tutam zemheri
Sen gizli bir gün-âhsın avuçlarımda
İçim bozkır ayazı,poyraz
İhtiyar bir Sahra sürgünlüğü yüreğim
Bir yanı Kays deliliği
Ve iliklerimde dolanır Leylâlığın
Çöl rüzgârlarında kum misâli…
İhanet kulaklarımda uğultulu seranat
Damarlarımda kehribar sarısı hüzün
Aşina bir terkedilişin öyküsü yankılanan
Tren garlarının üryan çığlıklarında
Onun yasıdır düş ülkelerinde yitikliğim
Meczupluğum aşk dili yakarışlarda
Firari sevişler yorgunu
Gökyüzünde solgun gül sevdalısı çocukluğum
Ve sızılar giyinmiş yüzüm
Gözlerimde kan yumağı cümleler
Hüzün işlemeli gergeflerde
Telef olmuş harf yığınları
Toplasan “hayat” olur adı
Ki çokça acıya dipnot düşülmüş adım
Okundukça kanarım…
Bir nihavent şarkıdır yalnızlık
İntihara meyilli dudaklarımda
Dilim suskunluğa salıncak
Her kelâm içimde infilak bir öykü
Kara geceler lâl masallarda rivayet okunur
Ve aşk Esvâra..!
Aşk, bir var-mış bir yok-muş bilmecesi
Cevabı gözlerinde bir deli kahverengi
Velhâsılı kelâm
Seninle anladım aşktan ziyâde kendi ötekiliğimi
Sonrası cinayet kavli
Elimde tüketemediğim hüzünler
Yeryüzü cehennemî bir yangın
Gökyüzü uçukluğumun mabedi
Ve ikindi rüzgârlarının kanat çırpışında
Mavi deniz özlemi yokluğun…
Şiirlerle savruluyorum geceye
Gözlerim bunca yorgunlukken
Ve ömrüm kül olmuşken avuçlarında
Söylesene yâr..!
Yangınıma niye bu rüzgâr…?
uçukmavi