Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
04:10, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 06 Aralık 2025 - 04:11
Arama
MaviKaranlık Forum
Korporatizm
-
Tek Mesaj #2
Misafir
Ziyaretçi
2 Mayıs 2007
Mesaj
#2
Ziyaretçi
Korporatizm
mbelge@radikal.com.tr
Bir toplumu meydana getiren değişik kesimler (sınıflar ve tabakalar, etnik gruplar, dini cemaatler, hatta kadınlar ve erkekler) arasında, zaman zaman yoğunlaşabilen, hatta fiziksel çatışmalara da yol açabilen sürtüşmeler, çıkar farklılıkları, kutuplaşmalar olabileceğini biliyoruz. 'Olabileceğini' biliyoruz, çünkü 'olduğunu' biliyoruz. 'Olmaması için' çalışabiliriz; 'olmamasını' sağlayacak yaklaşımlar, politikalar geliştirebiliriz. Ama bunları yapmamız da, 'olabileceğini' bildiğimiz içindir.
Bunun bir toplum için 'normal' ve 'olası' olduğunu kabul etmeyen bir dünya görüşü, nedir? En başta, 'organizmacı' diyebileceğimiz, yani toplumu ideolojik bir 'insan organizması' modeline göre kavrayan, bedendeki organlar gibi toplumdaki değişik kesimlerin de 'ortak' çıkar uğruna 'dayanışma' içinde varolması gerektiğini savunan bir dünya görüşüdür bu. Frenkçe deyimiyle 'korporatizm'dir. Ama korporatizm, somut tarihte çeşitli biçimler alabilir. Milliyetçi ideolojilerin hepsi korporatizme, doğal olarak, merkezi bir yer verir. Ama bu ideolojilere zamanında otoriter, zamanında totaliter rejimler refakat edebilir. Tarihten klasik örnekleriyle, Bismarck Almanya'sından III. Napoleon'un Fransa'sına ve Franco faşizminden Hitler nazizmine, çeşitli dönemler ve rejimlerde korporatist görüş merkezi yerini korumuştur.
Sol ise, çelişki ve çatışmanın, özellikle de 'sınıflı toplumlar' yapılanmasında 'normal' ve 'kaçınılmaz' olduğunu temel varsayım olarak benimser. Daha sonra burada da, bu olguyu farklı biçimlerde değerlendiren çizgiler ortaya çıkar. Bunu toplum için hayırlı ve iktidar için zorunlu gören, dolayısıyla da enerjisini çelişkileri yoğunlaştırmakta ve çatışmaları derinleştirmekte harcayan çizgiler, bildiğimiz gibi vardır. Ama çatışmanın çok zaman kaçınılmaz sonucu olan şiddete, insani kayıplara karşı olan, dolayısıyla gelişen demokrasinin sağladığı imkânlarla mücadelenin barışçı yöntemlerini temel alan çizgiler de var.
Batı'da, özellikle de İngiltere ve Almanya'da iktidara gelen sosyal-demokrat partilerin söyleminde, temelde çelişkisiz bir toplumu rasyonel bir rotada seyrettirmeye aday bir teknisyen-teknokrat tını sık sık kulağa çarpıyor. Kimilerine göre de bu durum, söz konusu partileri 'yeni sol' yapıyor. Bana göreyse, solun 'yeni'si olmak için sağın 'eski'sini keşfetmek gerekmez; bunun yolu bu değildir.
Ancak Batı'da solun her renginin geçmişi, geleneği, birikimi var. Uzun süreli bir sağ iktidardan sonra, soldaki bu sağa kayışın geçici olduğunu, ayrıca, 1989 şokundan sonra solda bir silkiniş ve arayışın başladığına dair işaret verdiğini söyleyebiliriz; bu arayışın, zaman ve zemine, solun özünden taviz vermeden uyum gösteren sonuçlar üreteceğini umabiliriz.
Gelgelelim, bu 'Yeni Sol'un, korporatizmden başka bir şey üretmeyen Türkiye'deki
'sosyal-demokrat sol'a model olması halinde -ki olmuş gibi görünüyor- o soldan geriye ne kalacağını tahayyül etmek zor
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 04:11
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...