Arama

Arıların Hayatı - Tek Mesaj #6

BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
8 Mayıs 2007       Mesaj #6
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
Bilim adamları, on binlerce arının yaşadığı kovanlardaki düzenin nasıl sağlandığı sorusunun cevabını bulabilmek için yıllardan beri pek çok araştırma yapmışlardır. Bu konuyla ilgili pek çok akademik çalışma da sürdürülmüştür. Örneğin arılar konusunda en önde gelen uzmanlardan olan, Münih Üniversitesi profesörlerinden Avusturyalı zoolog Karl von Frisch The Dance Language and Orientation of Bees (Arıların Dans Lisanları ve Yön Bulmaları) adlı 350 sayfalık kitabını sadece arılardaki haberleşme konusuna ayırmıştır.

SAĞIR ARILAR NASIL ANLAŞIR?
Arılar çoğu zaman yiyecek bulmak için uzaklara giderek geniş alanları taramak zorunda kalırlar. Yeni bir besin kaynağı bulan arı, koloninin diğer üyelerine haber vermek üzere hemen kovana geri döner. Kısa bir süre sonra koloninin diğer üyeleri besin kaynağının etrafında uçmaya başlayacaktır.
Arılar sağırdırlar ve bu nedenle birbirleriyle sesli bir iletişim kuramazlar. Buna rağmen yiyecek kaynağının yerini koloninin diğer üyelerine hiç şaşırmadan bulacakları şekilde tarif edebilirler. Tarif yöntemleri ise alışılmışın dışındadır.
Arıların buldukları yerleri birbirlerine nasıl haber verdiklerini araştıran bilim adamları son derece şaşırtıcı bir durumla karşılaşmışlardır. Arılar tarif etmek istedikleri yeri "dans ederek" diğerlerine anlatırlar. Yiyecek kaynağının bulunabilmesi için kaynağın kovana uzaklığı, doğrultusu, zenginliği gibi gerekli olabilecek her türlü bilgi bu dansta gizlidir.
Yiyecek kaynağını keşfeden arı kovana döner ve diğer arıların dikkatini çekecek şekilde sürekli olarak belli hareketleri tekrarlamaya başlar. Arının genel davranışlarından yiyecek kaynağı ile ilgili tüm bilgiler elde edilebilir. Örneğin polen toplamış olan bir arı kovana döndüğünde sadece yükünü arkadaşlarına devredip geri uçarsa bu, "arının faydalandığı kaynak bilinen bir kaynaktır veya verimsizdir" anlamına gelmektedir. Suyun kısıtlı olduğu zamanlarda ise bu dans su kaynağının yerini göstermek için de kullanılır.

Arıların Dansları
Arı dansının iki ayrı şekli vardır. Dansın biçimi, yiyecek kaynağının uzaklığına göre değişiklik gösterir. "Daire dansı" olarak adlandırılan dans en sık rastlanan danstır ve kaynağın uzaklığını ve yönünü belirtmez. Yalnızca işçilere yuvanın yakınlarında 15 metreden daha yakın mesafede bir kaynak olduğunu bildirir. Bu dans sırasında yakında bir kaynak keşfeden işçi arı ilk önce yuvanın içindeki işçilere nektar verir ve ardından dansa başlar. Diğer arılar daha sonra bu dansa eşlik ederler. Dansçı tekrar tekrar küçük daireler çizer. Her 1-2 turdan sonra, bazen de daha sık aralıklarla ters döner. Saniyelerce ya da bir dakika kadar süren bu dansta 20 kadar tur olur. Sonra tekrar dansçı ile yuvadaki arılar arasında bir nektar değişimi olur. En sonunda dans sona erer. Dans eden arı başka bir besin aramak üzere yuvayı terk eder. Karl von Frisch yaptığı bir deneyde dansçı ile ilişki kuran 174 işçiden 155'nin 5 dakika içinde besin kaynağını doğru bulduklarını göstermiştir.
Arılar dans ederek yaptıkları tariflerini karanlık bir kovanda, peteklerin üzerindeyken yaparlar. Bu, aralarında kusursuz bir iletişim olan arıların yeteneklerinin daha iyi anlaşılması bakımından unutulmaması gereken önemli bir detaydır. Arılar çevrelerinde toplanan diğer arılara, yiyecek kaynağı hakkında gerekli olabilecek tüm bilgileri karanlıkta verirler. Peteklerin üzerinde yaptıkları hareketler karanlık olmasına rağmen diğer arılar tarafından doğru olarak algılanır ve hemen uygulamaya geçirilir.
Arılar besin kaynağından döndüklerinde peteğin üstünde dans ederler. Yanda yiyecek kaynağı yakın olduğunda arıların yaptıkları dans görülmektedir. Bu dans iki paralel çizgi şeklindedir. Arı iki yarım daire çizerek başlangıç noktasına geri dönmektedir.
Arılar yuvadan 15 metre kadar uzaklıktaki besin kaynakları için daire dansını kullanırken, 25-100 metre arasındaki besin kaynakları için de bir geçiş dansı olan sallanma dansını kullanırlar. Bundan başka balarıları yuvadan 100 metreden daha uzak kaynaklar için kaynağın uzaklığını, yönünü ve niteliğini bildiren kuyruk dansı ile iletişim kurarlar. Bu dans aynı zamanda "8 rakamı dansı" olarak da adlandırılır.
Arılar besin kaynağından kovana döndüklerinde peteğin üzerinde bu dansı yaparlar. Bu dansta işçiler adım atarken bir yandan da karınlarını titretirler. Hareketlerinin karakteristik şekli 8 rakamına çok benzer. Tipik bir kuyruk dansında arı kısa mesafe için dümdüz bir hat üzerinde hareket eder. Vücudunu saniyede yaklaşık olarak 13-15 defa bir yandan diğer yana doğru sallar.
Arının düz olarak geçtiği bu yolun, kovanı yukarıdan aşağıya doğru kesen (hayali) dikmeye yaptığı açı, besin kaynağının güneşe olan açısını verir. Dans ederken yere tam dik gelen üst kısım sembolik olarak güneşi göstermektedir. Eğer arı kovanıyla besin kaynağını ve kovanla güneşin hemen altındaki ufuk çizgisini birleştiren bir çizgi çizilirse, iki çizgi arasında oluşan açının sallanma dansının açısıyla aynı olduğu görülür. Arılar tıpkı bir inşaaat mühendisi gibi bölgeleri üçgenlere bölme işlemini yapabilmektedirler.
Kuyruk dansında yapılan sallanma hareketi boyunca arının karnı en önemli organdır. Kaslara ve iskelete ait titreşimlerden kaynaklanan bir vızıltı sesi çevreye yayılır. Arı düz olarak aldığı her yolun sonunda bir dönüş yapar ve başlangıç noktasına doğru yarı dairesel şekilde döner. Daha sonra tekrar düz bir hat üzerinde ilerler ve tam ters yöne doğru bir dönüş yapar. Çember dansında olduğu gibi kuyruk dansı da dansçının durması ve midesindeki balı yakınlardaki işçilere dağıtmasıyla sona erer. Dansı izleyenler 0.1- 0.2 saniye süren kısa süreli bir titreşim çıkarırlar. Bu titreşim dansçının durmasına ve vızıldayan arıyla besin değişimine sebep olur.

Hem nektar hem de polen toplayıcıları aynı şekilde dans ederler.

Bu dansı izleyen işçiler besin kaynaklarının yerini rahatlıkla tespit edebilirler. Uzaklığı belirten dansın özelliklerinden biri de, her 15 saniyedeki dönüş sayısıyla ölçülen dans temposu ve düz bir hat boyunca yapılan sallanma hareketleri ve vızıldamalardır. Dansın temposu, daha uzaktaki besin kaynakları için yavaşlar, yakındaki besin kaynakları için hızlanır. Yine dansın zamanı, daha uzak mesafedeki kaynaklar için artar.
Ancak kaynağın yönünü bilmek tek başına bir işe yaramaz. İşçi arıların balözü toplayabilmeleri için, ne kadar uzağa gitmeleri gerektiğini de bilmeleri gereklidir. Kovana dönen arı, diğer arılara, yine belirli vücut hareketleriyle çiçek polenlerinin bulunduğu uzaklığı da anlatır.
1- Eğer besin kaynağı tam Güneş yönünde veya tam aksi yönde ise dansın orta kısmı yere dik gelecek şekilde olur.
2- Dansın düz olarak verilen doğrultusu, yerçekimi doğrultusu ile 80 derecelik bir açı yapıyorsa bu, yiyecek kaynağının Güneş'in 80 derece sağında olduğunu gösterir.

3- Arı düz yolu yukarı doğru alıyorsa yiyecek kaynağı tam Güneş yönünde, aşağı doğru alıyorsa kaynak Güneş'in tam aksi yönünde demektir.


Dans boyunca diğer işçiler, tarifi yapan arının etrafında kümelenir ve her hareketini takip ederler. Ayrıca dansçının titreşen karnına antenleri ile dokunurlar. Bu hareket çok önemlidir, çünkü arının havada oluşturduğu kesintili akım besin kaynağının uzaklığını bildirir. Arının gövdesinin alt kısmını sallaması sayesinde hava akımları oluşur. Diğer arılar da antenleri ile bu akımları algılar ve gidecekleri besin kaynağının uzaklığını bu sayede tespit ederler. Örneğin arı 250 m. uzaklıktaki bir yeri tarif etmek için yarım dakikalık bir süre içinde vücudunun alt kısmını 5 kez sallar. Yaptıkları bu danslarla arıların 9-10 kilometreye kadar varan bir alandaki besinlerin yerlerini birbirlerine bildirdikleri gözlenmiştir.
Arılara gerekli olan bilgilerden bir tanesi de kaynakta bulunan besinin niteliği ile ilgilidir. Bu bilgiyi de dansı yapan toplayıcı arının üzerine sinen koku sayesinde edinirler.
Toplayıcı arılardan elde edilen bu bilgiler doğrultusunda diğer arılar kolaylıkla besinin yerini bulurlar. Besin kaynağının başına çok fazla arı toplanması kovanda dans eden arıların sayısı ile de doğrudan bağlantılıdır. Tek bir arının dansı ile tüm kovan harekete geçmez. Öncelikle koloniden bir grup arı öncü olarak gider. Bu öncü grup uçuştan döndüğünde onlar da dans ediyorsa daha fazla arı hedefe doğru yönelir. Buldukları kaynak ne kadar iyi ise, o kadar daha uzun süre dans ederler ve daha fazla takipçi arı toplarlar. Böylece koloninin toplayıcı takımının dikkati daima en verimli besin kaynağına doğru yönelmiş olur.
Hiçbir 8 dansı aynı değildir. Yanda yiyecek Güneş'in 80 derece solunda iken yapılan çok sayıda dansın yönü gösterilmiştir. Arıların dans ederken oluşturdukları üçgenler saat yönünde yapılan dansların yönünü, dairelerse saatin ters yönündeki dansların yönünü gösterir.

Yiyecek arayan arılar kaynağın yerini doğrudan tarif etmek için yiyeceğin merkezine düz bir yoldan uçmak zorunda degildir. Yandaki deneyde Karl van Frisch, arıların binanın diğer tarafındaki yiyecek kaynağına binanın etrafından dolaşarak ulaşmalarını sağlamıştır. Ancak arılar besin kaynağının yerini, kesik çizgilerle gösterilen düz güzergah üzerinde yaptıkları dans ile tarif etmişler ve diğer arılar da dümdüz yolu izleyerek besin kaynagına ulaşmışlardır. Arılar, eğer buldukları kaynak çok zenginse çoşkulu bir şekilde dans ederler. Eğer kaynak yakındaysa soldaki 'yuvarlak dans' adı verilen danslarını yaparak kaynağın yerini tarif ederler. Daha uzaktaki kaynaklar içinse sağdaki 8 şekilli danslarını yaparlar ve buna

titreşim hareketlerini de eklerler.

Bulunan besin kaynağının verimsiz olması durumunda da arılar dans ederler. Yalnız buradaki tek fark arıların dansının isteksiz olması ve daha kısa sürmesidir. Bu durum kovandaki diğer arılara da yansır, dansçıların başına toplanan arılar kısa bir süre içinde dağılırlar. Bu durumda yeni bir ekip besin aramak için çıkar.
Şimdi burada durup biraz düşünelim. Yukarıda detaylarıyla ele aldığımız dansı gerçekleştiren canlılar balarılarıdır. Yani insanların sokağa çıktıklarında, bahçelerinde yürürken, balkonlarında otururken sık sık rastladıkları, birkaç santim büyüklüğündeki böceklerdir. Burada ilginç bir çelişki vardır. İnsanlar balarılarını sıradan, her yerde bulunan böcekler olarak değerlendirirler ama buraya kadar anlattıklarımız ancak çok keskin bir bilinçle gerçekleştirilebilecek olaylardır. Arıların dansla yaptıkları tarifi bir insanın yapmasını istesek, bu kadar başarılı olması mümkün olmaz. Çünkü bir insan akıl ve bilinç sahibi olmasına rağmen, böylesine ince hesapları teknik ölçüm aletleri olmadan yapabilecek bir yeteneğe sahip değildir.

Arıların çevreyi tanımak için yüzey şekillerinden yararlandıklarını kanıtlamak amacıyla yapılan bir deneyde yiyecek aramaya çıkan arılara önce üst sol köşedeki yiyecek kaynağı tanıtılmıştır. Daha sonra, arılar gösterilen kaynaktan yiyecek toplamak üzere kovandan ayrılır ayrılmaz yakalanıp sağ alttaki noktaya getirilmiş ve burada tekrar serbest bırakılmışlardır. Yiyecek kaynağı doğrudan gözükmüyor olsa bile, arılar doğru yöne doğru, yani daha önce tanıtılan yiyecek kaynağına doğru gidebilmişlerdir.
O halde arılara bu bilinçli davranışları öğreten kimdir? Arılar bu davranışları diğer arılardan öğrenmezler, yaşamlarında böyle bir eğitim dönemine rastlanmaz. Onlar tüm bunları zaten bilerek, zamanı geldiğinde uygulayabilecek şekilde dünyaya gelirler. Ve bu durum yeryüzünün her yerinde, milyonlarca yıldır yaşayan tüm balarıları için geçerlidir.
Arıların dans ederek yaptıkları tarifin öneminin tam olarak anlaşılması için kovan içinde arıların yaptıkları hareketlerin ve ortamın düşünülmesi gerekmektedir. Evrimci bir yazar olan Marian Stamp Dawkins, Hayvanların Sessiz Dünyası adlı kitabında arıların bu tarifi nasıl yaptıklarından şöyle bahsetmektedir:
Arıların sorunu danslarını içerisi karanlık olan, ne yiyeceğin ne de Güneş'in görülebildiği bir kovan içinde yapmalarıdır. Sadece bu da değil. Arılar düşey konumdaki bir peteğin üstünde dans ederler.
Cüce balarıları olarak adlandırılan bir balarısı türü kovanlarını her zaman açıkta yaparlar. Besin kaynağı bulduklarında da, genellikle arılar ile kaplı kovanlarının tepesinde dans ederler.(yanda) Bu arılar da 8 danslarını doğrudan yiyecek kaynağının yönünün belirtecek şekilde yaparlar. Eğer arılar herhangi bir şekilde yuvanın kenarlarında veya arka kısmında dans etmeye zorlanırlarsa, danslarına tekrar yön vererek kaynağın yönünü gösterirler.
Şimdi gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Tarifi yapan arılar düşey konumda dans etmelerine rağmen, bu bilgiyi kullanarak besin aramaya çıkacak olan arılar yatay düzlemde hareket edeceklerdir. Yani arılara hangi yönde uçmaları gerektiği konusunda verilecek olan bilginin aslında yatay düzlemde olması gerekmektedir. Eğer arılar düşey düzleme uygun olarak yapılan bir tarife göre hareket ediyor olsalardı, dümdüz yukarı uçarak yiyecek aramaları gerekirdi ki, bu durumda yiyecek bulmaları hiçbir şekilde mümkün olamazdı.

Dawkins kitabında konuya şöyle devam etmektedir:

…Bu yüzden arılar yiyeceğin yerini o yönü işaret ederek ya da oraya dönük dans ederek belli edemezler. Kovandan yiyeceğe doğru olan uçuş rotasını, kovanın içinde iken yerçekimine göre belirledikleri (dışarıya çıktıktan sonra Güneş'e göre belirleyeceklerdir) bir düzlem üstünde gösterirler. Öteki arılar da dışarı çıktıklarında bu bilgiyi Güneş'e uyarlarlar. Eğer yiyecek tam Güneş yönündeyse dansçı arı sallantılı düz uçuşunu peteğin önünde tam dikey pozisyonda yapar. Eğer yiyecek Güneş'in 40 derece batısındaysa, dikey çizginin 40 derece solunda uçar. Böylece dansçı arı yiyeceğin bulunduğu yerin açısını Güneş yerine, dikey çizgiye göre gösterir ve karanlık kovanın içindeki arkadaşlarına Güneş'e çıktıklarında hangi yöne uçacakları konusunda bilgi verir.
Burada anlatılanların üzerinde durup düşünelim. Arılar karanlıkta ve farklı bir düzlemde olmasına rağmen yapılan tarifi tam olarak anlamakta ve hedefi her zaman doğru olarak bulmaktadırlar. Tarifi yapan arının belirlediği bir dikey çizgiye göre yaptığı hareketler, açı hesaplaması yapmayı bilen diğer arılar tarafından tam olarak anlaşılmaktadır. Marian Stamp Dawkins bu durum karşısındaki düşüncelerini şöyle ifade etmektedir:
Arıların bunu (açı hesaplamasını) doğru olarak yapmaları, birbirlerine gerçekten bilgi aktardıklarının bir göstergesidir.
Görüldüğü gibi tüm arılar açı hesaplaması yapabilmektedir. Bu durumu Dawkins, arıların birbirlerine bilgi aktarmaları olarak yorumlamıştır. Ancak burada cevaplanması gereken önemli sorular vardır. Arılar bu hesaplama yöntemini nasıl keşfetmişlerdir? Güneş'e bakarak, arı gibi bir canlının yatay-düşey ayrımı yapabilmesi, yaptığı tarife kendi kendine açı ekleyebilmesi ve bunu her seferinde doğru yapması mümkün müdür? Bundan başka arılar yorum yapabilme becerisini nasıl elde etmişlerdir? Güneş'i pusula kullanmayı nasıl öğrenmişlerdir?
Arıların düzlem farkı, açı ölçme, hesap yapma gibi matematiksel işlemleri kendi kendilerine yapamayacakları çok açık bir gerçektir. Arılardaki tüm bu yeteneklerin tek nedeni vardır. Arılar üstün bir güç tarafından yönetilmektedirler.
Arılar besin kaynağının tarifini dikey düzlemdeki petek üzerinde yaparlar. Oysa kaynak yandaki resimde görüldüğü gibi yatay düzlemde yer almaktadır. Buna rağmen arılar yapılan tarifi tam olarak anlar, gereken açı hesaplamasını yaparak kaynağa ulaşırlar.

Arılar Bulutlu Havalarda Nasıl Yön Belirler?

Yiyeceğe doğru uçarken arılar bir yandan da Güneş'i gözlemler. Öncü arının yaptığı dansta gösterilen yönü ve açıyı kullanabilmeleri için bu gereklidir.
Bulutlu havalarda arılar yönlerini bulabilmek için ultraviyole ışık dalgalarını kullanırlar. Bulut örtüsü çok yoğun olmadığı sürece bu ışık dalgaları bulutların içerisine işleyebilir. Arılar da güneşten yayılan bu ışık dalgalarının titreşim yönünü takip ederek güneşin o anda olması gereken yerini hesaplayabilirler.
Arıların yaptıkları işin ne kadar olağanüstü olduğu açıkça ortadadır. Ancak arılar bununla da kalmayıp daha da olağanüstü bir şey yaparlar. Hava bulutlu da olsa Güneş'i pusula gibi kullanabilir, bunu da ultraviyole ışık dalgalarını kullanarak yaparlar. Ultraviyole ışık dalgaları bulut örtüsü çok yoğun olmadıkça, bulutların içerisine işleyebilecek özelliktedir. Bu nedenle işçi arılar Güneş'in yönünü belirlemek için bu ışık dalgalarını kullanırlar. Güneş'ten yayılan doğal ışık polarize olmuştur, yani ışık dalgalarının titreşiminin yönü, Güneş gökyüzünde hareket ederken düzenli bir şekilde değişir. Bu polarizasyon şekilleri insanlar tarafından görülemez, fakat arılar ve diğer birçok canlı tarafından algılanabilir. Güneş'in görülmemesi ya da gökyüzünün bulutlu olması bu canlılar için bir engel oluşturmaz. Arılar bulutlara rağmen göğü bir bakıma parsellenmiş gibi düşünür ve Güneş'in o anda olması gereken yerini hesaplayabilirler. Kuşkusuz bu özellik de, Allah'ın üstün tasarımının örneklerinden biridir. Balarıları da bu sayede yaşamlarını sürdürebilmektedirler.
Kovandaki arıların, toplayıcı arıların yaptıkları dansı izledikten sonra otomatik olarak uçuşa geçmedikleri de tespit edilmiştir. Arılar dansta verilen bilgileri değerlendirmekte ve harekete geçip geçmemeye karar vermektedirler.
Bu konuyla ilgili olarak yapılan bir deneyde arı kovanı yakınlarındaki bir gölün ortasına bir kayık bırakılmış ve içine besin koyulmuş. Bir süre sonra bu besin, arılar tarafından farkedilmiştir. Arılar hemen gidip kovandaki arkadaşlarına besinin yönünü ve yerini bildiren danslarını yapmışlar ama uzun süre dansetmelerine rağmen kimse onlara itibar etmemiş ve kovandan ayrılmamıştır. Daha sonra kayık kıyıya çekilmiş. Yine bazı arılar besini bulup geri dönerek dansa başlamışlar, bu sefer arılar kovandan ayrılarak kayığa doğru yönelmişlerdir. Bilim adamlarının bu olaydan çıkardıkları sonuç şöyledir: Arılar çevreyi tanımakta ve orada bir göl olduğunu bilmektedir. Gölde besin olmayacağı için de arkadaşlarının dansını dikkate almamışlardır.

Arılar Yaptıkları Tarifte Tam İsabet Kaydederler

Arıların, dansçı arıyı seyretmelerinden bir süre sonra kovandan ayrılarak hedefe yöneldiklerini söylemiştik. Ancak arılar, burada gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir sorunla karşı karşıyadırlar. Arılara verilen tarifteki açıda, çıkış noktası olarak Güneş alınmıştır. Ancak Güneş sabit bir cisim değildir. Bilindiği gibi Güneş her 4 dakikada 1 derece yer değiştirir. Arı eğer sürekli aynı açıyla yol alacak olsa Güneş'in hareketi sebebiyle hedeflediği yere asla varamayacaktır. Her 4 dakikalık yolda 1 derecelik bir hata yapacak, uzun mesafelerde ise sapma telafi edilemez boyutlara ulaşacaktır.
Çok kısa mesafelerde, örneğin 200 metre mesafede bu bir problem olmaz. Çünkü arının bir dakikada katettiği yol yaklaşık saatte 13 km=dakikada 216 metre kadardır.
Bu durumda akla, "ya hedef 4 dakikadan fazla bir uzaklıkta ise ne olur?" sorusu gelecektir.
Arıların 10 km çapında bir alanda besin toplayabildiklerini belirtmiştik. Arı 10 km yol katetmek için yaklaşık 45 dakika uçmak zorundadır.83 Ancak Güneş 45 dakika içinde yaklaşık 11 derece yer değiştirecektir. Eğer arı kovana haber veren arının, tarif ettiği açıyla yol alsa Güneş yer değiştirdikçe yiyecek kaynağından uzaklaşacaktır. Tabi burada hemen kovandan 10 km uzağa gitmiş olan arının dönerken yine aynı şekilde Güneş'in konumuna göre besin kaynağının yerini aklında tuttuğunu da belirtmekte fayda vardır. Üstelik bu arı yüklü olarak geri döneceğinden sürati daha da azdır (9 km/saat).84 Dolayısıyla arı geri dönene kadar Güneş 16.5 derece dönecektir. Bu durumda arının Güneş'e göre yapacağı tarifin hatalı olması da ihtimal dahilindedir. Hem dans eden arının yapacağı 16.5 derecelik hata hem de yola çıkanın 11 derecelik yanılgısı birbirine eklendiğinde arının 10 km.lik bir mesafede yiyecek kaynağından 27.5 derece kadar uzak bir noktaya gitmesi söz konusu olacaktır. Üstelik toplayıcı arı bu kadar uzağa gittiğinde eğer yiyecek bulamazsa dönecek gücü de kalmayacaktır. Çünkü arılar gittikleri yerden daha fazla besinle dönmek için kursaklarına sadece kendilerine bildirilen uzaklıkta kullanacakları kadar bal alırlar. Bu bal bittiğinde güçleri de tükenir ve nektara ulaşamadıysalar enerjileri kalmadığı için geri dönemezler.
Ancak durum böyle olmaz. Milyonlarca yıldır arıların yaptıkları tüm tarifler -Güneş'in dönmesine ve açısının değişmesine rağmen- diğer arılar tarafından anlaşılmakta ve arılar besin kaynaklarına ulaşmakta zorluk çekmemektedirler. Bu da bize arıların Güneş'e göre açı hesaplaması yaparken yanılmadıklarını gösterir. Bu durumu matematiksel olarak ifade etmek gerekirse arılar Güneş'in her 4 dakikada, 1 derece kaydığını hesaba katmaktadırlar. Yaptıkları bu hesaplama sonucunda da kaynağın yerini akıllarında doğru olarak tutabilmekte ve diğerlerine tam olarak tarif etmektedirler. Güneş'e göre açı hesaplaması yapan diğer arılar da bu tarifi anlamakta ve tarif edilen besin kaynağını bulmaktadırlar.
Yukarıdaki paragraf dikkatli bir şekilde düşünerek tekrar okunduğunda aslında arılarla ilgili olarak yapılan bu tarifte bir olağanüstülük olduğu hemen anlaşılacaktır. Şu anda cümleleri her zamanki gibi alışkanlıkla değil de teker teker, tarif edilenleri göz önüne getirmeye çalışarak, akıl, mantık ve vicdan kullanarak düşünmekte fayda vardır. Bugün Güneş'in kaç dakikada ne kadarlık bir açı değiştirdiğini bile bilen insan sayısı azdır. Ama balarıları bunu çok iyi bildikleri gibi, dakika hatta saniye şaşırmadan tam isabetli bir matematiksel hesap yapmaktadırlar. Peki bir arı, konusunda uzman olmayan bir insanın bile yapamayacağı böyle bir hesaplamayı kendi iradesiyle yapabilir mi? Elbette yapamaz; bu yetenek arıya Allah tarafından verilmiştir. Aksini iddia etmek aklın ve mantığın tüm kurallarını çiğnemek olur. Arıların sözde "evrimsel bir süreç" içinde böyle bir hesaplamayı kendi kendilerine öğrendiklerini iddia eden bir insan, arıların yine sözde "evrimsel bir süreç" içinde yüzlerce yıl sonra günümüzün en tanınmış matematik profesörlerinden daha iyi denklem çözebileceklerini de iddia etmelidir. Peki bunu iddia eden bir insan olabilir mi? Tabii ki olamaz; bunu iddia eden insanın akli yeteneklerinden şüphe etmek kaçınılmazdır.

Arılar Hesaplama Yapmayı Nereden Öğrenmişlerdir?
Buraya kadar anlatılanlarda da görüldüğü gibi arılar çok farklı şekillerde hesaplamalar yapmakta ve bu hesaplamaları yaparken de Güneş'i kullanmaktadırlar. Bir böceğin dünyanın ve Güneş'in hareketlerini ve bunların sonuçlarını kendi kendine bilmesi ve buna göre hareket etmesi hiçbir şekilde mümkün değildir. Arıların her seferinde bu hesaplamaları tesadüfen tutturmaları da imkansızdır. Bütün bunlara rağmen -konuyla ilgili tüm bilim adamlarının da hemfikir oldukları gibi- arılar bu hesaplamayı hatasız bir şekilde milyonlarca yıldan beri yapmaktadırlar.
Bir insan kaybolduğunda -eğer bu konuda özel bir eğitim almamışsa- yönünü bulabilmesi için pusula gibi aletlere ihtiyacı olacaktır. Bu kişinin Güneş'in açısına göre bir hesaplama yaparak yönünü bulması ise neredeyse imkansızdır. Oysa bir arı Güneş'in hareketine rağmen gördüğü herhangi bir yeri hatasız bir şekilde kovandaki diğer arılara tarif edebilir.
Arıların bu olağanüstü özellikleri nasıl ortaya çıkmıştır? Arılar bu hesaplamayı yapmayı nasıl öğrenmişlerdir?
Bu soruların cevapları son derece önemlidir. Öncelikle arıların yön tayin etme ve bunu başka arılara tarif edebilme yeteneklerine ilk ortaya çıktıkları andan itibaren sahip olmaları gerekmektedir. Bu, arıların beslenme ve barınma ihtiyaçlarını giderebilmeleri, dolayısıyla soylarını devam ettirebilmeleri için mutlaka gerekli olan bir yetenektir.
Bu yeteneğin evrimcilerin iddia ettikleri gibi zaman içinde gerçekleşen çeşitli değişimlerle ortaya çıkması mümkün değildir. Nitekim evrim teorisini savunan bilim adamları da arıların dans ile haberleşme yeteneklerinin nasıl ortaya çıktığı sorusu karşısında oldukça zor durumda kalmaktadırlar. Örneğin günümüzün tanınmış evrimcilerinden biri olan Richard Dawkins, arı dansının evrimi ile ilgili olarak kendisine sorulan soru karşısında açıkça "afallamış"tır. Dawkins'in arıların dansı ile ilgili sorular karşısında vermeye çalıştığı cevap şöyledir:
"Bir fikir ileri sürmek durumunda… Belki de dans bir çeşit… Tahmin etmek pek de zor değil… Bunun neden olduğunu kimse bilmiyor, ama bir şekilde oluyor…
Modern arı dansının daha basit bir başlangıçtan evrimleşmesine dair birtakım makul dereceli ara aşama bulduk. Size anlattığım hikaye gibi… bu doğru bir hikaye olmayabilir. Ama buna benzer bir şey mutlaka olmuştur."
Dawkins'in bu soru karşısında verdiği cevaptaki mantık bozukluğundan da anlaşılacağı gibi arıların dansını tesadüflerle, ara açıklamalarla ifade etmek ancak hayali bir hikaye olarak anlatılabilir.
Güneş'ten faydalanarak açı hesabı yapmak, tesadüfen elde edilecek bir yetenek değildir. Ancak arıların dans etmeyi öğrenmeleri veya açı hesaplayabilmeleri de yeterli değildir; bunun dışında bunları diğerlerine tarif ettiklerinde onların da bunu anlayabilmeleri gerekmektedir. Bunlar düşünüldüğünde "tesadüf" gibi bir ihtimalin akla getirilmesinin bile son derece saçma olduğu hemen görülmektedir. Ne kadar beklenirse beklensin bir canlıda böyle bir hesap yeteneğinin kendi kendine oluşması kesinlikle mümkün değildir.
Arı, düşünme özelliği olmayan bir canlıdır. Buna rağmen baştan beri belirttiğimiz gibi, yaptığı her hareket benzersiz bir aklın ve şuurun varlığını gösterir.

ARILARIN GÖZLERİ

Arıların Güneş'ten faydalanabilme özelliklerini fark eden bilim adamları yön tayinleri konusunda araştırmalar yapmaya başlamışlardır. İlk olarak arıların göz yapısı incelenmiş ve gözlerinin bu hesaplamaların yapılmasını sağlayacak bir tasarıma sahip olduğu bulunmuştur.
Arıların çok özel bir göz yapıları vardır. Arı gözlerinde "ommatidia" adı verilen, 6.900'er adet birbirinden ayrı görme işlemi yapan bölüm vardır. Bu bölümlerin her biri kendi başına bir göz gibi hareket eder. Bunlar bir kutudaki kamışlar gibi biraraya toplanmışlardır. Ayrıca her biri dışta küçük konveks ve şeffaf bir lensle biter.86 Bu lensler de gözün cam gibi elips biçimindeki dış kabuğunu oluştururlar. Arıların başlarının iki yanında bulunan birleşik gözlerinin dışında, kafalarının üzerinde de 3 basit gözleri bulunur. Kafa üzerinde yer alan bölümlerin ışığın şiddetinin ölçülmesi için kullanıldığı tahmin edilmektedir. Arı gözünün insan gözüne göre iki üstünlüğü vardır. Bunlar, ultraviyole ışınlarını görme ve daha önce de belirtildiği gibi ışığın polarizasyonunu ayrıştırmadır.
İşte bu özellikler, arıların Güneş'in yerini ve açısını tespit etmelerini sağlayan özelliklerdir. Bu sayede arılar, Güneş ilerledikçe kovanda diğer arılara yapacakları tarifin yönünde düzeltme yaparak hedefin yönünü hatasız olarak belirleyebilirler.

ÇİÇEK İŞARETLEME YÖNTEMLERİ

Toplayıcı arı kovana geri dönmeden önce besin kaynağına özel bir koku bulaştırır. Her işçi arının vücudunda istediği zaman kullanabileceği bir koku kesesi vardır. Bu kese arının sırtında ve vücudunun arka tarafında içeriye doğru katlanmış bir deri kıvrımından oluşur ve normal zamanlarda dışarıdan görülmez. Arı istediği zaman bunu dışarı çıkarır ve kesenin kokusu üzerinde bulunduğu çiçeğe ve çevreye yayılır. Bu koku Melisa çiçeğinin kokusuna benzer ve insanlar tarafından da kolaylıkla algılanabilir. Arılar ise kendi kovan arkadaşlarının kokularına karşı fazlasıyla hassastırlar ve çok uzaklardan bu kokuyu duyabilirler.
Balarılarının çiçekleri işaretlemeleri sayesinde, diğer arılar bir çiçeğin nektarının daha önce başka arılarca tüketildiğini konar konmaz anlar ve hemen o çiçeği terk ederler. Bu sayede hem vakit, hem de enerji kaybından kurtulurlar.

Çiçeklerin Döllenmesi ve Arılar

Çeşitli çiçeklerle dolu bir çayırda bal toplayan arılar bir müddet izlenecek olursa ilginç bir durum dikkat çekecektir. Arılar her seferde sadece tek bir çiçek cinsi arasında gidip gelirler. Bir çiçekten diğerine uçarken başka cins çiçeklere dikkat bile etmezler.
Bazen günlerce aynı tür çiçekleri bu şekilde ziyaret eden arıların bu davranışları hem kendileri hem de çiçekler açısından faydalıdır. Bu durumu şöyle açıklayabiliriz. Bir çiçeğe ilk defa konan bir arı o çiçeğin yapısını tanımadığı zaman ufak bir nektar damlasını bulmak için çok uzun bir süre uğraşmak zorunda kalabilir. Arı ancak aynı çiçeğe beşinci veya altıncı kere konduktan sonra sürat ve beceri kazanır ve hedefine kolayca ulaştığı için zamandan kazanmaya başlar.
Bu durumun çiçekler açısından faydalı olan yönü ise, arıların tek çiçek türünü tercih etmeleri sayesinde süratli ve güvenilir bir döllenmenin sağlanıyor olmasıdır. Çünkü bir çiçeğin poleni başka çiçekleri dölleyemez ve ancak arıların aynı çiçekler arasında yaptıkları turlar sırasında çiçekler döllenmiş olur. Arılar aynı tür çiçekleri bulmak için kokudan faydalanırlar.
Burada kısaca çiçeklerdeki döllenme olayının nasıl gerçekleştiğine değinmekte fayda vardır. Bilindiği gibi arılar çiçekleri nektar ve polen toplamak için ziyaret etmektedirler. Ancak arılar polen toplamaya çalışırken, çiçekler için hayati önemi olan bir işlevi yerine getirir ve onların döllenmelerine aracılık etmiş olurlar. Çiçeklerdeki döllenme olayının gerçekleşebilmesi için çiçeğin dişi tohumunun erkek tohumlarla (polenlerle) birleşmesi gerekir. Yani çiçeğin bir miktar poleni yapışkan olan başçık üzerine gelerek buradan dişi tohumla birleşmelidir. Çiçekler genel olarak erkek organlarındaki polenleri kendi başçıkları üzerine kendileri ulaştıramazlar. Ancak böcekler sayesinde gerçekleşen birleşme ile döllenme olur ve yeni çiçekleri oluşturacak tohumlar meydana gelir.
Görüldüğü gibi çiçekler ve arılar arasında çok önemli bir bağlantı vardır. Her iki canlı da birbirlerini cezbedecek şekilde Allah tarafından tasarlanmışlardır. Örneğin böcekler tarafından döllenmesi gereken çiçekler, böcekleri kendilerine çekecek nektarları salgılarlar ki gerçekte arıları çeken bu nektarlardır. Ayrıca çiçekler kokuları veya canlı renkleriyle de böceklerin dikkatini çekerler.
Arılar ve çiçekler arasındaki bu ilişki insanlar açısından da son derece önemlidir. Çünkü arıcılığın tarımsal önemi çok büyüktür. Birçok meyve ağacı ve çiçek büyük ölçüde arılar aracılığı ile döllenir. Bu nedenle kimi uzmanlar arıların bu konudaki desteğini, bal üretiminden daha önemli bir katkı olarak değerlendirirler.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, arılardan başka böcekler de çiçekleri döllerler. Fakat arılar hem sayılarının çokluğu, hem çalışkanlıkları ve hem de vücut yapılarının uygunluğu yüzünden poleni, diğer böceklere oranla daha fazla miktarlarda taşırlar. Tarımın büyük bölümü arıların yaptıkları tozlaşmaya bağlıdır. Böcekle tozlaşmanın % 80'i balarılarının görevidir. Bu tozlaşma olmasa, meyve ve sebze üretiminden elde edilen verimde önemli bir düşüş kaydedilirdi.

Çiçekler ve Arılar Arasındaki Uyum

Çiçeklerin döllenmesinde son derece önemli bir role sahip olan arıların dölleyemedikleri çiçekler de vardır. Örneğin arılar kırmızıyı algılayamadıkları için bu renge sahip olan çiçekleri dölleyemezler. Defne, kırmızı karanfil, yabani keten gibi içinde başka renk barındırmayan kırmızı renkli bazı bitkiler başka böcekler tarafından döllenirler. Bu çiçek türlerinin renklerinin dışında arılar tarafından döllenmelerini engelleyen başka bir ilginç özellikleri daha vardır. Bu çiçeklerin nektarları çiçeğin oldukça derinlerindeki bölgelerde bulunur. Bu çiçekleri döllemek isteyen böceklerin çiçeğin iç kısımlarındaki bu bölgeye ulaşabilmeleri için özel organlara sahip olması gerekmektedir. Böceklerin aynı zamanda kırmızı rengi algılamaları gerektiği de unutulmamalıdır. Yani bu bitkileri dölleyecek böceklerin her iki özelliğe de aynı anda sahip olması gerekmektedir; çiçeklerin derinliklerine ulaşacak özel bir organ ve kırmızıyı görebilecekleri gözler. Gerçekten de doğada kırmızıyı renk olarak algılayan sadece iki böcek türü vardır: Eşek arıları ve gündüz kelebekleri ve üstelik bu böceklerin her ikisinin de derinlerdeki nektarlara ulaşabilecekleri uzun hortumları vardır.
Böyle bir uyumu tesadüflerle açıklamaya çalışmak elbette ki anlamsız olacaktır. Hiçbir tesadüf iki farklı türdeki canlıya, birbirlerine tam uyumlu olacak şekilde fiziksel özellikler kazandıramaz.
Son düzenleyen ThinkerBeLL; 9 Ocak 2013 16:08