Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #896

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2007       Mesaj #896
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bekler misin?



Sadece bir sokak lambasının yanmaya cesaret edebildiği kadar gerilmişti gece, sabaha uzatarak uykusu gelen karanlıklarını.

Böyle bir zamanda mı yitirmiştim seni?

Üstelik hiç görmediğim, dudaklarından daha kırmızı, daha sıcak olan kanını temizleyen yağmur da çiseliyordu. O hep tanıdık, kimi zaman bir ok gibi sert, kimi zamansa bir kar tanesi kadar usul yağışından eser yoktu. Arasını bulamamıştı ve sanki kırmızıydı rengi, gözlerinden boşalan kanlar misali.

Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Ama seni bana hatırlattığı kesindi. Yıllar sonra, ilk kez düşündürdüğü soğuk gecede.

Doğum günümde aldığın kısa kollu, beyaz gömleğimle üzerimde, bir yer arıyordum sığınabileceğim. Ne bir çatı altı vardı, ne de vaktiyle etrafında bezirganbaşı oynadığımız gülibrişim ağacı.

Yağmuru sevdiğimizin hatırına uzaklaşmak istemiyordum. Tercih edecek bir başka seçeneğim yoktu ve soğuktu gece. Gökyüzü bile içimdeki ağlama seslerini bastırırcasına inliyordu. Kaçıncı yıldönümündü senin, ilk kez hatırladığım ve hangi zamandan kalmaydı, her yerde karşıma çıkan ‘gitme’ sözlerin?

Rüzgar, ılık bir meltem değil, kasırgaya dönen ayrılıktı sanki. Tutunacak bir tek hayallerim vardı savrulmayayım diye. Tutunamadım ve savruldum. Titreyen bir karyoladan peşime düşen, telaşeli adımlarından kaçarcasına.

Gelmeli miydin ardımdan?

Seni dinlemeyen kararlılığıma söz geçiremediğin çığlığın, karanlığa bulamıştı adeta şehri. Bir sokak lambası kalmıştı feryadına dayanabilen. Geceye inat beyazdı ışıltısı, senli düşlerim gibi. Olmalı mıydın artık düşlerimde? Ya da terk mi etmeliydin sonsuzluğun ötesine kadar bedenimi, karar veremiyordum. Belki yalnız kalmalıydım, kalacaktım da. Bir gölge gibi koyulmasaydın beni takibe. Gündüz de değildi, sen neden peşimden gelirdin? Gördüğüm için mi bir kapı aralığından, vücuduna konan dudak izlerini? Parmaklarının arasında gezinen saç tellerini? Beklemiyordun belki de o saatte beni? Oysa geç değildi vakit. Uzun bir yaz gecesiydi ve daha yeni batmıştı güneş. Öyle bir batmıştı ki, bir kıymıktı sanki gözbebeklerimde, köreltircesine.

Halen üşüyordum. Buz gibiydi dilinden sıyrılan her bir kelimen. Isıtmam için mi söylüyordun onları? Isıtamazdım, geçmişti gecenin tenhalıkları. Ellerim iki dizimin arasında, bir gül bahçesinin, sularıyla ıslanan çimenleri üzerinde, kendimden uzak, yatar halde iken düşünüyordum; ihanetine kapı aralayan erken dönüşümü. Durgun ve uzak denizlerde, yanı başta bitiveren korsan gemileri gibi.

Ama ben, seni ele geçirmek için gelmemiştim ki. Sen zaten benimdin, benimleydin hep. Peki ya O? Yangın vardı da kalbinde, mal mı kaçırıyordu yanındaki? Kimindi sana –nazarın bile değmesine izin vermediğim- değen yabancı eller? Kimindi o zina bakışları?

Halen ıslak bedenim. Bahçesine uzandığım güller mi ağlıyor yoksa? Sen misin o, yol ortasında yatan kadın? Utanmıyorum senin gibi, ama korkuyorum yüzüne bakmaya. Ya sen isen o? Yağmur da dinmiş değil. Kımıldayamıyorum yerimden. Ağırlaştı vücudum. Seslensem duyar mısın beni? İzin verir mi yanına gelmeme etrafındaki kalabalık? Ya o silecekleri hiç susmayan ambulans beni de taşır mı, seni götürecekleri yere?

Soğuk gece. Üşüyorum, üşütüyorsun beni. Dün var, bugün yok ve yarın hiç olmayacak her doğuşun bir ölüşü gibi; Önce gürültülü, sonra sessiz vedan ile.

Islak gömleğim sardı vücudumu. Kefen sanki! Hatırlasana sen almıştın. Kısaydı kolları. Girdiğinde koluma, dokunabilmen için tenime.

Bak, toprak ta ıslak. Taşıyamıyor artık ağırlığımı. Yavaş yavaş alıyor içine. Gömülüyorum.

Yanına gelmeye söz versem,

birlikte ve el ele
ve son kez yanmak için;

bekler misin beni?

Bekler misin?