Karanlıktan önce ölmeli
Saat duvara
Gün saate çakılı
Gölgesi düşer mevsimin
Gelincik dibine
Dillenir papatya
Aşk sağır ve kör
Sahipsiz mezarlar doğrulur
Şehir ayak altı
Ben İstanbul’a
İstanbul sana yazılı
Yıldız bahçesinde
Ağaçlar saplı, kör güneş
Anılar demlenir
Vapurlar süzülür
Kesilir boğazı şehrin
Kanı yitik mavi.
Erguvan yağmış yedi tepeye
Eteklerimde, çamurlu bahar
Topraklar kana susamış
Can üstüne can.
Gün sökülecek saatten
yine de duvarda zaman
Karanlıktan önce ölmeli
Gün, düne
Dün tarihe
Tarih utanca kazılmadan
“ Bir çocuğun uçurtmasını delmeden mermiler
Bir kızın çığlığına karışmadan sapık salyaları
Bir bebeğin parmakları kopmadan anasının memesinde
Bir baba gömmeden teröre lanetiyle oğlunu
Açlıktan köşe başında bir adam ölmeden
Bir kadın yalvar yakar yardım istemeden
Havlıyor diye köpekler öldürülmeden
Akımlara kanıp yakılmadan kediler
Satılmadan genç bir kızın eti, hayalleriyle
Emekli kuyruğunda krizi geçirmeden bir dede
Aç, bi-sefil ölmeden yeşilçamın kararmış fidanları
Satılmadan toğrağı yurdumun
Bayraklara gölgesi düşmeden menfaate açılan ellerin”
Karanlıktan önce ölmeli.
Arzu Altınçiçek