Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #4

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2006       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir önceki yazıda, iftira şebekeleriyle herhangi bir organik bağı olmadığı, aksine duygu, düşünce, inanç açısından onlardan tamamen farklı kulvarlarda bulunduğu halde bazen üslub bilmemezlik, bazen meslek ve meşrep taassubunun fikir suretinde ele alınması, bazen de teferruat diyebileceğimiz küçük meselelerin temel bir mevzuu olarak öne çıkartılması suretiyle, iftira şebekelerine yardım edildiği, onların işine yarayacak şekilde bazı tavır, davranış ve yaklaşımlar içine girildiğini belirtmiş ve bu tür istenmeyen tavır ve tutumların içine düşülmesine sebep olan bir saiki ele almıştık. Şimdi de bu mevzuda önemli gördüğümüz bir başka saik üzerinde durmak istiyoruz:
Toptancı Yaklaşım ve Değerlendirmeler
Bir ferd veya bir topluluk hakkında konuşurken, o ferdin bir vasfı veya o topluluğun bir ferdinden hareketle o ferdin bütün vasıflarını, o toplumun bütün ferdlerini içine alacak şekilde, genelleyici, umumu bağlayıcı üslup ve ifadeler kullanma, çoğu kere dengeyi koruyamama, aşırılığa düşme, zulme ve haksızlığa sebebiyet verme yolunu açar. Bunun yerine her vasıf ve herkesi analitik bakış açısıyla ayrı ayrı tetkik edip hakkını vererek değerlendirmede bulunma adalete daha yakın bir yaklaşımdır.

Bediüzzaman Hazretleri, bu durumu bir gemi misaliyle şöyle izah eder: Bir gemide dokuz masum, bir cani bulunsa, o cani sebebiyle o gemi batırılamaz. Hatta o gemide dokuz cani, bir masum bulunsa dahi, o tek masumun hakkı için o gemi batırılamaz. Batırılsa zulmedilmiş olur. İşte mümin ferd bir gemi gibidir. Onda bir çok vasıf ve sıfat bulunmaktadır. Bir mümindeki bir veya birkaç kötü vasıf ve sıfat dolayısıyla o mümin bütünüyle silinip atılamaz, her vasıf ve sıfatını içine alacak şekilde bir üslupla itham edilip suçlanamaz. Onun şahsına kin, nefret ve buğz duyulamaz/duyulmaması gerekir.
Zannediyorum işte bu kıstas ve bu bakış açısı göz önünde bulundurulmadığından gerek Hocaefendi, gerekse hareket hakkında kimi zaman çok haksız genelleme ve yorumlara gidilmektedir.
Evet, gerek Hocaefendi’nin bir çok farklı hususiyete sahip, bir çok farklı sahada hamle ve aksiyona ilham kaynağı olmuş bir zat konumunda bulunması, gerekse de binlerin yüzbinlerin gönül verdiği bu kültür ve eğitim faaliyetlerinin farklı farklı kurum ve kuruluşları, faaliyet ve çalışmalarıyla içinde bir çok çeşitliliği barındıran toplumsal bir hareket olması dolayısıyla, konu ciddi bir analitik bakış açısını olmazsa olmaz ölçüde lüzumlu kılarken, maalesef zaman zaman ortaya konan toptancı, heptenci yaklaşımlar hem Hocaefendi, hem de hareket hakkında ciddi manada haksız yorum ve değerlendirmelere yol açmıştır/açmaktadır.
Halbuki bugün dininden-dindarlığından dolayı bazı şahıslara karşı yapılan haksızlık diz boyu; her türden tecavüz, tiranlarınkine denk; karalama, iftira ve tezvir, medyanın eli ve dilinin ulaştığı alan vüsatinde; şeref, haysiyet ve onurla oynama ahval-i âdiyeden. İşte böyle bir ortam içinde hoşumuza gitmeyen, yanlış telakki ettiğimiz bir vasıf, bir özellik, bir faaliyet dolayısıyla binlerin-yüzbinlerin emek verdiği, gayret sarfettiği bir hareketi, bir çırpıda, tek kalemde yok saymak, silip atmak, din-diyanet tanımazların malzeme olarak alıp istismar edeceği genelleyici bir üslupla meseleyi sunmak, zannediyorum sorumluluk şuuru içinde bulunan hiçbir mümin ferdin insafına, vicdanına, iz’anına sığmayacak bir tavır ve davranıştır.
Evet, bugünkü manzara ortada. Beşer almış başını bir meçhule doğru yuvarlanıyor. İlköğretimlerde dahi uyuşturucuya mübtela kılınan körpe evladlarımız var. Ahlaksızlık diz boyu, gençlik çeşit çeşit sefahetler ağında inim inim ve lime lime.
İşte bütün bu fesada açık ortam içinde, ıslah için çalışan bir avuç insan var. Onlar bir taraftan, ışıktan rahatsız olan mahlukatın rahatsız olduğu gibi, eğitim, kültür faaliyetlerinden rahatsız olan kaba kuvvet temsilcilerinin baskı ve imha faaliyetleri karşısında ilim, irfan meşalesini muhafaza etmeye çalışıyor, diğer taraftan heva u hevesi, nefsi arzuları kamçılayan, tahrik eden asrın cazibedar levsiyatı karşısında genç nesli korumaya, onları maddi-manevi terakki merdivenlerinde yükseltme gayreti içinde bulunuyor.
Şimdi böyle bir ortam içinde, başka yapacak hiçbir iş kalmamış gibi, aklımıza yatmayan, yanlış kabul ettiğimiz bir-iki husustan dolayı tenkit mübtezelliği ile gidip gidip şu bir avuç insan hakkında yaralayıcı bir üslupla yazıp çizersek haksızlığa alet olmuş, zulme arka çıkmış olmaz mıyız?
Son tahlilde mümin bir firaset ehli, mümin bir basiret erbabıdır. “Mukaddesat düşmanları aleyhte kullanacak, istismar edecek diye gördüğümüz yanlışlıkları söylemeyelim mi, ikaz ve uyarıda bulunmayalım mı?” kolaycılığı içinde hareket edemez/etmemesi gerekir. Evet, gördüğümüz yanlışlıkları, hata ve kusurları elbette söyleyelim, ama sadece bunları nazar-ı itibara alarak hareketin bütününü, bütün faaliyetlerini içine alacak itham edici ulu-orta bir üslup ve edayla söylemeyelim. Evet, eleştirelim ama en azından “yiğidi öldür, hakkını yeme” asgari insaf anlayışı içinde, şeytan-ı racimden başka kimsenin itiraz etmediği/etmemesi gerektiği güzel, hayırlı, doğru, yerinde, şer’i şerife uygun çalışma ve faaliyetleri de, tenkit ettiğimiz o birkaç husustan farklı tutalım. Evet, tenkit edelim ama, sırf Hocaefendi ve hareketin dini kimliğinden dolayı olmadık, akla ziyan isnad ve ithamlarda bulunan şer odakları bizim sözlerimizi alıp kendi hesaplarına kullandıkları zaman karşılarına çıkalım; çıkalım ve onlara diyelim ki: “Bizim bu mevzuda söylediğimiz sözleri o melun ve menfur emellerinize alet etmeyin/edemezsiniz. Bizim kasteddiğimiz mana ve mefhum ile sizin çarpıtarak alıp kullandığınız, cımbızla seçip istismar ettiğiniz mana tamamen birbirinden farklıdır.” Böylece mümin bir ferdin, mümin kardeşine göstereceği asgari sorumluluğu yerine getirerek tenkidimizi yapmış olalım.
Hasılı, kanaatimce sorumluluk şuuru taşıyan bir mümin, tek bir mümin kardeşi hakkında konuşurken bir düşünüp bir konuşması gerekiyorsa, on mümin hakkında konuşurken on defa düşünüp bir kere konuşmalı, yüz mümin hakkında konuşurken yüz defa düşünüp, ölçüp biçip, önünü-arkasını hesap edip bir kere konuşmalıdır. Hele hele, münkir, mülhid ve mütecavizlerin alıp kullanacağı şekilde apak, pırıl pırıl, meleknümun faaliyet ve davranışları ispiyonlar, jurnaller gibi bir ağız, bir edayla yazıp konuşmak zannediyorum bir mümini tepetaklak dalalet vadilerine sürükleyecek bir inhiraftır.
Ümit ederim, vifak ve ittifak ruhuna her zamankinden daha fazla muhtaç bulunduğumuz bir dönemde, kırık-dökük ifadelerle dahi olsa, yanlış anlamalara mahal bırakmayacak bir şekilde bir nebze derdimi şerhedebilmişimdir.