HÜSEYIN OKUR    
         HZ. SA'YA VE HZ. IRMIYA A.S.  
         Insanlik tarihi, ayni zamanda peygamberler         tarihidir. Çünkü Cenab-i Mevlâ her kavme bir hidayetçi gönderdigini buyuruyor. Bir         rivayet, insanliga gönderilen peygamberlerin sayisini yüzyirmidörtbin olarak veriyor.         Bunlarin sadece yirmibesinin ismi Kur'an'da zikredilir. Bu yazi dizimizde, ayetlerde ismi         geçmeyen fakat kissalarina deginilen peygamberleri konu ediniyoruz.  
         Peygamberler, Allahu Tealâ tarafindan, emir         ve yasaklarini kullarina teblig etmek ve hidayet yolunu göstermek amaciyla gönderilen         insanlardir. Onlar, Allahu Tealâ'nin seçilmis kullaridir. Bu, çalismakla veya çok         ibadet etmekle elde edilecek bir derece degildir.  
         “Andolsun ki, biz senden önce nice         peygamberler gönderdik. Onlardan bir kismini sana anlattik, bir kismini da anlatmadik.”         (Mü'min, 78)  
         “Her kavmin bir hidayet davetçisi         vardir.” (Ra'd, 7)  
         “Her ümmetin bir peygamberi vardir”         (Yunus, 47) gibi birçok ayet göz önünde bulunduruldugunda, insanlik tarihi boyunca         kullarin hidayeti için gönderilen peygamberlerin sayisinin çoklugu anlasilabilir.  
         Yüzyirmidörtbin ilâhi elçi  
         Sahabeden Ebu Zerr el-Gifari r.a. söyle         anlatir:  
         Ben Hz. Rasulullah'a: “Ey Allah'in         Rasulü! Nebilerin ilki hangisidir?” diye sordum. “Adem'dir.” buyurdu. Ben         tekrar: “O Nebi miydi?” diye sordum, “Evet o, Allah ile bizatihi konusmus         bir Nebi idi.” dedi. Ben: “Ey Allah'in Rasulü, peygamberlerin sayisi kaçtir?”         diye sordum; “Yüzyirmidörtbindir.” buyurdular. (Suyutî: ed-Dürrü'l-Mensur         1/125)  
         Cenab-i Allah, hikmeti icabi Kur'an-i         Kerim'inde Adem a.s.'dan Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.'e kadar, isimleri ile birlikte         peygamberligi kesin olarak bilinen yirmibes peygamberin ismini vermistir. Bu isimler         söyledir:  
         Adem a.s., Idris a.s., Nuh a.s., Hûd a.s.,         Salih a.s., Ibrahim a.s., Ismail a.s., Ishak a.s., Lût a.s., Yakub a.s., Yusuf a.s.,         Eyyub a.s., Zülkifl a.s., Suayb a.s., Musa a.s., Harun a.s., Ilyas a.s., Elyesa a.s.,         Yunus a.s., Davud a.s., Süleyman a.s., Zekeriyya a.s., Yahya a.s., Isa a.s. ve Muhammed         s.a.v.  
         Bununla beraber, Kur'an-i Kerim'de kissalari         anlatilan; ancak açikça peygamber oldugu zikredilmeyen Üzeyr, Lokman, Zü'l-Karneyn         gibi salih kullarin isimleri de zikredilir.  
         Yüce Allah, bu peygamberlerden bazilarini         kendisine daha yakin tutarak, onlarin azim, gayret, sabir ve üstün fazilet sahibi         olmalarindan bahsetmistir. (Ahkâf, 35; Bakara, 235) Rivayette azim sahibi peygamberlerin,         Nuh a.s., Ibrahim a.s., Musa a.s., Isa a.s. ve bütün peygamberlerin serdari Hz .         Muhammed s.a.v. Efendimiz olarak belirtilmistir.  
         Bir de Kur'an-i Kerim'de isminin         zikredilmemesine ragmen kendilerinden bahsedilen ve baslarindan geçen olaylar anlatilan         bir çok peygamber vardir. Ilâhi bir hikmet geregi ismi anilmayan bu peygamberler, ya bir         baska peygamberin yol arkadasi olarak anlatilmis, ya da helâk olmak üzere olan bir         toplulugun kurtaricisi olarak zikredilmistir.  
         Hidayet ve dalâlet arasinda gidip gelen         millet: Israilogullari  
         Insanlik tarihinde en çok peygamber         gönderilen kavim olarak Israilogullari bilinir. Israilogullari , peygamberlere iman         hususunda köklü bir gelenege sahip idiler. Zira, neslinden geldikleri Yakup a.s. ve         ondan sonra gelen birçok peygambere basta mukaddes kitaplari Tevrat vasitasi ile         inanmakta idiler.  
         Fakat bu milletin peygamberlerine olan         sadakat ve bagliliklari hiçbir zaman uzun sürmedi; kitaplarini tahrif ettiler ve         sapkinliga düstüler. Sonra da baslarina bir musibetin gelecegini anladiklarinda hemen         Allah'a yalvararak, kendilerine yol gösterecek, düsmanlarinin zulmünden kurtaracak bir         peygamber istediler. Bunu her firsatta yaptilar.  
         Israilogullari'na bu kadar çok peygamberin         gönderilmesi, Allah'a ve peygamber inancina sahip bir toplulugun, dalâlet içinde         sikistiklarinda dahi, bir peygamber göndermesini dilemelerinden olsa gerek! Zaten Hz.         Yakub a.s. ve sonraki peygamberler halkasi, bu kavmin basindan ayrilmayacak, dalâlete         saplandiklari zamanlarda onlara yol gösterecek hidayet rehberlerinin olmasi için Allah'a         dua etmislerdir.  
         Duasiyla kavmini kurtaran peygamber: Hz.         Sa'ya a.s.  
         Musa ve Harun a.s.'dan sonra Allahu Tealâ,         Israilogullari'nin basina her hükümdar geçtiginde, beraberinde bir peygamber         gönderirdi. Sa'ya a.s. da Sidkiya diye bilinen bir hükümdar zamaninda gönderilmisti.         Kavmine, Hz. Isa a.s. ve Hz. Muhammed s.a.v.'in gelecegini haber vermisti.  
         Israilogulari devlet islerinde hükümdarlari         Sidkiya'nin, dinî hususlarda da Sa'ya a.s.'in emirlerine itaat ederlerdi. Fakat         Sidkiya'nin hükümdarliginin son zamanlarina dogru sapitip hak ve batil çizgisini         astiklarinda, Allah onlara Babil krali Senharib'i (Sencarib) gönderdi. Senharib bütün         ordusuyla Beytülmakdis'i kusatti. Gördükleri karsisinda korkularindan ne yapacaklarini         bilemeyen Israilogullari, Sa'ya a.s.'a kendilerini Senharib'in ordusundan kurtarmasi için         Allah'a dua etmesi dileginde bulundular. Sa'ya a.s. Allah'a kavminin kurtulmasi için dua         etti. Senharib'in ordusu veba hastaligina yakalanip kisa sürede kirildi.  
         Krallari Sidkiya'nin ölümünden sonra         Israilogullari'nin isleri bozuldu. Hükümdarlik için birbirlerini öldürmeye         basladilar. Mukaddes kitaplari Tevrat'i unuttular. Bunun üzerine Allah, Sa'ya a.s.'a         kavmine ikazlarda bulunmasini emretti. O da kavmini toplayarak ögütlerde bulundu.         Allah'in verdigi nimetleri unuturlarsa baslarina tahmin bile edemeyecekleri musibetlerin         gelecegini anlatti. Sa'ya a.s. konusmasini bitirince, azgin Israilogullari onu yakaladilar         ve sehit ettiler.  
         Sa'ya a.s. ve kendisinden sonra gelecek olan         Irmiya a.s.'in kavimlerini helâk etmek için toplanan ordular hakkinda Yüce Allah         Kur'an-i Kerim'de söyle buyurmu stur:  
         “Biz Kitap'ta Israilogullarina : Sizler,         yeryüzünde iki defa fesat çikaracaksiniz ve azginlik derecesinde bir kibre         kapilacaksiniz, diye bildirdik.” (Isra, 4)  
         Bakara Suresi'nin 256. ayetinde de         Israilogullari'nin bitmek tükenmek bilmeyen dalâletten hidayete yolculugu için, onlara         gönderilen peygamberlerden Irmiya a.s.'in kissasi anlatilmaktadir.  
         Yüz yil sonra diriltilen peygamber: Hz.         Irmiya a.s.  
         Irmiya a.s., Yakub a.s.'in soyundan gelen         Harun b. Imran a.s.'in neslindendir. Hz. Musa a.s.'dan Hz. Isa a.s.'a kadar olan zaman         içerisinde gönderilen, Danyal a.s. ile ayni asirda görev yapmis peygamberlerden         biridir.  
         Bu dönem, Israilogullari'nin kendilerine         gönderilen peygamberleri öldürmeye basladiklari, aralarinda sapikligin iyice         yayginlastigi, haramlarin helal sayilmaya baslandigi bir dönem idi. Allah'in kendilerini,         Senharib'in muhtesem ordularinin felaketinden kurtardigini unutarak dogru yoldan         sapmislardi.  
         Bunun üzerine Yüce Allah, Irmiya a.s.'a:         “Izzetime yemin ederim ki, ben onlara öyle bir fitne ve bela salacagim ki, o         dilsizleri konusturacak, akil sahiplerinin akillarini alacak!” buyurdu. Hz. Irmiya         a.s. bu ilâhi tehdidi isitince aglamaya ve bu musibetin kalkmasi için dua edip         yalvarmaya basladi.  
         Allah, peygamberinin duasini kabul buyurdu.         Fakat aradan üç sene geçmesine ragmen Israilogullari eski tutumlarini hiç         degistirmediler.  
         Zulmün ve haksizligin hesabini her yerde         gören Yüce Allah, Sam taraflarinda hakimiyet süren Buht-Nassar adli bir hükümdarin         kalbine Beytülmakdis'te bulunan Israilogullari üzerine yürümesini ilham etti.         Buht-Nassar, ufuklari kaplayan, adeta çekirge sürülerini andiran ordusuyla         Beytülmakdis üzerine yürüdü. Kisa bir müddet içinde Beytülmakdis'e girdi.         Israilogullari'ni kiliçtan geçirdi. Hatta askerlerine emir vererek Beytülmakdis'in         üzerini kumlarla kapattirdi. Israilogullari baslarina gelecek felaketi kendileri         hazirlamislardi.  
         Beytülmakdis'in yikilip harap edilmesinden         sora, Irmiya a.s. oradan ayrilip, kimsenin olmadigi yerlerde uzlet hayati yasamaya basladi         . Allah ona uzun bir ömür verdi.  
         Buht-Nassar ordusuyla beraber Kudüs'ten         çekilip Babil'e geri döndügünde, Irmiya a.s. bir sepet incir ve biraz üzüm sirasiyla         merkebine binerek tekrar Kudüs'e geldi. Oranin nasil harap edildigine bakti. O esnada         Allah ona bir ölüm uykusu verdi. Bu zaman içerisinde kimse onu göremedi. Nihayet         Cenab-i Allah, yüz yillik bir ölümden sonra kudretiyle onun gözlerini açti. Irmiya         a.s. sehrin nasil imar edildigine bakti. Sonra cesedinin ve merkebinin kemiklerinin         nasilda bir araya getirildigini izledi. Daha sonra ayaga kalkti, Yüce Allah'in kudretini         apaçik görünce: “Ben biliyorum ki, Allah her seye gücü yetendir.” dedi.         Irmiya a.s.'in bu kissasi Bakara Suresi'nin 259. ayetinde söyle anlatilir:  
         “Görmedin mi o kimseyi ki, binalarin         çatilari çökmüs, duvarlari birbiri üstüne yikilmis, kimsecikleri kalmamis bir         beldeye ugrayarak kendi kendine:  
         - Allah burasini ölümünden sonra acaba         nasil diriltecek? demisti. Allah'ta onu yüz yil ölü birakmis, sonra dirilterek         kendisine:  
         - Ne kadar kaldin? diye sormustu. O da:  
         - Bir gün, yahut bir günden daha az,         demisti. Allah ona:  
         - Hayir, yüz yil ölü kaldin! Iste,         yiyecegine-içecegine bak, daha bozulmamis. Bir de merkebine bak. Seni insanlara ibret         kilalim diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Simdi sen kemiklere bak,         onlari nasil birlestirip yerli yerine koyuyor, sonra ona et giydiriyoruz, dedi.  
         Durum kendisine malum olunca:  
         - Simdi iyice biliyorum ki, Allah her seye         kadirdir, dedi.”  
         Yûsâ b. Nûn ve Kâlib b. Yufennâ a.s.
         Kendilerine en çok peygamber gönderilen         kavimlerden biri, belki birincisi Israilogullari'dir . Fakat onlar kadar peygamberlerini         sikintiya sokan, ilk ilâhi imtihanda yüz çeviren kavim de pek görülmemistir. Bu         yazimizda Israilogullari'na gönderilen ve Kur'an -i Kerim'de ismi anilmayan üç mübarek         peygamberi ve onlarin ibretli kissasini dikkatinize sunuyoruz.  
         Firavun; asil adi Kâbus b. Mus'ab. Musa ve         Harun a.s. zamaninda yasamis, kendini rab ilan eden, ihtisamli ordulariyla kibirlenen,         uykularinda bile insanlara kâbus olan zalim Misir hükümdari...  
         Hz. Musa a.s., kendisiyle ayni yil dogan         bütün erkek çocuklarin öldürülmesine ragmen, Allah'in bir mucizesi ile Firavun'un         sarayinda, annesinin kucaginda büyümüstü. Büyüyüp olgunlastigi zaman Allah onu         peygamberlikle görevlendirmisti. Zamanla insanlar ona inanmaya, onun anlattigi üzere         Allah'a iman etmeye baslamislardi. Firavun ise kendisinden baskasini ilâh edinenleri         kizgin bakir dösenmis firinlarda yakmakla tehdit ediyor, israr edenlere de hiç acimadan         söyledigini yapiyordu.  
         Firavun artik, kâhinlerin de bildirdigi         gibi, saltanatini yikip yok edecek kisinin Musa a.s. oldugunu anlamisti. Onu ve müminleri         öldürmek için Kizildeniz'e kadar peslerinden gitti. Fakat daha önce sahit oldugu         mucizelere inanmadigi gibi, Kizildeniz'in iki yana açilarak Hz . Musa a.s.'a ve ona tabi         olanlara yol vermesi mucizesine de inanmamis, kendisi de geçmek isterken askerleriyle         birlikte bogulmustu.  
         Firavun'un zulmünden uzaklasmak isteyen Musa         a.s. ve ashabi için artik zorbalarin sehri Eriha'ya (Kudüs'e) varmak için bir engel         kalmamisti. Musa a.s.'in yanindaki bazi kimseler Firavun'un öldügüne bir türlü         inanamiyorlar, cesedini görmeden yolculuga devam etmek istemediklerini söylüyorlardi.         Bunun üzerine Musa a.s. Cenab-i Mevlâ'ya niyazda bulunmus, O da Firavun'un is isten         geçtikten sonra kapandigi secde halindeki cesedini onlara göstermisti.   
         Musa a.s. Firavun'un ölümünden sonra,         ashabinin en salihlerinden olan Yûsa b. Nûn'u ve Kâlib b. Yufennâ'yi Misir         sehirlerinin kontrolü ve denetimi için geri gönderdi. Bu iki salih insan, Misir'da         asayis saglandiktan sonra tekrar Musa a.s.'a katildilar.  
         Zorbalarin sehrine yapilan yolculuk uzun,         yorucu ve imtihanlarla dolu bir seferdi. Yolculuk sirasinda Musa a.s.'in kavmi oradan         gelen korkutucu haberleri isitmisler ve Hz. Musa'ya:  
         - Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar         oradan çikmadikça biz kesinlikle sehre girmeyiz, demislerdi.  
         “(Bu arada Musa'nin ashabi içinde         bulunan ve Allah'tan) korkanlardan ve kendilerine nimet bahsedilen iki zat (Yûsâ ve         Kâlib):  
         - Onlarin üzerine kapidan girin, oraya         girdiniz mi artik siz zaferi kazanmisiniz demektir. Eger müminler iseniz ancak Allah'a         güvenin, dediler.” (Mâide, 22-23)  
         Fakat durum degismedi. Cenab-i Allah da         peygamberi ile yolculuga devam etmek istemeyen bu insanlara kirk yil Tih çölünde kalma         cezasi verdi. Musa a.s. ve kendisiyle beraber yolculuga devam etmek isteyen bazi         arkadaslari da Tih çölünde uzun süre kaldi. Bu süre içerisinde dört büyük ilâhi         kitaptan biri olan Tevrat tamamlandi.  
         Tih çölünden ayrildiklarinda, Musa a.s.         bir grup askerle birlikte Yûsâ'yi ve Kâlib b. Yufennâ'yi öncü kuvvet olarak         gönderdi. Nihayet zorbalarin sehrine geldiler. Durumu gören Eriha halki, içlerinden         duasi çok kabul olunan Bel'am'a gittiler.  
         - Musa ve beraberinde gelen Israilogullari         bizi öldürmeye geldiler. Ne olur, onlarin aleyhlerinde beddua et, diye israrla rica         bulundular.  
         Bel'am, Allah'in en büyük ismi olarak         bilinen Ism-i Azam'i biliyor, bu isim hürmetine yaptigi her dua kabul olunuyordu. Bel'am         dedi ki:  
         - Yanlarinda melekler bulunan bir peygambere         ve ona inanan müminlere nasil beddua edebilirim?  
         Fakat, israrla bunu isteyenlerin çabalari         sonunda netice verdi. Karisina onu kandirmasi için birçok hediyeler verdiler. O da bir         yolunu bulup, Bel'am'i beddua etmesi gerektigine inandirdi.  
         Bel'am bu bedduayi yapabilmek için         Israilogullari'ni görebilecegi yüksek bir tepeye çikti. Onlara dogru yöneldi. Her         yaptigi beddua kendi aleyhine dönüyor, bunu kendi agziyla söylüyor; fakat bir türlü         düzeltemiyordu. Nihayet o beddua eden dili uzadikça uzamis, agzina sigmaz olmus, köpek         gibi solumaya baslamisti. Artik Ism-i Azam duasini da edemiyordu, çünkü kendisine         unutturulmustu.  
         Bel'am'dan sonra bu duayi bilen kimselerin         çok az oldugu söylenir. Bel'am'in bu durumu ayet-i kerimede söyle anlatilir:  
         “...Onun durumu, tipki köpegin durumuna         benzer: Üstüne varsan da dilini çikarip solur, biraksan da dilini çikarip solur. Iste         ayetlerimizi yalanlayanlarin durumu budur. Bu kissayi anlat, belki düsünürler.”         (A'raf, 176)  
         Bundan sonra Hz. Musa a.s., Yûsâ'yi         Israilogullari ile birlikte Eriha'ya, zorbalara, Allah'a iman etmeleri için gönderdi.         Eriha halki bunu kabul etmeyince Yûsâ burayi fethetti. Hz. Musa a.s. burada bir müddet         daha yasadiktan sonra vefat etti. Kendisinden sonra Yûsâ a.s. peygamber oldu.  
         Yûsâ a.s., Musa a.s.'in vefatindan sonra         yirmi yedi yil peygamberlik yapti. Vefat edecegi sirada Israilogullari'nin idaresini         Kâlib b. Yufennâ'ya havale etti ve yüz yirmi alti yasinda iken ahirete irtihal eyledi.  
         Kâlib b. Yufennâ'ya da Allah'tan vahiy         geldi, peygamberlikle vazifelendirildi. Yûsâ a.s.'in vasiyet ettigi üzere         Israilogullari'nin hidayetten ayrilmamalari için çok mücadeleler verdi. Çetin bir         dünya hayatinin sonunda, bir müddet sonra o da rahmet-i Rahman'a kavustu.  
         Hz. Musa a.s. Hz. Hizir ile görüsmeye         giderken yanina aldigi kisi Yûsâ a.s., Israilogullari'ni idare etmek için yerine vekil         biraktigi kisi de Kâlib b. Yufennâ a.s. idi.  
         Onlara ve gönderilen bütün peygamberlere         salât ve selam olsun...  
         Ismûil (Semuyel) b. Bâlî a.s.  
         Yûsâ a.s'in vefatindan sonra Israilogullari         hükümdarlar tarafindan yönetilmislerdir. Peygamberlerine olan ihtiyaçlari ise, sadece         dinî mevzularda çikar bir yol bulabilmek veya bir musibete ugradiklarinda Allah'a         yalvarmasini istemek seklinde oluyordu.  
         Yû sâ a.s.'in vefatinin üzerinden dört         yüz yil geçmisti. Amâlikler'in hükümdari Câlût, Israilogullari'na saldirmis;         mukaddes kitaplari Tevrat'i ve Musa a.s. ile Harun a.s.'in ailelerinden kalan, içinde bir         takim kutsal emanetlerin bulundugu, “Tâbut” ismini verdikleri sandigi         ellerinden almisti. Israilogullari her zaman oldugu gibi, baslarina gelen bu felaketin         def'i ve mukaddes emanetleri geri alabilmek için Yüce Allah'a yalvarmaya basladilar. Bir         peygamber göndermesini istediler. Cenab-i Allah da onlara Ismûil (Semuyel) a.s.'i         gönderdi.  
         Yönettigi Amâlika halkiyla birlikte         Câlût'un Israilogullari'na peyderpey uyguladigi katliam o safhaya ulasmisti ki,         neredeyse topyekûn yok olacaklardi. Sonunda Israilogullari “Peygamberlerine         (Ismûil'e) varip:  
         - Bize bir hükümdar tayin et, biz de onunla         beraber Allah yolunda savasalim, dediler. (Ismuil onlara):  
         - Ya size savas emredilince savasmazsaniz?!         dedi. Onlar:  
         - Biz, yurtlarimizdan çikarilmis,         ogullarimizdan uzaklastirilmis iken, Allah yolunda ne diye savasmayalim? dediler.”         (Bakara, 246)  
         Bunun üzerine Hz. Ismûil a.s. Allahu         Tealâ'ya dua etti. Allah da onlara, siradan biri gibi gözüken Tâlût isminde birini         görevlendirdi. Ismûil a.s. yeni komutanlari Tâlût'u Israilogullari'na tanittigi zaman         onlardan bazilari:  
         - Biz hükümdarliga daha layik oldugumuz         halde, kendisine servet ve zenginlik de verilmemisken o bize nasil hükümdar olur?         dediler.  
         Bunlari duyan Ismûil a.s. kizdi ve:  
         - “Allah basiniza onu seçti, ilimde ve         bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü diledigine verir. O her seyi kusatan ve         her seyi bilendir, dedi.” (Bakara 247)  
         Israilogullari içerlemis bir halde, istemeye         istemeye yeni komutanlari ile birlikte Câlût ile savasmak üzere yola çiktilar. Yolda         susadilar, Ismûil a.s.'dan bir irmak akitmasini istediler. O da dua etti ve tatli suyu         olan bir irmak akti (Filistin Irmagi). Tâlût askerlerine dönerek:  
         - Allah sizi irmakla imtihan edecek. Kim         ondan içerse benden degildir. Kim onu içmezse artik bendendir. Sadece bir avuç içenler         müstesna, o kadarina müsaade vardir, dedi.  
         Fakat askerlerden pek azi Tâlût'un         sözünü dinlediler. Irmagin kiyisina geldiklerinde bir kismi hariç, hepsi kana kana         içti. Nihayet Tâlût ve yanindakiler nehrin öte karsisina geçtiklerinde, geride         kalanlar bu sefer:  
         - Bizim Câlût'a karsi koyacak gücümüz         yok, deyip geri döndüler. Sözlerinde sadik olanlar ise:  
         - “Nice az bir topluluk var ki, Allah'in         izniyle sayica çok topluluklari yenmistir. Allah sabredenlerle beraberdir.” dediler.         (Bakara, 249)  
         Tâlût ve askerleri, Câlût'u ve dehsetli         ordusunu gördüklerinde:  
         - Ey Rabbimiz! Üzerimize sabir indir. Bize         cesaret ver ki tutunalim. Kâfir topluluga karsi bize yardim et, diye dua ettiler.  
         Tâlût'un ordusunda, yasi henüz küçük         olan, fakat ileride peygamber olacagi daha o zamanlar fark edilen Davud a.s. da         bulunuyordu. Sapanina koydugu küçük bir tasi, o iri cüsseli Câlût'un alninin         ortasina öyle bir atmisti ki, neredeyse Câlût'un kafasi parçalanmisti. Câlût         böylece ölüp gidince, ordusu da dagilip perisan oldu.  
         Bundan sonra Ismûil a.s. bir müddet daha         yasadi. Ondan sonra Hz . Davud a.s. peygamberlikle vazifelendirildi.  
         Ona ve gönderilen bütün peygamberlere         salât ve selam olsun...