Arama

Endülüs'ün Fethi - Tek Mesaj #3

DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
10 Haziran 2007       Mesaj #3
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
ENDÜLÜSÜN FETHİ
Târık Bin Ziyâd, Emeviler zamanında Afrika’nın fethi ile görevlendirilmiş Musa Bin Nusayr tarafından hürriyetine kavuşturulan bir köledir. Musa Bin Nusayr, Târık Bin Ziyâd’da sağlam karakter, kahramanlık, azim ve irâde, isabetli karar verme, güzel ve etkili konuşma, dinleyenlerde derin tesirler uyandıracak kuvvetli bir hitâbet görünce, O’nu Endülüs’ü (İspanya’yı) fetihle görevlendirdi. Tarık Bin Ziyâd, emrindeki dört gemi ve yedi bin asker ile 711 yılında Endülüs’e hareket etti. Yolculuk esnasında, geminin güvertesinde Târık Bin Ziyâd’ı hafif bir uyku hâli kapladı. Rüyada karşısında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) vardı. Rasûlullah Efendimiz ve Ashâb-ı Kirâm kılıçlarını kuşanmış, yaylarını germiş, düşmana hücum etmek üzereler... Peygamber Efendimiz: -Ey Târık!... Yoluna devam et, buyurdu. Sonra, önde Târık Bin Ziyâd olmak üzere Endülüs’e girdiler. Târık Bin Ziyâd uykudan uyandığında, sevincinden yerinde duramıyordu. Endülüs’ün fethinden artık emin idi. Askerler, İspanya’nın güneyinde gemilerden inip karaya çıktılar. Târık Bin Ziyâd, bütün gemileri yaktırdı. Sonra da askerlerine şöyle hitap eti: - Ey mücâhid kardeşlerim!... Ey kahraman askerlerim!... Görüyorsunuz; arkamızda deniz, önümüzde düşman var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp, bu toprakları almaktan başka çaremiz yoktur. Ey askerlerim!... Bize ancak doğruluk ve sabır yaraşır. Kısa zamanda düşmana saldırıp, hedefe varamazsak, kendimizi telef etmiş ve karşı tarafa cesaret vermiş oluruz. Bunun için her hâlükârda düşmanı yenmemiz gerekmektedir. Biliyorum ki ölümden korkmazsınız. Fakat ölmek çâre değildir. Hedefimiz ölmek değil, İslâm’ı yaymaktır. Ey askerlerim!.. Benim durumum da sizinkinden farklı değildir. Bildirdiğim tehlikeler aynen benim için de geçerlidir. Kendimi tehlikeden bertaraf edip, sizleri ölüm ile karşı karşıya getirmiş değilim. Sıkıntılara ve tehlikelere katlanmadan rahata kavuşulamaz. Sıkıntılara katlanın ki, sonunda tatlı meyvelerini toplayalım. Halifemiz, sizin yiğitliğinizi ve kahramanlığınızı bildiği için sizi bu işle görevlendirdi. Yapacağınız kahramanlık asırlarca anılacak. Bütün Müslümanlardan duâ alacaksınız. Savaşta, sizden önde olacağım. Var gücümle düşmana saldıracağım. Düşman komutanını bizzat elimle yakalayacağım. Eğer hedefe varamadan şehit düşersem, hemen içinizden birini komutan seçin. Cihaddan (Allah yolunda savaşmaktan) geri dönmeyin!... Târık Bin Ziyâd’ın bu ateşli sözleri, Müslüman askerleri heyecanlandırdı. Her şeyi unutup, bir an önce düşmana saldırmayı düşünmeye başladılar. "Gemileri yakmak" tabiri işte bu olaydan sonra kullanılır oldu. Nihâyet iki ordu karşı karşıya geldi. Düşman askerleri yüz bin civarındaydı. Târık Bin Ziyâd elçiler göndererek şu teklifte bulundu: "- Seni ve halkını İslâm’a dâvet ediyoruz. Müslüman olursanız kardeşimiz olursunuz. Bağrımıza basarız. Kabul etmezseniz cizye vererek kendinizi kurtarırsınız. Bunu da reddederseniz aramızı kılıç ve savaş düzeltecektir." İspanya Kralı, askerlerinin çokluğuna güvenerek, bu teklifi kabul etmedi. Müthiş bir savaş başladı. Târık Bin Ziyâd, akıl almaz bir şekilde savaşıyordu. Çarpışa çarpışa, İspanya Kralı’na ulaştı. Âni ve hızlı bir kılıç darbesiyle Kral’ı yere serdi. Krallarının öldüğünü gören düşman askerleri, şaşkın bir şekilde kaçmaya başladılar... Böylece Müslümanlar, Endülüs’e girmiş oldular. Burada Avrupalılar’a ilmi, adaleti, insanlığı ve medeniyeti öğrettiler. Ve böylece Avrupa’ya ve insanlığa ışık saçan Endülüs İslâm Medeniyeti de doğmuş oldu.