Arama

Türkler ve İslamiyet - Tek Mesaj #3

nobody34 - avatarı
nobody34
Ziyaretçi
14 Ocak 2006       Mesaj #3
nobody34 - avatarı
Ziyaretçi
Türklerin İslamiyeti nasıl kabul ettikleri ve inanç yönünden etkilendikleri alimleri açıklayan bir not. Belki ilk defa Maturidi'nin ismini duyacaksınız ama bu zat türklerin müslüman olmasında en etikili alimdir.

İslam dini, evrenselliği açısından yalnızca bir kavme mahsus bir din değildir. O, 10. yy.da İslam’a girmeye başlayan Türk milletinin tefekkürüne, bin yıldan beri biçim veren bir dindir. İslam’ın sunduğu evrensel mesajı, her millet kendine has bir şekilde ruh yapısına adapte etmektedir.
Bakara Suresi’nin 178. ayetine göre, İslam Dini Kur’an’a aykırı düşmeyen örf ve adetleri kabul etmektedir. Buna dayanarak şu söylenebilir: Milletlerdin örf ve adetleri dinin ana hükümlerine ters düşmüyorsa, bir ölçüde İslami sayılabilir. Bu tarz örf, söz konusu ayete göre, aynı zamanda İslam hukukunun kaynaklarından da biridir. Dil, sanat, musiki, güzel sanatlar, vs. de bu bakış açısı içinde/ İslam’a aykırı olmadığı sürece, milletlerin İslamlaşmasının sonrasında da toplum hayatında varlığını sürdürür. Bu durumda Müslüman da olsalar, milletlerin yaşamları arasında bir derece farklılıklar olur. Bunu evrensellik içinde değerlendirmek gerekir. Yani İslam’da tek tiplilik yoktur. İşte sosyolojik açıdan “Türk Müslümanlığı” kavramı böyle bir zemine oturur ve sosyolojik bir meşruiyet kazanır. Burayı somut örneklerle açalım: Mesela, ramazan davulu, yatır ziyaretleri ve yatır mekanlarında kurban kesmek, türbe yapmak, kandil kutlamaları, mevlit okutmak… ümmet içinde sadece Türklere hastır. Bu da Türklerin Müslümanlığının diğerlerine göre bir derece farkını oluşturmaktadır. Farklı mezhepler ve meşrepler, bu zeminde neşet etmiştir. Türkler ise İtikatta Maturidi, amelde Hanefi, tasavvufi bir Müslümanlığı yaşamışlardır.
Türk Müslümanlığı tabiriyle kastettiğimiz şudur: Yesevi- Maturidi- Hanefi çizgisindeki İslam anlayışı. Bunu şöyle açalım:
  • Türkler müslümanlığı, Hace Ahmet Yesevi’nin tasavvufi propagandasıyla tanımışlar ve kabul etmişlerdir. Türklerde tarih boyuncada sufi tarzı İslam devam etmiştir. Nakşibendilik ve Bektaşilikte Yesevilikten kaynaklanmış olan hareketlerdir. Anadolu’da yaşayan ve Anadolu insanı tarafından sevilen Yunus Emre, neredeyse Maveraünnehir’de yaşamış olan Ahmet Yesevi’nin kopyasıdır diyebiliriz. Mevlana ve Hacı Bektaş’ı da bu silsileye dahil edebiliriz. Türk halkı bu zatların çevresinde kümelenmiş ve gerek Selçuklu gerekse Osmalnı’da tarikatlar çok etkindirler. Mesela Selçuklular döneminde ticareti ellerinde tutan Ahiler, Osmanlı döneminde de varlıklarını sürdürdüler. Osmanlı askeri olan Yeniçeriler Bektaşi tarikatı mensubuydular, gibi. Sultanlarında mutlaka yakın olduğu sufi büyükleri vardı. Anadolu’nun İslamlaşması, Yesevi’nin gönderdiği sufi savaşçılar/ Alperenler eliyle gerçekleşmiştir. Yesevi hikmetleriyle, Yunus ilahileriyle Türk halkındaki İslami duyguları beslemekte, kökleştirmekteydiler. Bunların öğretilerinde, insan sevgisi ve insana hizmet, nefse düşmanlık temel belirleyici iki vasıftı. Söz konusu zatlar ve talebeleri, tekkelerde kapalı hayat yaşamıyorlar ticarette, askerlikte, eğitimde aktif rol alıyorlardı. Amaçları, kamil insan yetiştirmek ve mükemmel bir toplum kurmak idi. Nitekim, bunu da başarmışlardı. Halka hizmet Hakk’a hizmet anlayışı esas idi.
  • İtikat, inanç esaslarını ifade eden bir kavramdır. Neye, nasıl inanılacağıyla ilgilidir. Türklerin itikadi mezhebi Maturidiliktir. İmam Maturidi tefsirci ve kelam alimidir. Metodu akılcı, felsefi (semantik metod)dir. Devrindeki ehli sünnete hücum eden fikir akımlarını, akılcı delilerle tek tek çürüterek İslam’a büyük hizmeti dokunmuştur. İmam Maturidi’nin mezhebi İslam’daki diğer hak mezhep olan/ ehli sünnet olan, Eşarilikten farklıdır. Ve zaten Eşariliği daha ziyade Araplar benimsemiştir. Fark şudur: Eşariliğe göre Maturidilik daha akılcıdır. Ayrıca Maturidilikteki Allah’ın zat ve sıfatları anlayışı “vahdeti vücut” fikrine varmakta idi ki; bu da tasavvufla paralellik arz etmekteydi. Bu şu anlama gelir: Din- ilim, dünya- ahiret ayrılığı, fert- cemiyet ayrılığı yoktur. Toplumsal sistem buna göre şekillenmekteydi. Kainat Allah’ın kitabı olarak görülüyor; Bilimsel faaliyetler aynı zamanda ibadet gibi telakki ediliyordu. Din / ilim çatışması yoktu. Zaten İslam medeniyetinin yetiştirdiği büyük dahiler, hep bu anlayışın egemen olduğu dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Bu dünya, ahiretin tarlası olarak görülüyor; burada ekilenin orda biçileceği kabul edilmek bir yana yaşanıyordu. Fert cemiyete, cemiyette ferde feda edilmiyordu; karşılıklı destekleme ve hizmetler yürütülüyordu. Toplum gemiye benzetiliyordu; gemi batarsa fertte tehlikeye girer inancı vardı ve yaşanıyordu. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için düşüncesindeki gibi.
  • Hanefilik ise Türklerin ameli/ fıkhi alandaki mezhebidir. Fıkıh yani amel ibadetlerle, eylemlerle, ahlakla, hukukla ilgilidir. Kısacası, toplumsal davranışları belirleyen zemindir. Bu noktada, Maturidi ile Hanefi birbirinin devamı niteliğindedir. İmamı Azam Ebu Hanife de Maturidi gibi akılcı/ akla önem atfeden bir alimdir. Yani meselelerin çözümünde vahiy ve sünnetin yanında örf ve aklıda kullanmaktadır.
Türk Müslümanlığı, özet olarak sufizm içerikli, akılcı, yenilikçi, atılımcı, reaksiyoner değil aksiyoner bir yaşam tarzdır. Onda fert, hem kendiyle hem toplumla barışıktır. Ehli sünnet çizgisindeki orta yoldur ve ümmet içinde sadece Türklere hastır. 9. ve 16.yy.arasında Türklerin dünya üzerideki siyasi hakimiyetine paralel olarak varlığını sürdüren bu yaşama tarzı yozlaştırılmaya başladığında, Türk- İslam medeniyeti de çöküşe geçmiştir. Yani çöküşün temelinde bahsettiğim bu zihniyet dönüşümü yatmaktadır. Batı, rönesansını kendi öz kaynaklarına dönerek; tendi öz kaynaklarını temel alarak yapmış ve yükselişe geçmiştir. Türk – İslam medeniyetinin tekrar yükselişe geçmesi de kendi öz kaynaklarıyla barışmasıyla, kendi öz kaynaklarını temel almasıyla gerçekleşecektir. Bu, kendini bulma, kendine dönme mücadelesidir.
Allah, milletimizin yardımcısı olsun.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 0 üye beğendi.
Son düzenleyen nobody34; 14 Ocak 2006 22:09