Ortadoğu’da tehlikeli bir oyun oynanıyor, bu oyunu durdurmak için acilen diplomatik adımlar atılmazsa her an yıkıcı bir bölgesel savaşın patlak vermesine yol açılabilir.
İsrail’in, kısmen kendisinin saldıracağı tehdidinde (veya blöfünde) bulunarak kısmen de Washington’daki güçlerini kullanarak ABD hükûmetine İran’ın nükleer programına karşı tutumunu sertleştirmesi yönünde baskı yapmak suretiyle Birleşik Devletler’i İran’ın nükleer tesislerine saldırmaya zorladığını gösteren belirtilerin sayısı artmaktadır. Bu alametler arasında sayabileceğimiz bir husus, aralarında (şu an hasta yatmakta olan) Şaron, Savunma Bakanı Shaul Mofaz, Genelkurmay Başkanı Daniel Halutz’un da bulunduğu İsrailli askeri ve siyasi liderlerin kamuoyuna yaptıkları dramatik açıklamalardır ki, bunların tamamı sonuçta İsrail’in güvenliği açısından İran’ın kabul edilemez bir tehdit oluşturduğu ve bu sorunun diplomatik yollardan çözümünün mümkün olmadığını ifade etmektedir. İlk planda yaptırım uygulanması çağrısında bulunmaktadırlar ki, bunun Tahran’ın nükleer emellerini dizginleme konusunda kesinlikle etkisi olmayacaktır; bunu takiben de hava saldırıları yapılması istenmektedir. Asgari hedef İran’ın nükleer tesislerinin tahrip edilmesi olacaktır ki, Irak’ın nükleer programına karşı İsrail’in 1981’de o dönemde Irak’ın programının özünü teşkil eden Osirak reaktörüne karşı gerçekleştirdiği hava saldırısının elde ettiği neticeye denk bir sonuca ulaşılması düşünülmektedir. Saldırı görünürde amacını gerçekleştirdi, uluslararası tepkiler İsrail üzerinde fazla zarara yol açmadığı gibi bölgesel açıdan da ciddi bir tepki oluşmadı.
İsrail’in müdahalesi zor; çünkü...
Öyleyse, 2006’da bu sefer İran’ın nükleer tesislerine karşı yapılacak benzer bir saldırıdan niçin bu kadar endişe duyulduğu sorulabilir. İran’ın programını sürdüreceğine dair işaretler mevcuttur ve en azından önümüzdeki yıllarda nükleer silahları geliştirip geliştiremeyeceği konusunda ihtimalleri açık tutmaya çalışacaktır. İran’ın nükleer çalışmalarını barışçı amaçlarla gerçekleştirme taahhüdü, özellikle İsrail, Hindistan ve Pakistan gibi nükleer silaha sahip ülkelerin tamamının, nükleer silah üretme niyetleri olduğunu hep inkar ettikleri ve bugün bile İsrail’in cephaneliğinde, bölgedeki herhangi bir hedefi vurmak için bolca bulunan füzenin yanında, en azından 100 ve bir ihtimalle 400’e yakın nükleer savaş başlığının bulunduğu genel olarak bilindiği halde İsrail’in sahip olduğu bu silahları resmi olarak kabul etmediği hatırlanacak olursa, pek de güven telkin etmemektedir. Bu anlamda, diğer şeyler değişmediği takdirde, İran’ın da gelecekte, 2008’den önce mümkün olmasa bile muhtemelen 2015’e kadar nükleer silahlara sahip olabilmesi kesinlikle kuvvetli bir ihtimaldir, ve bu tarihte bile sahip olacağı silahların mahiyeti ve miktarı saldırı amaçlı kullanımını pek de mümkün kılacak seviyede olmayacaktır. Tabiidir ki, İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad’ın aşırı derecede kışkırtıcı ve provokatif beyanları, muhtemel güvenlik tehlikelerine ve tahkir edilmeye karşı aşırı tepki veren İsrail’inkinden daha az olsa bile, herhangi bir devletin güvenlik endişelerini harekete geçirecek mahiyettedir.
Irak başarısızlığına örtü mü?
İsrail’in muhtemel tehditlere karşı 1967 ve 1982’deki savaşları, daha George W. Bush böyle bir fikri bile duymadan çok önce başlattığı ve pek çok hadisede kendi tercih ettiği zamanda ve metotlarla düşmanlarını imha etmek veya cezalandırmak için sınır ihlali yaptığı unutulmamalıdır. Öyleyse, Ahmedinecad, Nazi soykırımının hayal ürünü olduğu ve İsrail’in bölgede yeri olmadığı, Avrupa’da bir yerlere yerleştirilmesi gerektiği konusunda ısrarcı olursa, İsrail’i hafife alıyor gibi görülecek ve İsrail’in anlamsız bir şekilde ve pervasızca askerî karşılık vermesine yol açacaktır. Fakat İsrail, kendi güvenliği konu olunca maliyetleri dikkatli bir şekilde hesaplamaya meyillidir ve makul bir değerlendirme, bu dönemde İsrail’in İran’a karşı bir hava saldırısı gerçekleştirmesinin riskini almaya değmeyeceği sonucuna ulaştıracaktır.
Her şeyden önce, tehdidin gerçek olması zoraki ve uzak bir ihtimaldir. İkincisi, İsrail büyük bir caydırıcı güce sahiptir, İran’ın ileride yapacağı herhangi bir saldırının ülkeye bir faydası olmayacağı gibi kitlesel bir intihar derecesine ulaşacaktır. Üçüncüsü, 1981’de Osirak’ta yapılan saldırılardan farklı olarak, İran’ın nükleer tesisleri farklı yerlere yayıldığı gibi, korunaklı bir şekilde ve yeraltına tesis edilmiştir. Dördüncüsü, halihazırda İran bir saldırıya uğradığında yıkıcı bir misilleme yapacak imkanlara, özellikle de İsrail’deki hedeflere kolaylıkla ulaşabilecek özellikteki Şahab-3 füzelerine sahiptir. Beşincisi, İran, Irak’taki duruma müdahale etme, Filistin topraklarındaki İsrail karşıtı direniş güçlerine verdiği desteği artırma gibi bölgesel ve belki de muhtemelen bir dünya savaşına götürebilecek başka seçeneklere de sahiptir. Altıncısı, İsrail’in İran’a yapacağı bir saldırı bölgedeki İslâmi eğilimleri güçlendireceği gibi İsrail’e karşı güçlü bir şekilde mukabelede bulunulması için Arap hükûmetleri üzerinde yoğun bir baskıya da yol açacaktır.
İsraillilerin, politikalarının göründüğünden farklı olması gerektiğini gösteren bu risklerin farkında olduklarını varsayabiliriz. Gerçek çabaları, Washington’ın diplomatik olarak ve daha sonra askerî olarak başı çekmesini sağlamak, İsrail’in ABD Kongresi ve Bush yönetimindeki inanılmaz etkisini kullanarak ABD’yi önümüzdeki aylarda İran’a karşı bir askerî saldırıya ikna etmek olabilir. Yahudi lobisinin Telaviv’den gelen talimatlar doğrultusunda koro halinde tiz bir şekilde seslendirdiği İran’a karşı katı bir tutum takınılması çağrısı açıktan açığa gerçekleştiği gibi, İsrail tarafından teşvik edilmenin yanında, farklı bir politika izleyerek dikkatleri Irak’ta gözden düşmüş olan başarısızlıktan başka bir yöne çekmek isteyen Bush/Cheney liderliğindeki hükûmet üyeleri arasında İsrail’in tazyiklerini memnuniyetle karşılayanlar bile bulunabilir. Baba Bush’un 1991’deki Körfez Savaşı’nda, yanında yer alması için İsrail’e rüşvet vererek BM himayesinde Kuveyt’i yeniden bağımsızlığına kavuştururken aynı zamanda da İsrail’in bir numaralı güvenlik tehdidini de ortadan kaldırdığı hatırlanmalıdır. İsrail’in iç siyaseti ile ilgili bir başka ihtimal daha bulunmaktadır. Özellikle Ahmedinecad’ın tahrik edici ifadelerini de kullanarak büyüyen bir İran tehdidi görüntüsü vermek suretiyle, dikkatleri artan fakirlik, işsizlik ve İsrailliler arasında büyüyen gelir ve servet eşitsizliğinin yol açtığı derinleşen bir sosyal krizden başka tarafa çevirerek Şaron ve Netanyahu’ya yardımcı olmak.
Türkiye ateşin içine düşebilir
İsrail’de martta yapılması planlanan ulusal seçimler öncesinde açıkçası, İsraillileri güvenlik konusuyla meşgul ederek ülke içindeki sıkıntıları unutturmak suretiyle güvenlik ve dış politika konularındaki dayanıklılığını ispat etmiş bir liderin seçilmesi yönünde bir istek uyandırılmaya çalışılmaktadır. Bütün bu gelişmeler Türkiye’yi de endişelendirmektedir. Geçtiğimiz haftalarda muhtemel askerî müdahalede Türkiye’nin işbirliği ihtimalini araştırmak için Amerikalı üst düzey yöneticilerin Ankara’yı ziyaret ettiğine dair bilgiler mevcuttur. Kapalı kapılar ardında Türkiye’nin Irak ve belki de İran’daki PKK üsleri ve kamplarını ortadan kaldırabilmesi için elini güçlendirecek hususların da içinde yer aldığı birtakım pazarlıkların yapılmış olması muhtemeldir. Elbette ki, İran’a yapılacak bir saldırı, özellikle Türkiye işbirliği yapacak olursa bazı belirsiz tehlikeler ortaya çıkaracaktır, aynı zamanda muhtemelen Türkiye’nin İslam dünyası ile ilişkilerini geliştirmesinde ciddi bir engel oluşturacaktır. Bazı açılardan, bölgedeki ülkelerle olan kültürel ve coğrafi yakınlıkla mukayese edildiğinde Türkiye’nin Birleşik Devletler’in stratejik ortaklığına öncelik vermesi yönünde net bir kararı ihtiva edecektir. Aynı şekilde, muhtemelen Avrupa’nın çoğunluğunu düşmanlığa sevk ederek Türkiye’nin önümüzdeki on yılda Avrupa Birliği’ne girme şansını daha da azaltacaktır. Aynı şekilde, Türkiye’nin İran’a karşı bir saldırıda işbirliği yapması, bölgede zaten mevcut olan istikrarsızlığı artırarak sekülerizm karşıtı dinî ve siyasi aşırılıkları cesaretlendirecek ve savaşın kapsamını ve acımasızlığını bütün Ortadoğu’ya yayacaktır.
Sonuç olarak, İran’a karşı askerî harekât ihtimali, bu noktada korkutucudur. Belirsizlikler büyüktür ve gerçek bir medeniyetler savaşına yol açabilecek bir dizi reaksiyona sebep olabilecektir. Bunun da ötesinde, bu derece yüksek riskli bir müdahaleyi meşru kılacak derecede ciddi bir İran tehdidi de söz konusu değildir. Bu durumda bir saldırı savaşı başlatmak, zaten savunmasız olan Irak’taki tek taraflı istila ve işgalle ciddi anlamda tahribata uğramış olan Birleşmiş Milletler ile uluslararası hukuku daha da zayıflatacaktır. Aklı başında, ılımlı liderlerin artmasını veya İsrail ve Birleşik Devletler’deki iç siyasetin yönlendirdiği bu savaşa dönük propagandanın, Ahmedinecad’ın sorumsuz duruşuna bağlı bir kredibiliteyle ortaya çıkan bir blöf olmasını umalım.
Ortada daha geniş konular da bulunmaktadır. Acaba Ortadoğu veya aynı nedenle dünya, nükleer ırkçılığı normal mi kabul etmeli, yani seçilmiş bir grup devletin nükleer silahlara sahip olma hakkı bulunurken bu tür bir silahlanma arayışındaki diğer ülkelere askerî müdahaleyi hak eden “yaramaz devletler” olarak mı muamele edilmelidir? Özellikle İsrail, geniş ölçüde sahip olduğu nükleer silah tekeline dayalı bölgesel hakimiyetini devam ettirmek için hiçbir bölgesel gücün nükleer silaha sahip olmaması konusunda kararlı bir tutum sergiler görünmektedir. Bu açıdan, İsrail açısından hikayenin aslı, dikkatleri gerçek endişelerden uzaklaştırarak gelecekteki muhtemel bir savunma zaafından sakınmak üzerine kurgulanmıştır. Bütün bunlardan sonra, İran önümüzdeki birkaç yılda bir nükleer silah edinecek olsa bile, onun bu imkanı şüphesiz İsrail’in nükleer hakimiyetini sürdürmek için atacağı ilave adımların yanında gölgede kalacaktır. Bu şartlarda, İran tam olarak sindirilemese bile kesinlikle vazgeçirilecektir, her şeye rağmen nihayette Tahran’ın vazgeçmeye karar verebilmesinin nedenlerinden biri olabilecek husus silahsızlanma seçeneğidir. İsrail için daha can sıkıcı olan şey, İran’ın İsrail’i tehdit etmek için değil, İsrail’in bölgede savaş çıkarma seçeneğini elinde tutmasını sona erdirmek için birkaç nükleer savaş başlığı edinmeye karar vermesi ihtimalidir.