Yazımızın Devamı...
"Ahmed Han'ı istemezük!"
Divan vezirlerinin hesaba katmadığı bir güç vardı: Yeniçeriler... Ve hemen hepsi, Şehzade Selim'i canı gibi sever, ondan gayrisini padişah olarak düşünemezlerdi. Bunda elbette Selim'in cesareti, şecaati, ataklığı ve ocağa yakınlığı kadar, yıllardır asker içinde adamları vasıtasıyla yürttüğü propaganda çalışmalarının payı da vardı. Orduya rağmen bir hareketin başarı şansı olmadığını henüz küçük yaşlarda kavramış, devletin yapısından kaynaklanan durumu lehine çevirmek hususunda büyük gayret ve emek sarfetmişti.
Şehzade Ahmed'in Maltepe'ye geldiği ve İstanbul'a geçmek üzere padişahtan izinname istediği duyulur duyulmaz, kazan kalktı. "Ahmed Han'ı istemezüüük!" çığlıkları, Hasbahçeyi dolanıp kalın duvarları aşarak saraya ulaştı. Yeniçeriler, Şehzade Ahmed'i seçmesi hususunda padişaha telkinde bulunan vezirlerin azlini istiyordu. Çaresiz kalan padişah, başta sadrazam olmak üzere, istenen vezirleri azlettiğini bildirdi. Hersekzade'nin yerine veziriazam yapılan Koca Mustafa Paşa, askeri yatıştırıcı konuşmalar yaptıysa da kimseyi tatmin edemedi. Ok yaydan çıkmıştı. Artık yeniçeriler, "Şehzade Ahmed'i istemezüüük!" çığlıkları atmakla kalmıyor kimi istediklerini de açıkça söylüyorlardı.
"Şehzade Selim'i isterüüük! Bize Selim gibi cevval bir padişah gerektür!"
Ayaklanma haberi Maltepe'deki Şehzade Ahmed'w ulaşınca, ümit goncasının açmak üzereyken solduğunu anladı. Üzerine gelinmesinden endişelenerek geri çekildi. Çok öfkeliydi. Tahta bu derece yaklaşmışken dönmeyi içine sindiremiyor, ne pahasına olursa olsun kendisini İstanbul'a çağırmaları gerektiğini düşünüyor, başta babası olmak üzere herkesi suçluyordu.
"Dersaadetteki korkaklardan bize hayır yoktur. Evvela Anadolu'ya hakim olup taht şehrine sonra yürüyeceğiz." diyordu.
Devam Edecek...