Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #1075

NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
20 Temmuz 2007       Mesaj #1075
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
BİR BODRUM KOMEDİSİ

Her şey o sefil uçak yolculuğuyla başladı. Selin ve oğlu ellerindeki birer küçük valizi görevlilere teslim ettikten sonra uçağa ulaşabilmek amacıyla servis aracına bindiler. "Bodrum'a otobüsle de gitsek olurmuş" dedirtecek kadar uzun bir alan turundan sonra uçağa varabildiler. İnsanlar sanki "Erken gelen öne oturur" mantığıyla önce binebilmek için yarış halindeydiler. Bagajlar yolculardan önce gelmiş ve uçağın kanat kısmının altında yerde istiflenmişti. Üç görevli, yolculardan bagajlarını göstermelerini istediler. Uçağa erken binenler bavullarını gözden çıkarmış olmalıydılar ki bu isteğe hiç prim vermediler.
Topu topu iki parça olan bagajının birini bulamayan Selin "acaba şimdi telaşlanmaya başlamalı mıyım? " diye geçirdi içinden. Bu arada uçağın kanadından buz gibi damlalar yağıyordu. Selin, bu ahmak ıslatan durumunda kalan yolcular için “T.H.Y. nin şemsiye servisi var mı acaba?” diye düşündü. 10 dakika kadar beklemeyle diğer valizine de kavuştu ve uçağa en son binmek gibi bir ayrıcalığı oldu.
Valizini göstermeden binen yolcuları ise bir sürpriz bekliyordu. Kibarca uçaktan indirildiler ve aynı ahmak ıslatan onlara da uygulandı. Aslında bu işlemin uçağın kanadının altında yapılmasının mantıklı bir açıklaması vardı. T.H.Y. klimalar yüzünden kuruyan uçağın havasını, nem oranı açısından dengeleyebilmek içini bu "ıslak yolcular" yöntemini bulmuştu.
Selin'in yeri önlerdeydi ve oturduğunda yolculuğun "çok sesli" geçeceğini anlatmakta gecikmedi. İnsanların neden bu kadar çok sayıda çocuk sahibi olmaktan hoşlandıklarını anlamakta hep zorluk çekmişti. İlk çocuk o sevgiyi yaşamak, ikinci çocuk kardeş sevgisini yaşatmak için, ya üçüncü, dördüncü...
Uçakta hepsi de ön sıralarda olmak üzere her yaştan ve henüz yaşı bile olmayan 15 civarında çocuk vardı. İlk dakikalarda başlayan ağlama ve ağlamadığı halde ağlama sesi çıkarmalar Bodrum'a inene kadar sürdü. Selin'in kırk dakika süren inanılmaz sabrı içindeki şiddet dürtülerinin uyanmasıyla sona erdi. "Hanımlar ya çocuklarınızı susturun ya da birazdan beni susturmak zorunda kalacaksınız" diye bağıran sesine kendisi bile şaşırdı. Kolundan çekiştiren oğlunun "Anne otur yerine, bağla kemerini, iniyoruz" diyen sesiyle kendine geldi. Uçağın alana büyük bir gümbürtüyle inmesi pilotun bile çocuklardan intikam almaya çalıştığını gösteriyordu.
Onları alandan Meriç ve oğlu almaya gelmişlerdi. İki eski arkadaş, yanlarında 11 ve 13 yaşlarında iki yakışıklı delikanlı ile arabaya binip Bodrum'un merkezine doğru yola koyuldular. Selin yaklaşık kırk dakika sonra Bodrum'un ışıklarını gördüğünde tam "geldik" sevincini yaşamak üzereyken direksiyondaki acımasız arkadaşından öğrendiği şeyle, arabanın ön koltuğunda biraz daha küçüldü. 35 dakikalık daha yolları vardı. O güne kadar gördüğü en dar, en karanlık ve en bozuk yollardan geçerek Selin'in "Az kaldığını söyle Meriç" yakınmaları arasında nihayet Gümüşlükteki yazlık eve ulaştılar.
Selin'in gözüne ilk çarpanlar harika bir koy, nefis bir mehtap, tertemiz bir hava, iki katlı güzel bir ev, arkadaşının renkli örtülerle süslediği verandadaki masa ve dev bir örümcek oldu.
İlk sözü ise, "güle güle oturun" ve "ben nasıl geri dönerim?" oldu. Örümcek verandanın en güzel köşesinde sakin sakin gecenin tadını çıkarırken, on dakika kadar onu kimin saf dışı bırakacağını tartıştılar.
Nazik bir ev sahibi örneğini titizlikle sergileyen Meriç, bu işi arkadaşına bırakmakta kararlı idi. Selin ise çocukluğundan beri içinde hissettiği doğa ve hayvan sevgisinin böyle bir olaya müdahale etmesine imkan vermediğini anlatmaya çalıştıysa da diğerleri tarafından pek inandırıcı bulunmadı. Sonunda ihaleyi paylaşmaya karar verdiler.
İlk olarak Meriç bir tüp böcek ilacının yarısını yaratığın üzerine sıktı. Örümcek "bu bana çocuk oyuncağı" dercesine verandada turlamaya başladı. Savaş sırası Selin'in 13 yaşındaki oğluna gelmişti. Gürkan elindeki uzun namlulu tüpten örümceğe köpük püskürtmeye başladı. Bu arada Meriç'in "İlacın hepsini bitirme başka örümcekler de var.." diyen sesi, Selin'in son yarım saattir içinden yükselen ve bastırmaya çalıştığı "Evim evim güzel evim" deyişini haykırmasına neden oldu. Bu arada örümcek ise özellikle köpükten sonra iki kadeh rakı içmişçesine cesaretlenmiş ve dayılanarak üstlerine doğru gelmeye başlamıştı.
Sıra Selin'deydi. Sağ elinde oğlunun 44 numara terliği, sol kolu arkasında örümceğe yaklaşarak gözlerinin içine baktı. Kendinden emin bir eskrimci edasıyla hamlesini yaptı.
Diğerlerini dehşete düşüren şey, vuruşun şiddetinden çok Selin'in attığı çığlık oldu.
Bu Bodrum gezisi, onların değişik yaratık türleri hakkında oldukça fazla bilgi sahibi olmalarına da yardımcı oldu.
Bir deniz yatağını dört kişi paylaşmanın verdiği zevki bilir misiniz? O yatağa tek başınıza sahip olmak için verdiğiniz çılgınca mücadelenin sonunda, diğerlerinin suya batıp çıkması, hatta boğulmak üzere olması bile sizin için bir şey ifade etmez.
Sonunda patlayan yatakla birlikte dört kişinin de açıkta kalması en uygun çözüm olur. Selin ve diğerlerinin bu sonuca ulaşmaları fazla zamanlarını almadı.
Tatillerinin ikinci günü Gümüşlükteki evden saat 20.00 civarında ayrılıp Bodrum'un merkezine giderek akşamı değerlendirmek istediler. Otopark sorunu yaşamamak için Gümüşlük-Bodrum arası çalışan minibüslere binmeye karar verdiler.
Güneş çekilmiş, yerini tatlı bir griliğe bırakmıştı. Koyları çevreleyen virajlı ve tenha yolda sohbet ederek yürümeye koyuldular. Oldukça uzun bir akşam yürüyüşünden sonra yanlarından minibüsten başka her şeyin geçtiğini fark ettiler. Buna değişik ebatlarda köpekler de dahildi.
Otostop yapma fikri Selin'e içten içe cazip görünmeye başladığında bu düşüncesini yol arkadaşlarına açmaya karar verdi. Meriç ve oğlu sessiz kalırken Gürkan sert tepki verdi. "Asla"
Bu dar ve karanlık yollarda yayaların karşı karşıya kaldığı soygun ve tecavüz olaylarının nasıl gerçekleştiği konusunda Selin'in yaptığı kısa ama ikna edici konuşma etkisini çabuk gösterdi. İlk geçen özel otoya, otostopa karşı olan Gürkan'ın büyük bir heyecan ve istekle el kaldırması oldukça ilginçti.
Sakin geçen bir otostop yolculuğundan sonra sürücüyle vedalaşarak arabadan indiler. Kalabalığın arasına karışarak yemek yiyebilecekleri bir yer aramaya başladılar.
Selin ve Meriç hafif bir müzik eşliğinde sakin bir yemek hayali kurarken, delikanlılar hareket ve heyecan isteklerini dışa vurdular. Aralarındaki fikir ayrılığı çatışmaya dönüşmek üzereyken son derece ısrarcı bir garson dörtlüyü ikna etmeyi başardı. Selin ve Meriç ne olduğunu anlayamadan kendilerini bir restaurantın içinde buldular.
O gece, piyanist şantörün çaldığı "ooo!.. Mehmet bey de aramızdalar" tarzı müzikle yemeklerini yerken, "Atılımcı garsonların turizm sektöründeki önemi" konulu dört kişilik bir panel düzenleyerek sırayla söz aldılar.
Sadece garsonu mutlu eden bu akşam yemeğinin, ne Selin ne Meriç ne de gençlerin arzu ettiği tarz bir yemek olmadığı gerçeğini değiştirmeleri artık mümkün değildi.
Gecenin geri kalan kısmında istedikleri ahengi yakalayabilmek umuduyla restauranttan çıktılar. Vakit hayli ilerlemiş, insanların sesleri yükselmişti. İlk teklif Selin'in oğlundan geldi.
"Halikarnas diskoya gidelim"
Bu, aralarında tartışmasız oy birliği ile kabul edilen ilk teklif oldu. Tek sorun 11 ve 13 yaşlarındaki iki delikanlının diskoya alınıp alınmayacağı idi. Şanslarını denemeye karar verdiler.
Halikarnas'ın kapısına geldiklerinde gözlerine inanamadılar. Annesinin kucağında, meraklı gözlerle etrafı seyreden 2 yaşlarında bir bebek diskoya giriyordu. Halikarnastaki yaş seviyesi Selin ve Meriç'in yaşlılar sınıfına girmesine yetmişti. Bu moral çöküntüsü içinde girdiler diskoya ve kendilerine bir yer buldular.
İlk gösteri başladığında Selin ve Meriç’in hayata küsmeleri için bir neden daha bulmaları zor olmadı. Ülkelerindeki ekonomik krizden hayli etkilendikleri, kıyafetlerinden belli olan Rus gösteri ekibi sahnede yerini aldığında özellikle bayan dansçıların bacak boyu dehşet vericiydi. Aslında sadece Selin ve Meriç değildi bu ölçülerden etkilenen. Kavalyeleri olan iki delikanlı da yaş faktörü gibi bir unsuru akıllarına dahi getirmeden sahnedeki bayanlara aşık olmakta gecikmediler.
İlk gösterinin ardından kendilerini ortamın hızına kaptıran dörtlü saatler ilerlediğinde biraz dinlenmek için dansa ara verip yerlerine oturdular. Soğuk bir şeyler içmeyi teklif eden Selin, içkileri bardan alma gibi bir faaliyetin başına geleceğinden habersizdi. Kalabalık arasında güçlükle ilerleyerek bara yaklaştı. Mütevazı bir servet sayılabilecek miktardaki ödemeyi yaparak dört kola aldı. Rakamların keyfini kaçırmasına izin vermeden yerine döndü ve her yudumun değerini takdir ederek kolasını yavaş yavaş içmeye başladı.
Omzundaki eli hissedip döndüğünde Kevin Kostner’ın elinde bir cep telefonuyla kendisine gülümsediğini gördü. Hemen yerinden fırlayıp imzalı resim istemeyi düşünürken, birden Kevin’ın Türkçe konuştuğunu fark etti. “Hanımefendi az önce telefonunuzu düşürdünüz.” Kevin ile ilgili tüm heyecanını kaybeden Selin teşekkür ederek telefonunu aldı.
Yerine oturduğunda bu kez de Meriç’in oğlu bunaltıcı sorularına başlamıştı. “Yine gösteri var mı? Kızlar yine çıkacak mı?” Selin her zamanki sakin tavrıyla olaya müdahale ederek genci uyardı. O anda sahnede yerini alan Rus ekip yine, dörtlüyü ve diğer tüm konukları mutlu edecek bir kıyafet giymişti.
Gecenin hayli ilerlemesiyle birlikte Selin ve Meriç pes etme noktasına geldiklerini anladılar. Kavalyelerini gecenin bitmek üzere olduğuna ikna edişleri, eve dönüş yolculuğu sırasında gecenin kritiğinin yapılması ve nihayet verandada içilen birer kahve ile geceye nokta koyan iki arkadaş, bodrum yeni bir yaz sabahına uyanırken odalarına çekildiler.
Tüm güzellikler gibi, bu iki arkadaşın da kısa buluşması, hızlı geçen günlerle son buldu. Dönüş yolculuğunda daha sakin bir uçuş dileyerek İstanbul’un yolunu tuttular.