Şimdi Her Şey Boşa mı Gitti?
Safiye, sıcacık kalbi ile etrafına neşe saçan bir kızdı. Hayatının zorluklar ile geçmesine rağmen, yaşından daha büyük bir olgunluk ile davranabilen, samimi bir insandı. Mahalledeki herkes onu bir gün görmese, işlerinin rast gitmeyeceğini düşünür; etrafta gözler hep onu arardı. Adı gibi safiyane hislere sahip olan bu kız herkesin sevinç kaynağı, mutluluk örneğiydi.
Safiye her zamanki gibi o günde erkenden kalktı ve çalıştığı iş yerine doğru yürümeye başladı. İş yeri evlerine iki km uzaklıkta bir tekstil atölyesiydi. Bu atölyede yaklaşık yirmi kız daha çalışıyordu.
O gün işler çok sıkışıktı. Safiye bugün her zamankinden daha çok çalışıyordu. Akşama kadar üç yüz parça dikmeliydi. Atölyede herkes hararetli hararetli çalışıyordu. Öğle yemeği vakti gelmişti. İşçiler tam yemekhaneye doğru giderlerken birden ustabaşının sesi duyuldu:
- “Safiye sana telefon var. Gel de bir bakıver.” Safiye heyecanla telefonun bulunduğu muhasebe odasına doğru yöneldi. Arayan ablasıydı. Ona hemen eve gelmesini, çok önemli bir olay olduğunu söylüyordu. Safiye panik içerisinde ustabaşının yanına koştu. İzin aldı. Hemen eve gitti.
Evde onu ablası karşıladı. Direk oturma odasına geçtiler. Annesi Safiye’ye gülümseyen bir ifadeyle baktı:
- “Kızım, bu sabah babanın büyük ablası geldi. Seni yanına almak istiyormuş. Aslında çok daha önce alacakmış ama senin biraz daha büyümeni beklemiş. Ne dersin kızım? Halanın yanına gidersen belki çok istediğin okul hayaline de kavuşursun.” Dedi.
Safiye çok şaşırmıştı. Yüzünün rengi değişti. Mutlu mu olsa, üzülse mi bilemedi. Hafiften yüzünü buruşturdu.
- “Anne, eğer gidersem sizi yalnız bırakmış olacağım. Ablamla bir başınıza ne yaparsınız? Yok hayır. Ya siz de gelirsiniz, ya da hiç gitmem.” Dedi.
Annesi karşı çıktı : “ Olur mu kızım, sen gidersen halan bize gerekli yardımı yapacakmış. O her şeyi ince ince düşünmüş!” dedi.
Safiye hem istekli biraz da düşünceli olarak “peki” dedi annesine.
Safiye’nin halası epey varlıklı bir adamla evlenmişti. Ailesinden daha farklı bir yaşam sürüyordu yaklaşık otuz yıldır. Şu anda ellili yaşlardaydı ve eşini üç-beş yıl önce kaybetmişti. Bir oğlu vardı. Bunca yıldır, kardeşi yani Safiye’nin babası vefat ettiğinden beridir uğramamıştı onlara. Bu yüzden Safiye ve ailesi çok şaşırmıştı halalarının bu ziyaretine.
Akşam evde bir hazırlık bir telaş vardı. Annesi Safiye’nin giyeceklerini büyük bir titizlikle çantaya yerleştiriyor, Safiye de banyosunu yapmış, saçlarını tarıyordu. Annesiyle aralarında çok cici bir anne-kız bağı vardı. Birbirlerinden gizli-saklıları yoktu. Her şeyini anlatırdı Safiye annesine ve ablasına. Bu üç kadın, evin direğini kaybettikten sonra daha da sıkı sarılmışlardı birbirlerine ve hayata. Evin geçimini Safiye temin ediyor, Oturdukları eskilik evleri kira olmadığı için pek fazla zorlanmadan yettiriyorlardı bütçelerini. Safiye’nin ablası Nurhayat’ta elişi yapıyor, destek oluyordu ev geçimine. Annesi de az çok günlük işlerde çalışırdı zaman zaman. Geçinip gidiyorlardı işte; biraz zor, biraz kolay idare ediyorlardı.
Safiye’nin halası sabah on sularında geldi. Biraz soğuk bir kadındı. Hiç birisini öpmedi ve hiç birine sarılmadı. Apar topar “ Safiye’cim eğer hazırsan ve bir sorun yoksa gidelim. “ dedi. Annesi durgunlaştı. Gözlerini yavrusuna dikti. Kim bilir içinden neler geçiyordu o an. Aslında pek de büyük sıkıntıları yoktu. Göndermese miydi acaba biricik kızını? Bir an için tereddütlere daldı. Biraz pişmanlık dolu, biraz da umutlu gözlerle kızına baktı ve sarıldı:
- “Canım kızım, kararını değiştirmekte hala serbestsin yavrum. Eğer gitmek istemiyorsan gitmeyebilirsin. Dedi. Safiye kararlıydı. Arzuladığı idealleri, kavuşacağı hayalleri vardı bu gidişte. Çok istemese de halasıyla yaşamayı, değiştirecekti kaderini bir şekilde.
- “Anneciğim, şansımı bir de halamın yanında deneyeceğim. Ve eğer o da karşı çıkmazsa istediğim o okulun sınavlarına gireceğim.” Dedi. Halası biraz şaşkın, biraz da tebessümlü bir ifadeyle süzdü Safiye’yi.
- “Tabi ki, eğer azimli olursan ben desteklerim seni. Yok eğer sadece lafta kalacaksa bu düşüncen, şimdiden unut gitsin. Boşuna uğraştırma beni de. “ diyerek ortamın gerginliğine son noktayı koydu.
Safiye hem annesine, hem de ablasına uzun uzun sarıldı, doya doya onları öptü. Sanki bir daha görüşemeyecekmiş gibi dakikalarca ellerinden tuttu. Ayrılık vakti gelip çatmıştı. Safiye ve halası kapılarının önünde bekleyen son derece lüks bir otomobile binip, mahalleden uzaklaştılar. Ablası ve annesi onlar gözden kaybolana kadar el salladılar.
Otomobil çok güzel bir evin önünde durdu. Safiye daha önce de gelmişti halasına ama bu ev başka bir evdi. Yıllar sonra evlerini değiştirmiş olmalıydı halası.
Eve girdiklerine Safiye gözlerine inanamadı. Bu harikulade evin içi, dışından daha gösterişliydi. O kadar güzel bir evdi ki Safiye şaşkın gözlerle evi seyretti. Halası ona oturmasını söyledi. Artık onu buraya neden getirdiğini eni konu anlatmanın zamanı gelmişti.
- “Safiye’cim, aslında seni buraya aldırmamın sebeplerinden en önemlisi şu: belki haberin vardır oğlum eşini kaybetti. Kanser hastalığından dolayı gencecik yaşta yitirdik gelinimizi. Onların bebekleri var daha iki yaşında. Yavrum bu kadar küçük yaşta öksüz kaldı. Oğlum hiçbir bakıcıya güvenmiyor. Hiç kimseye emanet edemiyor bebeğini. Benim de aklıma sen geldin. Eğer kabul edersen hem onun bakımında yardımcı olusun bize, hem de istediğin o okula hazırlanmak için dershaneye yazılırsın hafta sonları gider, çalışırsın derslerine. Ne dersin? Aklına yattı mı bu söylediklerim?
Safiye dikkatle dinledi halasını. Aslında güzel ve eğlenceli bir şeydi ona göre, halasının söyledikleri.
- “Peki halacığım. Elimden geleni yaparım. Sonuçta o da benim yeğenim.” Dedi.
Halasının gözleri sevinçle parladı. Artık torununu teslim edip, gönül rahatlığıyla emanet edeceği birini bulmuştu. Oğlu Hakan da çok sevinecekti bu işe. Hemen Safiye’yi küçük Berk’in odasına götürdü. Berk çok sevimli bir bebekti. Evin hizmetçisi vardı bebeğin yanında. Uyuyordu o sırada Berkcik. “Ne de tatlı uyuyor.” Dedi Safiye.
Akşam olup Hakan eve geldiğinde annesi Safiye’yle tanıştırdı onu. Hakan da çok sevinmişti bu duruma. En azından kendi kanındandı bebeğine bakacak kişi. Bir kötülüğü dokunmazdı asla bebeğine. Safiye yeni hayatında o akşam ilk kez oturdu halasının yemek masasına. Her şey çok nezih ve çok şatafatlı görünüyordu. Yemekler, örtüler, yemek konulan kaplar, çeşitli antika objeler... Safiye’yi heyecanlandırmıştı gördükleri. Daha önce böylesine güzel bir mekanda bulunmamıştı. Çok eğlenceli geçen bir akşam yemeğinden sonra Safiye küçük Berk’in yanına gitti ve onu kucağına aldı. Çok şirindi. Çok güzeldi bebek. Ama birden annesinin hayatta olmadığını hatırladı ve ileride bunun için ne kadar zorluk çekeceğini düşündü bu tatlı bebeğin. İçi acıdı, kalbi parçalandı. Gözleri doldu safiye’nin. Sımsıkı göğsüne bastırdı masum yavruyu. Sıcacıktı bebek. Ve öylesine çaresiz görünüyordu ki göğsündeki bebek, gözlerinden damlalar boşaldı Safiye’nin. Onunla konuşmaya başladı. O sırada bebek de dikkatle Safiye’ye bakıyor, tüm yüz hatlarını inceler gibi gözlerini ondan ayıramıyordu. Böylece Safiye ve bebek ilk günde kaynaştılar, sarıldılar ve bağlandılar birbirlerine.
Safiye yeni hayatında çok mutluydu. Zaten kendisi de sürekli olumlu düşünen bir insan olduğu için, burada da sevgi tohumları ekmeye başlamıştı bile. Evin içindeki herkes onun bu pozitif yaklaşımından etkileniyordu. Gülümsemesi, yüzünden eksik olmayan bu kızın sıcakkanlılığıyla adeta bayram günü gibi geçiyordu evdeki her gün. Halasının biraz soğuk, biraz kibirli tavırları hiç etkilemiyordu Safiye’yi. Ne de olsa çok acılar yaşamış bir kadındı onun için. Bu kadar zorlukları atlattığına göre bu hali normaldir diye düşünüyordu Safiye.
Hafta sonları dershaneye gitmeye başlamıştı. Evinden ayrılalı bir ay kadar oluyordu. Geceleri başını yastığa koyduğunda, daha çok hissediyordu annesinin ve ablasının özlemini. Keşke onlar da burada olsalar diye iç geçiriyordu. Bu yoğun duyguların eşliğinde derin uykulara dalıp, gidiyordu.
Safiye günler geçtikçe, hayallerine daha da yaklaştığını hissediyordu. Altı ay sonra girecekti üniversite sınavlarına. En çok okumak istediği fakülte olan avukatlığı kazanıp, ilerletecekti mesleğini. Annesine ve ablasına daha iyi bir yaşam sağlayacak, onları mutlu edecekti. Tüm arzusu buydu. Dershanede de çok başarılı ve sevilen biri olmuştu. Bir sürü arkadaş edinmişti. Dershaneye gelen idealsiz çocukları bile etkilemiş, onların ders çalışma şevklerini arttırmıştı. Öğretmenleri de çok memnundu ondan. Ne de olsa öğrencileri iyi motive ediyor, planlı çalışmaları için iyi bir örnek oluyordu Safiye.
Sınav günü gelip çattığında, safiye her zamankinden daha yüksek bir özgüven ile girdi sınavına. Çok başarılı bir sonuç çıkartacağından emindi. Ve öyle de oldu. İstediği fakülteyi kazanıp, şaşırtmıştı yine etrafındakileri. Bir insan bu kadar mı sımsıkı bağlanırdı ve gerçekleştirirdi ideallerini. Onca zorluklar atlatmasına rağmen. Ve yaşadığı onca sıkıntılara rağmen, kısa sürede kat ettiği bu kadar başarıya hayran kalmamak mümkün değildi doğrusu.
En çok halası etkilendi aslında bu başarılardan. Bir taraftan bu kızın bu azmine seviniyor, başarılarına seviniyor, bir taraftan da torunu Berk’in bu durumdan kötü etkileneceğini düşünüp üzülüyordu. Çünkü küçük Berk çok alışmıştı Safiye’ye. Öyle çok bağlanmışlardı ki birbirlerine, hiç kimse Safiye’siz Berk ya da Berk’siz Safiye düşünemiyordu. Anne-oğul ilişkisi gibiydi onların hali. Sevgileri bir yıl içerisinde arttıkça artmıştı ikisinin de. Hakan da çok memnundu bu durumdan. Her gün içi rahat bir şekilde bırakıp gidiyordu minik oğlunu. Çünkü Safiye varken hiçbir kötülük gelemezdi oğluna. Sevgi ve güven içerisinde büyüyordu Berk.
Safiye hem eğitimine hem de Berk’in bakımına en iyi şekilde zaman ayırabiliyordu. Kimse bir anlam veremiyordu ama başarıyordu işte Safiye, bir anne edasıyla her şeyi. Tüm sorunları en kolay biçimde çözüyor, dışarıdan hiçbir yardıma gerek kalmıyordu. Özellikle de Berk konusunda çok titiz davranıyor, onu en güzel şekilde yetiştiriyordu resmen. Safiye’nin annesi ve ablası ayda bir ziyaretlerine geliyor, az da olsa özlemlerini gideriyorlardı. Annesi gurur duyuyordu kızının başarılarıyla. Hele de idealindeki okula girdiği için hayran kalıyordu kızına, herkesten daha fazla.
Safiye, artık önündeki tüm engelleri bir bir aşmış, okulunu tamamlamıştı. Bu süre içerisinde Berk de iyice büyümüştü. Her şeyi anlayacak yaşa gelmişti. Altı yaşına basmıştı birkaç gün önce. Muhteşem bir doğum günü kutlamışlardı ailesiyle ve arkadaşlarıyla. Safiye’nin gerçek annesi olmadığını biliyor, fakat yine de bir çocuğun annesine yaptığı nazları yapıyordu ona. Babası bir yıl önce bir kadın ile evlenmiş biraz uzaklaşmıştı onlardan. İşte o zaman daha da sıkı bağlanmıştı Berk Safiye ablasına. Şimdilik babası ve yeni annesiyle yaşamıyorlardı ama hemen hemen her gün geliyordu babası onun yanına. İleride hep birlikte yaşayacaklarını söylüyor ve yeni annesini Safiye’den bile daha çok seveceğini telkin ediyordu Berk’e.
Safiye vakit buldukça Berk’i gezmeye çıkarıyordu. Birlikteyken çok eğleniyorlardı. Zaman zaman düşünüyordu Safiye; acaba gerçek çocuğum olsa onu bu kadar sevebilir miydim diye. Sonra kendine kızıyor söyleniyordu içinden, “tabi ki ondan bile daha fazla seveceğim.” Diye.
Safiye için hayat çok çok güzeldi. Çok mesuttu. Ailesinin durumu da düzelmişti halasının yardımıyla. Halası onlara güzel bir ev almıştı ve düzenli olarak da para yardımı yapıyordu. Ne de olsa çok emeği geçiyordu Safiye’nin, onun torununa. Hiç kimse daha güzel yetiştiremezdi torununu, Safiye’den başka.
Safiye okulunu ve yüksek lisansını bitirince halası ona bir hukuk ofisi açtı. Her şeyi dört dörtlüktü artık. Hayatındaki tüm ideallerini gerçekleştirmişti bu mutluluk dolu sevecen kız. Hayatında bir tek şeyi eksikti o da aşktı. O da gerçekleşti bir müddet sonra. Kendi gibi hukukçu bir gençle tanıştı. Sevdiler birbirlerini kalpten. Anlaştılar. Gün belirlediler ailelerin de onayıyla.
Her şey hazırdı artık. Beklenen gün çok yakındı. Tüm hazırlıklar son hızla ilerliyordu. Düğün alışverişi, nikah işlemleri, ev, çeyiz v.s. Halası da bir an için boş bırakmıyordu, sürekli organizasyon yapıyordu büyük gün için.
Berk ve Safiye her zamanki bağlarını koruyorlar hatta daha da çok bağlanıyorlardı birbirine. Berk Safiye’nin evlenmesini istemiyor ve nefret ediyordu Damat adayı Kerem abisinden. Çünkü o Safiye ablasını uzaklaştıracak hatta koparacaktı ondan. Bu yüzden belirgin bir nefret duyuyordu Kerem’e karşı. Kerem de çocukla çocuk oluyor, kimi zaman Berk’i kıskanıyor, kimi zaman da en az Safiye kadar içten içe sevgi duyuyordu ona karşı.
Safiye ve Berk yine dışarıya çıkmıştı dolaşmak için. Berk’e hediyeler alacak, onun kafasındaki ayrılık düşüncelerini birlikte vakit geçirerek beyninden atmasını sağlayacaktı. Evlerine en yakın alışveriş merkezine gittiler. Berk’in en sevdiği oyuncakları ve boyama kitaplarını aldılar. İkisinin de elleri kolları doluydu. Arabaya kadar epey yürümek zorunda kalacaklardı. Caddeye çıktılar ve karşıdan karşıya geçtiler. Etraf çok kalabalıktı. Safiye birden kolunu bir şeyin çekiştirdiği fark etti. Biri kolundaki çantayı kuvvetlice çekiyordu. Safiye de bunu Berkin şakalarından biri olduğunu düşündü. Berk’e döndü ve dönmesiyle Berk’in üstüne abanması bir oldu. Başka biri de berki kıskıvrak yakalamış, elindeki paketleri almaya çalışıyordu. Küçük çocuk ne olduğunu anlayamamıştı. İkisi de çılgınlar gibi bağırmaya başladılar. Bunlar kapkaççı çocuklardı. Safiye’nin elini çekiştiren, Berk’in de etrafını saran iki cani! Yüzlerinden madde bağımlısı oldukları belli oluyordu. Birbirlerine kaş göz işareti yaparak, planlarını uygulamaya devam ediyorlardı. Safiye Berki ablukaya alan çocuğa yumruğuyla şöyle bir vurmuştu ki çocuk cebindeki bıçağı çoktan çıkardı. İki cani bu iki masum insanı karşılarına almış, sanki cellatlın provasını yapıyordu. Etrafta olup biteni fark eden ahali de şaşkın gözlerle onları izliyordu. Diğer çocuk ta cebindeki bıçağı çekmiş, çevresindeki insanlara sallayıp duruyordu. İyice ürken ve korkan zavallı Berk, ne yapacağını bilmez bir halde Safiye ablasının eteğine sarılmış, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ne olduysa o anda oldu. Tinerci çocuk, büyük bir hınçla Berk’ e doğru eğilmişti ki Safiye berki kolundan tuttuğu gibi kaldırımın dışına attı. Belli ki artık berk güvendeydi. Fakat birden göğsünde bir sıcaklık hissetti. Şöyle bir başını öne eğdi ve baktı ki kanlar akıyordu elbisesinin üzerinden. Bıçak darbesi yemişti. Tinerci, kapkaççı, gaspçı çocuklar çoktan kaçış yolunu tutmuşlardı bile. Neyse ki Berk güvende diye düşündü o an. Berk koşarak yanına geldi. Ağlaması daha da şiddetlendi küçük çocuğun. Annesi, ablası, her şeyi olan biricik safiye ablası yerde kanlar içinde yatıyordu. İmdat imdat diye bağırıyordu bir taraftan da. “Ne olur ablama yardım edin!”diye feryatlara karıştı sesi. Safiye kötü şeyler olduğunu anladı. Kendisini güçsüz ve yorgun hissediyordu. Berk’e “Yaklaş” diye işaret etti. Küçük çocuk kıpkırmızı olmuş yaşlı gözleriyle ablasının boynuna sarıldı. Aralarındaki bağın ne denli kuvvetli olduğu tam bu sırada açıkça belli oluyordu. “Ablacım, annecim,lütfen ölme, lütfen ölme” diye sürekli yinelediği feryatları içini iyice acıtıyordu Safiye’nin. Her şey saniyeler içinde gelişiyordu. Ambulans sesi uzaktan duyulmaya başlamıştı. Safiye Berk’in yanağına bir öpücük kondurdu ve : “ Aşkım, yavrum, Berkim. Benim için üzülme. Seni çok seviyorum bitanem. Sakın mutsuz olma. Sen mutsuz olursan ben çok üzülürüm.” Diyebildi sedyeye yatırılırken. Berk bu sırada sedyedeki ablasına sarıldı. Zor ayırdılar onu sedyeden ve ablasından. Ambulansın önüne de Berki alıp gittiler hastaneye.
Ertesi gün o güzel evden genç bir kız çıktı. Ama yaşamıyordu artık o. Bu güne kadar başardığı her şey ailesine ve akrabalarına, yıllarca onları gururlandıracak büyük bir miras olarak kalacaktı. En büyük ve en güzel mirası da Berk’ti. Onun yetişmesinde harcadığı emekleri boşa çıkarmayacak bir insan olarak yaşayacaktı Berk. Hayatına Safiye ablasına yakışır bir şekilde devam edecekti. Hayatta olsaydı o da böyle olmasını isterdi. Ne de olsa onun bir annesi ve ablasıydı. Safiye’nin onca yaptığı şey, verdiği mücadele şimdi boşa mı gitmişti? Hayır. Boşa giden asıl o sokaklara salınan, eğitilmeyen, bakımsızlıktan madde bağımlısı olan, açlıktan hırsızlık yapan, sevgisizlikten cinayet işleyen o çocuklardı. Yoksa onca emek verdiği Berk, yüreği Safiye ablasını her hatırladığında sızım sızım sızlasa da ileride çok mutlu ve başarılı bir insan olacaktı. Boşa giden bir mutlu insan hayatı, boşa yaşanansa binlerce sokak mahkumlarının oralarda daimi olmasıydı.