Mevlânâ Hazretleri'nin Mesnevî'sinde, "Secde et de yaklaş" (Alak,19) ayetine dair anlatılan hikaye:
"Bir dere kıyısında yüksek bir duvar vardı. Duvarın üstüne de, susamış dertli biri çıkmıştı.
Suya ulaşmasına, susuzluğunu gidermesine o duvar engel oluyordu. Susuz adam da su için balık gibi çırpınıyordu.
Ansızın suya bir ker*** parçası attı. Kerpicin düşmesi ile suyun çıkardığı ses, kulağına bir söz gibi geldi.
Suyun sesi bir sevgilinin sesi gibi tatlı idi. O su sesi, adamı üzüm suyu gibi mestetti.
Mihnetlere, dertlere uğramış adam, suyun tertemiz sesini duymak için duvardan ker*** koparıp suya atmaya başladı.
Sudan da ses geliyordu. Su “Ey insanoğlu!” diyordu, “böyle ker*** atmaktan, beni rahatsız etmekten sana ne fayda var?”
Susamış adam cevap verdi de, dedi ki: “Ey su, bu atıştan benim için iki fayda vardır. Bu yüzden ker*** atmaktan vazgeçemem.”
“Birinci fayda: Benim suyun sesini duymamdır. O ses, susuzlara rebâb sesi gibi pek tatlı gelir.
Su sesi, İsrâfil’in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten dirilmededir.
Ker***leir atmamın ikinci faydası da şudur ki: koparıp attığım her ker***le, duvar alçalıyor. Ben de suya biraz daha yaklaşıyorum.
Kerpici her koparışımda yüksek duvar, kerpicin azalması yüzünden biraz daha alçalıyor.
Duvain alçalması bir yakınlık; onun ortadan kalkması ise kavuşmak, buluşmak olacak.”
İşte, namaz kılarken secde etmek de “Secde et de yaklaş” âyetinde olduğu gibi, duvardan ker*** koparmaya benzer.
Bu varlık duvarı yüksek bulundukça, baş eğmeye yani secde etmeye engel olur.
Bu toprak bedenden kurtulmadıkça, eğilip âb-ı hayata secde etmek ve ondan doya doya içmek imnkânı yoktur.
Bu varlık duvarı üstünde bulunanlardan kim daha fazla susamışsa, duvarın taşını, kerpicini o daha çabuk koparır atar.
Suyun sesine daha fazla âşık olan kişi ise, ona engel olan varlık duvarından daha büyük parçalar koparır. "
Hayatlarımızı namazın nuruyla hayatlandırmak duası ile...