Arama

Veba - Tek Mesaj #4

alptugra - avatarı
alptugra
Ziyaretçi
11 Ağustos 2007       Mesaj #4
alptugra - avatarı
Ziyaretçi

vebaaaa


Enterobacteriaceae ailesine mensup 1,5-2 mıkron boyunda 0,5--0,7 mikron eninde gram negatif bir basildir. Mikroskop altınada çengeli igne şeklinde bipolar yapıda loktozu fermente etmeyen ureaz ve indol negatif MacConkey agarda 28 C ürer… rutubetli yerlerde suda nemli toprakta haftalaca canlı kalablir… 55 C de ise 15 ölür .güneş ışıgına maruz kaldıgında hemenölü…. yersinia pestis
1894 yılında pasteur enstitüsün den bakteriyolog alexandre yersin tarafından hong kong daki bir veba epidemisi sırasında keşfedilmiştir.bakteri orjinal olarak pasteurel pestis olarak adlandırılmış ismi 1967 yersiniia pestis olarak degiştirilmiş.
bubonik veba veba sepsisi ve pnömonik veba olarak kendini göstererir ken veba menejit farengeal veba veya cilt bulguları ilede karşımıza çıkabilir,
y. pestis insanlara bit aracılıgıyla bulaşır bit ısırıgyla hastalık yapmaya yetecek mıktarda bakteri geçişi olur insana. kemergelerde ölümlerle başlayan veba ilk belirtidir.
y. pestis . fareden fareye fareden insana bit yoluyla insandan insan genelikle pırelerle geçer..

kara ölüm de olarak bilinen veba ilk olarak bilinen kayıt 541 yıllarında mısır da bşlayan ve kısa süren ölüm vakları
2 olarak kayıt 1346 yıllarında başlayan avrupa nufusunun 3 birin (25 milyon insanı)yok eden veba sonb olarak 1855 yılında hindistan ve çinde başalayan salgın 15 milyon insanı ölümüne sebeb olmuştur .veba avustaralya dışında dünyanın pek cok bölgesinde görülen kemiriciler ve bunlarda bulunan pirelerin zoonotik bir enseksiyondur. son 50 yıl içinde dünya genelinde her yıl ortalama 1700 veba vakası görüldügü rapor edilmiştir .türkiyde 1919 yılında 13 vaka 1947 de ise 47vaka rapor edilmiştir.y.pestis ( kara ölüm) hastalıgın geçirilmesi kısa sürede ve immünite (bagışıklık )yapmamakla insandan insan bulaşa bilir olması ve ölümle sonuçlanmasıyla biyolojik silah olarak ta kullanılmaktadır.
ilk olarak ikinçi dünya savaşında japonya ordusu 731 kısım olarakta bilinen grup tarafından veba ile enfekte pireler çin şehirlerine atıltıldı bilinmektedir.ABD 1950 ve 1960 yıllarında biyolojik silah olarak üretmeye başlamış ve 1970yıllarında bu birime görevlerine son verilmiş .sovyetler birligi çok fazla bilim adamını vebayı biyolojik silah yapımında kulanmıştır ve dünyada bir çok ulkede biyolojik silah olarak denemeler yapılıyor.


50 kg y.pestis 500 bin insanların bulundugu yerleşim yerine 2 km havadan şehre yayılırsa 10 km alanda 60 bin kişi öldürürüp 100 bin kişi etkiler.

Haslıgı taşıyan pirenin yutagında basil çogalır insanın ı9sran pire önce hortumundaki y.pestis mikrobunu kusar ve ve kanı emer.İnsanlarda veba hastalıgı taşıayan pirelerin ısırmasıyla oluşan bakterininin derideki girişi yerinde içi renksiz sıvı veya iltihap dolu kabarcıklar veya kanlı lekeler meydana gelir burada kan mikrop gecer . 2-4 gün kuluç ka sürei vardır ve haslık 3 şekilde gelişir
n lenf bezi vebası L( hıyarcık bubonik))) kan yoluyla karaciger akciger dalak ve beyne yerleşir
n
n --- deri vabasın ısrık yerde noktacık şeklinde kanama ülserler ((yaralar) ölü dokular
n --- akciger vebası pnomonik veba


Genellikle ani gelişen ateş, titreme ve halsizliği takiben lenf nodu şişliği ve hassasiyeti gelişir. Lenf nodu şişliğinin gelişimi genellikle sistemik bulguları bir gün kadar sonradan takip eder. Sıklıkla oldukça ağrılı olan nenf nodları 1-10 cm boyutlarına ulaşabilir, fluktuasyon vermez ve yüzeyi genellikle hiperemiktir, ingiunal, servikal ve aksiller bölgede gelişir ve zamanzaman ağrı nedeni ile kişinin hareketlerini kısıtlayabilir. Ancak hastaların bir kısmında nadir olmakla birlikte lenf nodlarında fluktuasyon ve süpürasyon, ısırılma yerinde püstül veya ülser gelişebilir. Pireler tarafından ısırılan hastaların küçük bir kısmında Y. pestis sepsisi, bubonik form görülmeden gelişebilir ve primer sepsis olarak adlandırılır. Sepsis esas olarak bubonik form sonrasında görülür. Septisemik veba, dissemine intravasküler koagülapatiye, küçük damarlarda nekroza, purpurik cilt lezyonlarına ve akral bölgelerde gangrene neden olabilir. Hastaların yaklaşık %10’luk kısmında bubonik veya septik vebayı takiben pnömonik veba gelişebilir, hematolojik yolla basillerin akciğere ulaşması ile gelişen bu klinik tablo sekonder pnömonik veba olarak adlandırılır. Çok nadir olmakla birlikte Y. pestis’in inhalasyon yolu ile alınması ile primer pnömonik veba da gelişebilir. İnhalasyon ile basil alındığı için primer pnömonik veba’da gastrointestinal semptomlar; bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal şeklinde ön plandadır. Vebanın diğer çok nadir olan klinik formları, menenjit ve farenjit şeklinde olabilir, menenjit basilin hematojen yolla meningslere ulaşması ile gelişirken, farenjit inhalasyon veya oral yolla alımı takiben gelişir ve sıklıkla servikal lenf adenopati gelişimi eşlik eder.

Yersinia pestis’in biyolojik silah şeklinde kullanılması durumunda, olası temas inhalasyon yolu ile olacaktır ve bulgular hastalığın doğal formundan ve klinik seyrinden farklı gelişecektir. Pnömonik veba salgını şeklinde ortaya çıkacağı düşünülen biyolojik saldırı durumunda, ilk klinik bulgular diğer ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına benzer. Semptomlar temastan 1 ila 6, sıklıkla 2-4 gün sonra gelişir ve semptomların çıkışını takiben hızla mortalite görülür. Vebanın görülmediği coğrafyalarda hastalığın tespit edilmesi, risk grubunda yer almayan kişilerde hastalığın tespiti ve aniden artan vaka sayısı vebanın biyolojik silah olarak kullanıldığının göstergesi olarak kabul edilir. Ayrıca doğal veba vakalarından önce görülen farelerdeki ölümler olmadan insan vakalarının tespit edilmesi de biyolojik saldırı işareti olarak değerlendirilebilir. İlk semptomlar ateş, solunum sıkıntısı ve öksürük şeklinde olur. Nadiren balgam klinik tabloya eşlik edebilir, balgam kanlı, köpüklü ve seyrek olarak da pürülan olabilir. Gelişebilecek gastrointestinal semptomlar bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal şeklinde olabilir. Gelişen pnömoni, sekonder veba pnömonisinden veya hızla gelişen ciddi diğer pnömonilerden farklı değildir. Biyolojik saldırı sonrasında gelişen inhalasyon pnömonisinde genellikle lenf adenopati görülmez, ancak nadiren servikal bubolar gelişebilir..

Vebanın, özellikle pnömoni formunun nadir görülüyor olması, hastalığın tanı almasının önündeki en önemli engeldir, bu nedenle hızlı progresyon gösteren lenfadenopati gelişiminin eşlik ettiği vakalarda veba olasılığının düşünülmesi tanıya olanak sağlar. Ayrıca, kısa süre içerisinde birkaç vakanın görülmesi ortak bir kaynağı veya biyolojik saldırı olasılığını akla getirmelidir. Bugün için hava yolu, inhalasyon şeklinde yapılabilecek biyolojik silah saldırılarını tespit edebilecek, erken uyarı sistemleri veba için mevcut değildir. Olası durumlarda, kısa süre içerisinde ateş, solunum sıkıntısı, öksürük, göğüs ağrısı, septik seyir gösteren birkaç vakanın ardarda görülmesi, veba veya şarbon ile biyolojik saldırıyı düşündürür. Böyle bir durumda kanlı balgam varlığı da veba olasılığını artırır.

Vebanın erken tanısı için kullanılabilecek hızlı bir laboratuar yöntemi rutin kullanıma sunulmuş değildir. Antijen tespit yöntemleri, IgM enzim immünassay tayini, immun boyama yöntemleri ve polimeraz zincir reaksiyonu ile düşünülen tanının desteklenmesi sağlanabilir ancak bu yöntemler rutin kullanıma sunulmuş değildir. Klasik olarak kullanılan pasif hemaglütünasyon antikor testi ise ancak, retrospektif olarak titrasyonda artışın gösterilmesi ile, hastalığın klinik bulguları geliştikten birkaç hafta sonra oluşan antikorların tespiti ile tanıyı destekler. Mikrobiyolojik olarak, balgam veya daha nadiren kanda Gram boyama ile Gram negatif basil veya kokobasil tanı koydurucu olur. Wright, Giemsa veya Wayson boyama yöntemleri ile bipolar boyanmanın gösterilmesi tanıyı destekler.

Diğer rutin laboratuar incelemelerinde, özgün olmayan polimorfonükleer lökositlerin hakim olduğu, beyaz küre yülsekliği, hafif dissemine intravasküler koagülopati bulgusu olarak değerlendirilebilecek fibrin yıkım ürünlerinin yüksekliği ve multi organ yetmezliğinine bağlı AST, ALT, biluribin, BUN ve kreatin yükseklikleri tespit edilebilir.


Vebanın kabul görmüş klasik tedavisi, streptomisindir. Streptomisinin hastalığın erken dönemlerinde kullanılması vebaya bağlı genel mortaliteyi %5-14 oranlarına indirmektedir. Tedavi almayan vakalarda bubonik vebada mortalite %60 civarında, pnömonik vebada ise %100’e yakındır. Streptomisinin alternatifi olarak gentamisin tedavide önerilmektedir. İnvitro ve deney hayvanlarında yapılan çalışmalar gentamisinin Y. pestis’e karşı streptomisinden daha etkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca gentamisinin daha uygun maliyetli olması, tedavide ön plana çıkmasını sağlamaktadır. Tetrasiklin ve doksisiklin tedavi ve profilakside kullanılmaktadır. İnvitro çalışmalarda, bu iki antimikrobiyal ajan aminoglikozitlerle eşit etkinlik göstermektedir. Ancak Madagaskar’da izole edilen Y. pesitis izolatlarının %13’ü tetrasiklin ve doksisiline dirençlidir. Özellikle bu iki ajanın oral olarak kullanılabiliyor olması bilhassa, biyolojik saldırı durumunda çok sayıda kişinin etkileneceği düşünüldüğünde oral kullanım olanağı olan ilaçlar avantajlı olmaktadır. Böyle durumlarda doksisiklin, gıda alımından etkilenmemesi, oral biyoyararlanımının tetrasikline göre daha üstün olması avantaj sağlamaktadır. Florokinolon grubu antimikrobiyal ajanların Y. pestis’e karşı aminoglikozitlerden daha etkili olduğu laboratuar koşullarında gösterilmiştir. Ancak insanlarda klinik kullanım ile etkinliği kesin olarak kanıtlanmış değildir. Vebanın etken olduğu menenjit vakalarında tarihsel olarak kloramfenikol ile tedavi kabul görmüş yaklaşımdır.
Ayrıca klasik veba vakalarında sulfanamidler Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen antimikrobiyal ajanlardır. Bugün için rifampin, aztronam, seftazidim ve sefazolinin vebaya karşı etkili olmadığı bilinmektedir, bu nedenle kullanılmamalıdır. Biyolojik silah olarak kullanılması söz konusu olan Y. pestis’in genetik mühendislik yöntemleri ile çoklu direnç paterni gösterir şekle getirilmesinin de söz konusu olduğu akılda tutulmalıdır. Sonuç olarak tercih edilen tedavi, parenteral streptomisin, gentamisin kullanımı olmalıdır.Ancak oral tedavi kullanımının zorunlu olduğu durumlarda doksisiklin, tetrasiklin veya kinolonlar tercih edilmelidir biyolog serdar özdemir