Arama


pinkmeone - avatarı
pinkmeone
Ziyaretçi
11 Ağustos 2007       Mesaj #24
pinkmeone - avatarı
Ziyaretçi
Bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.Etkileyici bir kitap olduğu kesin.


Kitap da 1935 yılında Mareşal Fevzi Çakmak Atatürk'ün 1938'de öleceğini biliyormuş diye yazıyor Niyeti de onun yerine İsmet İnönü'yü oturtmakmış.

Sene 1935 Atatürk sapasağlam daha 2 yıl önce büyük bir coşku içinde ve ulusuyla birlikte Cumhuriyet'in 10. yıldönümünü kutlamış.. Peki 1935'te ,1938'deki 'ölüm ihtimali' üzerine Cumhurbaşkanlığının devri hesapları yapılır mı?

Birçok kereler suikastlara uğramış olan Atatürk'ün öldürülmesinde,tarihi çok eskilere dayanan ve bir çok önderin,Sultanın ölüm nedeni sayılabilecek tıbbi yollarla yok etme planını devreye sokulmuştur.

Peki Atatürk tüm bu çevresinde olup bitenlerden habersiz ve tedbirsizmiydi? Hayır, O herzaman gezilerinde kendini korumak için alınan tedbirlere güvenmeyip hep dikkatli davranmıştır.

Ve bu konu ile ilgili de 'Ben kendimi kendim korurum.İç işleri Bakanı,Emniyet Genel Müdürü,Vali,daha ne varsa,ilgili kişiler benim korunmam için bir takım tedbirler alırlar.Bunlar onların görevidir.Bu işlere hiç karışmam.Kanuni görevlerini yapmalarına karşı da gelmem.Fakat kendi koruma işimi kendim yaparım ve yapmaktayım.Gelip geçtiğim yerlerde neler olup bittiğine dikkat ederim.Gezi saatlerini,günlerini gerektikçe kendim değiştiririm.Benim dikkatimden hiç birşey kaçmaz.'

Bilinen ve bilinmeyen kereler silahlı ve bombalı saldırılara uğramış yada önceden engellenmiş,cephelerde savaşmış bir insanın kendini koruma konusunda bilgisiz ve tedbirsiz olması düşünülemez.

Atatürk'ü öldürmek oldukça güç ve problemliydi,O'nun öldürülmesi işi uluslararası organize olmuş bir hareket tarafından sistemli ve gizemli olmalıydı.Bu da ancak ilaç yoluyla zehirleyerek gerçekleşebilirdi.

Vefatının ardından otopsi yapılmamış olması bu kannatin ne kadar doğru olduğunun işaretlerini veriyor.

Atatürk'ün Ölüm raporunda (Hepatite sclerocongestive ethyligue daha sonra da Ascitogene bir cirrhose) bilimsellikten uzak paravan bu raporda ölüm nedeni alkolik siroza bağlamıştır.mad

Hastalığı sırasında uygulanan tüm ilaç ücretleri bizzat Atatürk'ün hesabından ödenmiştir.

Temelde Atatürk'ün 2 hastalığı bulunmaktaydı bunlar da Sıtma ve Böbrek iltihabı.

Atatürk'ün çocukluğunda bu dönemin hastalıklarından biri olan sıtma hastalığına yakalandığını hemen hemen hepimiz biliyoruz.Daha sonra ki yıllarda bu hastalık onu sürekli olarak etkiledi.Ve bu yüzdendir ki sıtmaya neden olan sivrisineklerin yaşadığı bataklıkları kurutmak adına da imar yapılarına başlattı ki en güzel örneği Atatürk Orman Çiftliğidir.

Bunlardan başka başlıca rahatsızlıklarından bilinen bir diğeride dişleriyle olan problemiydi.

Atatürk'ün son günlerine ilişkin Kılıç Ali'nin anektodlarına bakılırsa Son 2 sene içinde Atatürk'ün tedavi esnasında günden güne renginin solduğuna yüzünde ki çizgilerin derinleştiğine,iştahının kapandığına ve cildinin bozulduğuna ilişkin söylemlerini görürüz.Ve bu dönemlere ait (tabi az sayıda olması da ilginçtir) fotoğraflarına bakılırsa bunu görmemek imkansızdır.

Tabi önemli bir ayrıntıyı vurgulamak gerektiği unutulmamalıdır.Atatürk'ün özel fotoğrafçısı olan Hasan Efendi'nin Atatürk'ün ölümünden sonra evi yanmıştır ve tabi Atatürk'ün çekilen fotoğrafları da evle birlikte yanmıştır.Yine 5 Eylül 1973 tarihindede İstanbul Film Arşivi deposunda çıkan yangın sonucunda Atatürk'ün tek fotoğrafları yanmıştır.

Atatürk'ün vefatından önce ki Son 2 senesine bakalım fotoğraflardaki ciddi denecek değişimin gerçekleştiğini görmediniz mi ya cildinde ki bozulmaları onlarıda mı fark etmediniz ya ani yaşlanmış görüntüsünü tuhaf değil mi?

Yanlış tedavi yöntemleri,kullanılan ilaçlar suikast değil de nedir? Bu ilaçların kullanımı sırasında Atatürk'ün vücudunun belli bölgelerinde reaksiyonlar meydana gelmiş olmasına rağmen neden ilaç tedavisi değiştirilmemiş ve devam edilmiş.Ayaklarında ciddi kızarıklıklar ve kaşıntılar.

Atatürk tedavisi için yabacı doktorlar istememiş bunun üzerine Sağlık ve Sosyal yardım Bakanlığı'nca 6 Mart 1938 tarihinde çağırılan konsültasyon heyeti toplanmıştır. Ve heyet Atatürk'ün karnında oluşan şişkinliği araştırır.Akil Muhtar Özden önemli bir konuya dikkat çekmektedir ki, o da Atatürk'ün karnında su yani asit oluşumu meydana gelmiştir.Karında toplanan su bu hastalığın sonlarında görülen tehlikeli bir belirtidir.Vücutdan alınması halinde sağlığa gerekli proteinlerin kaybına da yol açacağı için ayrıca tehlikelidir.

Doktorlar kendi aralarında aisti almaktan,civalı mürekkepler kullanılmasından,sıtma ihtimalinden,bağırsakların düzeltilmesi gibi konulardan kendi aralarında tartışırlar.Bu münakaşaya bir de yurt dışından gelen doktorlar eklenir.Ve karar, Civalı müdrid ve ponksiyon (kalın bir iğne ile karın duvarı delinerek biriken suyu akıtmak) yapılması.

Bu arada raporlarda adı geçen Atatürk'ün vefatında önemli bir yer tutan Salyrgan yani civalı diüretik'in ülkemize ne zaman nasıl geldiği bilinmemektedir.

3 Ağustos 1938 Fransız doktor Fissinger yapılan tedavinin çok tehlikeli olduğu uyarısını ısrarla yapmasına karşı Atatürk'e uygulanan tedavi kesilmemiş ve 27 Eylül tarihinde Atatürk korkunç bir komaya girmiş doktorlar tarafından üstü kapalı olarak zehirlendiği açıklaması yapılmıştır.

Karından su alınma işlemi ilk olarak 7 Eylül 1938 tarihinde yapılmıştır.

Kitap da Atatürk'ün din ile ilgili görüşleri ve gerçek bir dindar kimliğine sahip olduğu da yazılmaktadır.

Din konusunda Atatürk'ün tam anlamıyla laik olduğu söylenir.Kimsenin inancına karışmaz,dindar kişilere saygı gösterir,yobazlara,sofulara çok kızar,din kavramının sömürülmesine izin vermezdi.Allah ve Peygamber konuları,Atatürk'ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece Peygamberüzerine bir konu açıldı ve Atatürk elini masaya indirerek 'Bu bahsi kapatın..Peygamberleri küçültmek isterseniz,kendinizi küçültürsünüz' dedi. Konuşmalarında din sorununa değindikçe ciddileşi kendine çeki düzen verirdi.

Atatürk'e 'dinsiz' sıfatını da geri kafalı softalar,yobazlar iftira amaçlı söylemişlerdir.



Atatürk Nasıl Öldürüldü

68 yıldır gizlenen büyük sır

Ogün D.