Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
21:36, 2 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Perşembe, 11 Aralık 2025 - 21:38
Arama
MaviKaranlık Forum
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler
-
Tek Mesaj #392
Dark-Line
Ziyaretçi
17 Ağustos 2007
Mesaj
#392
Ziyaretçi
Hayatı genç kalan ellerinizle tutun
Karşı cinsin ilk neresine bakarsınız?' sorusuna verilen cevaplarda, 'eller' seçeneği, her zaman her iki cins için de ilk beş sırada yer alır. Eğer, güzel ve her şeyden önce bakımlıysalar; mutlaka, en az cömert bir dekolte veya düzgün vücut hatları kadar dişiliği vurgular ve dikkat çekerler. Yüz ve boyun gibi fazla miktarda güneş ışığına maruz kaldıkları düşünüldüğünde, sabunlar ve deterjanlar gibi kimyasallarla sürekli temasları da hesaba katılırsa, gerekli koruma sağlanmadığı takdirde; ellerin erken yaşlanmasının kaçınılmaz olduğu sonucuna varılır. Nitekim eller, 'boyun' gibi yaşı kolaylıkla ele verebilir: Derinin nemliliğini ve elastikiyetini yitirmesi dışında, ultraviyole ışınlarından gereken şekilde korunmaması durumunda melanin pigmentlerinin kümelenmeleriyle, koyu renkli güneş ve yaşlılık lekeleri oluşur. Öte yandan derialtı dokuda meydana gelen eksilmelere, bir de cilt yüzeyinde oluşan çizgiler eklendiğinde, gençlikte gururla sergilenen eller, artık saklanmaya başlanır. Elbette ki ellerin estetiğinde öncelikle koruma şart. Uygun maddelerle yıkamak, kimyasal ürünler kullanmayı gerektiren işler sırasında veya çeşitli sportif aktivitelerde mutlaka eldiven takmak, bozulan nem ve yağ dengesini yeniden sağlamak üzere besleyici ve dengeleyici nitelikte kremler kullanmak, güneşin zararlı ışınlarından korumak çok önemli. Ancak, çeşitli ölçülerde hasarın oluştuğu hallerde de artık, bir zamanlar olduğu gibi ellere hiçbir şey yapılamıyor değil. Aksine, bugün modern tıp, ellerdeki yaşlanma etkilerinin en aza indirgenmesinde pek çok soruna cevap verebiliyor... En sık kahverengi lekeler rahatsız ediyor insanları; hem de cinsiyet farkı gözetmeksizin. Ancak bunları silmek, cilde önceki homojen ve lekesiz görünümünü kazandırmak hiç de zor değil. Krioterapi, kimyasal cilt soyma işlemleri, yoğunlaştırılmış ışık ve lazer uygulamalarıyla; bir veya birkaç oturumda, ağrısız ve acısız olarak, lekesiz bir cilt yüzeyi sağlanabiliyor. Lazer ve ışık tedavilerinde, ışık enerjisini emen lekeli alan, bir hafta içinde daha da koyulaştıktan sonra, vücut tarafından uzaklaştırılıyor. Ayda bir kez olmak üzere lekelerin durumuna göre 3-6 oturumda sorun tamamen çözülebiliyor. Yüksek konsantrasyonlu kimyasal asit uygulamalarında ise lazerlerden farklı olarak, cilt soyularak lekeler siliniyor. Asit uygulanan cilt yüzeyinde oluşan kontrollü yanık sonrasında, istenmeyen kahverengi leke, soyularak kendiliğinden dökülüyor. 'Asit', 'yakma', 'cilt soyma' gibi tanımlar da kullanılsa, bunların, son derece kolaylıkla tolere edilen, acı duyulmayan uygulamalar olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu yöntemler arasında çok uzun zamandır kullanılan krioterapide ise soğuğun yakıcı etkisinden yararlanılıyor. Lekeler dışında, pek çok insan ellerinin eski dolgunluğunu yitirdiğinden, fazla kemikli gözüktüğünden şikayet ediyor. Bu sorunun çözümünde ise polilaktik asit (PLA) enjeksiyonlarına veya vücudun başka bir bölgesinden alınan yağın bir takım işlemlerden geçirildikten sonra ilgili alanlara enjeksiyonu anlamını taşıyan 'lipofilling' uygulamalarına başvuruluyor. Bir veya birkaç oturumda istenilen dolgunluğa ulaşılabiliyor. El derisinde meydana gelen çizgilenmelerin çözümü için ise bugün en sık başvurulan, derinin derinden nemlenmesini ve beslenmesini sağlayan mikroenjeksiyon yöntemleri. Bunlar genelde, 'hyaluronik asit' adı verilen, cildimizin önemli bir yapı taşı olan, yoğun su tutma kapasitesine sahip, göz içi ve eklem içi sıvısının da yapısına katılan, molekülü veya deri için önemli diğer proteinleri içeriyor. Haftada bir kez olmak üzere planlanan oturumlarla, beş-altı hafta sonunda, arzu edilen sağlıklı cilt görünümü sağlanabiliyor. Hep 'dert görmemesi'ni temenni ettiğimiz ellerinizin, geçen yılların etkisini de en azda hissetmeleri dileğiyle...
DR. ALİ KERİM DİLER
Haklı olmak mı, mutlu olmak mı?
Kendinize soracağınız en önemli sorulardan biri; 'Haklı mı olmak istiyorum, mutlu mu?' olmalı. Haklı olmak, doğru olduğunuzu savunmak, bir kişide yoğun zihinsel enerji tüketir. Doğru olma ihtiyacı veya başkasının yanlış olduğunu ispat ihtiyacı; başkalarını savunmaya teşvik eder ve kendinizi de savunmaya devam etmek için baskı altında hissedersiniz. Ama yine de çoğumuz, kendimizin haklı / başkasının haksız olduğunu ispat etmek için inanılmaz zaman ve enerji sarf ediyoruz. Düşünsenize, etrafınızda (kendiniz de dahil olmak üzere) pek çok kişi bir şekilde karşısındakinin görüşünün, tavrının, görüntüsünün yanlış olduğunun ispatını kendilerine vazife olarak görüyorlar. Bu şekilde hataları ortaya çıkarttıkça da takdir edileceklerini veya karşısındakine bir şey öğreteceklerini düşünüyorlar. YANLIŞ! Hiç haklı olduğunuzu ispat ettiğinizde karşınızdakinden 'Bana hatalı olduğumu, senin ne kadar haklı olduğunu gösterdin, çok teşekkür ederim' gibi bir söz duydunuz mu? Ya da sizin haklı olmanızın bedelini karşınızdakinin ödediğini... Mümkün değil! İşin gerçeği; hepimiz hatamızın gözümüze sokulmasından nefret ediyoruz. Dinlemeyi öğrenenler daha çok seviliyor. Dinlendiğini bilmek ve duyulmak; insanoğlunun en büyük isteklerinden biri. Hepimiz fikrimize saygı duyulmasını ve anlaşılmayı istiyoruz.
EGOLARIN ÇATIŞMASI
Burada söylemek istediğimiz; savunduğunuz konudan vazgeçmeniz, herkese ve her şeye boyun eğmeniz değil tabii. Ancak savunmaya çalıştığımız pek çok konunun ölüm kalım meselesi olmadığını, egolarımızın çatışması olduğunu hatırlatmak istedim. Bazen gerçekten haklı olmayı istiyoruz veya haklı olmaya ihtiyacımız var. Problem olan; egomuzun üste çıkması, kontrolü ele alması ve ilişkilerin ego çatışmasına dönüşmesi... Birisinin kendisini kötü hissetmesi pahasına kendinizi iyi hissetmeye çalışmak, tartışma sonucunda sizi zaten kötü hissettirecektir. İlk konuşacağınız kişide deneyebilirsiniz. Birisi bir konuda fikrini söylerken, 'Bence ..... daha önemli' diye lafa atlamak yerine, dinleyin. Hayatınızdaki insanlar kendilerini daha az savunacaklar ve size daha sıcak yaklaşacaklar. Fokusu kendinizden alıp, kendinizi bir başkasının yerine koyabilmek, onun problemlerinin, bakış şeklinin, endişesinin, kendinizinki kadar geçerli olduğunu anlayabilmek ve aynı anda da o insana karşı hâlâ daha yakınlık hissedebilmek... Bunun pratiğini yapmaya başladığınızda, ego çatışmasından daha tatmin edici olduğunu anlayacaksınız. Etrafımızdakilere gösterdiğimiz şefkat, bakış açımızın genişliğinin artmasını sağlar.
SABIR BULAŞICIDIR
Sizin tavrınız değişince ayna gibi karşınızdakinin de tavrı değişir. Sabırlı olmak için küçük küçük pratikler yapın. Mesela bir tartışmaya başlamadan önce 5 dakika, sabırlı olacağınızı, kendinize, kendinizi ispat ihtiyacınız olmadığını hatırlatın. Kendinizi zorlamadan 5 dakika dinleyin; vücudun yüklenmesine bilinçli olarak izin vermeyin. Bu tip küçük küçük pratiklerle aslında kapasitenizin sabırlı olmaya düşündüğünüzden çok daha fazla izin verdiğini fark edeceksiniz.
Mezuniyet öncesi kilo vermek için endişe etmeyin
Mezuniyet öncesi, “kilolarımı nasıl vereceğim” diye düşünüyorsanız, kendinizi sıkıntıya sokmadan disiplinli bir şekilde bu işin üstesinden gelebilirsiniz. Bu konuda önemli birkaç detayın olduğunu da unutmayın. İlk başta fazla kilolarınızdan arınmak ve diyet yaparken bağışıklık sistemini koruyacak şekilde bir program ayarlamak zorundayız. Çünkü hasta olursanız, metabolizma daha yavaş çalışmak zorunda kalacak, kilo verimi zorlaşacaktır. Diyet sırasında C vitamini zengini besinlerin (portakal, kivi, mandalina vb.) yanı sıra metabolizmayı hızlı çalıştırmak için protein ağırlıklı besinler (et, süt vb.) alınmalıdır. Ayrıca haftanın 2 günü öğle yemeklerinde makarna gibi karbonhidrat alımında fayda vardır. Özellikle mezuniyet gecesi giyeceğiniz kıyafete rahatlıkla sığabilmek için haftalık örnek bir beslenmeye ihtiyacınız var. Rahat bir haftaya girebilmek için Pazar gecesinden hormon salgılarının alt yapısını oluşturmak için bize yardımcı(n-3) ve (n-6) yağ asitlerini öneriyoruz. Bunun için Pazar akşamları balık yemenizi öneriyorum. Pazartesi: Hepimiz yeni bir haftanın başlangıcı olan pazartesi sendromunu yaşıyoruz. Özellikle de sınav dönemlerinde… Sabah kahvaltıda seratonin (mutluluk hormonu) düzeyini arttırmak için 1 bardak süt ile birlikte 1 tane muz veya 1 bardak süt ile birlikte 2 tatlı kaşığı pekmez tüketmek zihni ve beden aktivitelerimizi hızlandıracaktır. İşiniz ne kadar yoğun olursa olsun öğle yemeğiniz çok önemli, tabldot mönü olsa bile öğle yemeklerinde bir kase yoğurt tüketmenizde fayda var. Yoğurt uyku yapar endişesi ile tüketilmekten kaçınılan besinlerden biri belki ilk 30 dak. içerisinde bu etkisini gösterecektir. Fakat daha sonra sizi rahatlatıp derslerinize çalışırken performansınızı arttıracaktır. Öğlen ve akşam arasında uzun bir süre geçtiğinden bu sürede endorfin salgısını çikolatalı bir tatlı alabilirsiniz. (sütlü tatlı) çikolatanın seratonini arttırdığı doğru fakat formumuzu korumak adına haftada üç porsiyondan fazla tüketilmemeli. Akşam yemeği için ise artık haftaya adapte olduğunuz için sizi gelecek günlere hazırlayacak protein ağırlıklı bir beslenme uygulayabilirsiniz. Et yemeğini seçerken haftanın beş günü beyaz eti (balık,tavuk) haftanın iki günü kırmızı eti tercih etmeye dikkat edin . Salı-Çarşamba: Yoğun temponun içine girildiği dönemler kendinizi dinamik hissetmeniz önemli. Bunun için sabah bir dilim ekmekle birlikte en az 60gr peynir tüketmelisiniz. Bir bardak meyve suyu ile destekleyebilirsiniz. Öğlen öğününde sebze et yine yoğurt ile karışık bir beslenme uygulanabilir. Ara öğünde 200 gr. meyve. Haftalık tüketeceğiniz tatlı hakkınızın birini Çarşamba günü için ayırmalısınız. Seratonin salgısını arttıran önemli meyvelerden muzu bugünlerde tüketmenizde fayda var. Perşembe: Hafta sonuna yaklaşmış olmanın rahatlığını taşıyacaksınız. Dikkat etmeniz gereken performansınızı düşürmemeye çalışmak olacaktır. Yine sabah kahvaltısı çok önemli. Sabah: 1 yumurta, 60gr. beyaz peynir ve bir tatlı kaşığı bal ile enerjinizi yenileyebilirsiniz. Yumurta beyin aktivitelerinizi ve düşünsel yetileriniz sağlayacaktır. Öğle ve akşam mönüsünü seçerken sebze ağırlıklı hafif bir mönü olmasına dikkat edin. Ana öğünde 200gr. meyveli yoğurt tüketmelisiniz. Cuma: Cuma günü en az yarım kg. meyve ile balık yenilmeli , 3lt. su içmeli. Pazar günüde yine 3lt. su içmeli. Böylelikle stresten de uzaklaşabilirsiniz. Cuma akşamı balık tüketilmesinde fayda var. İçeceklerden kahve içerdiği kafeinden dolayı uyarıcı etkisi vardır. Kısa süreli rahatlık sağladığı için insanlar güne kahve ile başlamak ister fakat ilerleyen saatlerde kişide gerginliğe yol açmakta. Tüketilmek istenirse akşam yemeğinden sonra en fazla bir fincan tüketilmelidir. Kafeinin bu etkisini azaltmak için ardından 250gr. meyve tüketiriz.
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 21:38
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...