Arama

Osmanlı Kültürü - Tek Mesaj #8

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2006       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
logo2usol
Said Halim Paşa'nın Hayatı
- II. Bölüm -


usag

- Said Halim Paşa'nın Sadrazamlık Dönemi -

usol1















Dünya 28 Haziran 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun veliahtı Fransız Ferdinand ve eşinin, Saraybosna'da bir Sırp tarafından öldürülmesi ile karışır. Bu olaydan sonra Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti'ni üçlü ittifaka çekmek için girişimlere başlar. Aynı zamanda Almanya da Osmanlı'nın 1913'te yaptığı teklifi günyüzüne çıkarak 22 Temmuz'da Osmanlı'ya ittifak teklifinde bulunur. Almanya'nın ittifak talebini Said Halim Paşa, Talat Bey ve Halil Bey kabul ederler. Bu teklifin kabulunun ana sebebi Rus korkusudur. Almanya'nın o dönemde Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü bozacak veya devleti zayıflatacak bir politikası söz konusu değildir. Almanya Osmanlı Devleti'ni bir irtibat pazarı olarak görmekte ve Osmanlı güçlü oldukça ve ayakta durdukça kendi menfaatlerinin devam edeceğini düşünmektedir.
Said Halim Paşa Almanya ile ittifak konusunda Padişah Mehmed Reşat'dan ruhsatname ister. 25 Temmuz 1914'te istenilen ruhsatname alınır.Bu tarihi belgenin metni şu şekildedir:
"Rus Devletini'nin tecavüzat-ı muhtemelesine karşı Almanya ile tedafüî bir ittifak akdine Sadrazam ve Hâriciye Nâzırı Mehmed Said Paşa mezundur."
Bu ittifak kabine üyelerinden gizli tutulur ve 2 Ağustos 1914'te Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki İttifak Antlaşması, Sadrazam Said Halim Paşa ve Alman Büyükelçisi Wangerheim tarafından imzalanır. Bu antlaşmaya Said Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısı ev sahipliği yapacaktır. Bu önemli antlaşmanın şartları şunlardır:
1- Taraflar Avusturya -Macaristan ile Sırbistan arasında zuhur eden şimdiki harbe karşı tam bir tarafsızlık taahhüt ederler.

2- Şayet Rusya, Avusturya-Macaristan aleyhine fiili tedbirlerle işe karışır ve böylece Almanya'nın da harbe girmesini gerekli kılarsa, bu durum Türkiye'nin de harbe girmesi için sebep teşkil edecektir.
3- Almanya, Osmanlı toprakları tehdite maruz kalırsa silâhla müdafa etmeyi taahhüt eder.
4- Bu antlaşma gizli tutulacak ve her iki tarafın muvafakati ile ilan edilecektir.


said5

usag1
ksol1

ksag1


sus2


shpasa4Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinin ardından acilen toplanan kabine üyeleri aralarından bir heyet seçerek durumu padişaha iletirler. Bu heyet Şeyhulislâm Esad Efendi ve Adliye Nâzırı İbrahim Bey'den oluşmaktadır. Padişah Mehmed Reşad'la görüşen heyet padişahtan sadrazamlık makamının bir dakika bile boş kalmaması gerektiğini söyleyerek sadarete Hariciye Nâzırı Said Halim Paşa'yı önerirler. Padişah Viyana'da elçi olan Hüseyin Hilmi Paşa'yı düşündüğünü söylese de, böyle bir durumda sadrazamlık makamının boş kalmaması için vekaleten 11 Haziran 1913'te Said Halim Paşa'yı sadrazamlığa tayin eder. Daha sonradan kendisine vezirlik rütbesi verilerek Sadrazam olan Said Halim Paşa daha sonradan sadrazam olacak Hüzeyin Hilmi Paşa'nın kabinesinde Hariciye Nazırlığını kabul etmemesi üzerine padişah başka bir formül aramış ancak gerek İttihatçıların kulis çalışmaları gerekse saray ahalisinin Said Halim Paşa'yı desteklemeleri sonucu Mehmed Reşat 12 Haziran 1913'te bu sefer asaleten Said Halim Paşa'yı sadaret makamına tayin etmiştir.
Said Halim Paşa'nın sadrazamlığına cemiyet içerisinden herhangi bir itiraz yükselmemesine rağmen kabine üyelerinin belirlenmesi sırasında bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Padişaha sunulan kabinede Said Halim Paşa sadrazamlık görevinin yanında Hariciye Nâzırlığı görevini de üstlenmiştir.
Said Halim Paşa kabinesinin ilk icraâtı Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi olayına karışanlar için Divan-ı Harb kurmak oldu. Bu davayla ilgili olarak yüzlerce kişi idam, kürek cezası ve sürgün gibi cezalara çarptırıldılar. İçlerinde Şerif Paşa, Prens Sabahattin, eski Dahiliye Nâzırı Reşit Rey Bey, Kaymakam Zeki Bey, emekli Jandarma Komutanı Mehmed Bey gibi insanların bulunduğu bir grup sanık gıyaplarında idam cezasına çarptırıldılar. Bunun yanında eski sadrazamlardan Tunuslu Hayrettin Paşa'nın oğlu Damad Salih, Polis Siyasi Kısım Müdürü Muip Bey, Miralay Fuat, Yüzbaşı Çerkez Kazım, Teğmen Mehmed Ali, Jandarma Kemal gibi isimlerin bulunduğu bir grup da 24 Haziran 1913'te -suikasttan çok kısa bir süre sonra- Beyazıd Meydanı'nda asıldılar.
...
Londra Barış Antlaşmas ile Edirne'yi ele geçiren Balkan ülkeleri Trakya'nın paylaşımı konusunda ihtilafa düştüler. Zor durumda kalan Bulgarlar birliklerini Edirne'den çekmeye başlaması ile birlikte bundan istifadeyi düşünen İttihat ve Terakki'den Enver ve Talat Bey harekete geçtiler. Kabinenin diğer üyelerini de ikna çalışmaları neticesinde, İngilizlerin tehditlerini de dinlemeyen Said Halim Paşa hükümeti, Edirne'yi tekrar ele geçirmek için, 13 Temmuz 1913'te karar aldı. Öncelikle bir nota verildi. Osmanlı ordusu büyük bir mukavemetle karşılaşmadan 21 Temmuz 1913'te Edirne'yi tekrar Osmanlı topraklarına kattı. İngiltere, Faransa gibi devletler hemen sözlü bir nota vererek Londra Barış Antlaşmasının şartlarına uyulmasını istediler. Fakat Osmanlı kendisine yöneltilen notaları reddetti. Bunun üzerine büyük devletler tepkisiz kaldılar. Bu durumda Bulgaristan'da aracısız Osmanlı ile masaya oturmaya karar verdi. Bulgarlarla 29 Eylül 1913'te İstanbul Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya göre Edirne, Kırklareli, Dimekota Osmanlı Devleti'ne verildi ve Meriç nehri iki ülke arasında sınır olarak kabul edildi.
Said Halim Paşa'ya Edirne'nin geri alınmasında gösterdiği başarıdan dolayı murassa imtiyaz nişanı verildi. Bu nişan yapılan özel merasim ile bizzat padişah tarafıdan Paşa'ya takıldı.
Bu arada Trablusgarb harbi sırasında oniki adayı işgal eden İtalya bilahare Uşi (Lozan) Antlaşması ile bu adaları geri vereceğini taahhüt etmiştir. Ancak 1912'nin sonbaharında Yunanistan bu adaları teker teker işgal etmeye başladı. Adalar konusunda son karar büyük devletlere bırakılmıştı. Bu devletler aralarındaki uzun müzakerelerin sonunda 14 Şubat 1914 tarihli nota ile Gökçeada, Bozcaada ve Meis adaları dışındaki tüm adaları Yunanistan'a verdi. Sadrazam ve Hâriciye Nâzırı Said Halim Paşa 16 Şubat 1914'te bu devletlerin notasına yanıt vererek Bozcaada, Gökçeada ve Meis adalarının geri verildiğini senet sayarken diğer adalar konusundaki haklı ve meşru isteklerini kabul ettirmek için çaba sarfedeceğini bildiriyordu. Bu arada Yunanistan, Makedonya'da yaşayan Türkleri göçe zorlamasıyla ikiyüzbine yakın Türk göçmeni Ege kıyılarına yerleşti. Anadolu'nun Ege kıylarına yerleşen Makedonya Türkleri bu bölgede yaşayan Rumların evlerine yerleşmeleri üzerine böledeki Rumlar da Yunanistan'a göç etmek durumunda kaldı. Bu Said Halim Paşa Hükümeti'nin politikası üzerine gerçekleşmiştir. Bu göçlerin akabinde adalar konusunda Yunan tarafıyla direkt görüşmeler için adım atılsa da bu görüşmelerden herhangi bir sonuç alınamamıştır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1913'te kongresi toplanmış ve bu kongrede Said Halim Paşa genel başkanlığa seçilmiştir. Said Halim Paşa 1903 yıllarında müfettiş olarak girdiği cemiyette başkanlık görevini üstlemiştir. Anlaşıldığı üzere Paşa İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde başkan olacak kadar iyi bir İttihatçıdır. Ancak Paşa başkanlığı 19 Ekim 1913'te vekil-i umûmî adı altında Dâhîliye Nazır Talat Beye bıraktı. İttihat ve Terakki hakkındaki eleştirilerle birlikte Said Halim Paşa'nın İslamcı kişiliği birlikte düşünüldüğünde Paşa'nın İttihatçılığı kafalarda bazı soru işaretlerine yol açsa da bu konu hakkında ileride bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.
İttihatçılar Edirne geri alınmasından sonra ordudaki yaşlı subayları emekli edip orduyu ele geçirmeye çalıştılar. Bu konu ile ilgili olarak kendilerine yakın subayların Edirne'nin istirdâdında gösterdikleri başarıları göstererek bu subayların rütbelerinin yükseltilmesini sağladılar. Bu sayede Cemal Paşa Bahriye Nâzırlığı'na, Çürüksulu Mahmud da Nâfi'a Nâzırlığına ve Enver Paşa'da 1914'de Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiye Reisliği'ne tayin edildi.
Said Halim Paşa'nın sadrazamlığı dönemi Osmanlı Devleti'nin en zayıf olduğu dönemlere rast gelmektedir. Bu nedenle yabancı devletler Osmanlı topraklarını paylaşma hevesiyle birbiriyleriyle yarışmaktadırlar. İtalya ve Balkan savaşlarından sonra İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya ve İtalya Osmanlı'yı kendi aralarında taksim etme kavgasına tutuştular. Bu kavgada özellikle petrol bulunan bölgeler ilk sırayı almaktaydı. Osmanlı Devleti'ni sıkıştırarak petrol bölgeleri ve demir yolları imtiyazlarını almaya çalışıyorlardı.
Bu amaçlarında da büyük ölçüde başarıl oldular. Bu ülkeler yurdun değişik biöldgelerinde ki gemi ve demir yolu işletmelerini aldılar. Bu şekilde kendilerine imtiyaz sağlamaya çalıştılar. Kendi aralarında da bir takım antlaşmalar yaparak karşlıklı menfaatlerini koruma altına aldılar.
Ancak bu devletler 1913 ve 1914 yıllarının ilk aylarında Osmanlı'yı fiilen paylaşma konusunda hazır değillerdi. Bir kısmı kendi iç meseleleri, bir kısmı da Osmanlı tebaası içinde kendine taraftar (Almanya gibi) bulamamaktan korkuyordu. Bu nedenle de ilk merhalede iktisadi imtiyazlar üzerinde durdular.
3 Mart 1878'de Rusya ile imzalanan Ayestefanos Sulh Antlaşması ile Osmanlı'nın Doğu Anadolu ve Karadeniz'deki bazı vilayetlerinde Avrupa kontrolu altında ıslahat istenmişti. Bu Osmanlı için ciddi bir sorun teşkil etmekteydi. O dönemden itibaren göreve gelen hükümetler bu soruna karşı bazı tedbirler almaya çalışmışlardı. Ancak bu sorun içerisinde pek çok ülkenin söz sahibi olduğu çok boyutlu bir problemdi. Osmanlı hükümetlerinin aldığı pek çok önlem yabancı ülkelerin özellikle de Rusya'nın tepkisi ile karşılaşıyordu. Eylül 1913 ile Şubat 1914 yılları arasında Rus Sefiri Girs ve maslahatgüzarı Gulyeviç ile Sadrazam ve Hâriciye Nâzırı Said Halim Paşa arasında teklif ve mukabil teklifler gidip geldi. Rusya, diğer sefirlerin de tasvibini alarak konuyu artık kendisi yürütüyordu. Sadrazam diğer ülkeleerden destek istedikçe, konunun bir an evvel halledilmesi isteği bildiriliyordu.
8 Şubat 1914'te Said Halim Paşa ile Gulyeviç arasında Doğu Vilâyetleri ile ilgili antlaşma imzalandı. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin çember içine alarak Kafkasya'daki müslümanlarla Türklerin münasebetlerini kesmek istiyor ve İstanbul hakkındaki planlarını tatbik etmek istiyordu. Bu antlaşma gerçekten ağır hükümler içermekteydi. Antlaşmaya göre Doğu Vilayetleri iki bölgeye ayrılıyor ve başına ecnebi genel müfettişler görevlendiriliyordu. Bunların maaşları da Osmanlı tarafından ödeniyordu. Ayrıca buradaki Osmanlı egemenliği neredeyse yok ediliyordu. Bölgelerde her türlü sorumluluğunu Osmanlı bu müfettişlere bırakıyordu. Bu bölgeler için belirlenen müfettişler ile 25 Mayıs 1914'te kontratlar imzalandı ancak atandıkları bölgelere gidemeden Osmanlı'nın I. Cihan Harbi'ne girmesi nedeniyle müfettişlerle yapılan sözleşmeler fesh edildi.
shpasa6Said Halim Paşa'nın sadrazamlık yılları dünyanın çalkalandığı yıllara da denk gelmektedir. I. Cihan Harbi'nin başladığı ve en sıcak saatlerinin yaşandğı yıllarda Osmanlı Devletinin Sadrazamı ve Harâciye Nâzırı pozisyonunda olan Said Halim Paşa'nın üzerinde son derece ağır bir sorumluluk vardır.
Osmanlı gücünü tamamen yitirmiş olması ve Rusya baskısından dolayı büyük devletlerin pek çoğu ile ittifak yapma girişimlerinde bulunmuştur. Bu ittifak girişimleri ilk olarak 1913'te Almanya ile başlamış ancak Almanya buna o zaman yanaşmamıştır. Daha sonraları İngiltere'ye aynı teklifle gidilmiş ancak yine başarılı olunamamıştır. İttifak ile ilgili olarak pek çok ülke ile görüşülmüştür ancak istenilen bir ittifak sağlanamamıştır.
Dünya 28 Haziran 1914'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun veliahtı Fransız Ferdinand ve eşinin, Saraybosna'da bir Sırp tarafından öldürülmesi ile karışır. Bu olaydan sonra Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti'ni üçlü ittifaka çekmek için girişimlere başlar. Aynı zamanda Almanya da Osmanlı'nın 1913'te yaptığı teklifi günyüzüne çıkarak 22 Temmuz'da Osmanlı'ya ittifak teklifinde bulunur. Almanya'nın ittifak talebini Said Halim Paşa, Talat Bey ve Halil Bey kabul ederler. Bu teklifin kabulunun ana sebebi Rus korkusudur. Almanya'nın o dönemde Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü bozacak veya devleti zayıflatacak bir politikası söz konusu değildir. Almanya Osmanlı Devleti'ni bir irtibat pazarı olarak görmekte ve Osmanlı güçlü oldukça ve ayakta durdukça kendi menfaatlerinin devam edeceğini düşünmektedir.
Said Halim Paşa Almanya ile ittifak konusunda Padişah Mehmed Reşat'dan ruhsatname ister. 25 Temmuz 1914'te istenilen ruhsatname alınır.Bu tarihi belgenin metni şu şekildedir:
"Rus Devletini'nin tecavüzat-ı muhtemelesine karşı Almanya ile tedafüî bir ittifak akdine Sadrazam ve Hâriciye Nâzırı Mehmed Said Paşa mezundur."

Bu ittifak kabine üyelerinden gizli tutulur ve 2 Ağustos 1914'te Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki İttifak Antlaşması, Sadrazam Said Halim Paşa ve Alman Büyükelçisi Wangerheim tarafından imzalanır. Bu antlaşmaya Said Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısı ev sahipliği yapacaktır. Bu önemli antlaşmanın şartları şunlardır:
1- Taraflar Avusturya -Macaristan ile Sırbistan arasında zuhur eden şimdiki harbe karşı tam bir tarafsızlık taahhüt ederler.
2- Şayet Rusya, Avusturya-Macaristan aleyhine fiili tedbirlerle işe karışır ve böylece Almanya'nın da harbe girmesini gerekli kılarsa, bu durum Türkiye'nin de harbe girmesi için sebep teşkil edecektir.
3- Almanya, Osmanlı toprakları tehdite maruz kalırsa silâhla müdafa etmeyi taahhüt eder.
4- Bu antlaşma gizli tutulacak ve her iki tarafın muvafakati ile ilan edilecektir.


Avusturya 28 Temmuz'da Sırbistan'a savaş ilan eder. 1 Ağustos'ta Almanya'da Rusya'ya harp ilan eder. Osmanlı ile yapılan antlaşma 2 Ağustos'ta yapılmıştır ve Osmanlı'nın Almanya'nın harbe girdiğinden haberi yoktur. Almanya ile imzalanan antlaşma aslında tecavüzî ve taaruzî bir ittifak olmayıp tedafûi yani Osmalı'nın kendini Rus saldırısına karşı korumak için akdedilen bir savunma antlaşmasıdır.
Antlaşmanın imzalandığı aynı tarihlerde Said Halim Paşa kabinesinin ileri gelenleri Paşa'nın yalısında toplanarak mevcut durumu göz önüne alınarak ülkede genel seferberlik ilan ettiler. Yine aynı tarihte hükümet Meclis-i Mebûsan'ı süresiz olarak kapattı ve borçlarını tecil ettiğini ilan etti.
Said Halim Paşa Hükümeti Almanya ile yapılan ittifak'ın yanında başka ülkelerle de ittifak arayışına girdi. Tüm dünyanın savaş durumu alması üzerine siyasi diplomasi hızlandı. 10 Ağustos 1914'te Alman savaş gemileri Goben ve Breslav'ın Osmanlı sularına girmesi sonucu 17 Ağustos'ta İngiltere, Fransa ve Rusya büyük elçileri sadrazamı ziyaret ederek eğer Osmanlı savaş sonuna kadar tarafsız kalırsa toprak bütünlüğünü taahhüt altına alınacağı garantisi verdiler. Bu konu üzerinde bazı görüşmeler yapılsa da savaşın hızlanması ile ve bu görüşmelerden herhangi bir sonuç çıkmamıştır.
said55 Eylül 1914 yılında Heye-i Vükelâ toplantısında Sadrazam ve Hâriciye Nâzırı Said Halim Paşa'nın teklifi ile bütün kapitülasyonların kaldırılmasına karar verildi. Gerekli notalar hazırlandı ve Osmanlı Hükümeti 9 Eylül 1914'te 1 Ekim'den geçerli olmak üzere tüm kapitulasyonlar kaldırdı. 13 Aralık 1914'te kabul edilen "Kânûn-ı Muvakkat" ile yabancı şirketlerin ayrıcalıklarına son verildi.
Almanların savaş gemileri Göben ve Breslav 10 Ağustos 1914'te Osmanlı sularına girmiş ve Çanakkale boğazına gelmişti. Bu gemiler kılavuz bir gemi eşliğinde boğazın güvenli bir yerine getirildiği ve bu işlemin Enver Paşa'nın emriyle gerçekleştirildiği Said Halim Paşa ve Cemal Paşa'ların bu olaydan haberi olmadığı ileri sürülmektedir. Bu olay üzerine Yeniköy'deki yalıda toplanan hükümetin ileri gelenleri gemilerin satın alındığını ve Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığını koruduğunu ilan etmişlerdir. Gemilere Yavuz ve Midilli adı konularak boğazlar gemi geçişine kapatılmıştır.
Bu arada ilginç bir gelişmer yaşanmaktadır. Osmanlı Donanması'nın birinci komutanı Amiral Souchon nereden geldiği belli olmayan bir emirle 29 Ekim 1914'te sabah karanlığında Sivastopol ve Novorossisk ve 30 Ekim'de Odesa limanlarını bombalar.
29 Ekim akşamı bu olayı haber alan Said Halim Paşa, Bâbıâlî'de hükümetin ileri gelenleri ile bir toplantı yapar. Said Halim Paşa kendisinden habersiz işler yapıldığını ve katiyen harbe taraftar olmadığını söyler. Eğer kendisinin fikrine iştirak edilmiyorsa hemen çekilmeye hazır olduğunu ve harp taraftarlarının memleketin mukadderatını ellerine almalarını ister. Bunun üzerine Enver Paşa yeminle olaydan haberdar olmadığını ve şimdiye kadar birşey yapmamış olduğunu söyler. Bu toplantıdan hiçbir netice alınmadan nâzırlar ayrılır. Padişah V. Mehmed olaydan 30 Ekim günü yani Kurban Bayramı'nın ilk günü haberdar olmuştur. Bayram alayına ve Muâyede Resmi'ne Said Halim Paşa rahatsızlığı nedeniyle katılamayacağını bir tezkire ile bildirir ve ardından da istifa eder. Muâyededen sonra bütün nazırlar Said Halim Paşa'nın yalısına giderler ve istifasını geri almasını isterler. Said Halim Paşa ancak "hadisenin tamiri ve alakadarlara tarziye vermek şartı ile" istifasını geri alır.
Paşa istifasını geri aldıktan sonra yapılan tolantılarda sulhun korunması benimsenir. Rusya büyükelçisine bir nota gönderilerek Karadeniz'de yaşanan olayın barış içerisinde çözümlenmesi istenir. Ancak Rusya bu notaya olumlu cevap vermez ve 31 Ekim'de Rus ve 1 Kasım'da da İngiliz ve Fransız büyükelçileri İstanbul'dan ayrılır.Bu durum karşısında yapılan toplantılarda mevcut durum gözden geçirilir ve padişaha olayın anlatılarak Rusya, İngiltere ve Fransa ile harp halinde bulunmak gerektiğinin bidirilmesi kararlaştırılır. Bu karar sonunda bazı nazırlar istifa ederler. Bu kimselerin istifaları kabul edilerek yerlerine atamalar yapılır. Bu atamalar sırasında Bursa Valisi olan Said Halim Paşa'nın kardeşi Abbas Halim Paşa Nâfi'a Nezaretine atanır. Ve 2 Kasım 1914'te Rusya , 5 Kasım 1914'te de İngiltere ve Fransa Osmanlı'ya savaş ilan eder. Osmanlı da bu ülkelere cihat ilan eder. Cihat fetvası pek çok dile çevrilerek dünyanın dört bir yanındaki müslümanlara gönderilir. Osmanlı beş cephede savaşa katılır. Kafkasya, Kanal ve Filistin cephelerinde başarılı olunamamıştır. Ancak Çanakkale savaşlarında üstün başarı gösterilmiştir. Yine Irak cephesinde, Kut-el Amara'da başarılar elde edilmiştir.
Tehcir Olayı:
Osmanlı Devleti I. Dünya harbi sırasında bazı zaruretlerden dolayı Ermeniler'in bir kısmını bulundukları yerlerden alarak, yine devletin sınırları içerisinde başka mahallere yerleştirmiştir. Bu yerleştirme hadisesi "Ermeni Tehciri" olarak bilinmektedir.
Osmanlı savaşa girmesiyle birlikte Ermeniler bağlı bulundukları birliklerden kaçmaya, orduyu arkadan vurmaya veya İtilaf devletlerine casusluk yapmaya başladılar. Türk köylerini basarak çoluk çocuk demeden insanları katlettiler. Bunun üzerine Said Halim Paşa Hükümeti, Ermeni Patrikhanesi'ne, Ermeni milletvekillerine bu olayların derhal durdurulmasını aksi takdirde şiddetli tedbirlere başvurulacağını bildirdi. Ancak bu ihtar Ermeniler tarafından dikkate alınmadı. Hatta kanlı olaylar artmaya başladı. Bunun üzerine Dahiliye Nâzırı Talat Bey, 24 Nisan 1915'te Ermeni Komite merkezlerinin kapatılmasını ve evraklara el konulmasını ve komitenin ileri gelenlerinin tutuklanmasına dair bir tamim yayınlamıştır. Ermeniler 15 Nisan 1915'te Van bölgesinde, 17'sinde Çatak, 18'inde Bitlis ve 20'sinde de Van'ın içinde ayaklanmalar düzenlediler. 6 Mayıs 1915'te Ermeniler Van'ı Ruslara teslim edip, Rusların kontrolünde Aram Monokyan başkanlığında 17 Mayıs 1915'te bir Ermeni Hükümeti Kurdular. Ermeniler Van'da yüzlerce kadın ve çocuğu katlettiler.

Ermeniler savaş halindeki Osmanlı'ya karşı işledikleri cürümlerden dolayı toplu olarak yaşadıkları bazı yerleşim yerlerinden çıkarıldılar. Bu yerleşim yerlerinin bazıları şunlardır.
- Van, Bitlis, Erzurum Vilayetleri
- Adana , Mersin ve Sis(Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere Adana, Mersin, Kozan, Cebel-i Bereket sancakları.
- Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş sancağının diğer bölgeleri
- Merkez kazaları hariç olmak üzere Haeo vilâyetinde İskenderun, Beylan, Cisr-i Şu'ür ve Antakya kazaları, köyleri kasabaları.


Buradaki yerleşim yerlerinden alınan Ermeniler Musul vilayeti, zor sancağı, Halep vilayetinin doğu ve güney doğu kesimleri, Suriye vilayetinin bazı mahalleleri, Urfa'nın güneyindeki kesimlere götürüldüler. Buralara sevkleri yapılırkende orada tekrar bazı sorunlar çıkarmamaları için bazı önlemler alınır. Mesela gittikleri yerlerde nüfusun yüzde onunu geçmemeleri sağlanır, ayrıca kuracakları köylerin hane sayısı 50 ile sınırlı tutulur.
Dahiliye Nezaretinin girişimleri ile yukarıda bahsedildiği gibi öngörülen Ermenilerin iskanı ile ilgili tezkere 30 Mayıs 1915'te kabul edilir. Bu kararın altında daha sonradan bu karar yüzünden hayatından olacak Said Halim Paşa ve Talat Paşa'nın imzaları vardır. Bunun yanında Harbiye Nâzırı Enver Paşa'nın imzasıyla birlikte dört bakanın da imzası yer almaktadır tezkerede.

Bakanlar kurulu 30 mayıs 1915'te kararı alınan ve hızla yürürlüğe konulan iskan meselesinin adil ve insani bir şekilde gerçekleştirilmesi için bazı önlemler almıştır. Bunların önemli olanları şu şekildedir:
- Nakli gerekenler, iskan edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir.
- Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen ödeneğinden geçinmelerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır.
- Eski mali durumlarına uygun olarak kendilerine mal ve arazi verilecektir.
- Hükümet tarafından bunlara ev yapılacaktır.
gibi maddeler bu kararın maddelerinden bira kaçıdır.


Bunun yanında yine Dahiliye Nâzırı Talat Beyin Ermenilerin sevk edilmeleri sırasında ortaya çıkabilecek bazı sorunlara karşı da tekrar bir talimatname hazırlayarak insanların sevk sırasında mağdur olmamaları sağlanmaya çalışılmıştır. Sevksaid5 sırasında her türlü ihtiyaçlarının sağlanmasına yönelik alınan kararlarda ayrıca sevk işini yapan memurlarla da ilgili ciddi kısıtlamalar getirilerek işini iyi yapmayanlar hakkında tevkif kararı alınmıştır. Pek çok vilayette bu yüzden 1397 kişi çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Bu cezaların içerisinde idam cezası bile yer almaktadır. Bu talimatnameni tam metni İngiliz arşivlerinde bulunmaktadır.
Bu alınan önlemler nazaran bu olay halen günümüzde bile "Ermeni Soykırımı" şeklinde lanse edilmeye çalışılmaktadır. Bu olay daha sonra da değineceğimiz gibi Sadrazam ve Hariciye Nâzırı Said Halim Paşa'nın bir Ermeni komiteci tarafından öldürülmesine yol açacaktır.
Dahiliye Nezaretinin 7 Aralık 1916'da verdiği rapora göre o tarihe kadar 702.900 kişi başka yerlerde iskan edilmiştir. Yine aynı raporda 1915 yılında 25 milyon, 1926 yılının Ekim ayına kadar da 86 milyon kuruş para harcandığı yıl sonuna kadar da 150 milyon kuruşun daha sarfedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Ermenilerin iskanı sırasında ölen Ermenilerin sayısı her zaman bir muamma olmuştur. Ermeniler bu sayının yaklaşık iki milyon olduğunu iddia etmektedir. Ancak bunun gerçek olması mümkün değildir. Çünkü Osmanlı kayıtlarına göre o dönemde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı 1.200.000 civarındadır. Daha sonraları I. Cihan harbiyle birlikte yaklaşık 400-450 bin kişi Rusya'ya göç etmiştir. Yolculuk sırasında çeşitli sebeplerle hayatını kaybedenlerin sayısı hiç de Ermenilerin abarttığı gibi olamaz.
I. Dünya Savaşı sırasında da Osmanlı Hükümetinin gizli evrakları da incelendiğinde hiçbir yetkilinin bir soykırım emri verdiğine dair bir bilgiye ulaşılamamaş aksine alınan kararlarla insanların en güzel şekilde sevk işlemlerinin yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
...
1915'in sonu ve 1916 yılı Said Halim Paşa ve hükümeti için son derece zor yıllar olacaktır. Gerek kabine içinde gerekse kabine dışında bir takım hesaplar yapılmaktadır. Bu hesapları yapanlardan biri de Talat Paşa'dır. Talat Paşa kabine içinde kendi nufuzunu arttırmak için Hâriciye Nâzırlığına Meclis-i Mebûsan Reisi Halil Bey'i getirmeyi düşünmektedir. Ancak Said Halim Paşa bunu tasvip etmez. Ülkenin savaşta olduğu ve istihbaratın pek güçlü olmadığı bir dönemden geçilmektedir. Said Halim Paşa Mısır'daki arkadaşları vasıtasıyla bazı isthbaratlar almaktadır. Mesela Çanakkale harbini bu sayede öğrenmiştir. İşte böyle bir durumda Paşa, Hâriciye Nâzırlığını ehliyetsiz ellere bırakmak istemiyordur. Ancak Talat Paşa'nın tehditi üzerine Said Halim Paşa Hâriciye Nâzırlığından istifa eder. Bu değişikliği kabine içinde başka bazı değişiklikler izler.
1926 yılında Said Halim Paşa hükümeti Yakup Cemil tarafından düşürülmek istenmiştir. Yakup Cemil Bâbıâlî Baskınında Nazım Paşa'yı öldüren bir ittihatçıdır. Orduda yedek subay olan bu sahış kanun gereği yükseltemediği rütbesini böyle bir hareketle yükseltebileceğini düşünerek hükümeti düşürmeye çalışmıştır. Bu darbeyi yapıp kızdığı insanları ortadan kaldırarak Cemal Paşa'yı veya Fethi Bey'i sadrazamlığa geçirmeyi düşünmektedir. Ancak bu emeli öğrenilince tevkif edilir ve 11 Eylül 1916'da idam edilir.
Yakup Cemil'in Said Halim Paşa Hükümeti'ni devirme teşebbüsü yanında Mustafa Kemal'in de böyle bir teşebbüsü olduğu iddia edilmektedir. Mustafa Kemal'in bu düşüncesi Çanakkale'den döndüğü tarihe rastgelmektedir. Mustafa Kemal, Almanya'dan ayrılarak İtilaf devletleri ile münferid barış yapmak için hükümeti düşürme niyetindedir. Mustafa Kemal Cemal Paşa ile de işbirliği yaparak Çanakkale'deki kendi emrindeki ordu ile İstanbula yürüyerek hükümeti devirmeyi düşünüyordur. Cemal paşa başkanlığında da bir hükümet kurmayı tasarlamaktadır. Mustafa Kemal de kurucak hükümette Harbiye Nâzırı olacaktır. Harbiye Nâzırı Enver Paşa bu plandan haberdar olması üzerine Mustafa Kemal şahsi bir tehlike devresi getirmiştir.
1916 yılında Paşa, İttihat ve Terakki başkanlığına ikinci defa getirilmiştir ancak hükümette işler pek iyi gitmemektedir. Hükümet içi uyuşmazlıklar başgöstermiştir. Özellikle Talat Paşa ile Said Halim Paşa'nın arası son Hâriciye Nâzırlığı meselesi yüzünden açılmıştır. Talat Bey hükümet içindeki nüfuzunu arttırarark sadrazam olmak istemektedir. Talat Bey, Sadrazam Said Halim Paşa'nın kapitülasyonların kalkmış olmasına rağmen bu konu ile ilgili gelen yazılara cevap verdiğini ve kendisine tevdi edilen yazıları okumamasından şikayet ediyordur. Said Halim Paşa kabinenin başkanı olmasına rağmen umumî işlerden haberdar edilmemektedir. Paşa kabine içinde her geçen gün yalnız kalıyordur. Talat Bey bu arada İttihatçıların ileri gelenleri ile de irtibatını sıkı tutmaktadır. İttiatçılar Said Halim Paşa istifa etmeden önce kabineyi Talat Paşa'nın kurmasına izin verirler. Said Halim Paşa kadın efendilere tahsis olunacak maaş hakkındaki kanuna kendisine danışılmadan hazırlandığı gerekçesiyle sinirlenir. Bu olayla son noktasına gelen gerilim Sadrazam Said Halim Paşa'nın sağlık durumunu gerekçe göstererek görevinden 3 Şubat 1917 tarihinde istifa etmesiyle son bulur. V. Mehmed Reşâd Paşa'nn istifasını kabul eder. Hemen ardından da Talat Paşa'yı göreve getirir.Talat Paşa hiçbir rütbesi olmadan sadrazamlığa getirilen tek sadrazamdır.
Padişah Mehmed Reşâd ile Said Halim Paşa'nın arası sadrazalığının ilk zamanlarında çok iyiydi. Hatta padişah, torunu Behiye Sultan'ı Said Halim Paşa'nın küçük oğlu Ömer Halim Bey'le evlendirmiştir. Ancak Paşa'nın biraz unutkanlığı biraz da elindeki iktadarın kaybolması nedeniyle padişahın isteklerine yeterince cevap veremez duruma gelmiştir.
Said Halim Paşa sadâretten istifa ettikten sonra A'yân A'zâlığına devam etmiştir. Paşa İttihat ve Terakki Partisi'nin 1917'deki kongresinde merkez-i umumi üyeliğine getirilerek parti ile olan bağlarını koparmamıştır. Paşa'nın sadâret müddeti 3 sene 7 ay 21 gündür.