Arama


arrjin - avatarı
arrjin
Ziyaretçi
15 Eylül 2007       Mesaj #3
arrjin - avatarı
Ziyaretçi
Bienali, çağdaş sanatın meydan okuyuşu olarak düşünebiliriz’

bienal2
Twilight of the Idols (Jesus Christ/Virgin Mary) - Kendel Geers

Dokuzu Türkiye’den 85 sanatçının eserlerini bir araya getirecek 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin küratörü Dan Cameron ilk kez Zaman’a konuştu. Cameron’a göre bienal, çağdaş sanatın meydan okuyuşuna sahne olacak.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin bu yılki teması, “Şiirsel Adalet”. 20 Eylül –16 Kasım tarihleri arasında 42 ülkeden toplam 85 sanatçıyı bir araya getirecek bienalin küratörü Dan Cameron, New York’un en önemli çağdaş müzelerinden New Museum’un baş küratörü. Bienal dört mekana yerleşecek.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin bu yılki teması, “Şiirsel Adalet”. 20 Eylül –16 Kasım tarihleri arasında 42 ülkeden toplam 85 sanatçıyı bir araya getirecek bienalin küratörü Dan Cameron, New York’un en önemli çağdaş müzelerinden New Museum’un baş küratörü. Bienal dört mekana yerleşecek. Bunlar, TC Denizcilik İşletmeleri’ne bağlı Antrepo No.4, MSÜ Tophane–i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Yerebatan Sarnıcı ve Ayasofya Müzesi. Cameron, bienal ile ilgili ilk kez Zaman’a konuştu. Şiirsel adalet kavramı, adaletin ilk zamanlarına gönderme yapıyor. Cameron, bu kavramı açıklarken şu örneği veriyor: “Bir romanda katilin cinayete kurban gitmesi şiirsel adalet değildir. Ancak, katilin başkalarını öldürdüğü silahla öldürülmesi şiirsel adalettir.” Bu kavrama ulaşırken birçok kaynağı tarayan Cameron, kavramın oluşmasını şöyle açıklıyor: “Bu kavramı oluştururken yoğun bir okuma yaptım. Dinlerden ahlak öğretilerine ve felsefecilerin ürünlerine varıncaya kadar geniş bir dağarcığı taradım. Dünya ile maneviyatın birbirinde çok da ayrı olmadığı düşüncesindeyim. Bu bienali, çağdaş sanatın bir meydan okuyuşu olarak düşünebiliriz. Çünkü sanatın bir dalında çalışanlar, diğerinin geçerliliğini pek de tanımıyorlar. Bu anlamda birçok sanatçının yapıtlarında bir karmaşıklığın olduğunu fark ettim. Zıtlıklar ve birbirinden ayrı kavramların artık çok da geçerli olmadığını düşündüm. Bu doğrultuda iki kavram kafamda birleşti ve Şiirsel Adalet ortaya çıktı.”
Sıkça dillendirilen bir şikayettir; “Şiir toplumdan, yaşantıdan soyutlandı, dışlandı. Adalet deseniz, gören haber versin.” diye. Cameron’a, bu yaygın kanının izdüşümünde, iki ölüden bir dirinin nasıl meydana geleceğini soruyorum. Aslında kendisi sorunun içerdiği önermeye katılmıyor ve şunları söylüyor: “Bu kavramların öldüğüne inanmıyorum. Bu daha canlı bir kavram aslında. Şiirin daha az kişiye hitap ettiği söyleniyor; ama bence şiir daha fazla kişiyi ilgilendiriyor. Adalet bugünlerde çok tartışılan bir kavram. Birçok insanın aklında düşünce olarak birbirinden ayrıldığı noktada. Şiirsel Adalet’e kelime olarak baktığınızda anlamsız gibi görünüyor. Ama insanları bu iki kavrama farklı bir biçimde bakmaya zorladı. Ve kültürel yönden de insanların bu iki kavrama farklı bakmalarına yol açtı.”
Reel olanı merak edip şu soruyu yöneltiyoruz Cameron’a “Adil bir dünyada yaşadığımızı ve şiirin insanların yüreklerinde yer ettiğini düşünüyor musunuz?” Cameron’un cevabı yalın ve bir o kadar dürüst: “Hayır ve hayır.” Aslında kendisi bu kavramı ortaya atarken, çağdaş sanatın bu gidişe bir isyanı olsun istiyor. Ve beklentisini şöyle aktarıyor: “Bu iki kavramın beklenen her türden sorunu çözebileceğini tabii ki düşünmüyorum. Ancak katılan sanatçılar arasında bu kavrama daha duyarlı ve derin yaklaşanlar olacaktır. Bienaldeki eserler bu ortamı canlandırıcı bir özellikte olacak. Ve belki de bütün bu önermeler tek çatı altında toplanmış olacak.”
Cameron, bu kavramla bienali ilişkilendirirken, küreselleşme ve akabinde yerel adalet mekanizmalarının belirginleşmesini kıstas alıyor. Ve farklı adalet mekanizmaları arasında bir uzlaşma arıyor: “Şiirsel Adalet, küreselleşmeye karşı üretilen bir kavram. Bu kavramı modern sanatta bir çıkış yolu olsun diye ortaya attım. Adalet kavramına da farklı bir boyut getirmekti maksadım. Tepkinizi protestolarla gösterebilirsiniz. Çağdaş sanat da insana tepkisini dile getirebilme anlayışı getiriyor.”
Adalet ve şiir üzerinde, kurumsal yapıların ağırlığını hissettirdiği bir çağda, Cameron, bir ütopyadan mı bahsediyor? Merakımız buydu. Oysa kendisi ütopyaları tehlikeli buluyor ve şiirsel adaleti, “bir hoşgörü arayışı” olarak tanımlıyor. Adalet kavramına getirdiği “manevi/metafizik” yamaya ise bakışını şöyle özetliyor: “Maneviyat ile dini aynı yere koymuyorum. Din bazı anlamda ceza anlamına da gelebilir. O yüzden ben bunları eşit olarak görmüyorum. Bu bağlamda Şiirsel Adalet, maneviyatın eserlere nasıl yansıdığını ve politik kavramının ne derece yaşadığını gösteriyor.”
Cameron, dünya gerçeklerinin yanı sıra, Türkiye’nin realitesini de gözden uzak tutmamış. Türkiye’de böyle bir bienali gerçekleştiriyor olması, kavrama yaklaşırken önemli bir rol oynamış: “Tabii ki bu kavram oluşurken Türkiye’deki gerçekliğin etkisi oldu. Bir kavram karışıklığı var. İnsanlar artık kolay cevaplar aramıyor. Türkiye’deki insanlar da artık nesnelere daha karmaşık bir açıdan bakıyorlar. Eğer pek kolay cevaplar istemiyorsanız, sanat bunun için ideal bir araç. ”
8. Uluslararası İstanbul Bienali’nden beklentisini şöyle açıklıyor Cameron: “En önemli amaç, insanların çağdaş sanatın anlamını ve önemini anlamaları. Katılan sanatçılar alanlarının en önemli isimleri. Sanatlarını çok iyi bir yerlere getiren isimler. Bazı insanlar provoke olacak, bazıları üzülecek ama insanların sıkılmayacağını sanıyorum.”
Bir ümit ya da temenni ile bitiyor Cameron’la yaptığımız söyleşi: “Filozoflar şairlerin dünyayı yönettiği bir evrenin ideal olduğunu düşünüyorlardı. Belki şimdi de bu düşünceyi tekrar canlandırabilecek düşünce derinliğine sahip filozoflar ve şairler olabilir.”