Arama

Sanat Etkinlikleri - Tek Mesaj #7

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Şubat 2006       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
zbanic 21. yüzyılın en büyük trajedilerinden birine sahne olan Bosna yaralarını sararken Boşnak sanatçılar da halklarının acılarını dillendiriyor. Boşnak yönetmen Jasmila Zbaniç’in Altın Ayı ödüllü filmi “Grbavica” da bunun bir örneği.
Berlin Film Festivali’nin sürpriz sonuçlarında şaşılmayacak şey belki de dünyanın hâl-i pür melaliyle ilgili filmlerin ipi göğüslemesi oldu. Festivalin gözdesi ise 32 yaşındaki Boşnak yönetmen Jasmila Zbaniç’ti. Bosna’da yaşanan trajedinin, önce suçluların pişmanlığı, ardından kurbanların bağışlamasıyla aşılacağına inanan yönetmen, filminde bir anne ile kızı arasındaki duygusal ve acı dolu hikâyeyi, usta bir üslupla ele alıyor. Film, travmasını henüz atlatamayan anne Esma ile tecavüz sonucu doğduğunu öğrenen kızı Sara’nın yüzleşmesi üzerine kurulu. Genç yönetmen, web sitesinde filmiyle ilgili soruları şöyle cevaplıyor:
Filmin adı yabancı dile çevrilmiyor. Grbavica ne anlama geliyor?
Grbavica, yaşadığım yerin karşısında bir yerleşim bölgesi. Savaş boyunca Sırbistan-Karadağ’ın işgali altındaydı ve insanlara eziyet edilen bir kampa dönüştürüldü. Bugün Grbavica’ya gitseniz sosyalist rejimden kalmış binalar ve insanları görürsünüz. Ama aynı zamanda görünmeyen bir varlık da hissedersiniz. Bu, büyük insani acıların yaşandığı yerlerde ortaya çıkan bir histir. Etimolojik olarak ‘grbavica’, ‘yüklü kadın’ anlamına da geliyor.
Hikâyenin kaynağı nedir?
Savaş başladığında matematik sınavım iptal edildiği için mutluydum. O zamanlar bir ergen olarak benim en çok ilgimi çeken, cinsellikti. Ama 1992’de her şey değişti. Bir savaşın ortasındaydım ve bu ortamda cinsellik, bir etnik grubu yok etmek için o grubun kadınlarını mahvetmek üzere kullanılan bir savaş stratejisiydi. 20 bin kadın savaş boyunca sistematik tecavüze uğradı. Ben cepheye 100 metrede yaşadım ve öte tarafa geçmek korkunçtu. Bundan sonra tecavüz ve sonuçları benim için saplantı halini aldı. Bu konu hakkındaki her şeyle ilgilendim, ne bulursam okudum. Hâlâ bunu niye yaptığımı bilmem... Çocuğuma hamile olduğumda ise annelik, bende bütün birikenleri ve duygularımı tetikledi. Kendime sordum; bir kadının nefret duygusuyla bağdaştıracağı bir çocuğa sahip olması nasıl bir histir? Böylece Grbavica hakkında ne yapmak istediğim ortaya çıktı.
Karakterleri nasıl oluşturdunuz?
Çok sevdiğim bir insan öldüğünde, ertesi gün dünyanın hâlâ döndüğünü fark ettim. Kişisel acımdı, dalından yaprak düşmemişti bunun için. Esma için de aynı şeyi düşündüm. Onun trajedisi dünyayı durdurmadı. Senaryoyu yazarken ve filmi yönettikten sonra etrafı bu gözle inceledim. Görselliği böyle tasarladık. Hareket ve kompozisyon, bize önerilen şekilde dramatik olmamalıydı. Esma’ya bize izin verdiği kadar yakın, istediği ölçüde de mesafeliyiz. Bu, bir karakter olarak Saraybosna’nın portresini çizebilmek adına da bizim için önemliydi.
Filmde müziğin önemli bir rolü var. İlahilerle başlayıp, 70’lerin hitleriyle bitiyor. Aralarında halk şarkıları da duyuyoruz.
Esma’nın gizli, iç hayatı, söze dayalı değil ve ancak müziğin dramatik diliyle anlatılabilir. İlahiler onun duygularını açıklar ve Esma’yı konuşmaya iter. İlahilerin duygusuna karşıt olansa Balkanlar’a özgü, agresif halk şarkıları. Film, popüler şarkı “Aşkım Saraybosna” ile bitiyor. Benim için bu şarkının dramatik bir fonksiyonu da var. Şarkının sözleri Sara’nın, şehrine -annesine- dönmek hakkında kararsızlığına son veren düşüncelerini açıklıyor.
Sara’nın babası affedilebilir mi? Bence önce suçluların pişman olması gerekir, sonra kurbanlar affeder. Bosna Hersek’in problemlerinden biri, olanlardan üzüntü duyan çok insan olmayışı. 100 binden fazla insan öldü. Öte yandan ilginçtir ki bu toplum için büyük bir intikam yoktur. Bence Esma ne intikamı ne affetmeyi düşünüyor. Sara hem suçlu hem kurban. Bizim geleceğimiz, ikisini de itiraf etmekten kurulu, çünkü ikisi de bize ait.