Neslihan ‘ın kocası beş çocuklu bir ailenin en küçük oğluydu.. Adana’nın en zengin sanayicilerinden biri olan babaları iki kızdan sonra birbiri ardına dünyaya gelen oğullarını deli gibi şımartmıştı. Kendisi yabancı ülkelere gittiği zaman lisan bilmemenin eksikliğini hissettiği için, gelecekte holdingi temsil edeceklerini düşünerek çocuklarını orta okuldan itibaren İsviçre’ye yollamıştı. Dünyanın en zengin ailelerinin çocukları ile birlikte kışları dağlarda kayak yaparak okuyan oğlanlar,yazın misafir gibi geldikleri Anadolu hisarındaki yalıda partiler vererek arkadaşları ile sabahlara kadar eğlenir,öğleden sonra da sürat tekneleri ile boğazda tur atar veya rıhtımda güneşlenerek tatillerini geçirirlerdi.Bu arada da babalarının hatırı kırılmasın diye haftada bir gün lütfen , o da en fazla iki üç saat olmak üzere holdingde boy göstermeye çalışırlardı..
Liseyi bitirenler üniversiteyi okumak için Londra veya Amerika’ya gitmişlerdi. Türkiye’nin ilk sanayicilerinden olan ağırbaşlı ve çalışkan,çapkınlığı ise evliliğini sarsmayacak küçük kaçamaklardan öteye geçmeyen Hasan bey, çocuklarını yurt dışına yollarken, onların parayı bol bulunca zaman içinde , okulla birlikte sefahat diploması da alacaklarını hesaba katmamıştı.Oğullarının havai alışkanlıklarını fark ettiğinde ise iş işten geçmişti. Yine de hepsi birer film artisti yakışıklılığındaki oğullarına baktığı zaman kalbi gururla dolar, hovardalıklarını delikanlılığın şanından saymaya ve görmemezliğe gelmeye karar verirdi.
Gerçi sonunda hepsi okullarını bitirerek, yurda dönmüşler ve holdingdeki yerlerini almışlardı ama ,senelerce birbirlerinden ve aile ocağından uzak büyüyen çocuklar arasında kardeşlik bağları neredeyse hiç gelişmemişti. Düşman kardeşler gibi , aralarında sürekli saklamaya çalışmadıkları bir rekabet ve babalarının gözüne girmek için diğerlerini kötüleme yarışı vardı. Evlendikten sonra otomatikman eşler de bu sisteme dahil olmuşlardı... Birinin karısı güzelse diğerinin ki ondan güzel olmalıydı. Biri Porshe alırsa diğeri Ferrari.. Anlaşılan şu aralar kimin teknesi en büyük ve en pahalı yarışındaydılar.. Bilmek istemedikleri ise bu hızla giderlerse ortada idare edilecek holding falan kalmayacağıydı. Zaten son zamanlarda durumlarının eskisi kadar iyi olmadığı konuşulur olmuştu. Borçlarına karşılık kurucusu oldukları Türkiye'nin en eski bankalarından birindeki hisseleri birer ikişer elden çıkarmak zorunda kaldıkları söyleniyordu.
Melis Ahmet’i severdi ama doğrusu evlenmek isteyeceği erkek kategorisine girmiyordu böyle tipler..Ama Neslihan ‘la tencere kapak gibi uyduklarının farkındaydı.
Neslihan uçakta bir ara kulağına, çocukları pek sevmese de bir tane yapmaya karar verdiklerini fısıldamıştı. Bir süredir hamile kalmaya çalışıyordu..Ahmet’in arada bir kokain kullandığından da dem vurmuş, hamile kalsa bile bebeğe zarar gelmesinden korktuğunu söylemişti. Melis o söylemese de ailenin yakışıklı ve bir o kadar da marjinal erkekleri hakkında daha önce söylenilenleri duyduğu için buna çok şaşırmamıştı..Hatta bir yerlerden ,Ahmet’in Londra’da üniversitede okuduğu yıllarda erkeklerle ilişkisi olduğunu bile duymuştu.
Ama o çoğunlukla söylentilere kulak vermez, insanların günahını almayalım derdi.Prensip itibari ile dedikodu dinlemekten de,yapmaktan da nefret ederdi.
Birileri bir zamanlar dedikodunun insani bir tarafı olduğunu ,dedikodu dinlemek istemeyen kişilerin son derece kendine dönük ,ben merkezci tipler olduğunu söylemişti.Kimbilir belki de doğruydu.Öyle bile olsa başkalarının hayatını dinlemeyecek kadar kendi hayatınla meşgul olmanın nesi kötüydü ki ? Ben merkezci olmayı dedikoducu olmaya tercih ederdi zaten.