Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Şubat 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İnsan dünyaya günahsız olarak gelir. Ancak bu onun ileriki yaşamında kirlenmeyeceği ve sorun olmayacağı anlamına gelmez. Çünkü insan yaratılış itibariyle nefsi ve kalbi hastalıklara 'namzet' bir halde yaratılmıştır. Aklını başına almaya başladığı gençlik yaşlarından itibaren aklını iradesi ile birlikte kullana bilirse 'şems' suresinde söylediği gibi 'nefsini temizleyip arındıran felah bulmuştur' ayeti o kişinin hayatında vücut bulur. İnsanların bir çoğu birbirine bakarak yaşadığı için, nefsine yüz verir, onu serbest bırakır ve içindeki olumsuz tohumlar yeşerir büyür ve de kocaman bir ağaç halini alır. İşte o zaman olumsuz durumdan kurtulmak pek kolay olmaz. Bu çok zaman ve emek getirecektir. Ancak şunu hemen belirtelim ki insan terbiyesi ve düzelmesi ile ilgili süreç tüm zorluğuna rağmen imkansız değildir. Kişinin buna inanması ve istemesi en önemli değerdir. Eğer bu başarılamayacak olsaydı Allah (cc) bizden bunu istemeyecekti.
Kur'an’ın varlık sebebi, eğik ve sorunlu olan insanı, doğru ve ideal hale getirmektir. Peygamberler ise bunun nasıl olacağının pratik uygulayıcısı ve tebliğcisidirler.





Allah (c.c.): “Biz insanı en güzel şekilde yarattık sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik”diyor. Biçim ve şekil olarak gerçekten çok güzel yaratılmış insanın, içi yani özü (nefsi) için aynı şeyi söylemek oldukça zordur. Burada adeta Allah (c.c.)en güzel şekilde yaratılmış şeklimize, içimizi ona denk olarak terbiye etmek, onu olgunlaştırmak işlemini bize verdiğini işaret etmektedir. Çünkü Kur'an'ın bir çok yerinde karşımıza “İman ettiler ve kendi hallerini düzelttiler” ayeti çıkmaktadır.
Tüm bunlar gösteriyor ki, insan problemlidir. Ama bunu Vahiyle, iyi niyetle ve iradeyle düzeltmelidir ve düzeltebilir.
Allah'ın insanda görmek istemediği, belkide en önemli sorun olan “insanın nankörlüğüdür” Aklı başında bir insanın nankörlük yapacağı en büyük makam, şüphesiz ki tüm kainatı, insanları, sonuçta her şeyi yaratan Allah’a karşı yapılandır. Kur'an'ın varlık sebeplerinden biriside, insandaki bu nankörlük duygusunu temizlemektir.
… Gerçek şu ki, Biz insanı tarafımızdan bir rahmet tattıracağımız zaman ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerini takdim ettikleri dolayısı ile bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan nankör kesiliverir. (42/Şuura 48)
İnsan Nankördür
İyiliğin kaynağı Allah'tır. Allah insana ve yaratığı tüm varlıklara sürekli iyilik yapar. Çünkü Allah'ın zatında kötülük yoktur. Sürekli ikram eden, en iyi olan Allah, yarattığı insanında kendisine iyilik (şükür) yapmasını ister.
Nankörlük Nedir?
İnsanın, görmüş olduğu iyiliğe karşı, hiç olmamış gibi davranmasıdır. Yaratıcısından, bir kişiden yada bir kurumdan iyilik görebilir insan. Ancak daha sonra, bu iyilikleri hiç görmemiş gibi davranır, hissiz ve duygusuz durur. Onunla ilgilenmez, onu sevmez, onu kucaklamaz, işte nankörlük budur.
İnsan Neden Nankör Olur?
İnsan yaratılış itibariyle kendisine düşkündür. Bu bir sonra “bencillik” duygusunu doğuracaktır. Bencil insan, yalnız kendisine değer veren ve yalnız kendisini seven insandır. Bencil insanların diğer insanlara zaman zaman yakın davranması menfaati içindir. Menfaati ortadan kalktığına da yakınlığı da ortadan kalkacaktır. İşte nankörlük burada başlar. Nankör insanlar, görmüş olduğu iyiliklerin kendilerinin tabii bir hakkı olduğuna inanırlar, o yüzden o iyiliğe karşılık vermeleri söz konusu değildir. Aynı zamanda nankör insanlar kendilerini uyanık olarak görürler. Gördüğü bir iyiliği yok saymayı, karşılık vermemeyi “kar” sayarlar. Nankörlüğe yol açan ana sebepler işte buralardır.
Kur’an’a Göre Nankör İnsanlar
Allah'ın varlığına inananırlar ancak, O'nu bir rab ve ilah olarak kabul etmezler. O'nun kendi hayatları üzerindeki tasarrufuna razı olmazlar. İman etmekse, sadece Allah'ın varlığına inanmak değildir. Allah'ı bir bütün olarak kabul etmek demektir. Yani ondan gelen her şeye razı olmak, boyun eğmektir. Nankörlük ise bunun tam zıttıdır. Allah'ın zatından değilse bile onun bizim üzerimizdeki yapmak istediği şeylerden rahatsız olup, haşa Allah'ın kendisinden rahatsız olmaktır ki bu insanın yapabileceği en büyük nankörlüktür.
İnsan Müstağnidir
Kur'an'ı Kerimde, insan problemleri olarak en çok işlenen direk ve dolaylı konulardan bir tanesi de ; “müstağniliktir”. İnsan, varlık ve güç sahibi olmaya başladığında kendisini gösteren, güç ve zenginlik ortaya çıkıncaya kadar, adeta içimizde saklanan çok çirkin bir özelliktir.
Müstağniliğin bilinç altında “ben” duygusu yoğun olarak şekillenmiştir. Bu '”benlik” fırsat buldukça, imkan oluştukça ortaya çıkar. Diğer durumlarda ise sinmiş bir şekilde bekler. Kur'an bu özelliğinden dolayı insanı bu konuda sürekli uyarır/eleştirir.
“İnsan azar, kendisini müstağni olarak gördüğü için.” (96/ Alak 67)
Dikkat edilirse müstağniliğin sonu azmaya götüren bir yoldur. Azmak ise iyice yoldan çıkmak, sapıklığa düşmektir. Azmış insan, kesinlikle laf dinlemeyen, kendi başına buyruk “egoist” bir insandır. Azmış insan iflah olması neredeyse mümkün olmayan insandır. Yine azmış insan nefsini ilah edinmiş olan insandır.
Müstağnilik Nedir?
Müstağnilik, kişinin her alanda kendisini yeterli, ihtiyaçsız ve zengin görmesidir. Müstağniliği insanın elindekileri, yani elde ettikleri doğurur. Gurur ve kibiri iyice büyütür. Kişinin kendisini/nefsini ilah edinmesiyle yani azgınlaşmasıyla son bulur.
Müstağnileşmenin Sebepleri
Bir insanın müstağnileşebilmesi için diğerlerinden olmayıp, kendisinde olan bir şeylerin olması gerekir. Elinde gücü, parası, bilgisi ve yetkisi olmayan bir insan müstağni olmaz, olamaz... Belki içinde istek olsa bile bunu ortaya çıkaramaz. Aslında müstağnileşmenin sebebi, kendisine bir şükür ve imtihan aracı olarak verilmişleri “ben kendim kazandım” deyip kendisine ön plana çıkartmasıdır.
Müstağni insan dinlemeyen insandır. Müstağni insan umursamayandır. Müstağnileşen insan, nefsini yüceltmiş ve kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını, “zengin ve yeterli” olduğunu düşünen insandır.
Kur’an’a Göre Müstağniİ İnsanlar
Bir imtihana binaen, başka insanlara verilmeyip kendisine verilen şeylerle birlikte müstağnilik duygusu oraya sızmaya başlar. Bir insanın müstağni olabilmesi için, onun hiçbir şeye ihtiyaç hissetmeyip kendi kendine yeterli olması gerekir. Bu ise yaratılmış, her açıdan aciz ve hepsinden önemlisi yüzde yüz Allah'a bağımlı olan bizler için olacak şey değildir. Kendisi bir "Samed" olan Allah ancak "müstağnidir/münezzehtir". Müstağnilik bir kul için değil, ancak bir tek olan Allah içindir. Kur'an'da müstağniliğin sembolü olarak, kendisini ilahlaştıran ve Rableştiren Firavun örneği gösterilir. Firavun, güç ve iktidar sahibidir. İnsanları kendisine kullaştırmıştır. Her isteği yapılan, şişik bir nefse sahip, şımarık ve zalim birisidir. Bir yerde bir insanın her dediği olur ve her istediği yapılırsa onun ilahi bir sağlaması yapılmıyorsa o kişide mutlaka bir süre sonra müstağnilik başlayacaktır. Mesela Firavun'da görülen müstağnilik ve azgınlık onun yanındaki bir hizmetçide yoktur. Halbuki ikisi de aynı yerde ve aynı sarayda yaşar. Ancak birinin elinde güç varken diğerinin elinde yoktur. Güç olmayanda müstağnileşmenin sebebi de yoktur. Eğer güç ve iktidar Firavun'dan alınıp o hizmetçiye verilirse, eğer mayası da buna biraz uygunsa bu sefer o müstağnileşecektir. Yani müstağnileşmek, kişinin tamamen nefsileşip kendisini her şeyde yeterli ve ihtiyaçsız görmesidir.
Müstağnileşme hastalığı, yalnızca müşriklerde görülmez, maalesef bir çok kez imanlı insanlarda da görülebilir. Müslümanın müstağniliği ise tıpkı, müşriklerinki gibi kendini yeterli ve ihtiyaçsız görmesiyle başlar.
Allah'ın kitabında çok değindiği bu hastalık, yeterince kalbileşmemiş, tevazu ve takva örtüsünü kuşanmamış tüm iman sahibi olan insanlar için de bir tehdittir. Bir kişi başkalarını yalnız kendisine çevirmeye başladığı vakit, geldiği yeri unutup, ulaştığı mertebeyi bilmediği vakit, insanları ve yaptıklarını küçük görüp, kendisinden bahsetmeye başladığı vakit, nefsini sevip, kalbini unuttuğu vakit, okumaya ve ilme gereken önemi vermemeye başladığı vakit, hakkı ve sabrı birbirine tavsiye etmekten yüz çevirdiği vakit o kişide müstağnileşmiş olacaktır.
Müstağnilikten Kurtulmanın Yolu
Hz. Peygamber (sav) diyor ki: "Dünyevi konularda kendinizden aşağıdaki insanlara bakın, uhrevi ve ilmi konularda kendinizden yukarıdaki insanlara bakın." Aslında bu hadis en iyi formüldür. Ancak bununla birlikte müstağnilikten kurtulmak için şunlara dikkat etmek gerekir; 1) Mütevazılığı tercih etmek. 2) Takvaya önem vermek. 3) İlme ve öğrenmeye ilgi göstermek. 4) Nefsilikten kalbiliğe geçmek. 5) Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerle birlikte olmak. 6) Allah'ı unutmamak.
UR’AN’DA iNSAN PROBLEMLERi - 2 - iNSAN ZAYIFTIR



Allah sizden (yükü) hafifletmek istiyor. insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa/ 28)



Yukarıdaki ayet, insanın Allah tarafından nasıl tanımlandığının güzel bir ifadesidir. insan bedeni ve ruhi olarak iki unsurdan oluşmaktadır. Bu iki unsurda mükemmele göre zayıf ve noksandır. Bu zayıflık hali iki önemli sebepten (hikmetten) dolayı insana verilmiştir. Birincisi, insan aciz olduğunu gördükçe kul olduğunu, asla bir “ilah” olmadığını anlar. ikincisi her türlü acizliğine, zayıflığına, rağmen imtihanını başarmak ve kendini bulduğu durumdan daha iyi hale getirmek için çaba sarf edilmesi gerektiğini gösterir.

Zayıflık bir açıdan aslında nimettir. insanın haddini aşmaması için büyüklenmesi için iyi bir panzehirdir. Ancak tüm bunlara rağmen elindeki mevcut imkanları diğer insanlardan “bir imtihana binaen” fazla olan insanlar sanki hiç aciz ve zayıf değilmiş gibi davranmaya çalışırlar. Bu onların iç yapılarının bozuk olduğundandır. iç yapısı bozuk olan tüm insanlar dışarıya karşı sürekli abartılı bir biçimde davranışlar sergilerler. Bu durum, içteki bozukluğun diğer insanlar tarafından fark edilmemesi içindir.



Kur’an’da zayıflık:

Kur’an’a zayıflık, dayanıksızlık ve irade eksikliği olarak görülür. Çoğunlukla dört bölümde incelenir. insanın zayıf olduğu konular çoğunlukla kişinin ilgisizliği ve isteksizliği neticesinde vücut bulur.

1) iman da zayıflık, insanın yüzünü tam olarak yaratanına çevirmemesi ve içindeki başka şeylerin güçlülüğünden ileri gelir. içteki o güçlülük devam ettiği ettiği müddetçe “iman” hep zayıf kalacaktır. Buna bağlı olarak ta amelde doğal olarak zayıf olacaktır.

2) Ahlaki zayıflık, ise içteki doğruluk ve dürüstlüğün kişideki yetersizliğinden ileri gelir. insanların doğrulukları ve olgunlukları arttıkça ahlakça da güçlü ve ilkeli olacaktır. Ahlaki zayıflıktan kurtulmanın diğer yolu ise nefsin en önemli problemlerinden olan “bencilliğin” kişiden uzaklaşması ile son bulacaktır.

3) Nefisteki zayıflık, insan yaratılış itibariyle kendisine düşkündür. Bu düşkünlük kendini aşırı sevme ve korumadan ileri gelir. Allah kitabında insanın “bencil” olarak yaratıldığını söyler. insan nefsindeki zaafların merkezinde burası vardır. Zayıf olan nefis etkiye çok açıktır. iyi bir terbiye sürecine girerse ilk başlangıçta sızlanırsa da daha sonra yola girecektir. Yola gelmiş bir nefis, terbiye edilip ehlileştirilmiş vahşi bir ata benzer. Eğer dizginlenip ehlileştirilirse sahibini hedefine ulaştıracaktır.



iNSAN UMUTSUZLUğA DÜşER

Umut insanı hayata bağlayan güçtür. Umut insanı ayakta tutan, motive edendir. Umut insana yaşama sevinci, düşünme heyecanı, çalışma aşkı verendir. Umudun bittiği yerde insanın yitireceği başka bir şeyi de kalmamıştır.

insanın umutsuzluğa düşmesi çoğu kez hayal kırıklığı ve ulaşılamayacak hedefleri önüne koyması ile başlar. Bu süreç kişinin vazgeçmesi ve kendisini bırakması ile son bulur işte insan için en tehlikeli yer burasıdır. Eğer kişi bu noktaya ulaşmazsa içteki yara çok büyümüş demektir. Bu yaranın tedavi edilebilmesi için kişide yaşam sevincinin yeniden kazanılması gerekir. Bunu sağlayacak ise “yeniden ve düzgün bir iman” olacaktır.



Kur’an’a Göre Umutsuzluk

...Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez (Yusuf/ 82)



Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinirler, kendi ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onlara bir kötülük isabet ettiğinde hemen umutsuzluğa kapılırlar. (Rum/ 36)

Yukarıdaki ayetler gösteriyor ki Allah kullarının umutsuzluğa düşmesinden asla razı değildir. Çünkü umutsuzluğa düşmek “bitmiş” olmakla eş anlamlıdır. Umutsuzluğun bir kötü halide kişinin akıbeti ile ilgili bir “emin olma” hali içinde olmasıdır işte bunu kendiside asla kabul edilemeyecek bir durumdur. Hiç kimse sonunu ne olacağını bilemez, bundan emin olamaz



Umutsuzluğa düşmemek için;

1) Kişinin yapamayacağı, taşıyamayacağı işi istememesi.

2) Karşılaşılan tüm olumsuzlukların nihai ve bitimsiz olmadığının unutulmaması

3) ileriye dönük “tûli emel” (bitimsiz istek) peşinde olmaması

4) insanın kendisini değerlendirme eleştirme ve kınamada ölçüyü kaçırmaması

gerektiğini insan unutmazsa Allah’ın izniyle umutsuzluğa da düşmemiş olacaktır.



iNSAN HIRSINA DÜşKÜNDÜR



Hırs; Bir şeyi elde etmedeki aşırı istek ve çabadır. Hırslı bir insan gözüne kestirdiğini elde etmek için her şeyi göze alır. Onu engelleyecek, durduracak bir şey yok gibidir. İstedikleri mutlaka onun olmalıdır. işte bu insanın en nefsi en çirkin hastalıklarından biridir.

Hırslı bir insan için başkası yoktur. Onun için sadece kendisi ve istekleri vardır. Önüne çıkabilecek tüm engelleri ortadan kaldırır. Temelde hırslı insan gözü doymaz ve dengesizdir.



Kur’an’da Harislik

Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz (Fecr/ 20)

Kur’an’da dünya malının insana çekici gösterildiği söylenir. Bu çekicilik bir imtihan için verilmişken, bunu insanların büyük bir kısmı unuttuğu ve umursamadığı için, her şeyin kendisine ait olmasını istemektedir. Bunun diğer adı ise “nefsilik-bencillik” tir.



Hırsı Doğuran Sebepler;

1) Bir şeyin yokluğunu çok çekmek

2) Aç gözlülük ve doyumsuzluk

3) Aşağılık yada yükseklik kompleksleri

4) Başkalarını sürekli geçme isteği

5) Tekel olma arzusu



Hırstan Kurtulmanın Yolları

1) Gözünü dünyadan ahirete çevirmek

2) Kanaatkar ve tok gözlü olmak

3) Tevazu ve ihlas sahibi olmaya çalışmak

4) Elindeki her şeyi paylaşıp bolca infak etmek



Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Allah’tan mutlak manada razı olan kişide hiçbir zaman harislik ve bencillik olmayacaktır.