Arama

Cansel Elç;in - Tek Mesaj #4

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
6 Ekim 2007       Mesaj #4
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
canselllxd9

Haper's Bazaar Mart sayısı Cansel Elçin Röportajı...

deniz yıldızlarını denize atan adam son dönemin yükselen yıldızlarından cansel elçin'le oyunculuğa olan sevgisini,gerçeğe özlemini,paris'te yaşadıklarını,aşkın anlamlarını,ilişkileri ve çok daha fazlasını konuştuk...
Cansel Elçinle buluşmamız,bir süre sonra röportajdan çıkıp,çok zevkli bir sohbete dönüştü.bana bu sohbet esnasında anlattığı antonie saint-exupery'nin denzi yıldızı hikayesi,onun nasıl biri olduğunu, nelere önem verdiğini çok iyi anlatıyor. bilmeyenler için:bir bilge, gece sahilde bir çocuğa rastlar. çocuk, ağzına kadar deniz yıldızı ile kaplı sahilden tek tek topladığı deniz yıldızlarını denize geri atmaktadır. bilge, çocuğa sahilin deniz yıldızlarıyla kaplı olduğunu bu çabasının hiç fark yaratmayacağını söyler. çocuk elindeki deniz yıldızına bakıp, ''onun için fark eder!'' der. bilge yatağına döner ama bir türlü uyuyamaz ve sahile geri dönüp, çocukla beraber deniz yıldızlarını denize atmaya başlar... bu hikaye, Cansel Elçin'in insan olarak ne kadar alçakgönüllü ve derin olduğunun, aynı zamanda da bir oyuncu olarak yapmak istediklerinin bir kanıtıdır kanımca. gerisi aşağıda.
Hatırla Sevgili dizis çok sancılı bir dönemi anlatıyor. Fransa'da büyümüş biri olarak neyin, ne kadar farkındasın?
Aslında ailem türk tarihi ile çok ilgilidir. ama tabii ben uzun yıllar Fransa'da yaşadım. orada öğrendim, Adnan Menderes'in kim olduğunu. sonuç olarak bir adam idam edildi ve o bir başbakandı. bir insanı öldürmek dünyanın en kötü şeylerinden biri. neden olduğunu bugün bile sorguluyoruz, değil mi? soykırım falan yapmış olsa tamam da...

neden oldu, çözebildin mi?
tabiiki çözemedim. bir de ben oyuncuyum; bunun cevabını ben veremem. biz sadece hikayeyi anlatmaya çalışıyoruz ve ben bunun içinde sadece bir piyonum. adalet denilen şeyi sorguluyoruz.

çok tepki var mı?
çok eleştiri gelmiyor.

düşünüyordur insanlar, onun için sessizlik vardır. tepkisiz olmaları mümün değil.
doğru. bunu ben de hissediyorum. insanları düşündürmek çok güzel birşey. ne oldu, neden yapıldı diye düşünüyorlar. ben de çok şey öğreniyorum ve bu çok hoşuma gidiyor.

bir de aşk hikayesi var dizide. emile zola aşk için 'mucize', stendhal 'nöbet', eflatun 'muamma' demiş. sence hangisi aşk?
bilmiyorum, aşk hastalık bana sorarsan. dizide ahmet'in durumu hastalık bence. ilk başlarda mucizeydi ama nöbet durumuna girmedi şimdilik (gülüyor). şu muamma lafı çok hoşuma gitti. aşk bu saydıklarının hepsi bence ama bir taraftan da ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. zaten bilsek kontrol altına alırız. dünyanın en büyük bilim adamları araştırsınlar işte. çünkü aşk bir his. çalışıyoruz üstüne (gülüyor).

cansel olarak anlat o zaman. bir insan olarak aşkın sana ne ifade ettiğini merak ediyorum. çünkü hepimizin ağzında kalan tat, yaşadıklarımız farklı.
aşk değişmedi ama aşkın ifadesi değişti bence. teknoloji var, tembellik ediyoruz, hayatlarımız hızlı. eskiden insanlar sevişmeden önce birbirlerini kokluyorlarmış, daha çok heyecan varmış. ilişkiler daha zor kurulduğu için, insanlar da daha çok hayal kuruyormuş. şimdi bazı insanlara saçma gelebilir ama bence o dönemler güzelmiş. bunu yeniden keşfetmek çok güzel olurdu. bence erkeklerin de kadınların da -şimdi manşet yazacaksın dikkat et (kahkaha atıyor)- bedenlerini ucuza vermemeleri gerek. çünkü insan bedeni çok önemli, çok kutsal. ama zaten yavaş yavaş eskiye dönüyoruz galiba.

öyle mi, iyi düşün.
işler çok hızlı ilerliyor. galiba artık biraz dikkat etmemiz gerekiyor. mesela ben otuzlarımdayım ama hala tam olarak ne istediğimi bilemiyorum. nasıl bir hayat kuracağım,nasıl bir kadına aşık olacağım bilemiyorum. ama ne istemediğimi biliyorum. yirmibeş ile otuz yaş arasında insan dolanıyor. ama otuzundan sonra artık ne istemediğini biliyorsun. ''tamam'', diyorsun, ''ben bu senaryoyu daha önce okudum ve sonunu biliyorum. yine aynı şeyi istemiyorum''

bedenlerinizi ucuza vermeyin dedin ya...
ama bu genel anlamda. benim için öpüşmek çok önemli birşey mesela. acayip bir şey. sen o dudakla nefes alıyorsun, yemek yiyorsun düşünsene. insanın beyninden tuhaf sinyaller geliyor. objektif olarak bakarsan, mesela elektrik falan çıkıyor insanın her yerinden. mantık dışı bir iş. ama bu yüzden de çok önemli

ilk seferinde beraber olmak yanlış mı sence?
aman yok canım. bu işler 'sır' gibi. his dedik ya, tanımı yok, ben bilemem. on senedir beraber yaşayan çiftler var mesela, ilk tanıştıkları gün beraber olmuşlar.

kuralların yok yani.
yok tabii. şimdi az önce söylediğim şeyin tersini söyleyeceğim -bu da demektir ki abuk sabuk şeyler söylüyoruz bu hayatta (gülüyor)- bir insanın senden önce neler yaptığı önemli değil, senle beraber olurken yaptıkları önemli. daha önce yaşadıklarının ilişkiyi etkilememesi lazım.

ama kesinlikle etkiliyor. yeni bir ilişkiye başlayacağın zaman eski korkuların, kırıklıkların aklına gelmiyor mu?
geliyor tabii ama hepsini ekarte etmek gerekiyor, çünkü artık yeni bir insanla berabersin. bir kere en önemli şey, dinlemek. bir çift arasında, diş macunu kapağı neden kapanmadı diye acayip bir kavga çıkabilir mesela. ama aslında olayın diş macunu ile alakası yok. daha önemli yerlerde sorunlar var. o yüzden, gerçeği söylemek çok zor olsa bile en doğrusu bu.

ama gerçeği söylemek de insanı savunmasız pozisyona düşürüyor.
evet, ama bu ne istediğinle alakalı. tabii ben sana istediğin cevapları veremiyorum, ama serge gainsbourg verirdi(gülüyor). mesela bir programa çıkmıştı ve yine kafası iyiydi tabii. programda yazarlardan, felsefeden falan bahsediliyordu. gainsbourg dedi ki, ''ben bir kitap yazdım. erkekler ve kadınlar üzerine tüm bildiklerim hakkında.'' elindeki kitabın içini bir açtı, bembeyaz sayfalar. serge gainsbourg çok çirkin bir adamdır, ama brigitte bardot dahil dünyanın en güzel kadınları ile birlikte olmuş bir adam bu. o bile çözememiş kadınlarla erkekleri.

''o çözemediyse, ben ne yapayım?'' diyorsun, ama herkesin aşk hakkında söyleyebileceği birşeyler var. şu anda senin durumun ne?
şimdi ben 17 ekim 2006'dan beri çekimdeyim. çok özür dileyerek söyleyeceğim, ama şu anda bütün hayatım iş ve dolayısıyla cansel biraz daha kenarda duruyor.

çok yorucu ama dizi çekmekten şikayetçi değilsin galiba.
dizi türkiye'de çekildiği anlamıyla sekizinci sanat bence. oynadığım dizilerden çok gurur duyuyorum. çok güzel şeyler öğreniyorum. ekibi de çok seviyorum. onlar ailem; sette yemek yiyoruz, sette uyuyoruz.

oyuncu olmaya karar vermen çok spontane gelişen bir şey galiba. bir röportajında, ''hayatımda boşluk vardı, gidip oyunculuk okuluna yazıldım'' demişisin.
spontane oldu, evet. neden dersen, benim aslında yazılmış bir hayatım vardı. arabam, evim, kız arkadaşım vardı. herşey oturmuştu ama galiba biraz canım sıkıldı. kendimi kültür anlamında hiç zengin hissetmiyordum, daha fazla kitap okumak istiyordum mesela. çalıştığım iş ortamı da hoş gelmiyordu. ailecek tekstil işi yapıyorduk, sonuçta ticaret. küçümsemek istemiyorum, ama ben para kazanmak için iş yapmak istemiyordum. o yüzden, bir gün yine canım sıkılırken gittim kursa yazıldım.

ilk kez sahneye çıktığında ne oldu?
sahneye ilk çıktığım an çok acayip oldu, korktum. çıkmak önemli değil, sonra eve dönünce acayip hissettim kendimi. çok garip ve yabancı geldi. bütün hayatım boyunca böyle birşeyle karşılaşmamıştım. en önemlisi çıkmak değil, o sahneye geri dönmek aslında.

hiç karşılaşmadığın şeyler ne, kendinle mi karşılaştın?
evet, kendinle karşılaşıyorsun. insanlar dışarıya hep belli bir imaj verirler. kendileri de inanırlar. ama değilsin işte, çıkıyorsun sahneye ve anlıyorsun kendinin en olduğunu. korkuyorsun tabii. korkmak da önemli değil, asıl iş bunu kabul etmek. çünkü hepimiz korkuyoruz hayattan. dünyanın en güzel şeyi, insanın kendi defosunu kabul etmesi. şu anda fransanın en popüler oyuncusu faslı djamel debouze. on beş yaşındayken sağ kolunu tren kazasında kaybetmiş. diksiyonu yok ve kısa boylu. ama fransa'nın en iyi oyuncularından biri, çok yetenekli. düşün yani, o kadar defosu var ama neredeyse dünyayı değiştiriyor. kendisi ile çok güzel şeyler yapmış.

senin defoların neler peki?
korkuyla birlikte neler keşfettin? boş buluyordum kendimi. yeterinde film izlememiş, yeterince kitap okumamıştım. egom vardı. cümlelere sürekli 'ben' ile başlıyordum. ama bununla başa çıkmak güzel. oyuncu olursan, kendinle çok ilgilenmen gerekiyor.

artık kendini çok ciddiye almıyormusun?
yok, hiç ciddiye almıyorum. buna karar verdim, çok zor olsa da. oyuncu olduğun zaman en önemli şey dinlemek. eğer devamlı kendini düşünürsen -şunu yapacağım, buna konsantre olursan- yapamazsın. karşındakini dinleyeceksin. hayatta da bu böyle.

çok zorlandığın oldu mu?
bunu bütün oyuncular söyler aslında, ama hakikaten kendini hiçbir zaman beğenmiyorsun. senaryoyu okuyorum, acaba ben bu sahneyi nasıl yapacağım diyorum, gece uyurken düşünüyorum. burada önemli olan nedeni seçmek. o karaktere ne oluyor, neden öyle davranıyor? bunu çıkarırsan, insanı çözersin. insanların hedefleri var. mesela bir adamın hayattaki amacı, çalıştığı yerde müdür olmaktır, sonra kendi işini kurmaktır. bunun için çalışır, kapıyı açarken bile bunu düşünür. sen bunu bir oyuncu olarak anladığın zaman bir insanın bütün hareketlerinin hangi amaca bağlı olduğunu çözüyorsun. hayatta yaptığımız bütün işler bununla ilgili.

senin amacın ne?
ben şuna inanıyorum; bence aşık olduğunda birşeyler hesaplamamak gerekiyor. çünkü aşk sadece hisle ilgili. onu kontrol altına almanay çalıştığında, hiçbir şey istediğin gibi olmamaya başlıyor. tabiiki benim hayatımdaki amaç da aşık olmak, çocuklarımın ve bir evimin olması. bence herkes bunu istiyor ve her yaptığımız şey de bunun için. galiba bunları kontrol etmeye gerek yok. aşık olduğunda da hissettiğin gibi yaşamak lazım. bu konularda acele etmemek, fazla problem yaratmamak gerekiyor. dürüst olmak, gerçek olmak gerekiyor. sevmediğin gün aynada kendinle yüzleşmen gerekiyor; ''neden sevmiyorsun artık? neden sevdin?'' böyle yap ki hayat güzel gitsin.

hayatın anlamı olsun yani
bak bu konuştuklarımız klişe gelecek insanlara, ama aslında hiç de öyle değil. mesela aldatmak çok basit bir olay. dünyanın en basit işi. ama en zoru, aldatmak istediğini söylemek. bir insan bunu gerçekten söylese, insan ilişkisi daha güzel gidecek.

açık olmak lazım, ama bazen insan sapıyor yada sapıtıyor. bir şeyi bir sebepten yapıyorsun ama altında başka bi şey yatıyor.
bazı lafları söylemek gerekiyor. evet, konuşurken ilk başta o insanı kırabilirsin yada canını sıkabilirsin ama sonuçta o adak yada kadın çok değerli oluyor insanın gözünde çünkü doğru yere isabet ediyor oö laflar. düşünelim şimdi; iki insan beraber, her ikisinin de birbirlerine ait düşünceleri var ama konuşmuyorlar. o düşünceler devam ediyor, birikiyor ve kavga edip duruyorlar bu yüzden. ama masaya oturup tartışsan, belki kavga etsen; sonuçta herkes kendi yoluna gitse bile mevcut durumdan daha iyidir bu. çükü o insanı daha iyi tanımış olursun. bu yüzden, hayatta en önemli şey konuşmak ve dinlemek.

birkaç röportajında karşıma çıkan b.r şey var; senin için cesaret önemli birşey galiba.
çok ama çok önemli. korkuyla ilgili herşey önemli aslında.

onca yıl sonra paristen buraya gelmek de cesaret örneği.
evet, orada bir hayatım vardı.ve birden bir telefon geldi. zaten oyunculuk söz konusu olduğunda, 30 sn içince karar vermen lazım derler. o anda insan alıştığından vazgeçmek istemiyor, ama paris de 3 saat uzaklıkta sonuçta. korkunca şöyle düşünmek gerek; ''ne oluyor yani, nedn korkuyorsun?''. ecole frorent'de okuduğum dönemde provalar sırasında hocam john strasberg bana, '' bir daha sahneye böyle girersen seni okuldan atarım'' demişti. perdenin arkasındaydım o an, ''tamam'' dedim kendi kendime, ''ben bittim!''. o okulda olmak benim için çok önemliydi ve bir and a herşey bitti sanki. birden sahneye çıktım ve amuda kalktım. kendi kendime, ''madem atılacağım bari amuda kalkayım'' ddim. ve adam güldü. o zaman gerçeği yakalıyorsun işte. sanat da o zaman başlıyor.

o ana kadar öyle birşey yapabileceğin senin de aklından geçmiyordu tabii.
hayır, asla. bu olay bana çok şey anlattı. meslea oyunculuk hakkında bazı klişe düşüncelerim vardı; bunları kırmam lazım dedim. amuda kalkıp öyle oynadım, bu da bana şunu gösterdi; böyle de yapılır oyunculuk, neden yapılmasın? sonra strasberg, ''kendini nasıl buldun?'' diye sordu. ''bilmiyorum siz bilirsiniz'' dedim. ''nerede iyiydin biliyor musun'' dedi '' başında ve sonunda. geri kalanı işe yaramaz.'' bugün bile ona teşekkür ediyorum. çok şey öğrendim kendim hakkında. ben gerçeğin peşindeyim. şimdi insanlara komik gelecek; adam dizide oynuyor ve gerçeğin peşindeyim diyor. ama bu benimle alakalı bir olay. istersem bana bir sahne gelir, lafları söyleyip giderim. fakat öyle değil işte.

yani oyunculuğu kendin için yapıyorsun.
evet, kendim için. gerçeği yakalamak için.

belki oyuncu olmasan çok mutsuz olacaktın. herkes bunların peşinde değil çünkü.
sırf bu yüzden oyunculuğu çok seviyorum. bazen soruyorlar, ''yönetmenlik yapmak istemiyormusun?'' diye. hayır, çünkü ben hala öğreniyorum, daha doyamadım.

çok oynamak istediğin bir rol var mı?
shakespeare oyunları.

favori filmin yokmu?
elli tane var. brazil dünyanın en iyi filmlerinden. selamsız bandosu, züğürt ağa, çiçek abbas, duvara karşı ilk aklıma gelenler.

ecole frorent'de audrey tatoo sınıf arkadaşınmış.
evet. çok güzel bir dönemdi benim için., hayatım okulda geçiyordu. actor's studio gibi bir okul orası. oyunculuğu araştırıp duruyordum,bohem bir hayattı.

artık paris'e dönmek olur mu?
buradayım artık.

hayatta vazgeçemeyeceğin şeyler var mı?
ben bağımlı bir insan tipi değilim.(benim tam tersi ben bağımlıyım abi her zaman birşeylere bişeye bağımlı yaşarım Msn Tongue) her şeyi severim. ama az. bir gün oyunculuk biterse çok üzülürüm, ama başka bir şeylerle tatmin olabilirim.

ilk aklına gelen?
yönetmenlik yaparım. oyunculuğun hoşuma giden yanı şu; hep değişiyorsun, başka karakter, başka insan oluyorsun, geziyorsun, görüyorsun.

zenginleştirici...
evet, bir hata yetmiyor hiçbirimize. bir dönem altı çocuğum olsun, başka bir insan olayım diyorsun. bir dönem gezip dolaşmak istiyorsun. dustin hoffman tootsie'yi oynadı, kadın oldu

modayla aran nasıl?
çok seviyorum. basit bir şey olarak görenler var ama moda aslında bir sanat. (süppersin aynen ben de öyle görüyorum Msn Grin)

senin çok sevdiklerin?
eski spor ayakkabılar ve ceketler giymeye bayılırım.

burada olmaktan mutlu musun?
hep çok pozitif konuşmuşsun türkiye hakkında. evet, mutluyum. fransa da daha mutsuzdum.

tiyatro başka bir dünya. çok garip şeyler yaşadın mı?
bir gün sahneme girdim. gözüm en önde oturan seyirciye takıldı. adam kör, beni görmüyor, dinliyor. tutuldum o anda, bittim. mahvettim oyunu. kafayı sesime taktım.

elinden oyunculuğu da yönetmenliği de aldılar diyelim, ne yaparsın?
çok üzülürüm ama başka birşey yaparım. bulurum birşey.

aldığın en büyük hediye?
tomris giritlioğlu. türkiyeye gelmeme o sebep oldu. bana güvendi.

tatile gitsen nereyi tercih edersin?
afrikaya gideceğim.

o kadar yıldan sonra, nasıl bu kadar kolay adapte oldun buraya?
kompleks yapmıyorum ki. kompleks yapacak kadar sorunum yok. iki ülkenin kültürünü de aldım, iki dili de konuşuyorum. iyi bir şey bu. sana şu fransız çocuğu anlattım, kolu yok ama neler başarıyor. daha ne insanlar var dünyada çok da önemli değilim ben.

değiştirmek istediğin bir şey var mı hayatında?
ben çok şanslı bir insanım. ailem beni çok sevdi. iki kültürde iki farklı eğitim aldım. dünyayı dolaştım. çok farklı meslekler yaptım;İ krepçilik, şoförlük, tekstilcilik, oyunculuk...

pişmanlıkların var mı?
hiç yok. (hayranım benim de nadirdir yani bu kuvvetli bir karar verme örneğidir. çok takdir ettim valla herkeste olmaz bu)

nasıl olmaz?
yok, sıfır. ondan belki pozitif görünüyorum. defolarım var işte, onları araştırıyorum, çalışıyorum.