Arama


yasarsidki - avatarı
yasarsidki
Ziyaretçi
14 Ekim 2007       Mesaj #1
yasarsidki - avatarı
Ziyaretçi
ABAKAN KAN: (Türk). Altaylılar’da ö­nem­li yer ruh­la­rın­dan bi­ri­dir. Abakan neh­ri­nin hü­küm­darıdır. Diğer bir adı da Mor­do Kan­‘dır. Teles Gölü’nün do­ğusunda Abakan Neh­ri’nin kay­­na­ğın­da oturduğuna inanılırdı. Orada yağ­mur tanrısı olarak da ta­pı­nı­lırdı. Bkz. Türk Dini.
ABAKAN: (Türk). Ye­nisey kıyılarında ya­şa­yan Türk bo­yu Abakanlar’ın i­nanç­ları, Hıristiyan gö­rü­nü­mün­de şamanik ö­geler ta­şı­­mak­tadır. Ölülerine elbise giy­dirip tahta san­­dıklara ko­­yarlar. Mezara ölünün gi­ye­cek­leri ve atının eğeri ko­nu­lur. Ö­lü­nün gö­mül­­me­si­nin üç, yirmi, kırk ve yü­zün­cü gün­le­rinde çe­şit­li tö­ren ve ziyafetler dü­zen­ler­ler. Kır­kıncı gün törenlerinde ö­lü­­nün atı ke­si­lir, eti yenir, başı da bir mızrağa geçi­ri­le­rek me­za­rın başına dikilir. Bkz. Türk Dini.
ABAKİ: (Türk). Türk halk inançlarında yer alan ve nazardan korunmak için meyve ve sebze bahçelerine dikilen korkuluk.
ABAN CAŞAN: (Zerdüştlük). Zerdüştlük i­nancına göre sulara hükmeden yazata, A­ban o­nu­ru­na düzenlenen bir fes­ti­val. Bu fes­tivalde insanlar de­niz ve ne­hir kıyılarına gi­­de­rek, suların hü­küm­da­rı­na, Aban’a dua e­der­ler. Bkz. Zerdüştlük, Yazata, Aban, Zerdüştilik.
ABAN GAB: Bkz: Aban.
ABAN GÜNÜ: (İran). Zer­düşt takviminde her ayın o­nun­­cu gü­nü­ne verilen isim. Bkz. Aban, Zerdüştlük.
ABAN: (İran). Āpō.Aban Gab. Zerdüşt dininde güneşin akrep bur­cun­­da bulunduğu sı­ra­lar­da­ki ayın adı. Ekim ayına tekabül et­mek­te­dir. Aban bir me­le­ğin­de a­dı­dır. Bu melek de­­mir madeninin ko­ru­­yu­cu­su sa­yılır. Aban a­­yın­­da ve A­ban günün de meydana ge­len iş­lerin onun elinde bu­­­lun­du­ğu­na i­na­nılırdı Gü­neş yılının sekizinci a­­yında ger­çek­le­şe­cek bütün o­lay­la­rı saptayıp ve yö­nettiğine i­­na­­nılmaktaydı. Baş­ka bir düşüncede ise bu me­­leğe A­hu­­ra’nın eşi o­larak ba­kılmaktadır. Mart a­yı­nın o­nuncu gü­nüne de Aban-gab de­nir ve o gü­­nün, yağ­mur yağarsa er­kek­ler, yağ­­maz­­­sa ka­dın­lar için u­ğur­lu bir gün o­la­ca­ğına i­na­nılırdı. Bu meleğe di­ğer ve­­rilen ün­vanda ‘su­la­rın hü­küm­da­rı­’dır. Bkz. A­hu­ra Mazda, Zerdüştlük, Aban Günü..
ABANA: (Hırıstiyan). Anti Libanus’tan yükselen Şam (Damascus) boyunca akan ve Meadow göl­lerinde gözden kay­bo­lan bir nehir. Onunla ilgili bil­gi sadece İncil’de Naaman’ın söz­le­rinde bu­lunur (II K, 5; 12), ‘İs­ra­il’in tüm sularından daha iyi o­lan, Şam’ın nehirleri Abana ve Pharpar de­ğil mi ? ‘. Nahr Ba­rada olarak da bilinir. Bkz. A­ma­na.
ABANDONMENT: (Hıristiyan). Kendini terk. Tanrı’­nın ira­de­si­ne uyarak tanrı i­le ru­hun birliğinin ilk a­şa­ma­sını beyan et­mek i­çin yazılmış za­hitlik ile ilgili mistisizme ait ki­tap­ların araştırmacıları ta­ra­fın­dan kul­la­­nılan bir kavramdır. Tanrı’­ya yaklaşmanın yo­lun­da ilk a­dım olarak ta­nım­la­nır. Ruh­ları O’na dön­dürmek i­çin tanrı tarafından izin ve­ri­len sı­­­­navları ve ıstırapları ka­bul e­de­rek kişinin geç­tiği temizlenmeyi ima e­der. Ayrıca, tan­rı­­yı a­­ra­­mak için doğal teselliler bı­ra­kıl­dı­ğın­da ru­­hun ü­ze­ri­­ne gelen pe­ri­şan­lığı ima e­der. Ba­zılarına göre, bu St. John tarafından ta­­nım­la­nan ‘karanlık geceye’ eş­de­ğer­dir ve­ya ı­şıksız, bir çok be­lirsizliklerin, risklerin ve teh­likelerin or­ta­sın­daki acı çek­me ha­lin­de ru­hun karanlığına eşdeğerdir. Bu kavram sa­­­dece tüm kişisel ça­ba­yı değil yar­dım e­di­le­meyen ka­derci gü­dü ile kötü kabul et­mek için ar­zu­la­rı ve eği­lim­leri içermeyen ru­hun din­­­ginlik durumunu ifade et­mek i­çin kul­la­nı­lır. Bkz. St. John, A­raf, Arınma, Hı­ris­tiyanlık.
ABÂPÛŞ: (İslamiyet). Abadan yapılmış giysi ve tarikata bağlı dervişe verilen isim. Bkz. Der­viş, Alevilik, Bektaşilik.
ABARA: (Hatti, Luvi). Kon­ya civarında es­ki adı Hubistra o­lan Hu­besna kentinde bu­­lu­nan ya­zıtlarda adı geçen ve eskiden Hat­­­ti veya Lu­vi’­le­re ait olan kentlerden Sa­mu­­ha’nın tanrı­çası.
ABARİM: (Yahudi). İb­ran­ca öbür tarafta anlamıında. Har ha’abharim, Ha­re ha’abharim. Septuagint’ta A­barim, Abarim dağı, Abarim’in dağları. Ürdün’de bir dağ sırası, ku­zeyde Nebo Dağından, gü­ney­de Arap çölüne dek uzanır. Ki­ta­bı Mukaddes’in Latincesi (Deu­te­ro­nomy, 32: 49) etimolojik an­la­mı­nı ‘geçitler’ olarak verir. Ku­zey bölümü Phasga (veya Pisgah) o­larak adlandırılır ve Phasga’nın en yüksek zirvesi Nebo Dağı idi. Ba­laam İsrail’i Phasga Dağı’nın te­pesinden ikinci kez kutsadı (Sa­yılar, 23: 14); buradan Musa Arz-ı Mev’ud’u gördü, burada öl­dü ve Jeremias Ahit Sandığı’nı bu­rada sakladı (II Makabiler; 2: 4-5). İncile; Moabite platosunun kı­yısına verilen bir terim. Onun en ünlü burnundan, Nebo Dağı ve Judea’nın batı bölümü açıkça gö­rünebilir. Hahamlara ait li­te­ra­türde; Midrash bu dağın dört is­mi olduğunu beyan ediyor: A­barim, Hor, Nebo ve Pisgah’ın Te­peleri. Bu, dağın dört bitişik krallığın sınırında olduğu ifade edilir. Hepsi Filistin’de bir paya sa­hip olmaktan gurur duyduğu i­çin, her biri dağın kendilerine a­it oarak bakarlar ve dağa ken­di­le­rine göre bir isim verirler. İs­ra­il­oğular’ından Rubil (Ruben) kabilesi bu bölgede yaşamıştır. Bkz: Balaam, Septuagint.
ABARİMON: (Hint). Hint mitolojilerinde adı geçen ve Hi­ma­laya dağında ya­şa­dık­la­rı­na inanılan insanlar. A­yak­la­­rı­nın ar­ka­ya dö­­­­nük ol­du­ğu inanılırdı. Ayaklarının arkaya dö­­nük ol­ma­sın­dan dolayı yü­rü­ye­me­ye­cek­leri düşünülmesine rağmen çok hızlı koş­tuk­­larına da inanılırmış. Bkz. Hinduizm.
ABARİS: (Yunan). İskit yalı H­yp­er­bo­re­ler­den A­pollon rahibi. Mitlere göre tan­rı, o­­na ka­hin­lik­te öğretmişti. Hiç yemek ye­­me­den ya­şar, A­pol­lon’un attığı altın bir oka bi­ner, dün­yayı dolaşırmış. Ye­ni P­la­ton­cu­lar da A­ba­ris’e i­nan­­mışlar ve saygı gös­ter­­miş­ler­­­dir. B­­kz. Apollon, Hyperboreler, Ye­ni P­la­­ton­cu­lar, Yunan Dini.
ABARTA: (Kelt). Bir İr­lan­da/Kelt tanrısı, Tuatha Dé Da­nann’ın bir üyesi. Bkz. Tu­at­ha Dé Danann, Kelt Dini.
ABAS: (Yunan). Yunan mitlerin de i­sim­leri geçen bir kişi. Birbirlerinden ayırt e­di­lemeyen üç tane A­bas vardır. İlki en es­ki­si olan, İl­ya­da­‘­da adı ge­çen Euboia halkı A­ban­­tis­ler’­e adını veren Abasdır. Bu A­bas Khalkis ya­kın­la­rın­daki bir kaynağın tanrı­ça­sı Nympha A­ret­housa’a (A­rethusa) ile Po­se­­i­don­‘un oğlu o­larak bilinir. Daha son­­raya a­­it bir Atina ver­si­yo­nun­da A­bas’ın E­ret­h­k­h­e­us’un oğlu Me­­­tion’un soyundan geldiği be­­lir­­tilir. Bu A­ba­s­‘­ın K­hal­ko­don ve Kanethos ad­­la­rın­da iki oğlu vardır. En ün­lü A­­bas, L­y­g­keus’lu Hyper­mest­­ra’­nın oğlu ve Argoa k­ra­­lıdır. Ba­zı­la­rına göre de, o P­ho­cis’teki A­b­­a­e’­nin ku­ru­cu­sudur. Dio­me­des’in ar­­ka­da­şı. Afrodit’e karşı gururu o­lan ne­­deni ile tan­rıça ta­ra­fın­dan bir ku­ğuya dö­nüş­tü­rül­dü­ğü Yunan mitlerinde geç­mek­tedir. Per­se­­usun bir ar­ka­daşı. A­e­ne­as’­ın biri Truvalı ve bi­ri Etrüsk olan iki ar­ka­da­şı­nın isimleri. A­­bas, Per­se­us’un soyunun a­ta­sı­dır. A­bas’ın, Ag­la­i­a’­dan Ak­risios ve Protos adlarında ikız o­­ğul­ları ve İdomene a­dın­da bir kı­zı olduğu da söylenir. İ­domene, A­m­ythaon’la ev­len­di. L­yr­kos bir a­dın­da gayrı meşru oğ­lu ol­du­ğu da söylenir. Lyr­kos, Pe­oponisos’da Lyrkeia böl­gesine adını vermiştir. Bir diğer A­bas’da Me­­lam­po­us’­un oğlu, Myt­ha­o­un’­un to­runu ve Argon k­ra­lı A­bas’­ın to­rununun oğludur. Ta­­laos’un ka­rısı ve Ad­ras­tos’­un annesi Lyk­si­mak­he’­nin büyükbabasının ni­te­lik­le­rini ta­şı­yan kahin İd­mon’un ve Koiranos’un ba­ba­­sının bu Abas olduğu söy­­lenir. Bkz. A­ret­hu­sa, Af­ro­dit, Nympha, Perseus, Po­se­idon, Yu­nan Dini.
ABASI OİBONO: (Türk). Ya­kut şa­man­la­rı­nın el­bi­se­le­rin­de,­ yer al­tına yolculuk ya­­pa­bil­­me­leri için ‘ruhların de­­li­ği’de de­ni­len ‘yer deliği’ simgesi. Bkz. Şa­man, Şamanlık.
ABASI OYUN: Bkz. Ak şaman.
ABASI: (Türk). Abassy-uola. Abaahı. Yakut Türklerin’de kötü ruh­lara verilen ad. Ölü ruh­la­rı­dır. Eliade’ye göre Abassı’lar Ya­kut Şamanlık’­da ikinci dereceden rol oynayan ruhlardır. İnanca gö­re oğ­lan veya kız A­bas­sı’lar genç­le­ri uyutur, rüyalarına gi­rer ve on­lar­la sevişirlermiş. A­ba­s­sı­lar’ın zi­ya­ret et­tik­le­ri kar­şı cinse artık il­gi duy­maz­lar­mış. A­bas­sı’ları rü­ya­la­­rında gören şa­man­lar o­­nun­­la cin­sel ilişkiye girerse o gün bir has­­­taya çağ­rı­la­ca­ğın­dan ve onu iyi­leş­ti­rece­ğin­­den emin o­­la­­rak uyanır. A­bassı’yı kanlar i­­çin­de ve ha­s­ta­nın ruhunu yutarken gö­rürse, has­tanın fazla ya­şa­ma­­ya­cağını anlar, ertesi gün has­ta­yı te­da­vi etmek i­çin çağ­­rıldığında bu gö­rev­den ka­çınmak için e­­linden ge­leni ya­par. Bu ruhun ye­­me­ği insan vücudu, bö­cek, leş gibi kokan şey­­ler­den i­ba­rettir. İn­­san­lar korunmak için kur­ban verirler. Böy­le­ce can karşılığında can ver­miş o­lurlar. Di­ğer Türk top­­lu­luk­la­rın­da da buna benzer ruh­­ların yerini Albastılar a­lır. Es­ki i­nanç­la­rın­da Ya­kut­lar bir in­sa­nın öm­rü­nün en fazla yet­miş yıl dü­şü­nür­­lerdi. Daha evvel ölüm ger­­çek­leşirse bunu Abaası’ya ve­­ya Şa­man­lara bağlarlardı. Ko­puz sesine düş­kün olan bu ruhlar arka arkaya yü­rür­lerdi. Yer­al­tı­na bağ­lı de­ği­şen huylu var­lık­lardan ol­duk­la­rın­dan yeryüzünden ge­lenleri gör­mez­ler­di. Ken­­di­­leri de yeryüzüne çık­tık­la­rın­da gö­­rün­mez olurlar, sa­de­ce bü­yü­cüler göre­bi­lir­di. Ge­­leceğin şaman­la­rı­nın ma­ne­vi ataları sa­­yı­lır­lar. Bir Ya­kut mitolojisine göre Bü­yük A­­ba­ası’nın, oğlunun ke­­mik­le­ri­ni beşikde top­la­­ya­rak tekrar dirilttiğinden söz edilir. Bu varlıklar kö­ken­le­ri­ne öre diğer ruh­lar­dan fark­­lılaşır ve zıt bir kutupta de­ğer­len­di­ri­lir­ler. Bkz. Şa­man, Şamanlık, Albastı, Türk­ Di­ni.
ABASO: (Afrika). Twi dilini kullanan Afrika toplumlarından Asantlar’da özel tanrıardandır. Asantlar bunlara büyük saygı duyarlar. Kandan ve diğer maddelerden doayı kararmış taburelerle bu tanrıyı yardıma çağırırlar.
ABASOMLAR: (Afrika). Afrika top­lum­la­rın­­dan Asantlar’da özel tan­rılardandır. A­sant­lar bunlara büyük say­gı duyarlar. Kan­dan ve diğer maddelerden dolayı ka­rar­mış ta­­burelerle bu tanrıları yardıma çağırırlar.
ABASSİ ABUMO: (Afrika). Afrika ka­bi­le­le­rinden İbi­bos­la­rın tan­rı­larından Ton­nant’­ın şe­re­fi­ne dü­zen­le­dik­le­ri ve düzenli o­la­rak in­­san kur­ban ettikleri şölen. Eliade’ye göre de tanrının ismidir. Bu tanrıya insan kurbanı sunarlar diye ifade eder. Bkz. Tonnant.
ABASSİ AJUNO: (Türk). Ya­kut­larda kötü ruh­larla i­liş­ki­ye ge­çen şamanlara verilen i­sim. Bkz. Şamanlık.
ABASSİ YSYAKH: (Türk). Abası Isıah. Ya­kut Türk­le­ri arasında son­­ba­har­da yapılan şenlik. A­çık havada, akşam yapılır. Kara ruhlara özelikle de onların başkanı olduğuna inanılan Ulu To­yon’a hasredilir. Bu bay­ra­mın yöneticisi dokuz erkek şamanla dokuz kadın şamandır. Bu şen­­­lik­de beyazlar gi­yin­miş, beyaz bir a­ta bin­­miş [aiy-tuola(iyi ruh)] de­nen ba­har kötü ruh Abassy-uola (kış) ile döğüşür. Can­lan­dır­ma a­yi­nidir. Bkz. Türk Dini, Ayıı Isıah.
ABASSİ: (Afrika). Afrika, Nijerya ka­bi­le­le­rinden Efik’in yaratıcı tanrısı, tüm in­san­lı­­ğın tanrısı ve ba­bası. Abassi Dün­ya ü­ze­rin­de bir insan çiftinin yer­­leş­mesine izin ver­mek için ka­rısı Atai’den talimat aldı, an­­cak, bilgelikte Abassi’ye üs­tün o­la­bi­le­cek­le­ri en­di­şe­si ile ü­re­me­­le­rini ve çalış­ma­larını yasakladı. Bir süre için insanlar bu ku­rala i­taat et­tiler, ama en sonunda çalışmaya baş­­la­dı­lar ve ço­­cuklara sahip oldular. Bu ne­­­­den­le Atai adam ile ka­rı­sı­­nı sap­tır­dı ve ço­cukları arasında kavga ve u­yuş­maz­lıklara ne­­den oldu. On­ların iki çocuğu vardı ve ço­cuk­­­lar bü­yü­dük­le­rin­de cen­neti terk­etmek ve dün­yaya yer­leşmek istediler. A­bas­si, ço­cuk­la­rının daha sonra on­lara saldırabilecek sa­vaş­­çı in­sanların ortaya çık­ma­sı­­na neden ol­ma­larından kork­tu a­ma Atai çocukların as­la çift­­leş­me­mesini, ça­lış­ma­masını ve ye­mek yemek i­çin cennete geri dön­me­le­ri­ni sağ­la­ya­rak ço­cuk­la­rın ay­rılması ve dünyada ya­şa­ma­sı için Abassi’yi ikna etti. Bu dü­zen­le­me bir süre işe ya­radı, ancak sonra ço­cuk­lar sa­ban sür­me­ye, ekip biç­meye, hasat top­la­ma­ya ve seks yapmaya baş­la­dı­lar ve kısa za­manda dünya on­la­­rın soyundan gelen kim­­se­ler ile dolmaya başladı. A­tai onlara ö­lüm ve tartışmayı vererek bu problemi çöz­dü. En es­ki anne ba­ba­lar he­men öl­dü ve on­la­rın soyu o za­­mandan beri kavga et­mek­­te ve ölümle karşı­laş­mak­tadır. Abassi ve A­ta­i­‘­ye gelince on­lar in­san­lık­tan o ka­dar tiksi­ni­yor­lardı ki, in­san­lığa hiç al­dır­ma­dan cen­net­te u­zak ve yalnız ya­şa­dı­lar.
ABASSY- UOLA: Bkz. Abası.
ABATHUR: (İran). Abatur. İran mitolojisinde, ölümün yar­g­ı­cı olarak rol oynayan bir yaratık. A­dı, ‘terazisi olan’ anlamına ge­lir. Dönen ruhları ve onların ey­lem­lerini tartar ve buna göre on­la­rın cennete mi yoksa alt dün­ya­ya mı (yer altı/suçlular dün­ya­sı) gönderileceğini belirler. Gü­ney Irak’ın ve güneybatı İran’ın ka­dim insanları arasında, A­bat­hur ‘üçüncü hayat’ın canlı sim­ge­sidir.
ABATON: (Mısır). Bigge A­da­sında bir O­si­ris ta­pı­na­ğının Yu­nan­ca adı. Erişilmez an­­la­mın­da­dır. Bkz. Osiris.
ABATUR: (Sabi, İran). Abathur. Bhaq-ziva. İ­­ran mi­to­lo­ji­sin­­de, ölümün yar­­g­ı­cı o­larak rol oynayan bir yaratık. A­dı, ‘terazisi o­lan’ an­la­mı­na ge­lir. Ruh­ları ve ruhların yaptıklarını tar­tar ve bu­na göre on­­la­rın cennete mi yoksa alt dün­­ya­­ya mı (yer altı­/­suç­lu­lar dün­­ya­sı) gön­de­ri­le­­ceğini be­lirler. Sabiilik’te yüce tan­rı­­dan dü­şüşün ve ya­ra­tı­lışın bir saf­ha­sını o­luş­tu­ran üçüncü ha­yatın ki­­şi­leş­ti­rilmiş hali; bir De­mi­urg; düşmüş bir ışık ru­hu; De­mi­urg Ptahıl’in babası. Kı­ya­met son­rası diğer düş­müş ışık ruh­ları gi­bi Hibil Zi­va tarafından vaf­tiz e­di­le­rek te­miz­le­ne­ce­ği­ne ve tek­rar ışık alemine kabul edi­le­ce­­ğine i­nanılır. Sabii i­nan­cı­na gö­re ö­lümle dün­ya­dan ay­rılan ruh­lar, gezegensel gö­zetleme ev­­le­rini geç­tikten son­ra Abatur’un te­ra­zi­sin­de se­vap ve günah a­çı­sın­dan tar­tılırlar. Bkz. Demiurg, Hibil Ziva, Ptahil, Sabiilik.
ABAÜ’L AHVAL: (İslam). Hal Babaları. İslam mistisizmine göre sahip oldukları hallere hakim olan, hal sahibi olduklarını başkalarına hissettirmeyen, halin tesiryle dengelerini ve her zamanki davranışlarını değiştirmeyen salikler. Abaü’l Ahval’den olanlar temkin sahibidirler. Bkz. Temkin, Telvin, Ebnaü’l- ahval.
ABBA AMONA: (Yahudi). Aramca; Baba, Ka­ba­la’­da­ki en yü­ce ilahi çift. Bkz. Kabala.
ABBA ILA’AH: (Kabala). Yahudi mis­ti­siz­mi Kabala’ya göre Chocmah Se­p­hi­ra’sından gelişen iki ana suretin daha yük­sek olanı. Bkz. Kabala.
ABBA: (Çin, Yahudi). Çin de yakın dönemlere kadar Seu-çuan e­yaletinin batısında ve ku­ze­yin­de yaşayan K’ianglar’ın i­nanç­la­rın­­da taptıkları maymun ataları. Ab­ba (baba) mu-la (gök) Sei (tan­rı) adı verilen bu tanrısal ata ak­ci­ğerleri, karaciğerleri, ba­ğır­­sak­ları, dudakları ve tırnaklarıyla bir­likte beyaz bir kağıda sa­rılmış ka­fatasıyla temsil edilir ve ona ‘Yaş­lı efendi-ata’ diye hi­tap e­di­lir. Aramca (Aramice) ‘ba­ba’ anlamında. Ya­hudi ve Hıristiyan li­te­­ra­tü­rün­de yer alan bazı dualarda tanrıya yö­nelik bir hitaptır (M. 14: 36; R. 8: 15); Hıristiyan doğu ki­li­se­le­rin­de pis­ko­pos­la­ra, patriklere ve­ya manastır başkanlarına verilen ün­van.
ABBAHU: (Yahudi). M. S. 3. yy’da Eretz Y­‘israel’de yaşamış 3. ne­silden bir Amora ve Sezerya’daki din aka­de­mi­sinin (şura’nın) baş­kanı. Ya­hudi cemaatini Roma’lı yet­ki­li­ler önünde Yunanca bil­­gisi ile temsil et­miş­tir. Yo­han­nan ben Nappaha’nın öğ­ren­cisiydi ve zamanında Ye­ru­şalayim (Kudüs) Tal­mud’­u Nezikin faslının iki üç bö­lümü ta­mam­lanmıştır. Bkz. A­mora, Nappaha, Ye­ru­şa­­la­­yim Talmudu, Yahudilik.
ABBAS B.UBADE EL- ENSARİ: (Nu­say­­rilik). Nusayriler’in ilk nakiplerinden. B­kz. Nu­say­ri­lik, Nakip.
ABBAS: (İslam). İslam peygamberinin am­ca­sı, Abdülmuttalib’in oğlu. Müslüman ol­du­­ğu fakat Peygamber’in isteği doğ­rul­tu­sun­­da müs­lümanlığını açığa vurmadan Mek­­ke’de kal­dığı söylenir. Müslümanların Mek­­ke ü­ze­ri­ne yürümeleri üzerine gelerek Pey­­gamber’e ka­tılmıştır. Mekke’nin fethi son­­rası kendisine Si­kayet görevi ve­ril­miş­tir. Bkz. İslamiyet, H­z­. Mu­ham­med, Mek­ke, Si­kayet.
ABBASİLER: (İslamiyet). 750-1258. E­me­vi­lerden sonra İslam devletinin başına ge­çen ha­life hanedan. Hanedan adını, Pey­gam­ber­‘­in amcası Abbas bin Abdül­mut­ta­lip’ten alır. B­kz. Emeviler, Halife, Hali­fe­lik.
ABBASİYAN: (İslam). Abbasi ha­lifeleri, Ab­­­basiler. Bkz. Halifelik, İslamiyet.
ABBASİYE: (İslam). Abbasiyye Med­ye­ni­ye ta­ri­ka­tı­nın Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Mu­hammed b. Abdirrahmân b. Ebibekr b. El-En­du­lu­sî taraından kurulan bir kolu. B­kz. İs­la­mi­yet, Med­­­yeniye, Tarikat.
ABBAYE: (Yahudi). M. S: 283 (280)- M. S. 338. Miş­na’­yı yo­rum­layan ve har­monize e­den 4. nesilden Ba­billi Amora, Rabay. Çağ­­­da­­şı Ra­va ile beraber ünlüdür. A­­mo­ra­i­m­‘lerin en aktiflerinden bi­­ri­sidir. Öğ­ret­men­le­ri Rab­­bah ve R. Jozef’tir. Pum­bedita Şu­­ra­sı’­nın baş­ka­nı oldu. Rava i­le be­­raber A­laha ko­nusundaki mü­na­za­raları Talmud’un içe­riği bo­­­yunca yer alır. Bkz. A­la­ha, Pum­be­dita, R. Jozef, Ra­bay, Rab­bah, Ra­va, Mişna.
ABBE BOULLAN: (Satanizm). 19. yy. Av­rupasın’da en meşhur satanist. Karmel K­ilisesi’nin bir kolunun başı olduğu ve kara bü­yü, çocuk kurbanı tatbk ettiği söy­le­nil­mek­tedir. Bkz. Karmel Kilisesi, Kara Büyü, Sa­tanizm.
ABBE DE VILLARS: (E­zo­te­rizm). M. S.1655- 1673 ? (16­75). 17. asırda ünlenmiş Gül­­haçlılar ro­manı Le Com­te de Ga­ba­lis’­in yazarı. E­ser­de yazar bir Alman Ka­ba­lacı olan Kont von Ga­ba­­lis tarafından dört ayrı soh­­bet­le gizli bilimlere sokulur. Ro­ma­nın bü­yük bölümü se­men­der, peri, gnom gibi ya­­ra­tık­larla ilgilidir. Bu var­lık­ları Pa­ra­cel­sus­‘­dan al­ma­sı­na rağmen literatüre ilk o­la­rak sokan Abbé de Villars ol­muştur. Kitab ay­rıca K­ru­zer ve Gülhaçlılar’ın p­ro­po­gan­da­sını yapar. Spi­ri­tü­a­list doğa görüşünü tem­sil et­mesine ve tanrı anlayışı ve­ya tan­rıy­la birleşme yük­sek amacı olmasına rağ­men ay­dın­lan­ma­cılarla birçok te­mas noktası vardır. Buna za­manındaki şeytan i­nan­cı­na ve ruhsal baskıya karşı ver­diği savaş örnek gös­­te­ri­le­bilir. Ga­ba­lis­‘ten Ga­balıka kavramı da türetilmiştir. Bkz. Se­men­der, Peri, G­nom, Gülhaçlılar, Ka­ba­la.
ABBE GUİBORG: (Satanizm). Fransa’da XIV. Louis döneminde, kralın metresi Ma­dam de Mon­tespan tarafından yönetilen Şeytan’a tapma ayinlerine rehberlik eden papaz. Bkz. Satanizm, Black Mass.
ABBESS: (Hıristiyan). Ab­be. Fransa’da M. S 16. yy’dan be­ri genç ruhaniler için kul­la­nı­­lan bir ünvan; Be­ne­dik­ten ta­ri­kat ku­ral­la­rı­nı iz­le­yen ve ra­hi­be­ler­den oluşan çe­şiti top­lu­luk­lar­da baş ra­hi­beye de verilen ünvan; ma­­nas­tır­larda rahibelerin başı. Ab­bess olarak seçilen ra­­hibe ha­ya­tının sonuna ka­­dar görevde ka­lır. Bu te­ri­min M. S. 514 yı­lın­dan iti­baren kul­la­nıl­dığı ifade e­dil­mektedir. Bkz. Hıristiyanlık, Be­nedikten, Rahibe.
ABBEY: (Hıristiyan). Abbeye En Regle. Hıristiyanlık’ta bir ce­ma­atin dini ve hayati ih­­­ti­yaçlarını kar­şılayan yapı gu­­ru­bu. Bkz. Ma­nastır, Hıristiyanlık.
ABBEYE EN REGLE: Bkz. Abeyi.
ABBOT: (Hıristiyan). Batı ki­lisesinde, ki­li­se hu­ku­ku­na i­lişkin belirli kurallara ve­ya Be­­ne­dik­t e­ko­­lü ku­ral­larına bağlı olan din ku­­rul­larında baş ra­hip­le­re ve­ri­len bir lakap. Be­nediktin ku­­ral­la­rı­na göre Abbot bir ma­nas­­tırı oluşturan ailenin babası sa­yılır ve do­layısıyla ay­rıcalıklı bir takım im­­­ti­yaz­lara sa­hiptir. Ma­nastır ke­şiş­lerince seçilen Ab­bot, ha­ya­tı boyunca bu görevi sür­dü­rür. B­k­z. Benedikten, Hıristiyanlık, Kilise, Keşiş, Manastır.
ABBUŞ: (Eti-Hurri). Ap­puş. Ap­pu. İyilikle kötülüğün ba­­bası. Boğazköy kazılarında e­le ge­çen tab­letlerde yazılı o­lan bu mitde Abbuş ya da Appuş do­ğan iki ço­cu­ğun­dan birine iyilik, di­ğe­ri­ne de kötülük adını verir. Ab­buş ölünce kötülük bü­tün mal­ları alıp ka­çar, iyiliğe sa­dece bir inek ka­lır.
ABCACA: (Hint). Hinduizm’de Brah­ma’­nın isimlerinden biri. Bkz. B­rahma, Hin­du­i­zm.
ABCAHASTA: (Hint). Elinde Lo­tüs Olan anlamında Ag­ni’ye verilen isimlerden biri. Bkz. Ag­ni, Hinduizm.
ABCFM: (Hıristiyan). Ame­ri­ca Board of Com­­missioners for Fo­reign Mission. M. S. 19.yy’ın baş­larında ABD ve Avrupa’da ku­­rulan mis­yo­ner­lik der­nek­le­rin­den biri. Con­g­regational Kilise ta­ra­fın­dan M. S. 1810 yılında Bos­­ton’da kurulmuş ve Kalvinci ge­leneği temsil et­miş­tir. Ana­do­lu’da Protestan can­lanmanın ilk a­dımlarını a­tan teşkilattır. Tanrının dünyevi planının Ya­hu­di­ler­le i­liş­ki­li olduğuna inanırlar. Bkz. Kalvinizm, Pro­tes­tan­lık, Congregational, Yahudilik.
ABD MENAT: Bkz. Menat.
ABD: (İslam). Kul, köle, mahluk, insan. İtaat etmek, boyun eğmek, alçakgönüllü olmak, daha açık bir ifade ile kişinin bir kimseye, ona isyan etmeden ve ondan yüz çe­vir­mek­si­zin itaat etmesi anlamındadır. Abd keli­me­si­nin masdarı olan ubudiyyet insanın sıfatıdır. Sami menşeli olduğu için; İbranca’da ve di­ğer akraba dillerde de görülen Abd kelimesi, A­rapça’da bazı hususiyetler ifade etmektedir. İslamiyet’e göre insanın yaratılış hikmetinin Al­lah’u Teala (c.c.)’ya kulluğa dayandığı kat’i nasslarla sabittir. ‘Bana karşı imtihan et­ti­ğin -başıma kaktığın- ganimet, İs­ra­il­oğul­la­rını kendine kul -köle- edindiğin için.’ ifadesindeki meal, Musa (a.s.)’ın Firavuna cevabında olduğu gibi ‘kul’, ‘köle’ edindin demektir (eş-Şuara, 26/22). İslam inancına göre zaman zaman bazı insanlar, tanrılık taslayarak Allah’a ait vasıfların kendi­le­rin­de de bulunduğunu iddia ederler. Bilhassa hüküm vermede ve kanun yapmada bu durum kendini açıkça belli eder. Allah ise bu durum karşısında bütün insanların kul olduğunu, hüküm koymanın yalnız Allah’a ait bulunduğunu, bir insanın Allah’ın hükümlerine bağlı kalarak mükemmel bir kul ve insan olacağı üzerinde Kur’an’da ısrarla durmuştur. Kur’an-ı Kerim’de: ‘Cin­le­ri ve insanları, bana ibadet etmeleri için yarattım’ (ez-Zariyat, 51/56) hükmü beyan buyu­rul­muş­tur. Bütün peygamberler abd olduklarını övünerek söylemişlerdir. Hristiyanlar tara­fın­dan tanrı olduğu ileri sürülen İsa (a.s.) bu iddiayı kesinlikle reddederek Kur’an-ı Ke­rim­‘in tabiriyle şöyle der: ‘Ben Allah’ın bir ku­luyum.’ (Meryem, 19/30). Davud (a.s.) için ‘O ne güzel bir kuldu’ (Sad, 38/30) diye buy­ru­lur­ken Eyyüb (a.s.) hakkında da sab­rın­dan dolayı şöyle ifade edilmektedir: ‘Ger­çek­ten biz onu sabırlı bulmuştuk. O ne güzel kuldu’ (Sad, 38/44). Kur’an-ı Kerim’de birçok isim ve sıfatla anılan Hz. Muhammed (s.a.s.) için en şerefli isim olarak ‘abd’ tabiri kulla­nıl­mak­tadır. Al­lah­‘­a en yakın bulunduğu Mirac ge­cesinde ken­disinden ‘abd’ diye söz­e­dil­mek­tedir (el-İsra, 17/1; en-Necm, 53/10) . Hz. Mu­ham­medn’in ‘abd’ yönü ve özelliği rasul sıfatından daha üstündür. Çünkü İs­lam­‘­a göre kul olma yönüyle Hakk’a ubudiyet ö­ze­l­liğini yansıtır; rasul yönüyle ise in­san­la­ra tebliğ özelliğini ifade eder. Allah’a yö­ne­lik kul olma özelliği, halka yönelik rasul özel­liğinden daha önemli ve daha üs­tün­dür. Bundan dolayı da Kelime-i Şehadet ve Ke­li­me­-i Tevhid’de önce abd (kul) sıfatı sonra ra­sul sıfatı zikredilmektedir. Aynı şekilde Al­lah Kur’an-ı Kerim’de ‘Allah Kur’an’ı kuluna indirdi.’ (el-Kehf, 18/1) ayetiyle peygam­ber­lik görevinden söz ederken Hz. Mu­ham­med­‘­den ‘kul’ diye söz etmektedir. Hz. Adem (a.s.)’den iti­ba­ren bütün peygamberler insan­la­rı, Allah’a ibadet etmeye davet etmişlerdir. Ni­tekim Kur’an-ı Kerim’de ‘Andolsun ki biz her kavme: -Allah’a ibadet edin, tağuta kul­luk etmekten kaçının diye- (tebligat yapması i­çin) bir peygamber göndermişizdir’ (en-Nahl, 16/36) buyurulmaktadır. Nitekim: ‘İ­man edenler, Allah yolunda cihad ederler; küf­redenler de (kafirler) tağut yolunda savaşırlar’ (en-Nisa, 4/76) ayet-i kerimesi insanların, ya Allah’a iman edip O’nun dini için cihad edeceklerini, ya da küfredip (kafir olup) tağut yolunda sava­şa­ca­ğını sarih olarak ortaya koy­muştur. Bu iki halin dışında, üçüncü bir halden söz etmek mümkün değildir. Bu mücadelenin ortaya çıkardığı hukuki bir durum ‘abd’ kavramı ile alakalıdır. Şöyle ki; abd kelimesi, köle manasına da kullanılmıştır. (el-Bakara, 2/221). Ruhlar aleminde iken Allah bütün insanlardan ‘misak’ almıştır. Bu bir anlamda Allah ile insanlar arasında tahakkuk eden manevi bir mukaveledir. Her mü’min ‘Ne zamandan beri müs­lü­man­sın?’ sualine; ‘Kalu Bela’dan beri’ diyerek, bu manevi m­u­ka­ve­le­yi ikrar eder. Kur’an-ı Kerim’de; Allah ‘ın ‘e­ma­neti’ göklere, dağlara ve yeryüzüne tek­lif ettiğini, onların bu emanetin ağırlığı karşı­sın­da endişeye düştükleri, insanın ise kendi iradesiyle yüklendiği bildirilmiştir. (el-Ah­zab, 33/72) Ruhlar aleminde gerçekleşen misak ve yük­lenilen emanet sebebiyle; insan, yer­yü­zün­de Allah (c.c.)’ın halifesi hük­mün­de­dir. Hz. Muhammed’in: ‘Her doğan çocuk, İs­lam fıtratı üzerine doğar’ sözü açıktır. İn­san; dünyaya geldikten sonra misakı u­nu­tur, emanete ihanet eder ve İslam’a karşı sa­vaşırsa ‘kölelik’ (abd, rakik, memluk, ca­riye vs...) gündeme girer. köleliğin ta­hak­kuku, ruhlar aleminde gerçekleşen misakı reddetmek ve emanete ihanet ederek İslam’a karşı savaşmakla ilgilidir. Müsteşriklerin (veya onları taklid eden kimselerin) iddia ettikleri gibi kaba kuvvetle alakası yoktur. ‘Hz. Muham­mednin hür bir insanı, kuvvet kullanarak ken­disine hizmetçi yapanın namazının asla ka­bul edilmeyeceğini ve kıyamet gününde o­nun karşısında olacağını ifade ettiği bi­lin­mek­tedir. Dolayısıyla bir İslam beldesi ka­fir­lerin istilasına uğrarsa, o beldedeki müs­lü­manlar ‘esir’ olabilirler, ancak kat’iyyen ‘kö­le’ olamazlar. Ragıp el-İsfahani; ‘abd’ kav­ramının Kur’an-ı Kerim’de dört ayrı mahiyeti ifade için kullanıldığını kaydeder. Bunlar: 1) Hukuki açıdan köle manasına: el-Bakara Suresi’nin 221. ayetinde olduğu gibi. 2) Yaratılması bakımından abd: Bu ma­hiyette, sadece Allah’a nisbet edilerek kul­lanılır. Nitekim Hz. Muhammed: ‘Hiç bi­ri­niz (elinizin) emrinizin altında bulu­nan­lara kulum demesin. Çünkü he­pi­niz Allahın kullarısınız’ diyerek bu ma­hi­ye­te işaret etmiştir. 3) Allah’a kulluk yap­ma­sı açısından abd: İster hür, ister köle ol­sun şer’i hududlara riayet eden kimse. 4) Dün­yaya ve dünya servetine kul haline ge­len abd: Hz. Muhammedn’in: ‘Kahrolsun al­tına, gümüşe ve lükse kul olan insan’ di­ye zemmettiği kimseler. Kelime-i Şehadet getirirken; bütün ilahları reddettiğimizi, sadece Allah’a iman ettiğimizi, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) önce ‘abd’ (kul), sonra ‘rasul’ olduğunu ikrar ve tasdik ediyoruz. Kelime-i şehadette geçen kavramlardan birisi de ‘abd’ kavramıdır. İnsanın sıfatı; Allah’a kul olmasıdır: Eğer bu sıfat kaybedilirse, tağut’un esiri haline gelme tehlikesi mevcuttur. Allah’a kulluk eden kimseye ‘hür insan’, tağuta kulluk edene de ‘köle’ denilir. Bu mahiyet asla unu­tul­ma­malıdır. Adem’den beri devam e­den mücadelenin mahiyeti ‘abd’ kavramı ile izah edilebilir. Çünkü bütün pey­gam­ber­ler insanları ‘Allah’a kulluk (ibadet) edin, tağut’a kulluk etmekten ka­çının’ diyerek uyarmışlardır. Günü­müzde ‘Hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır’ sloganının ar­ka­sına gizlenen tağuti güçler kuvvet kul­la­na­rak, müslümanları esir etmek arzu­sun­da­dır­lar. Bu büyük tehlike kar­şısında; ihlasla Al­lah­‘a kulluk eden mü­‘min­lerin, cihad iba­de­ti­ni ihya etmeleri za­ruridir. Gerçek manada u­bu­diyyet (kulluk); İslam’ın temel hedeflerini gerçekleştirmek için ihlasla ve sabırla gayret sarfetmektir. Bkz. Allah, Kelime-i Şehadet, Tirmizi, Buhari, Ubudiyet, Musa, Cin, İsa, Mer­yem, Davud, Eyyüb, Kelime- i Tevhid, Ta­ğut, Emanet, Müsteşrik, eş- Şuara, ez- Za­riyat, Sad, el- İsra, en- Necm, el- Kehf, en- Nahl, el- Bakara, el- Azhab, en- Nisa.

Yaşar Sıdkı Ateş

www.inanclarsozlugu.com