Arama


yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
14 Ekim 2007       Mesaj #3
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
HECENİN BEŞ ŞAİRİ:
19.yy. ın sonunda M.Emin Yurdakul (1869-1944) ile başlayan Rıza Tevfik Bölükbaşı (1869-1949) ve Genç Kalemlerle devam eden, hece vezniyle şiir yazma anlayışını benimseyen beş şair,Türk edebiyatında Beş Hececiler olarak adlandırılır.Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği Türkçülük anlayışı doğrultusunda, 1.Dünya savaşı yıllarında aruz ölçüsünü bırakarak,hece ölçüsüyle şiirler yazmaya başlarlar.Bu şairler :
Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971
Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973

Hece ile şiir söyleme,Tanzimat döneminde Namık Kemal ve Ziya Paşa arasında tartışma konusu olmuş, onlar birkaç şiir yazmanın dışında ve yeni şiirin gelişimindeki önemli bir isim olan R:Mahmut Ekrem’in birkaç şiiri dışında, M.Emin Yurdakul’a gelinceye kadar aydın şairlerin gündeminde hece vezni olmamıştır. Genç Kalemler hareketine kadar birkaç şairin özel çabasından öteye gidemeyen, sade dil ve hece ile şiir söylemek,Balkan Savaşları(1912) ve 1. Dünya savaşı(1914-1918) yıllarında genç kesimlerce benimsenmiştir.

Böylesi savaş dönemlerinde destan tarzı şiir söyleme yeniden canlanır.Kahramanlık (hamasi) konular işlenir. Bu tarz yazma özellikle Atatürk dönemi denilen 1923 ila 1940 arası ilk devirde de etkili olmuştur

Yeni lisan hareketinin şiirde en başarılı örneklerini Hecenin Beş şairi vermiştir.

TEMSİLCİLERİNİ ESRLERİ:
Orhan Seyfi (Orhon) 1890-1972
Türk masal ve destanlarının İstanbul Türkçesiyle en güzel şiirlerini yazmıştır.
YAPITLARI

Fırtına ve Kar (1919)
Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi (1919)
Gönülden Sesler (1922)
O Beyaz Bir Kuştu (1941)
Kervan (1964)
İşte Sevdiğim Dünya (1965)
Şiirler (1970, seçilmiş şiirler)

ŞİİRLERİ

Anadolu Toprağı
Annemle Hasbıhal
Diyorlar
Gönlüm
Maniler
O Beyaz Bir Kuştu
Vasiyet
Vedâ

ŞİİRLERİNDEN BİRİ:VEDÂHani, o bırakıp giderken seniBu öksüz tavrını takmayacaktın?Alnına koyarken vedâ busemi,Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?Hani, ey gözlerim bu son vedâda,Yolunu kaybeden yolcunun dağda,Birini çağırmak için imdadaYaktığı ateşi yakmayacaktın?Gelse de en acı sözler dilime,Uçacak sanırım birkaç kelime...Bir alev halinde düştün elime,Hani, ey gözyaşım akmayacaktın? O.S. ORHON

Halit Fahri (Ozansoy) 1891-1971

Kişisel duygularını romantik bir dille anlatmış,aşk ölüm,gurbet,yalnızlık tabiat konularında örneklerinin engüzel şiir ve piyeslerini yazmıştır
YAPITLARI

Ru'ya (1912)
Cenk Duyguları (1917)
Efsaneler (1919)
Bulutlara Yakın (1920)
Zakkum (1920)
Gülistanlar ve Harabeler (1922)
Paravan (1929)
Balkonda Saatler (1931)
Sulara Dalan Gözler (1936)
Hep Onun İçin (1962)
Sonsuz Gecelerin Ötesinde (1964)


ŞİİRLERİ

Balkonda Saatler
Dedikodu
Denizde Ay


ÇOCUK ŞİİRLERİ

Kedim
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:DENİZDE AYİndi solgun ve ılıkAy ışığı denizeBal rengi bir tatlılıkÇöktü gözlerinize.Baktınız uzun uzunBu sulara baktınız,Sulara ruhunuzunTadını bıraktınız!Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız! H.F.OZANSOY

Enis Behiç (Koryürek) 1891-1949

Hecede durak oyunları yaparak,klasik müziğin imkanlarını hece ile yazdığı şiirlerde de kullanarak hece ile aruzu birbirine yakınlaştırır. Milli heyacanla dolu epik şiirler ve tasavvufla ilgili Varidat-ı Süleyman(1949) adlı eseri yazmıştır.
YAPITLARI

Miras (1927)
Varidat-ı Süleyman (1949)
Miras ve Güneşin Ölümü (1951, toplu şiirler, ölümünden sonra)

ŞİİRLERİ

Gemiciler
Hatıra
Ömür
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:GEMİCİLERBiz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz.Güneşlerde uyuklayan yamaçları,Kalbi durgun tarlaları bıraktık.Gölge veren ağaçlarıSevmiyoruz biz artık.Sevgilimiz,Ey deniz!İşte biz;NihayetsizMavilikler yolcusu!Ruhumuzun kardeşidirGüneşlerde parlayan bu yeşil su.Bayrağımız yeşil sular ateşidir.Biz bayrağın fedaisi sayısız Türk genciyiz.Biz hilale şan arayan korku bilmez gemiciyiz.Ey vatandan müjdelerle bize kadar gelen rüzgâr!O sarışın sahillerde kara gözlü genç kızlar,Yaz gecesi mehtap ile konuşurken,Doğru söyle, sordular mı bizleri?..Nasıl cevap verdiği göktenGemimizin rehberi,O vefakârYıldızlar?..Poyraz var;Yelken dolar.Gemi sanki kanatlı!Enginlerde pembe güneşGülümserken bu yolculuk ne tatlı!Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar.Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar... E.B.KORYÜREK
Yusuf Ziya (Ortaç) 1895-1967
Heceyle trajedi yazmış. Vatan ve kahramanlık konulu şiirleri ve tiyatroları da vardır.
YAPITLARI

Akından Akına (1916)
Cenk Ufukları (1917)
Âşıklar Yolu (1919)
Yanardağ (1928)
Bir Selvi Gölgesi (1938)
Kuş Cıvıltıları (1938, çocuk şiirleri)
Bir Rüzgâr Esti (1962)

ŞİİRLERİ

Anahtar
Koşma
ŞİİRLERİNDEN BİRİ:KOŞMABir daha o fırsat geçer mi ele?Dün gördüm, bugün de göresim geldi!Gülüşü o kadar hoştu ki hele,Lebinden koncalar düresim geldi!Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,Gözleri gözümden daima kaçtı,Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,Öpüp okşayarak öresim geldi!Yüzü benziyordu bahar ayına,Kaşları can yakan aşkın yayına,Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,Yüzümü, gözümü süresim geldi!Y.Z.ORTAÇ

Faruk Nafiz (Çamlıbel)1898-1973
Yukarıdakilere göre şairliği en güçlü olan kişidir. Pek çoğu dillerde dolaşan şiirlerinden bestelenenleri de vardır.



Şiir kitapları [değiştir]Şarkın Sultanları (1918)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür böyle geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1936)
Tatlı Sert (Mizahi şiirler, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükun (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (1969)

Tiyatro oyunları [değiştir]Canavar (1925)Kalın yazı
Akın (1932)
Özyurt (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Göz Ağrısı ok(1946)

Mektep temsilleri [değiştir]Bir Demette Beş Çiçek (1933)
Yangın (1933)

Roman [değiştir]Yıldız Yağmuru (1936)
Ayşe'nin Doktoru (1949)


ŞİİRLERİNDEN BİRİ:

HAN DUVARLARI -Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları, Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... Ellerim takılırken rüzgârların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına. Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız ara******n dudağında bir ıslık! Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar, Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi. Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan. Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine. Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan. Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu: Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri. Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı, Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor. Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı. Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı. Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım ben" Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi... Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş! Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına, Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!... Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk, Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk. Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri. Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar. Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide. Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden: Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla, Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla. Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu, Burada son fırtına son dalı kırıyordu... Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla, Savrulmaya başladı karlar etrafımızda. Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak emeli Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana. Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş. Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor, Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor... Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri, Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri. Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor; "Gönlümü çekse de yârin hayali Aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgârın önüne katılmışım ben" Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı, Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı... Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde. Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık, Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım, Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında, Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında. Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı! Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı! Az değildir, varmadan senin gibi yurduna, Post verenler yabanın hayduduna kurduna!.. Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?" Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. Aradan yıllar geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim. Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar, Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! Ey garip çizgilerle dolu han duvarları, Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. F.N.ÇAMLIBEL


bu şiiri buraya ikidir satırlı yapıştıramadım yani becremedim
Son düzenleyen yüksel2; 14 Ekim 2007 19:38 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi