Arama

Çanakkale Hikayeleri - Tek Mesaj #19

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Mart 2006       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ÇANAKKALE RUHU VE BİR MİLLET OLABİLMEK
Eskiden annelerimiz - babalarımız resm-i geçitlerde kendilerini tutamaz, ağlardı. Balkan Savaşı'yla başlayan ve Kurtuluş Savaşı'yla biten 10 yıllık dönem, Türk milletinin ortak hafızasında derin izler bırakmıştı. Bu süre içinde yakınlarından herhangi birini kaybetmeyen aile yok gibidir. Yenilgilerle küçülen, büzülen koca imparatorluk, kendi insanlarında da umutsuzluk yaratmış, zengin ve soylu bir millet iyice fakir düşmüştü. Çanakkkale Savaşı bu dönemin ortasında, 1915'te yaşanan bir 'climax'tır. İnsani anlamda, insan kayıpları anlamında bütün katılan tarafların, ama özellikle Türklerin ağır şekilde mağlup olduğu bir savaştır Çanakkale. Şehit vermenin gururla karışık acısı, yıllar yılı ailenin duvara astıkları fotoğraflarda ve eşlerin - çocukların kalplerinde yaşa(tıl)mıştır. Çanakkale‘de ölenlerin, diğer savaşlara kıyasla çok daha nitelikli insanlardan oluşması da, özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kaliteli adam eksikliğinin önemli nedenlerinden biridir. Nüfusa oranlandığında, 1.Dünya Savaşının yerle bir ettiği insan toplulukları arasında Türklerin birinci sırada yer aldığını görürüz. Ölmeyip sağ kalanlar ise inanılmaz güç koşullarda hayatlaını idame etmeye çalışmış, çok büyük göç hareketleri sivil kayıpları da oldukça yüksek bir noktaya taşımıştır. O zamanlardaki vaziyeti, ruh halini ve zorlukları en azından hissetmeye çalışmak lazımdır ki, yeni bir ülkenin kıymeti, yeniden bir millet olabilmenin önemi anlaşılabilsin.

Bizim genellikle 18 Mart tarihiyle anladıgımız , ama asıl büyük ve önemli bölümü 25 Nisan 1915 ile 9 Ocak 1916 tarihleri arasında yaşanan Çanakkale Muharebeleri, yukarıda bahsettiğimiz büyük kayıplara rağmen sonuç itibarı ile Türkler için bir dizi hayati kazançlar sağlamıştır. Bunları maddeler olarak sıralayalım ve sonra günümüze gelip, geleceğimize ilişkin bir şeyler söylemeye çalışalım:
  • Türkler anavatanlarını, kendilerinin çoğunluk olarak bulundukları toprakları korumuşlardır.
  • Mustafa Kemal ortaya çıkmıştır. Onun özellikle 25 Nisan 1915 ve 10 Ağustos 1915 tarihlerindeki karar ve yönetimi Türk tarihi için tayin edicidir ve bunlar adeta "tarihi insanlar yapmaz" diyenleri yalanlayan somut olaylardır.
  • Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, özellikle 19 Mayıs 1919, Sivas Kongresi ve TBMM'nin açılışına dek uzanan sürecin en önemli faktörüdür. Çanakkalesiz bir Mustafa Kemal'in bir ulusal kurtuluş savaşı için destek bulması herhalde pek kolay olmazdı.
  • Dünya Savaşı'nı bütün cephelerde kaybeden Türkler (Almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık masalı hala anlatılsa da…) Çanakkale'de büyük bir askeri zafer kazanarak, nelere kadir olduklarını hem kendilerine hem de diğer milletlere ispatlamışlardır. Bu nokta, yeniden ve yeni bir millet olabilmenin temelinin atıldığı noktadır. Çanakkale'nin tüm millete verdiği güven, Kurtuluş Savaşının da başarıyla sonuçlandırılmasını sağlamıştır.
  • Müttefiklerin 1915'te Çanakkale'de durdurulmaları, Osmanlı İmparatorluğu'nu prematüre bir yıkımdan korumuş, dolayısıyla o tarihte lidersiz, örgütsüz ve moralsiz bir milletin haritadan silinmesini engellemiştir.
  • İngilizlerin Çanakkale'den geçemeyip Rusya'ya yardım sağlayamamaları, Çarlık rejiminin iki sene sonra çöküşüne yol açmış; dolayısıyla Türkler kuzeyden gelebilecek çok muhtemel bir tehditten kurtulmuşlardır.
  • Türklerin askeri başarısı, karakter yapısı ve anavatan saydıkları topraklar üzerindeki farklı savaşçılıkları Müttefikleri de etkilemiş özellikle mütarekeden sonra, İngiliz ve Fransızların Anadolu'daki tehlikeli maceralara bizzat dahil olmalarının önü kesilmiştir.
  • Ordu kurumunun iktisadi ve idari bağımsızlığının ve yeni nesil yetenekli subayların ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmış, bunun yurt savunmasındaki tayin edici önemi net şekilde anlaşılmıştır. (2.Balkan Savaşı sırasında Türk ordusunun ancak son anda Fransız tütün rejisinden bulunan borç para vasıtasıyla Edirne'ye doğru harekete geçebildiğini unutmayalım)
  • Her ne kadar din ve inançla ilgili referanslar zengin bir yer tutsa da, Çanakkale Savaşı cihad çağrılarının fos çıktığı, Afrikalı ve Asyalı Müslümanların Türklere karşı acımasızca savaştığı, Allah bir olsa da bizim farklı bir millet olduğumuzun kanıtlandığı, ilk defa ümmetten ziyade millet vasfının öne çıktığı bir savaş olarak da tarihe geçmiştir.
Görüldüğü gibi yapılan büyük fedakarlıklar, verilen büyük kayıplar, Türk milleti için birçok anlamda yepyeni bir başlangıç oluşturmuş, bu topraklar üzerinde en azından bir Türk olarak halen varolmamızı sağlamıştır.
Bugün, 85 sene sonra vardığımız nokta ise maalesef şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak niteliktedir. Bunları da madde madde sıralayalım:
  • Çanakkale Savaşı dendiğinde milletimizin büyük çoğunluğu sadece Nusret mayın gemisini ve Şehitler Abidesi'ni hatırlamaktadır. Orada neler yaşandığına dair bilgi veren kitaplar yerine, ucuz kahramanlık edebiyatı yapan yayınlar çoğunluktadır.
  • Her yıl 18 Mart'larda siyasiler yalan-yanlış konuşmalar yapmakta, şiir dizeleriyle abartılı bir duygusallık yaratılarak konuyla gerçek bir duyarlılık içine girilmesi önlenmektedir.
  • Tüm bölge gerek yeni köprü ve otoyol projelerinin gerekse her geçen gün artan kaçak yapılaşma ve arazi spekülasyonunun tehdidi altındadır. (Tarihi Ertuğrul koyu ve Seddülbahir köyü civarındaki görüntüler, geçmişine biraz saygısı olan insanın bile moralini bozar).
  • Daha da acısı, bu tehditlerin bertaraf edilmesinde, bölgede bulunan yabancı mezarlık ve abidelerden dolayı (Lozan) ancak yabancı inisiyatiflere güvenebilecek duruma düşmemizdir. Tarihi yarımadanın bozulması ve kendi insanımız tarafından işgali, askeri bölgelerin azaltılmasından sonra hız kazanmıştır.
  • Savaş sırasında şehit düşen askerlerimizin adları hala belli değildir ve bunların yazılı olduğu bir gerçek anıt yoktur.
  • Bölgede sürdürülen yanlış ağaçlandırma, tarihi muharebe alanlarının üzerinin kapanmasına yol açmaktadır. (Bölgenin bilinen 4 bin yıllık florasında şiddetli rüzgara açık yarımada da ağaçlar tektüktür)
  • Muharebe alanlarında fazla sayıda yanlış levha vardır. Atatürk heykelleri çirkin yapılmıştır. Mehmetçik heykellerinde 2.Dünya Savaşı’nda kullanılan tüfekler görülür. Sembolik mezarlıklarımız gayri estetik ve gelişigüzel inşa edilmiştir. (Anzac sektöründe, Chessboard mevkiindeki 57. Alay Şehitliği, uzakdoğu üslubunda bir pagodayı andırır).
  • Bölgedeki savaş kalıntıları kaderine terkedilmiş durumdadır. Doğru dürüst bir envanter yoktur. (Seddülbahir Kalesi tam bir mezbelelik ve çöplük halindedir.)
  • Tarihi yarımadanın her tarafında kaçak kazı ve kaçak dalış yapılmaktadır. (Bölgede Antikite ve Roma dönemine ait kalıntılarında bulunması kimilerinin iştahını kabartmaktadır).
  • Özellikle Anafartalar sektörü bazı tarikatların faaliyet sahası haline gelmiş, bunları destekleyen bazı “dini bütün” vatandaşlar, yasadışı evler yaparak kendilerini bölgede yerleşik kılmıştır.
Bunlar ilk elde aklıma gelenler, ama herhalde bir fikir veriyor. Bundan sonrasını, yani Çanakkale Savaşı’nın bize esas kazandığı değerleri, bir millet olabilmenin hangi noktasında olduğumuzu ve nereye doğru gittiğimizi, nasıl bir kimlik ve kişilik erozyonu içinde bulunduğumuzu tartışmayı, bu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
Benim emin olduğum tek çıkış noktası şu: Geçmişini, tarihini, o zamanki insanları ve mantaliteyi bilmeyen; bunları üstünkörü bilgilerle geçiştiren: bunlarla hesaplaşmayan, bunları korumayan; bunları yeni nesillere doğru dürüst aktarmayan milletler bırakın geleceği kurmayı, onu kurgulayamaz bile…..
Tabii her geçen gün her bakımdan daha iyiye gidiyoruz, “Avrupalı oluyoruz çağ atlıyoruz”, “geleceğimiz çok parlak” diyenlere ve “Üzme kendini, bu işler değişmez burası Türkiye” diyen kötümserlere lafım yok.

MART.2000
GürseL GÖNCÜ
Araştırmacı - Gazeteci

Son düzenleyen Safi; 17 Kasım 2016 04:05