ABRUZ: (Zerdüştlük). Kirman Zerdüştileri tarafından Vohuman Mah’ta kutlanan bir bayram. Bu bayramın özü Avesta’daki bir metne dayanır ve Barsom dallarının toplanması ve topluluktaki herkesin katkıda bulunmasından oluşur. Bkz. Zerdüştlük, Avesta, Vohuman Mah.
ABSALOM LOCASI: (Masonluk). Almanya’da kurulan ilk mason locası. Bkz. Masonluk.
ABSİD: (Hırıstiyan). Kiliselerde mihrabın bulunduğu koro kısmının arka tarafında yuvarlak ve taşkın olarak yapılmış çıkıntılı kısım. Kudüs’e yöneliktir. Bazı kiliselerde birden fazladır. Camilerdeki mihraba tekabül eder.
ABSOBHYA: (Hint). Toprak Buddha’sı. Beş Buddha’dan ikincisidir. Bkz. Buddhizm, Dhayani Buddha.
ABSOLUTE: (Din Felsefesi). Din felsefesinde nihai gerçek, mutlak hakikat, tanrıyı ifade eden kavram. Bkz. Din Felsefesi.
ABSOLUTİON: (Hıristiyanlık). Absolüsyon.Hıristiyanlık’ta günahların affedilmesi. Papazlar tarafından gerçekleştirilen bu dini af, tanrı adına yapılmaktadır. Bkz. Endülijans.
ABSTAİNERLER: (Hıristiyan). Encratiler. Hıristiyanlığın erken dönemlerinde kurulan gnostik bir mezhep. Bu mezhepe göre hangi canlıdan olursa olsun et yemek yasaktır. Şarap içmek ve evlenmek de yasak olan düşünceleri arasındadır. Komünyonda şarap yerine su kullanırlardı. Ayrıca Adem‘in günahtan kurtarıldığını ve İsa’nın hakiki cesedinin olmadığını ileri sürerlerdi. En meşhur müntesibi Tityanusdu. Bkz. Tityanus, Hıristiyanlık, Komünyon, Gnostik, Mezhep.
ABSTİTENZ: (Genel). Kaçınma, içtinap etme. Özellikle Hıristiyanlığa ait bir kavram olmasına rağmen birçok dinde ruhsal yükselişi sağlayabilmek için yasak olmayan haz ve zevklerden uzak durma, kaçınma halini anlatır. Bkz. Asketizm.
ABSYNTHİUM: (Büyü). Orta çağda Avrupasın’da hayaletleri kovduğuna inanılan, fakat bugünkü verilerle hangi bitki olduğu bilinmeyen bir bitki. Bkz. Büyü.
ABSYRTOS: (Yunan). Yunan mitlerine göre Kolkhi (Gürcü) kralının oğlu ve Medea’nın kardeşi. Bkz. Medea.
ABŞALOM: (Yahudi). Absalom. M. Ö. 1020. İsrail ve Yahuda kralı. Davud’un üçüncü ve en sevdiği oğlu. II. Samuel’in başlarındaki çizilen portresine bakılırsa, Abşalom’a Kitabı Mukaddes’in Alkibiades’i de denilebilir. Adı ilk sefer tecavüze uğrayan kız kardeşi Tamar’ın öcünü almak için, Davud’un büyük oğlu olan Ammon’u öldürmesi dolayısıyla geçer. Bu yüzden sürgüne gönderildi ise de Yoab’ın yardımıyla bağışlandı. Davud’un ölümünde kimin tahta çıkacağı konusundaki kararsızlık nedeniyle ayaklanma başlattı. Davud Kudüs’ü ve krallığının önemli bir böümünü Abşalom’a bırakarak Ürdün’e kaçtı. Yoab tarafından öldürüldü. Bkz. Davud, Kudüs, Yahudilik, Kitab-ı Mukaddes.
ABU CİRAP: (Mısır). Abu Gurab olarak da yazılır. Mısır’da, Ab-ı Şir’in 1. 5 km kuzeyinde, Sakkara ve Gize arasında arkeolojik bölge. 5. sülale döneminde (M. Ö. 2465- M. Ö. 2325) yapılmış iki güneş tapınağının bulunduğu yer olarak tanınır. 5. ********n ilk evresi, güneş tanrısı ra’ya tapınmanın alışılmışın dışında bir ağılıkla vurgulandığı bir dönem olması bakımından önem taşır. Dönemin kitabeleri altı güneş tapınağının inşa edildiğini kaydeder, ama yanlızca firavun Userkal’ın ve firavun Neuserre’in tapınakları ortaya çıkarılmıştır. Bkz. Ra.
ABU İLANİ: (Sümer). Sümer kökenli, Babil tanrısı Anu’nun isimlerinden biri. Tanrıların babası anlamına gelir. Bkz. Anu, Sümer Dini.
ABU KAAN: (Türk). Altay Türkleri’nin kutsal saydığı bir dağ. Bkz. Türk Dini.
ABU KUBAYS DAĞI: (Genel). Adem’in gömülü olduğuna inanılan dağ. Bkz. Adem.
ABU RİM: (Harran). İbn’ur- Rim. Harranlıların tanrılarından. Bazı araştırmacılar bunu Hz. İbrahim ile ilişkilendirirler. Şinasi Gündüz ise Ay tanrısı Sin ile ilişkilendirir. Bkz. Harran, Sabiilik, Hz. İbrahim.
ABU SİMBEL: (Mısır). Abu Sunbul olarak da yazılır. Mısır firavunu 2. Ramses’in yaptırdığı iki tapınağın bulunduğu yer. Bkz. Mısır Dini.
ABU: (Sümer). Ab-u. Sümer tanrısı Enki’nin hasta olan organlarından birini iyileştirmesi için Ninhursag tarafından yaratılan bir tanrı. 300 dizelik Sümer metinlerinden Enki ve Ninhursag adlı metinlerde geçen mitte; Ninhursag’ın eşini (Enki’yi) iyileştirmek için kullandığı bir bitkidir. Otların büyümesinin babasıdır. Mısır inançlarında da çömlekçi tanrı Hunum’un tapınağı. Yunanlılarca Elefantine diye anılır. Hindistan’ın Olimpos’u olarak da adlandırılan, Rajastan‘daki dağ. Üzerinde Caynistlerin tapınakları bulunur. Bunlar arasında Dilwara tapınağı oldukca ilgi çekicidir. Bkz. Ninhursag, Ab- u. Hunum, Dilwara, Hinduizm, Sümer Dini, Mısır Dini.
AB-U: Bkz. Abu.
ABUK: (İlkel, Afrika). Afrika toplumlarından Dİnkalarda meydana gelen ilk kadın ve ana tanıça. Kadınların ve bahçelerin tanrıçasıdır. Küçük yılanlar simgesidir.
ABULLUNİYUS: Bkz.Apollonios.
ABUNA: (Hıristiyan). Hıristiyan geleneğinde Habeşistan kilisesi mensuplarına verilen ad. Osman Cilacı başpiskoposlara verilen ad demektedir. M. S. VI. yy.’dan beri bu kilise başpiskoposları beratlarını İskenderiye Patrikliğin’den almaktadır. Keldanilerde de papazlara saygı ifadesi olarak verilen isimdir. Bkz.Hıristiyanlık, Keldaniler.
ABUNDANTİA: (Roma). Roma İmparatorluğ’u zamanında sikkelerde temsil edilen bolluk tanrıçası. Bkz. Roma Dini.
ABUNDİUS: (Hıristiyan). Hıristiyan azizlerinden bazılarına verilen isim. Bkz. Hıristiyanlık, Aziz.
ABÜ DANE: (İslam). İslam mistisizmi tasavvufa göre hırsın ve tamahın kötülüğünü, zühtün ve kanatin faziletini dile getiren, bir lokma bir hırka anlamına gelen bir deyim. Ayrıca mukadder olan rızk, herkesin kısmetine düşen ekmek ve su. Bkz. Tasavvuf, Cü, Kıllet.
ABYDOS: (Genel). Mısır dilinde abdu, Kıpt dilinde ebot, bugün el-arabat, el medfune. Eski Mısır’ın en önemli arkeolojik alanlarından biri olan kutsal şehir. Nil’in batısında, el-balyana yakınındaki bu alan önceleri ilk iki ********n nekrapolü, sonraları da Osiris’e tapanların hac merkeziydi. Bkz. Mısır Dini, Osiris.
ABZAR İYASE: (Türk). Kazan Tatarlarının inançlarına göre evin avlusunda, ahırda veya bahçede yaşadığına inanılan ruh. İnsanların gözüne uzaktan uzağa, insan kılığında veya farklı hayvan kılıklarında gözükür. Ev hayvanlarından bazılarını sever. Sevmediği hayvanları öldüreceğini düşünerek insanlar o hayvanları hemen satmayı tercih ederler.
ABZU: (Sümer). Apsu. Engufda. Sümerler’de deniz, dipsiz derinlik ve su tanrısına verilen isim. Enki’nin evi. Yeraltı suları tanrısı. İlk insanlar hayatın normal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları ilkbaharda bütün doğaya canlılık verir, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışında toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl tekrarlanır. Su mevsimi gelince doğayı her yıl canlandırır. Bu yüzden Abzu canlandırıcı tanrıdır. Babil’in sonsuz çukuru; yeryüzünü kuşatan ve çevreleyen sular anlamınada gelir bu kavram. Babil mitolojisine göre tanrılar şeker, tuz ve kokulu suların karışımından meydana geldi. Yeraltını saran Apsu ise dereler ve kaynak sular meydana getirerek yeri delmeyi başardı. Tanrıların doğuşu sonrası Apsu onların gürültüsünden rahatsız olarak Tiamat’a şikayet etti. Bu şikayet sonrası tanrılar arasında savaş çıktı, savaşın sonunda Tiamat öldü. Bkz. Tiamat, Enki, Yaratılış, Sümer Dini, Babil.
ABZU’NUN TAPINAĞI: (Sümer). E-Absu. Enki’nin Eridu’daki tapınağına verilen isim. Bkz. Enki, Sümer Dini.
AC YANTO: (Maya). Maya tanrılarından biri. Beyaz adam da denilir. Bkz. Maya Dini.
ACA EKAPAD: (Hint). Hava tanrılarından. Bu tanrının Hint mitolojisindeki yeri ve önemi fazla değildir. Genellikle Ahi budhnya ile birlikte görülür. Bir yerde bağımsızdır (Rig. X, 65: 13). Öte yandan başka bir yerde (Rig. X, 66: 11) okyanus, nehir, hava, taşkın sellerle birlikte görülür. Burda Ahi budhnya ile özdeşleştirilmiştir. Atharvaveda’da (XIII, 1: 6) Aca ekapad’ın iki dünyayı güçlendirdiği söylenir. Yaska’ya göre Aca ‘süren, önüne katıp götüren’ dir. İkisi birlikte ‘tek ayağıyla süren’ veya ‘tek ayağıyla önüne katıp götüren’anlamındadır. Biçim ve işlev yönünden yoruma açık olan bu tanrı, Bazı bilim adamlarına göre ‘tek ayaklı keçi’ dir. Aca keçi anlamına da gelir. Bazılarına göre ise ‘doğmamış olan tek ayaklı‘dır. Aca, doğmamış anlamına da gelir. Başka yorumlarda vardır fakat akla en yakını olanı, ‘hortum fırtınası’ gibidir. Bhagavadgita, X, 66: 11’de Ahi budhanya ile özdeşleştirilmeside yılansal bir biçiminde olduğu düşünülür. Bkz. Ahi Budhnya, Rigveda, Hinduizm.
ACACALLİS: (Yunan). Yunan mitlerine göre Minos’un kızlarından biri. Hermes ve Apollon bu kıza gönül vermişlerdi. Bkz. Yunan Dini, Hermes, Apollon, Minos.
ACALA: (Çin). Çin’de yemek artıklarıyla beslendiğine ve pislikleri de ateşle yok ettiğine inanılan savaş tanrısı. Tibet dilindeki Poindola adı Çince’ye Acala (devinimsiz) olarak çevrilmiştir.
ACAMAS: (Yunan). Yunan mitlerine göre Thesus ile Phedre’nin oğlu. Bkz. Thesus, Phedre, Yunan Dini.
ACAN: (Maya). Maya inançlarında şarap tanrısı. Bkz. Maya Dini.
ACARİ: (Türk). Türkistan’da 10. yy’dan itibaren Maniheizm mensuplarına verilen isim. Bkz: Maniheizm.
ACAT: (Maya). Mayaların inançlarında döğmecilerin tanrısı. Bkz. Maya Dini.
ACATAŞATRU: (Hint). Şiva’ya ve Yudhişthira’ya verilen bir isimdir. ‘Düşmanı henüz doğmamış olan’ anlamına gelir. Aynı zamanda Upanişadlar’da adı geçen Kasi kralı ve Budha zamanında yaşamış Mathura kralının adıdır. Bkz. Şiva, Upanişadlar, Yudhişthira, Hinduizm, Upanişadlar, Budhizm.
ACCA LARENTİA: (Roma). Roma’nın kuruluş mitinde adı geçen çoban Faustaulus‘un karısı. Kocasının dağda bulduğu Romulus ve Remus’u benimser ve kendi 12 çocuğu ile birlikte büyütür. Roma’nın kuruluş dönemlerinde güzelliğiyle ün salmış bir kız. Bir bayram günü Hercules (Herkül) tapınağında tanrı ile tapınak bekçisi bahse girişirler. Zar da kim kazanacaksa ötekine ziyafet çekecek ve bu güzel kızla sevişmesini sağlayacaktır. Hercules kazanır ve Acca ile sevişir. Kız sonraları zengin bir Etrüsk’le evlenir ve yaşlı kocası ölünce bütün varlığını Roma halkına bağışlar. Diğer bir versiyonda Faustulus’un karısı yerine yanına başka bir Acca Larentina’yla ilgili aynı mit anlatılır ve bu kadın Faustulus’un karısının gömüldüğü yerde gömülüdür. Oniki Arval kardeşler Kollegiumu’nun Acca Larentina’nın oniki çocuğu anısına kurulmuş olma ihtimali kabul edilmektedir. Bkz. Herkules, Romulus, Remus, Roma Dini.
ACCADEMİA DEİ LİNCEİ: Bkz. Papalık Bilimler Akademisi.
ACCLA: (İnka). Accla Huas. Güneş Bakireleri. İnka inançlarında güneş tapınağına adanmış kadınlara verilen isim. Bu kadınların adanmasını kansız kurban türüne sokan araştırmacılar var. Accla’lae accla huası denilen yerlerde kurban törenlerinde sunulan vikunya veya alpaka yününden değerli kumaşları dokumayı öğrenirler. Ayrıca her törende mutlaka kullanılan mayalanmış Mısır içkisi chichayı hazırlamayı da öğrenirler. Bkz. İnka Dini.
ACEDİA: (Hıristiyan). Pontuslu Evagrius‘un demonları sınıflandırmasında isminin anlamı ‘manevi tembellik’ olan bir demon. Öğlen demonuda denilir ve Evagrius en tehlikeli demon olduğunu yazar. Ayrıca bu kavramı sekiz günahtan biri olarak da kabul eder. Bkz. Demonlar, Şeytan, Hıristiyanlık, Satanizm, Günah.
ACELECİLİK BAYRAMI: Bkz. Nuntarriyaşhaezen.
ACETES: (Yunan). Yunan mitlerine göre Aietes. Kafkas dağları ile Karadeniz arasındaki bir bölgenin kralı. Sihirbaz Circe (Kirke)’nin kardeşi ve güneşin oğlu. Bkz. Kirke, Yunan Dini, Aietes.
ACHAB: Bkz: Ahab.
ACHAİA: (Yahudi). Yahudilik’de halk tarafından ‘acı veren üzüntü’ olarak yorumlanan geleneksel bir şenliğin adıdır. Bkz. Yahudilik.
ACHAMOTH: (Gnostik). Gnostik literatürde yer alan bir düşmüş ilahi bir varlık; Sophia’nın bir diğer ismi. İbranca’ ‘hikmet’ anlamına gelen bir kavramdan türetilmiş olduğu söylenir. Bkz. Sophia, Gnostik, Gnostisizm.
ACHAZ: Bkz. Ahaz.
ACHEMON: Bkz. Siren’ler.
ACHERİ: (İlkel). Kuzey Amerika yerlilerinin inançlarına göre yüksek dağların tepelerinde yaşayan ve çoğunluklada çocuklara hastalık bulaştırmak amacıyla kasabalara, köylere inen küçük bir kızın hayaleti.
ACHERON: (Yunan). Yunanistanda bir nehir. Çeşitli yerlerde yeraltına doğru akması nedeniyle, eski Yunan’da bu nehrin yeraltı dünyasına yani Hades’e gittiğine inanılırdı. Bkz. Hades, Yunan Dini.
ACHİLLES: (Yunan). Aşil. Açil. Akhilleus. Yunan mitlerine göre Anadolu ve Karadeniz civarında tapınılan bir figür olmakla beraber, İlyada’da tarihsel ve mitik bir kişilik olarak tanımlanan Truva kuşatmasındaki Yunanlı kahraman. Thessal‘yadaki Myrmidon‘lar kralı Peleus ile Nereid Thetis’in oğlu idi. Tanrılar soyundan olan annesi, onu ölümsüz kılmak için, doğunca tılsımlı ateşe tuttu, ama kocası Peelus’un gelmesi ile işi yarıda kaldı. Kentaur Khiron onu büyüttü, yetiştirdi. Truva savaşı başlayınca annesi, kız elbiseleri giydirerek Skyros adası kralı Lykomedes’in kızları arasına gönderdi, saklamak istedi. Ama Odysseus başka Yunan prensleriyle adaya gelip, çarşıda bir satıcı imiş gibi önüne çeşitli mücevherler, silahlar koydu. Sonra birdenbire savaş boruları çaldırmaya başladı. Öteki kızlar kaçarken, Aşil, önünde duran silahlara el attı. Böylece kimliği ortaya çıktı. Truva’ya gitmeye mecbur kaldı. Lykomedes‘in kızı Deidamia’dan Patroklos (Neoptolemos) adında bir oğlu olmuştu. Dostu Patroklos, silah ustası ve hocası Phoiniks, Myrmidonlar 50 gemiye binerek Truva’ya doğru yola çıktılar. İlyada destanı Aşil ile Agamemnon arasında Truva önünde çıkan bir kavga ile başlar. Agamemnon Brises’i Aşil’in elinden almıştır. Aşil buna kızdığı için savaştan çekilir. Zeus’da savaş talihini Truvalı’lara doğru yöneltir. Çok sıkışan Agamemnon Aşil’e Odysseuss, Aias ve Phoinks’den kurulu bir ricacılar heyeti gönderir. Hediyelerle beraber Brises’i geri vermeyi kabul eder. Fakat Truva kahramanı Hektor, Yunan gemilerini ateşe vermeye kalkınca Aşil kendi silahlarını arkadaşı Patroklos’a verir, savaşa onu gönderir. Aşil’in talimatı dışında davranan Patroklos öldürülür. Aşil’in silahları Hektor‘un eline geçmiştir. Aşil bunun üzerine savaşa kendisi katılır. Annesi Thetis’in , tanrı Hephaitos’a yaptırdığı yeni silahları kuşanır. Hektor’u öldürür. Ölüsünü savaş arabasına bağlayarak yerlerde sürükler. Homeros’tan sonraki destanlar Aşil’in Memnon ve Amazonlar kraliçesi Penthesileia ile de savaştığını yazar. Kaderi Aşil’in Truva’nın alınmasından önce ölmesini gerektiryordu. Paris’in attığı bir okla topuğundan vurularak öldürüldü. Annesi onu ölümsüz kılmak için ateşe topuğundan tuttuğu için sadece topuğundan vurularak öldürülebilirdi. Bkz. Hektor, Hephaitos, Kentaur, İlyada, Agamemnon, Nereid, Penthesileia, Truva, Odysseus, Myrmidon.
ACHİYALATOPA: (İlkel). Afrika kabilelerinden Zunilerin mitolojilerinde ismi geçen ucube ve göksel bir dev.
ACI BAY: (Türk). Manas destanında adı geçen, Manas’a bağlı, onun ‘keskin dilli’ diye nitelendirdiği yiğitlerinden biri. Bkz. Manas.
ACICILIK: (Hıristiyanlık). Dolorisme. Elemiyye. Hıristiyanlıkta ‘din’ ve ‘sır’ alanında ilahi güce yaklaşma, arınma ve yükselmenin ancak acı çekerek elde edileceğine inanma. Bkz. Hıristiyanlık.
ACİDUM PİNGUE: (Simya). Ateşten çıkıp kireci meydana getirdiğine inanılan bilinmez madde. Ortaçağ simyacıları, kireçtaşından kireç elde etmek için bir bilinmeyen Acidum Pingue (Yağ asidi)’nin ateşten çıkararak kavrulan kireçtaşıyla birleştiğine ve kireci meydana getirdiğine inanırlardı. Bkz. Simya.
ACİNASATİ: (Hint). Hintli çilecilerin giydiği antilop derisi veya keçi derisi. Bkz. Hinduizm.
ACİNTYA-BHEDABHEDA: (Yoga). Yoga öğretisine göre idrak edilemeyen, farklılıkta birlik anlamında bir kavram. Bkz. Yoga.
ACİR: (İslam). Kiraya veren, kira akdinde kiralananın sahibi, iş akdinde işçi anlamında bir kavram. Acir, kira veya iş akdinde akdi yapan tarafı ifade eder. İslam hukukçularının çoğunluğuna göre icare akdinin şartları; icap, kabul, akdin tarafları ve akdin konusu yani menfaat ve ücret olmak üzere dört tanedir. Hanefilere göre ise, yalnız icap ve kabul rükün olup, diğerleri akdi tamamlayan şartlardır. Akdi yapanlar acir (mucir) ile müstecir (kiracı) dan ibarettir. Akdi yapan tek kişi olabileceği gibi bir topluluk da olabilir. Mesela, bir köy halkı bir öğretmen veya bir imam yahut bir müezzin tutsa, bunlar hizmet yapınca ücretlerini köy halkından isterler. Kira akdinin meydana gelmesi için akdi yapanların akıllı olması gerekir. Bu yüzden akıl hastasının veya temyiz kudretine sahip olmayan küçüğün yapacağı kira akdi geçerli olmaz. Hanefilere göre, velisi izinli olan mümeyyiz küçüğün, gabn olmayan bir ücret karşılığında yapacağı kira akdi geçerlidir. Şafiiler ise böyle bir kira akdini mutlak olarak geçersiz sayarlar. Ancak böyle bir akit yapılmışsa kiraya veren kira bedeline hak kazanır. Eğer mümeyyiz küçük, kiraya vermeye izinli değilse, akit velisinin icazetine kadar askıda kalır. Çocuğun şahsı veya malı üzerinde veli olan kimsenin yapacağı kira akdi geçerlidir. Çocuk, kira süresi bitmeden önce büluğ çağına girerse, akit, süre sonuna kadar devam eder. Ancak velisi, çocuk üzerinde iş akdi yapmışsa, bu akit büluğ ile sona erer. İcare akdi taraflarının -eğer erkekse- mürted olmaması gerekir. Çünkü mürtedin mali tasarrufları askıdadır. İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise mürtedin tasarrufları geçerlidir. Bkz. İmam, Müezzin, Şafii, Hanefi, İmam Ebu Yususf, Ebu Muhammed, Mürted, İslam.
Yaşar Sıdkı Ateş
www.inanclarsozlugu.com ACİTAKESAKAMBALİN: (Hint). Hindistan’daki en eski maddeci, heretik din bilgini. Bkz. Heretiklik, Hinduizm.
ACİVA: (Hint). Cayna’cılığa göre ‘canlı olmayan töz’. ‘ruh’ ya da ‘canlı madde’ demek olan civa’nın zıtıdır. Dörde bölünür: 1. Akasa (uzam), 2. Dharma (devinimi olanaklı kılan şey ), 3. Adharma (devinimsizliği olanaklı kılan şey), 4. Pudgala (madde). Pudgala sonsuz olmakla beraber, atomlardan oluşur. Değişime ve gelişime uğrar. Hem büyüktür (görülebilir), hem de incedir (duyularla algılanamaz), görülmeyen karman (neden bildiren), yani ruha yapışıp onun üzerine çöken madde ince pugdala’ya örnektir. Aciva’nın ilk üç tipi hem ruhun hem de maddenin varlığı için gerekli koşullardır. Bu kavramlarin bazıları Budhacı felsefede de kullanılır, fakat yüklendikleri anlamları farklıdır. Bkz. Caynizm.
ACİVİKA: (Hint). Hindistan’da Budhizm ve Caynizm ile aynı dönemlerde ortaya çıkan çileci bir tarikat. Goşala Maskariputra (Gasola Makkahaliputta) tarafından kuruldu. Bu tarikatla ilgili bilgileri Buddhist ve Caynist kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Bunlara göre Goşala (Gasola) aşağı bir kasttan gelmekteydi ve Budha’nın ölümünden kısa bir süre önce, Mahavira ile aralarında çıkan bir tartışma sonucu ölmüştür. Tahminen M. Ö. 484’e doğru. Bu tarikatın ruh göçüne ilişkin inançlarında determinizm hakimdir. Diğer tarikatlar ruh göçü esnasında insan kaderini iyileştirebileceğini kabul ederlerken, Acivikalar evrendeki bütün olayların ve insan kaderininde, Niyati (sanskiritçe: kural, kader) denilen bir güç tarafından belirlendiğine inanırlar. İnsanın kaderini değiştirme çabaları işe yaramaz. Nasıl bir ip yumağı fırlatıldığında açılıyorsa insan da kaderinde ne varsa onu yaşayacaktır. Niyati böyle davranmalarına karar verdiği için Acivikalar sade bir hayat sürerler. M. Ö. 3. yy’da güçlenen tarikat sonradan zayıfladıysa da , bugünkü Maysur eyaletinin bulunduğu topraklarda 14.yüzyıla kadar varlıklarını sürdürdüler. İnançlardaki değişikliklerle kurucularına tapınılmaya başlandı. Niyati inancı, tüm değişmelerin aldatıcı olduğunu ve herşeyin sonsuza kadar hareketsiz kaldığını kabul eden bir öğretiye dönüştü. Bkz. Mahavira, Gosala, Caynizm, Budhizm.
ACİZİYYE: (İslam). Sadiyye tarikatının dört kolundan biri. Bkz. Sadiyye, Taglebiyye, Vefaiyye, Selamiyye.
ACOLMİLTZİ: (Aztek). Aztek inançlarında yeraltı tanrılarından biri. Bkz. Aztek Dini.
ACOLNAHUACATL: (Aztek). Aztek inançlarında yeraltı tanrılarından biri. Bkz. Aztek Dini.
ACORN: (Germen). Nors mitolojilerinde hayatın ve Thor’un gizeminin sembolü. Bkz. Thor.
ACRON: (Roma). Sabin şehri kralı. Sabinlerin kaçırılmasında , Romulus’e karşı savaşta başı çekti. Romulus’un meydan okumasını kabul etti. İki önder ordularının önünde düello ettiler. Romulus Acron’u öldürdü ve zırhını Katolum üzerindeki Jupiter feretrius’a adadı. Bu Opima Spolia adetinin başlangıcı oldu. Bkz. Romulus, Remus, Roma Dini, Opima Spolia.
ACTA SANCTORUM: (Hıristiyanlık). Bütün azizlerin hayatını anlatan kitap kolleksiyonu. Bu koleksiyonu ilk olarak hazırlamaya başlayan kişi Belçikalı Cizvit Rosweyde’dir. Acta Sonctorum ilk olarak 1643‘de yayınlanmıştır. Rosweyde’nin ölümünden sonra bu kitabın diğer ciltlerinin yayınlanması Booland tarafından devam ettirilmiştir. Bkz. Aziz, Hıristiyanlık.
ACTAEON: (Yunan). Akteon. Yunan mitlerine göre tanrıça Artemis’i yıkanırken gören bu sebeble tanrıça tarafından bir geyiğe çevrilip kendi av köpekleri tarafından parçalanan Yunanlı avcı. Bkz. Artemis, Yunan Dini.
ACTİUM: (Yunan). Yunan mitlerine göre Yunanistan’da Apollon şerefine şenlikler düzenlenen eski bir şehir. Bkz. Apollon.
ACTS OF PAUL: Bkz. Paul’un İşleri.
ACUECUCYOTİCİHUATİ: (Aztek). Aztek inançlarında okyanus, nehirler ve yağmur yağdırma tanrıçası. Bkz. Aztek Dini.
ACUL: Bkz. Patrik John.
ACUN: (Türk). Eski Türkçe’de dünya anlamına gelen bir kavram. Bu dünya, maddi dünya olmaktan ziyade, ‘İnsanlık dünyası’ dır. Toprak ve su yığınından ibaret olan dünya, eğer insansız kalsa idi, hiçbir manası olmayacaktı: ‘Bu dünya, insanlıkla birlikte düşünüldüğü için, insanların hayatı gibi fani ve yine insanların talihi gibi dönek ve kahpe bir dünya idi’. Bunun için eski Türkler yeryüzünde yaşayan varlıkların tümüne, ‘Acunlar’ demişler ve bu suretle Acun deyimi ile de, ne demek istediklerini daha açık olarak göstermişlerdi. Eski Türkler, yeryüzünde yaşayan insanlara ‘Acunluk’ derlerdi. İnsanlar nihayet dünya için yaratılmış, dünyalık ve bu dünya içinde güçleri ile kuvvetleri yeter olan varlıklardı. Onların iyilik veya kötülükleri, tanrının insanlara bahşettiği talihe, yani, ‘Kut’a bağlı idi. Tanrı onlara kut verirse, zaten herkes iyi olur; kurt kuzuya bile katılıp giderdi: İnsanları idare eden ve hükümdara da ‘Acuncı’ denir. Fakat, Acuncı unvanı, daha çok bütün insanlığın hükümdarına verilen bir ad idi. Bkz. Kut, Türk Dini.
ACUNCI : Bkz. Acun.
ACUNCULAR : Bkz. Acun.
ACUNLUK : Bkz. Acun.
ACZ: (İslam). Bir nesneye gücü yetmemek, kudreti olmama durumu, güçsüzlük, yetersizlik. Bu sıfatları üzerinde bulunduran kimseye de aciz denir. Acz, kudretin zıddıdır. Bir şeyi yapmaya gücü yetmeyen kimse ondan acizdir. İslam’da yükümlülükler kudrete bağlıdır. Bir şeyi yapmaktan aciz olan onunla yükümlü değildir. Allah hiç kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle yükümlü tutmaz. Allah kullarının aciz kaldığı konularda onlar için bazı kolaylıklar getirmiştir. Mesela su bulamayan ya da kullanmaktan aciz olan kimse teyemmüm eder. Namazda ayakta durmaktan aciz olan kimse namazını oturarak kılar, oturmaktan da aciz ise işaretle kılar. Ramazan orucunu tutamayacak kadar hasta ve aciz olan kimse yer, sonra iyileşince kaza eder. Hacca gitmeye kudreti olmayana hac farz değildir . Acz, ehliyet arızalarındandır. Bir işi yapmak için insanın ona ehil olması gerekir. Buna eda ehliyeti denilir ki iki kısma ayrılır: Ehliyet-i Kasıra ve Ehliyet-i Kamile. Bkz. Ehliyet-i Kasıra, Ehliyet-i Kamile, İslamiyet, Hac, Oruç, Namaz.
AÇA PİTTİ: (Çuvaş). Çuvaşların geleneksel inançlarında yenidoğan çocuğu soy üyeliğine kabul etmek için yapılan törenlerden biri. Yenidoğan onuruna lapa verilmesi demektir. Bu törene katılan yakın akrabalar ve komşular bebeğin annesine lapa veya çorba getirirler. Bu tören’in temelinde lohusanın doğumunun ilk günlerinde bakıma ihtiyacı olduğu düşüncesi yer alır. Bkz. Çuvaş Dini.
AÇANA ÇİKİÇE: (Çuvaş). Çuvaşların geleneksel inançlarında yenidoğoan çocuğu soy üyeliğine kabul etmek için yapılan törenlerden biri. Yenidoğan onuruna peynir verilmesi demektir. Bu törene akrabalar ve komşular davet edilir. Törende masa üzerine ekmek, ekmek üzerine de peynir konur. Sonra ayağa kalkılır ve yaşlı birisi yenidoğan için dua eder. Bkz. Çuvaş Dini.
AÇANA ÇÜKCE KÜRTNİ: (Çuvaş). Çuvaşlarda her ailenin kendi soyu için yaptığı tören. Bu tören çocuğun dini törenler halkasına katılması için yapılır. Ayrıca aileye yeni bir gelin geldiğinde de yapılır. Bu törenle artık onlarda ailenin bir ferdi olarak kabul edilir. Tören için ailenin bütün fertleri biraraya gelir. Daha sonra tarlada yanlı duran bir ağacın yanına çocuk götürülerek orda kendi kültürlerine ait bir ad verilir. Benzer uygulamalara Çuvaşların din değiştirmelerinden sonra da rastlanmıştır. Çuvaşların iki adı vardır. Biri bu tören esnasında verilmiştir. Bu isimlerden vaftiz esnasında verileni resmi işlemlerde kullanılır. Bkz. Çuvaş Dini, Ad.
AÇARİYA : (Hint). Hoca, öğretmen.
AÇELYA: (Çin). Dujuanhua. Duçüanhua. Guguk çiçeği adı da verilen bu çiçek Çin inançlarında genellikle güzel bir kadına benzetilir. Çin guguk kuşunun (du-juan) Sişuan folklorunda önemli bir yeri vardır. Guguk kuşunun gece boyunca sabaha kadar öttüğüne ve sabah onu ilk duyan kişinin sevdiğinden ayrılacağına inanılır. Sişiuan’da yaygın olan Açelya’nın Çince adını, guguk kuşunun boğazındaki kırmızı renkten aldığı varsayılır.
AÇIĞA VURAN AKIL: (Parapsikoloji). Uyuşturucu maddeler içeren bitkilerin sağladığı bilinç değişmesi. Bkz. Parapsikoloji.
AÇIĞA VURULAN RÜYA: (Parapsikoloji). Yeniden doğuşun kişisel bir rüya olduğu inancı. Bkz. Reenkarnasyon, Parapsikoloji.
AÇIK AĞIZ: (Türk). Kırgız Tengricilik inancında yapılan her yemekten ateşe atılmasında dolayı ateşe verilen isim. Bkz. Ateş, Tengricilik.
AÇIK BAŞ: (İslam). Tevazu göstergesi olarak yalınayak, başı açık gezen dervişler verilen isim. Bkz. Tasavvuf, Derviş.
AÇIK DESTE: (Parapsikoloji).Bir kart tahmin destesinde seri kartların kullanılmasına verilen isim. Bkz. Kapalı Deste, Parapsikoloji.
AÇIK RÜYA GÖRME YOLUYLA BİLGİ DERLEME: (Parapsikoloji). Başkalarının aklından geçenleri okuma veya gaipten haber verme kabiliyeti anlamına geldiği gibi bilginin paranormal kaynaklanması yeteneğinede denilir. Kehanet, olağanüstü seslere duyarlılık, ruhsal sezgi, önsezi gibi yetenekler bu işlem için kullanılan yeteneklerdir. Bkz. Parapsikoloji, Kehanet.
AÇIK RÜYA GÖRME: (Parapsikoloji). Bir insanını gördüğünün rüya olduğunun farkına vardığı durum. Bkz. Parapsikoloji.
AÇIK UYUŞMA: (Parapsikoloji). OM. Kart tahmin uygulamasında anahtar kartların yüzü yukarıya dönük bir şekilde yer alması. Bu uygulamada denek yaptığı tahmine göre her bir anahtar kartını önceden bilinmeyen kartların önüne koyar. Bkz. Parapsikoloji.
AÇILAR: (Astroloji). Etkili kuvvetlerin (gezegenlerin) birbirleriyle olan pozisyonlarına verilen isim. Açılar, gök cisimlerinin arasındaki devresel ve geometrik karşılıklı ilişkidir. Bu açısal ilişkilerin bazıları uyumlu etki gösterirken, bazıları ters, bazıları da değişkendir. Tıbbi ve psikolojik çalışmalarda olduğu kadar, radyo sinyalleri ve barometrik değişiklikler de, bu açıların son derece önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bkz. Astroloji.
AÇIRĞA: (Türk). Türk destanlarından Er-Töştük’de adı geçen Abırga gibi, hayat ağacını bekleyen yılan, ejderha. Bkz. Abırga, Türk Dini.
AÇİL: Bkz. Achilles.
AÇLIĞIN KOVULMASI: (Roma). Eski Roma inançlarında Agnus castus ağacının dallarıyla bir köleyi dövmek şeklinde yapılan tören. Dövme işinden sonra köleyi siteden kovarken törene katılanlar ‘açlığı kovalım, refah ve sağlık gelsin’ şeklinde bağırırlar. Bkz. Roma Dini.
AÇLIK: (Yunan). Eski Yunan inançları ve mitlerinde Gece’nin çocuğu. Bkz. Boulimos, Yunan Dini.
AÇMAK: (Çin). Kai. Çince’de açmak ve gizlemek kavramları arasında bir bağlantı vardır. Ahlak kurallarına aykırı herşey gizlenmelidir. Chi (utanç) Kofüçyüs ahlak anlayışının ana kavramlarındn biridir. Bkz. Konfüçyüscülük.
AÇTAR: (Arap). İslamiyet’ten evvel Arap‘ların Venüs gezegeni tanrısı. Bkz. Arap Dini.
AÇVATTHA: Bkz. Bodhi Ağacı.
AÇYUTA: (Hint). ‘Düşmez, sağlam’ anlamında Krişna’nın dolayısıyla tanrı Vişnu‘nun isimlerinden biridir. ‘Ey Açyuta, arabamı iki ordunun ortasında durdur ki savaşmak isteğiyle orada toplanmış olanları görebileyim’ diye geçer (Bhag: I, 21). Bkz. Krişna, Vişnu, Hinduizm, Bhag.
AD BÜYÜSÜ: (Genel, İlkel). Bir kişinin adı üstüne yapılan büyü çeşidi. İnsanı meydana getiren özelliklerden biri olan ad sadece sosyal bir kişiliği anlatmaz aynı zamanda majik anlamda bir gücü de anlatır. Onun için çocuğa gelişi güzel bir ad verilmeyip çoğu zaman majik değer taşıyan nesnelerden birinin adı verilir. Ad insanın bir parçası olduğuna göre ad üstünde yapılacak ak yada kara büyü ‘parçanın başına gelenin bütününde başına geleceği’ ilkesiyle, sahibini de etkileyeceği düşünülür. İlkel düşünceye göre birinin adını bilen onu büyüsel yönden etkileyecek gücü elde etmiş sayılmaktadır. Bkz. Ad.
AD GENTES: (Hıristiyan). İkinci Vatikan Konsilinde alınan kararlardan bir tanesi. Kilise’nin misyonerlik faaliyetleri hakkındaki karardır. Bkz. İkinci Vatikan Konsili, Misyonerlik.
AD GRADUM: (Hıristiyanlık). Cizvitlerin tarikat yapılanmasında bir insanın Cizvit olabilmesi için girmesi gereken son sınav. Bu sınava girebilmek için ilahiyat alanında doktora, yüksek lisans veya bunlara denk dereceleri almak gerekmektedir. Bu sınavı geçenler dört yemini yapmak hakkına sahip olurlardı. Bkz. Dört yemin, Cizvitler.
AD KAVMİ: (İslam). Kur’an’da adı geçen eski bir Arap kavmi. Ad kavminin yaşadığı beldenin ismi Ahkaf’tır. Müfessirler Yemen ile Umman arasındaki geniş bir beldenin, bu isimle anıldığını kaydederler. Kur’an’da: ‘Ad (kavmi)ne gelince: Onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve ‘Kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş!..’ dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ı -ki o, bunlardan pek kuvvetlidir- hiç düşünmediler mi? Onlar bizim mu’cizelerimizi bilerek İnkar ediyorlardı’. (el-Fussilet, 41/15) şeklinde geçer. Fiziki yapıları hakkında değişik rivayetler vardır. Fakat gerek boy, gerek fiziki güç olarak, gayet kuvvetli oldukları bilinmektedir. İslam inancına göre Adem’in boyu altmış zira(arşın)’dır. Kendisinden sonra gelen nesillerin giderek kısaldığını iddia edenler, Ad kavminin boyunun altmış ziradan aşağı olduğunu ifade etmişlerdir. Bazı müfessirler (yorumcular) ise, Ad kavminin, boy itibariyle Hz. Adem‘den de büyük olduğu üzerinde durmuşlardır. Hud döneminde Ad kavminin lideri Şeddad’tır. Temel hedefi, yeryüzündeki bütün insanları kendisine boyun eğdirmektir. Heykeller çevresinde geliştirdiği siyasi yorumlarla, zorbalığı ve kan dökmeyi meşru gösterme gayretinde olmuştur. (Hud, 11/59). Bu lider Hud’ un tebliğine muhatap olmuştur. Fakat gerek kendisi, gerek kavmi, vahye karşı, heykellerine ön planda yer veren mevcut siyasi yapıyı savunmuştur. Nitekim Kur‘an’da: ‘İşte Ad kavmi!.. Onlar Allah’ın ayetlerini bilerek inkar ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Böylece başları (liderleri) olan her zorbanın emrine uyup gittiler. Onlar bu dünyada da, kıyamet gününde de lanet cezasına tabi tutuldular’ (Hud, 11/59-60) şekline ifade yer almaktadır. Keza İslam inancına göre Ad kavmi heykel‘lere izafe edilen siyasi teorilere ve zorbalara boyun eğdiği için, lanetlenmiştir. İslam‘a göre Ad kavmi, gerek siyasi, gerek ekonomik açıdan büyük bir güçtü!.. ‘Bağ-ı İrem’ diye anılan; muhteşem sarayların süslediği büyük bir şehir, dillere destan olmuştu!.. Kur’an’da ‘Ey Muhammed, Rabbinin, ülkelerde benzeri yaratılmayan, sütunlara (büyük saraylara) sahip İrem şehrinde yaşayan Ad kavmine ne yaptığını görmedin mi?’ (el-Fecr, 89/6-8) denilmek suretiyle, bu mahiyet meydana konulmuştur. Ad kavmi, yeryüzünde kendilerinden daha güçlü hiçbir şeyin bulunmadığına inanmışlardı. Kendi içlerinden Hud’a peygamberlik görevi verildiğinde, büyük bir mücadele başladı. Ad kavmi ve sonucuyla ilgili Kur‘an’da şu ayetler yer almaktadır; ‘Hani kardeşleri Hud onlara: ‘Allah’dan korkmaz mısınız?’ demişti. ‘Şüphesiz ben size gönderilmiş, emin bir peygamberim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatım alemlerin Rabbinden başkasına aid değildir. Siz her yüksek yerde bir alamet (saray, kule) bina edip, eğlenir misiniz? Tutup yakaladığınız vakit, zorbalar gibi yakalar mısınız? Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Size bilip durduğunuz şeylerden (nimetlerde) yardım eden, size davarlar, oğullar, bağlar, ırmaklar ihsan eden Allah’tan sakının. Ben cidden üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.’ (eş-Şuara, 26/124-135). ‘(Ad) kavminin ileri gelenlerinden kafir bir cemaat de: ‘Biz seni muhakkak bir beyinsizlik içinde görüyoruz. Seni muhakkak yalancılardan sayıyoruz’ dedi. (Bunun üzerine Hud) ‘Ey kavmim’ dedi. Bende hiç beyinsizlik yoktur. Fakat ben alemlerin Rabbi tarafından (gönderilmiş) bir peygamberim. Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum. Ben sizin emin bir hayırhahınızım. Size o korkunç akıbeti haber vermek için içinizden bir kimse (vasıtasıyla) Rabbinizden size bir ihtar gelmesi tuhafınıza mı gitti? Düşünün ki o, sizi Nuh kavminden sonra hükümdarlar yaptı, size yaratılışta onlardan ziyade boy-pos (ve kuvvet) verdi. O halde Allah’ın nimetlerini unutmayıp hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.’ (el-A‘raf, 7/66-69). ‘Dediler ki: ‘Sen bize yalnız Allah’a kulluk etmemiz, atalarımızın ibadet etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin? O halde sıddıklardan (doğru sözlülerden) isen bizi tehdit etmekte olduğun şeyi (azabı) getir bize!..’ (el-A’raf, 7/70). ‘ Bize, bizi ilahlarımızdan (heykellerimizden, putlarımızdan) alıkoymak için mi geldin? Doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir.’ (el-Ahkaf, 46/22). ‘Dediler ki: ‘Ey Hud!.. Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle tanrılarımızı (heykellerimizi, putlarımızı) bırakmayız. Senin söylediklerine inanıcılar da değiliz. Biz: ‘Tanrılarımızdan bazıları seni fena çarpmış ‘ (demekten) başka bir şey söylemeyiz.’ (Hud, 11/53-54). ‘Biz azaba uğratılacak da değiliz’ (eş-Şuara, 26/138). ‘Eğer şimdi yüz çevirirseniz (ne diyeyim). Ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize diğer bir kavmi getirir de, ona (Allahü Teala ‘ya) hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Rabbim her şeyi koruyandır’ (Hud, 11/57). ‘Artık onu (azabı) vadilerine doğru gelen bir bulut halinde görmüşlerdi. Dediler ki: ‘Bu bize yağmur verici bir buluttur.’ (Hud) ‘Hayır’ (dedi) bu çarçabucak gelmesini talep ettiğiniz (bu hususa beni sıkıştırdığınız) şeydir. Bir rüzgardır ki, onda elem verici bir azab vardır. O (Rüzgar) Rabbimin emriyle her şeyi helak edecektir.’ (el-Ahkaf, 46/24-28). ‘Ad kavmi (Peygamberleri Hud’u) yalanladı. İşte benim azabım (ve bundan evvel) tehditlerim nice imiş (düşünün). Çünkü biz (haklarında) uğursuz ve (uğursuzluğu) sürekli bir günde onların üstüne çok gürültülü bir fırtına gönderdik. (Öyle bir fırtına) ki, insanları, sanki onlar köklerinden sökülmüş hurma kütükleri imiş gibi ta temelinden kopar(ıp, helake) uğratıyordu’ (el-Kamer, 54/18-20). ‘Hud’u ve beraberindeki iman edenleri rahmetimizle kurtardık.’ (el-Araf, 7/22). Ezoterik öğretilerde Ad Atlantisle özdeşleştirilmektedir. Bkz. Hud, el- Fecr, eş- Şuara, el- A‘raf, el- Ahkaf, el – Kamer, Mucize, İslamiyet, Peygamber, Kulluk, Atlantis, Semud.
AD MAJOREM DEİ GLORİAM: (Hıristiyan). Cizvitler’in meşhur düsturları. ‘Tanrı‘nın azamet ve şanının daha yükselmesi için’ anlamına gelir. Bkz. Cizvitler.
AD: (Genel). İsim. Bir insanı ötekilerden ayırmaya yarayan sözcük. İlkeller adın büyüsel bir etkisi olduğuna inanırlar ve tanımadıkları kimselere, kendilerine büyü yapılabileceği korkusuyla, adlarını söylemezlerdi. Bu inanç ilk insanlarda belirmiş ve gittikce genelleşip çeşitli biçimler alarak günümüze kadar sürmüştür. Ayrıca ad’da yaşanılacağına da inanılır, bu yüzden babaların-anaların ve büyükbabaların-büyükanaların adları yeni doğan çocuklara verilirdi. Çocukları yaşamayan ailelerin çocuklarına ‘yaşar’, çocuğun akıllı olmasına önem verenlerin ‘zeki’ vb. gibi adlar vermeleri adın kişiliği oluşturduğu inancına dayanır. Bazı ilkeller canlarını almaya geleceğine inandıkları ölüm meleğini veya başka ruhları aldatmak için ‘ad‘ değiştirirler. Bazı ilkellerde ergenlik çağında bir delikanlıya başka bir ad vererek yeni bir kişilik kazanmasını sağlarlar. Birçok milletlerde, kavim ve kabilelerde ad, bütün bu inançların ürünü olarak, törenlerle verilir ve ad günleri kutlanır. Kişiliği tesbit eden ilk unsurlardan biridir ad. Bir insana hitap etmeye yaradığından topluluğa kişi üzerinde etkileyebilme fırsatıda verir ve bu yönüylede toplumsal bütünleşmeyi ifade eden somut bir öğedir. Mısırlıların mezarlar ve dikilitaşlara şecereleri uzun uzun yazmaları ve şecerelerin ölü yaşıyormuşcasına tekrarlanması ad’a verilen önemi gösterir. Ad, tanrılar, insanlar ve hayvanlarda ortak bir kişilik unsurudur. Tanrılar, insanlar ve hayvanlar arasında esasa değil seviyeye bağlı bir farklılık vardır. Hayvan sahibi ile hayvan arasındaki ilişkiden dolayı hayvanların kişisel adları yoktur. İnsanların her zaman bir adları ve bazen de lakap veya göbek adları vardır. Tanrının veya tanrıların sonsuz sayıda adları vardır. Tanrıya veya tanrılara ulaşabilmek için bu adların sıralandığı dualar vardır. Eski Mısırlılar’da Ra’nın gizli bir adı vardı. Bunu bilmek iktidara sahip olmak demektir. tanrıça İsis hileyle bu adı ondan çalıp onu hükmü altına almaya ve bütün dünyayı egemenliği altına almaya çalışmıştı. Ancak bunun anlatıldığı mitde amacına ulaştığı ve bunu oğlu Horus’a bile söylemiş olduğu belirtilsede papirüslerde bu adı anmaktan Mısırlılar çekinmişleridir. Fakat Mısır ve Yunan papirüslerinde de tanrılar üstünde güç sağlayabilecek çok sayıda gizli adlar yazılıdır. Diğer taraftan bu adın yazılmasından çekinilmesinin sebebi en büyük büyücü bile zamanın ve mekanın efendisine boyun eğdirecek güçte değildi. Ad taşıyana güç kazandırsada bu kişi mezara kapatıldığına adının söylendiği, hayata çağrıldığı durumlar, mezardakinin, , ziyarete gelen kimsenin sunmak için getirdiği içeceklere, armağanlara eşlik etmesi için Ba’sını gönderdiği durumlar nadirdir. Ölü’yü diriltecek gerçek bir dua çok karmaşıktır, başarıya ulaşması için bütün tanrıları törenle bu duaya davet etmek gerekir; Khonsuemheb hikayesinde olduğu gibi. Kişiliği oluşturan özelliklerden biri olan ad, sadece sosyal bir kişiliği anlatmaz aynı zamanda majik anlamında bir gücü de ifade eder. Adın bir çocuğa yakıştırılmasında çocuğun karakterini, geleceğini, toplum içindeki yerini ve başarısını damgalayacak, biçimlendirecek sembolik bir öz taşımasına dikkat edilir. Ad’ın ifade ettiği anlamı ve ve niteliği sahibine geçirdiğine inanılmaktadır. Ad, insanın bir parçası olduğuna göre ad üstüne yapılacak ak ya da kara büyü ‘parçanın başına gelenin, bütünün de başına geleceği’ ilkesi gereği, sahibini de etkileyecek demektir. İlkel düşünceye göre birinin adını bilen, onu büyüsel yönden etkileyecek gücü elde etmiş sayımaktadır. Onun için ilkellerin çoğu tanımadıkları kimselere adlarını söylememektedirler. Çince‘de şahıs adları iki bölümden oluşur. Çinliler önde gelen ve tek bir heceden oluşan bir soyadı veya aile adı (xing) taşırlar. Soyadlarının sayısı dörtyüzden fazla değildir. Bundan dolayı Çinde milyonlarca ‘wang’, ‘li’ vardır. M. S. 1911’e kadar aynı soyadı taşıyan insanların birbirleriyle evlenmelerine izin yoktu. Çin devriminden önce bir kadın evlendiğinde aile adını tamamen kaybetmez, kocasının ailesinin yani yeni ailesinin soyadıyla birlikte taşırdı. Çin’li çocuğa doğduğunda bir bebek adı verilir. ‘küçük arslan’, ‘küçük tombul bebek’ gibi. Büyüdükce genelde iki sözcükten oluşan bir ad verilir. Bu ad (ming) soyağacına yazılır. Sadece aile bu adı bilir, üçüncü şahıslarla ilişkilerde bu ad kullanılmaz. Ailelerin kendi içlerinde ‘şifreleri’ yani her sözcüğünün bir bölümünün, kişinin adını yansıttığı şiirleri vardır. Aynı soyadını taşıyan iki Çin’li karşılaştığında, biri diğerine ming adını, gerekirse şiiri söyler böylece öteki karşısındakinin akrabası olup olmadığını, aynı kuşaktan gelip gelmediklerini, yada ondan daha yaşlı mı, daha genç mi olup olmadığını anlar. Böylece karşısındakiyle konuşurken hangi üslubun seçileceğine karar verilmiş olunur. Ayrıca bir sahtekarın kendini akraba olarak tanıtması engellenir. Çocuk ikinci adını on yaşında bazen de daha geç alır. Baba çocuğuna uygun, karakterine uyan ya da çocuğun geleceğiyle ilgili kendi isteğine ait bir veya iki heceden meydana gelen bir ad koyar. Bir özel addır (zi) bu. Simgeseldir. Aile içinde, bir erkek ya da kızkardeşten söz edilmek istenirse, aile üyelerini belirleyen ifadeler kullanılır; ‘ortanca ağabeyim’, ‘en küçük üçüncü kardeşim’gibi. Aile içinde bir erkek kardeşe hitap edilirken sadece ‘ortanca ağabeyim’ ya da teyzeden söz edilirken ‘iki numaralı teyzem’, ‘ortanca teyzem’ vb. denildiği de olur. Sanatçılar tablolarını hitap ettikleri kişiye göre, istedikleri adlarıyla imzalarlar. Ressamların kullandıkları değişik adları yazan özel müracaat kitapları vardır. Çince’de şahıs adları onu taşıyanların kişilikleri hakkında bilgi verir ve standart adlardan oluşmaz. Sayan- Altay Türklerinin mitolojilerinde kainat adlandırma yoluyla yaratılmıştır. Herşey sağır ve sessizken, baştanbaşa sularla kaplı sonu olmayan bu dünya adlandırılarak yani anlamlandırılarak yaratılmıştır. Çünkü adı olmayan birşeyin kendiside olmaz. Azerbaycanlılar arasında ki bir inanışa göre kainattaki herşeyin adını Korkut Ata vermiştir. Yakutlarda ad verme işlemi Ulu Ana’nın görevidir. Ad’la can birbirine bağlantılıdır. Erlik erdemini gösteren ‘Er’ adını almak Erlik’le ve öbür dünyayla bağlantılı olduğu için yeniden doğmakla eşanlamlıydı. Eski Türklerde çocuk doğmadan ölürse ondan sonra doğacak çocuğa ‘Adsız’ ismini koyarlardı. Bu adla daha fazla yaşayacağına inanılırdı. Ad koyma birçok mitolojik motifle süslüdür; ağaçta oturan bir ihtiyar, hızır, göksakallı bir insan, tanrının ad koyması gibi motifler taşır. İslamiyetin kabulünden sonra ad koymak Türklerde İslami ögeler taşımaya başladı, İslam geleneklerine göre davranıldı. Ayrıca eski Türklerde ve Türk mitolojilerinde kahramanlık göstermeden çocuğa ad konulmazdı. Aborjinler’de ise doğan bebeğe bir ad verilir; ama bu adı hayatının sonuna kadar taşıyacağı anlamına gelmez. Aborjinler bilgelik kazandıklarına inandıkça adlarını değiştirir. Eskiyen ad bırakılır ve kim olduklarını daha iyi tanımladığına inanılan ad alınır. Eski çaglarda ilk ad koyan kişi, çevresindekilerin gözünde gizemli bir üstünlüğe sahipti. Çünkü varlıklar kazandıkları adla dil dünyasındaki yerlerini almakta, yeni boyutlar ve yeni bir yaşam kazanmaktadırlar. Adı olmayan anılamaz, yok sayılır. Bugün varlıkların adlarının olması bize çok sıradan gelebilir, ama o çağın koşullarını düşünecek olursak; ad konulmadan önceki ve sonraki günleri kısacık ömründe peşpeşe yaşayan, iki dönem arasındaki farkı, konuşamama ve konuşabilme farkını gören topluluk üyeleri için, olağanüstü bir durumdur. Söz illüzyondur, (sihirdir. Hangi varlığın adı söylenirse o varlığın imgesini ve ona bağlı baska imgeleri canlandırılır zihinlerde. Azra Erhat’a göre: üstünde önemle durmamiz gereken bir baska nokta ad ile kaderin birbirine bağlılığı görüşüdür; yaratılış öncesi zamanlarda varlığın daha olmamasının nedeni, adının daha konmamış, kaderinin daha tesbit edilmediğinden ileri gelir. Eski çağlarda bir tanrının ne kadar çok adı varsa, o kadar gizemli gücü var demektir. Bkz. Korkut Ata, Ulu Ana, Aborjinler, Türk Dini, Roma Dini.
Yaşar Sıdkı Ateş
www.inanclarsozlugu.com