Arama


yasarsidki - avatarı
yasarsidki
Ziyaretçi
29 Ekim 2007       Mesaj #7
yasarsidki - avatarı
Ziyaretçi
AD: (Hıristiyanlık). Anno Domini. Genel o­larak bütün Dünya’nın özel olarak da Hı­ris­tiyanlığın kabul ettiği takvime göre tarihlendirmede kullanılan harfler. Tan­rı­mı­zın yılı anlamında İsa’dan sonranın veya mi­lattan sonranın Latince karşılığı. Bkz. Hı­ris­tiyanlık.
ADA: (Genel). Birçok inanç sisteminde hakikat adası, kutsal ada, kutsanmışlar adası, ak ada, yeşil ada, azizler adası, huzur adası gibi ifadelerle yer alan ada kavramı bazı inançlarda ruhsal gelişme sonucunda ulaşılabilecek, öte alemle ilgili bir ortam olarak tasvir edilir. Bazı inançlarda ise ataların yaşadığı çok güzel bir kara parçası olarak düşünülür. Coğrafi bir adanın söz konusu olmadığı inanç geleneklerindeki ada sembolizminde birmerkez fikri vardır; çünkü ada denizin ortasındadır. Ada çalkantının olmadığı ve dalgaların batıra­ma­ya­cağı bir ortamdır. Bu ortam sükünet, huzur, kurtuluş fikrini içermektedir. Keza bu durum deniz yolculuğuyla simgelenir.Bir adaya varmak nefis yolculuğunun varılacağı sonucu anlatmaktadır. Kelt ve Yunan inançlarında da Ada öte alemdeki bir ortamı simgelemktedir. Ada veya addacıklar eski Türk mi­tlerinde ve inançlarında da önemli bir yer tutarlar. Oğuz des­tanındaki Kıpçak’ı annesi, nehir or­ta­sın­da bulunan bir adacıkda, ağaç koğuğunda do­ğurmuştur. Uygur’ların köken mitlerinde Uy­gur’ların ataları olan beş prens iki nehir or­tasında bulunan bir adadaki bir kayın a­ğa­cından doğmuşlardır. Macar’ların atalarıda bir geyiği takip ederek bir denizi geçtikten son­ra, bu denizin ortasındaki bir adadan ve­ya bataklık gibi bir yerden türemişlerdir. ‘Kut­sal adaları’ Altay ve Sibirya mit­le­rin­de bol miktarda bulmak mümkündür. Bkz. Türk Di­ni, Değerli Taş Adası, Büyük Huzur Adası, Mont­salvat, Ogygie, El Cezirah, Azizler A­da­sı, Hazinedarlar Adası, Deniz Yolculuğu, Aspholodes, Elysium, Yukarı Sular, Baba, Su.
ADA: (Hıristiyan). M. S. 1188-M. S. 1221. Persigne papazı. Le mans piskoposluğunda bulundu. Neuilli-sur marne papazı Faugles’le beraber Fransa’da dördüncü haçlılar seferini teşvik etti. Papa İnnocenzo III. (İnnocentius) müslümanlara karşı savaş açabilmek ile Yurtsuz John’u ikna etme görevini ona vermişti.
ADA: (İslam). Adau’llah, Aduvvu’llah. Tasavvufa göre, Fussilet suresine istinaden Allah’ın düşmanlarına verilen isim. Bkz. Tasavvuf, Fussilet Suresi.
ADAB: Bkz. Adap.
ADAB-I TARİKAT: (İslam, Tasavvuf). Ta­­rikat ehlinin gözettiği ve dikkate al­dığı yol, yöntem. Bkz. Tarikat, Alevilik, Bek-taşilik, Tasavvuf.
ADAB-I İŞRET: Bkz. Adab-ı Sohbet.
ADAB-I MÜRİT: (İslam, Tasavvuf). Müridin uymak zo­runda olduğu kurallar. Bkz. Alevilik, Bektaşilik, Mürid, Mürşid, Ta­savvuf, İslam.
ADAB-I NEFİS: (İslam, Tasavvuf). Ki­şi­nin nefsini ter­biye etmek için uygulayacağı yol­­lar, yöntemler. İslami inanca göre in­san­da her türlü kötülüğü yapmaya yatkın duy­gu hali olarak algılanan nefis, en büyük düş­­man kabul edilir. Bu bağlamda en bü­yük savaş, insanın kendi içinde kendi nef­si­ne karşı verdiği savaştır. Gaza ya da cihat de­nince, insanın kendini terbi­ye etmesi an­la­şılır. İnsan nefsini yedi aşamada terbiye e­der: Nefs-i emmare, Nefs-i levvame, Nefs-i mül­hime, Nefs-i mutmaine, Nefs-i raziye, Nefs-i merziye, Nefs- i kamile. Bkz. Nefs-i em­mare, Nefs-i levvame, Nefs-i mülhime, Nefs-i mutmaine, Nefs-i raziye, Nefs-i mer­ziye, Nefs- i kamile, Alevilik, Bektaşilik, Tasavvuf, İslam, Nefis.
ADAB-I SOHBET: (İslam). Adab-ı İşret. Sohbet. Tasavvufta Sufilerin toplantıları esnasında uymak zorunda oldukları adab kurallarıdır. Bkz. Adap, Sufi.
ADAB-I ŞEYH: (İslam). Tasavvufta Şeyh­ler­‘in uymak zorunda oldukları adab ku­ral­la­rı­dır. Bkz. Adap, Sufi, Şeyh.
ADAÇAYI: (Büyü). Botanik biliminde adı Sal­via officinalis olan bitki. Büyücülükte kes­kin kokusu yüzünden şeytanı kovan ve ruh çağıran bir bitki olduğuna inanılır ve ka­pı eşiklerinin arkasına demet halinde a­sı­lır. Bkz. Büyü,Şeytan.
ADAD: (Babil-Asur). Addad, Addu, Had­dad. Ramman, Rammon.Gökgürültüsü ge­ti­ren. Sadece Sümerlerde değil; eski Mezo­po­tamya, Anadolu, Suriye ve Filistin’de po­püler olan Asur ve Babil’in atmosfer, bulut ve fırtına tanrısı (iklim tanrısı). ‘Deniz A­şe­rat’ının oğlu olan Adad bir yağmur verici ve fırtına getiriciydi. Hititlilerce Teşub, Suri­ye­li­lerce Haddad, Kitabı Mukaddes’te ise Rim­mon ya da Rammon (gök gürültüsü getiren) olarak bilinen Adad, inanca göre tufan ola­yı­na da yardımcı olmuştur. Sembolü şimşekti ve bunu sembollerinde sağ elinde tutardı. Kutsal hayvanı ise boğa ve arslandı. Babil, Asur ve Halep şehirlerinde ünlü tapınakları vardı. Hem can veren hem de can alan ikili bir özelliğe sahipti. Dostları için yağdırdığı yağmurlarla toprağın yiyecek, şarap ve tahıl vermesini sağlar, bu nedenle bereket tanrısı denir. Düşmanları için de öfkesinin belirtisi olarak fırtına ve kasırgalarla karanlık ve ölüm getirirdi. Babası cennet tanrısı Anu idi ama Bel’in oğlu olarak da tanınırdı. Simgesi servi, kutsal sayısı 6 idi. Babil, Asur ve Aleppo’da aynı zamanda kehanet tanrısı olarak da kabul edilirdi. Ana Britanrıica’da ‘adad’a özgü tapınak bulunmadığı’ yazmaktadır. Bkz. Anu, Aşerat, Babil Dini, Sümer Dini, Baal.
ADAD’IN BUZAĞILARI: (Sümer).Sü­mer inançlarında fırtına bulutlarına verilen isim. Bkz. Adad, Sümer Dini..
ADADİ: (Mezopotamya). Mezopotamya böl­gesinde yağmur tanrısı. Harraniler ta­ra­fın­dan da tapınılan tanrılardandır. B­k­z­.­ Harran.
ADAGAN: (Türk). Atakan. Altaylılarda Dağ ruhuna verilen bir isim. Ötükenle bağlantılıdır. Bkz. Ötüken, Türkler’in Dini.
ADAĞALAAH ALA BUURAY: Bkz. Arsan Duolay.
ADAK AKÇESİ: (İslam). Bir Alevi-Bek­ta­şi tarafından, herhangi bir dileği için de­de­ye, babaya ya da çelebiye verilen para. B­k­z. Alevilik, Bektaşilik, Dede, Baba.
ADAK DİNİ: (Gizem). Walter Burkert’e göre gizem dinlerinin arka planını oluşturan, yaygın bir uygulama alanı bulan din biçimi. Daha yalın bir ifade ile bir tapım biçimi. Genellikle ilkçağlarda uygulama alanı bulmuştur. Bkz. Gizem Dinleri.
ADAK EKMEKLERİ: (Yahudi). Eski za­man­larda Kudüs’teki tapınakta her Sept gü­nü tanrı’ya adanan, İsrail’in on iki kabilesini simgeleyen on iki kutsal ekmek. Bkz. Ya­hu­dilik, Sept.
ADAK KURBANI: (İslam). Kurban e­dil­mek üzere adanan hayvanın tığlanması sı­­rasında yapılan tören. Nusayrilerde de uy­­gulanan bu kurban türü elde edilen şe­ye karşılık teşekkür için sunulan kur­ban­lar­­dandır. Adak kurbanına daha çok tür­be­­lerde rastlanılmakta ve ziyaretçinin is­te­ğinin gerçekleşmesi halinde yerine ge­ti­ril­­mektedir. Bkz. Alevilik, Bektaşilik, Kur­­­ban, Nusayrilik.
ADAK LOKMASI: (İslam). Alevilik’de kur­ban edilmek üzere tığlanan hayvanın yen­mek için hazırlanmış eti ya da bu a­maç­la bağışlanan herhangi bir yiyecek. B­k­z. Alevilik, Bektaşilik, Lokma, Kurban.
ADAK MUHABBETİ: (İslam). A­le­vi­lik’de bir Alevi-Bektaşinin, bir işinin ol­ma­­sı ya da ger­çekleşmesi için, gönülden ko­­parak bir adakta bulunması durumunda ya­­­pılan tören. Muhabbet yapılacağı her­ke­se duyurulur. Muhabbet sahibi kurban tığ­lar; yemekler pişer ve muhabbet sof­rası ku­ru­­lur. Okunan bir nefesle muhab­betin baş­la­­dığı bildirilir: Bu nefes, ayrı ayrı ezgiler ha­­linde Üçler aşkına üç kez okunduktan son­­ra muhabbet devam eder. Muhabbetlerde ka­­labalığa göre sofra ku­rulur: Mürşit sofrası en baştadır. Genel­likle her sofrada bir saki gö­rev yapar. Bkz. Alevilik, Bektaşilik.
ADAK ORUCU: (Genel).Bir çok dinde bir hastalığın, bir sı­kıntının gi­de­ril­me­sin­de, tutulan oruç. Bkz. Oruç.
ADAK: (Genel). Pek çok dinde görülen, her­hangi bir konuda tanrıya veya tanrılara gö­nüllü olarak taahhütte bulunma. Dinen so­rumlu olmadığı halde kişinin kendi rı­za­sıy­la yaptığı fiil. Kişi adağın yerine ge­ti­ril­me­si için ciddi bir yeminde de bulunabilir. Bu­rada ‘yemin’, Yahudilikte kutsal ki­tap­‘­taki çağrışımları açısından tutulmadığı veya ya­lan çıktığı taktirde, küfür iması taşır. A­daklar, Sayılar 30: 1-16’da ele alınır: ‘Bir a­dam tanrı’ya bir adakta bulunduğunda veya ken­dini bağlayan bir yükümlülük altına gir­di­ğinde; vaadıni tutmalı’. Bu bölümde ay­rı­ca bir erkeğin karısına veya bir babanın kü­çük kızına tuttuğu adağı iptal etmesi için mev­cut şartlarda yer alır. Bir adağın yerine ge­tirilme zorunluluğu; Piliştimleri takip et­meye gönderdiği askerlerini, akşama kadar ye­mek yememe konusunda adak tutmaları i­çin mecbur eden Kral Saul’un uygu­la­ma­sın­da görülür. Oğlu Yonatan adağı iste­me­ye­rek dahi olsa tutamayınca, Saul oğlunu ö­lü­me mahkum etmiş ancak halkın talebiyle vaz­geçmiştir (I. Samuel, 14: 24-45). Diğer bir olayda; evinin kapısından ilk rastladığı çı­kan kişiyi kurban edeceğine dair hakim Y­iftah’ın tuttuğu adaktır. Kızı dışarı çıkınca, ­Y­iftah adağını tutmuştur (Hakimler 11: 30-40). Eski zamanlarda en yaygın adak türü, bir korban getirme vaadiydi ve Tora’da, ta­pı­nağa böyle bir sununun getirilmesini tarif e­dilmektedir (Levililer, 7: 16-17). Bu gibi a­­daklar, tehli­ke­li veya umutsuzluk durum­la­rın­da yapılırdı (Mezmurlar, 66: 13-16) ve a­dak; tanrının bir yardımda buıunmasına bağ­lı olabilirdi. Hanna , erkek bir çocuğu ol­duğu taktirde tanrının hizmetine gi­re­ce­ği­ne dair adakta bulunmuştu (I. Samuel, 1: 11). Bazı dünyevi nimetlerden vazgeçme şek­lindeki adak ise, özellikle bir Nazir’in a­dak tarzıydı. Bunlarla beraber yerine ge­ti­ril­me­si muhtemelen mümkün olmayan a­dak­lar­da bulunul­ma­ma­sında da Kitabı Mu­kad­des ikazda bulunur (Koelet, 5: 3-4). Ya­hu­di­‘likte adak konu­sun­da üç terim kullanılır. ‘Ne­der, Nedava, Şevua’. Talmudistler acele i­çinde yapılmış ve yerine getirilmeyen a­dak­lar meseleinden dolayı, adakta bu­lun­ma­yı özendirme­miş­lerdir. Samuel şöyle de­miş­tir: ‘adağını yerine getiren dahi gü­nah­kar sayılır’ (Nedarim 22 a). Alaha bir a­da­ğın sonradan iptal edi­le­bil­mesi ihtimalini ta­şır. Bu konudaki uygulama, şahsın adakta bu­lunmayı taahhüt ettiği zaman bazı o­layları dikkate almasına veya bunların bi­lin­cin­de olmamasına dayanır. Talmud’un o­lum­suz tavrı nedeniyle bu uygulama geniş öl­çüde ortadan kalkmıştır. Fakat Şulhan A­ruh bu uygulamaya kişinin kötü a­lış­kan­lık­larından kurtulabilmesi açısından izin verir. Adak tutmamaya istisna teşkil eden durum, şahsın Tora okumaya çağrıldığında Sina­gog­‘a veya bir hayır kurumuna bağışta bu­lu­na­cağına dair vaadidir. Diğer bir gelenek de, her yıl Roş Aşana günü arefe gecesi ‘a­dak­ların iptali’ ile ilgili uygulamadır. Adak Ya­hudilik’te, sa­hi­bi­ne tanrı ile bir sözleşme ze­mini hazırlar. Fa­kat bazen de Yakub’da ol­duğu gibi tanrı ile gizli bir pazarlık söz­ko­nu­sudur (Tekvin, 28: 20, 22; Sayılar, 21: 2; 2. Samuel, 15: 8). İ­ba­det amaçlı veya ona yakın sayılır (Eyub, 22: 27) dileğin tanrı ta­ra­fından işitildiği u­mul­makla beraber (­Mez­mur­lar, 61: 5), karşılık göreceği beklentisi de vardır (Mezmurlar, 62: 12). Adağın ye­ri­ne ge­ti­ril­me­mesinin özrü olmaz (Mez­mur­lar, 65: 2; 76: 12). Hıris­ti­yan­‘­lıkta dinin ya­sak­ladığı nes­neler dışında her­çe­şit adakta bu­lu­nu­la­bi­lir. Adak kiliseye yardım ni­te­li­ğin­de de ola­bilir. Kiliseye bağışlanan büyük mülk­lerden küçük bir muma kadar, yasak olmayan ne varsa adak olabilir. En yaygın olanı mum yakma ve bir köşedeki kutuya pa­ra atmaktır. Bu konuda çoğunlukla Tev­rat’­­taki kurallara uyulmasına rağmen Hı­ris­ti­yanlıkta Ya­hu­di­liğin yasakları kadar katı ku­rallar yoktur. Eti yenen bütün hayvanlar a­danabilir. Kurbanın belden aşağısının yen­me­si yasak değildir. Bu nedenle adak olarak su­nulabilir. Adak belirli bir düşünce ve bir di­leğe yapıldığı için, neye adanacağı bil­di­ri­lir. Adaklar arasında Ayaz­malara para at­mak, okunmuş taş atmak, bez bağlamak da sa­yılabilir. Adaklar kilisenin ve mez­hep­le­rin anlayışına göre değişebilir. Bü­tün mez­hep­ler adağın mutlaka yerine ge­ti­ril­mesi ko­nusunda hemfikirdirler. Adağın ye­rine ge­tirilmesinin inançtan geldiği kabul edilir. Gi­zem dinlerinde adak diğer dinlerle he­men he­men aynı uygulamaya sahip ol­ma­sı­na rağ­men ayrı bir din gibi de ele a­lın­mak­tadır. Me­zopotamya bölgesinde savaş kaza­nan ko­mutanlar elde ettikleri ganimetlerin bir bö­lümünü kendilerinin ve şehirlerinin tan­rı­la­rına adak olarak vermeleri inancı vardı. Bu adak nesneleri genellikle bu olayla ilgili ya­zılar taşır ve tapınak hazinesine katılırdı. Sa­vaş zamanları dışında da bir tanrıya bi­ri­nin ge­nelde de bir yöneticinin hayatının af­fe­dil­me­si için ekseriyetle değerli ma­den­ler­den ya­pıl­mış tören nesneleri adanırdı. A­da­ğı adayan ki­şinin kendisi veya kölesi ta­ra­fın­dan su­nu­lan bu adaklar bir minnettarlık gös­terisi o­la­rak sunulurdu. Yatakların, ü­re­me organ­la­rı­nın, ayakların, kol ve ba­cak­­ların küçük ma­ket­lerinin de adak olarak su­nul­dukları ka­zı­lar­dan elde edilen bul­gu­lar­dan öğre­nil­miş­tir. Me­zopotamya top­lu­luk­la­rında köle­ler­de kişi­nin malı olarak tanrıya a­danmıştır. Ayrıca a­i­le­ler çocuklarını da a­dar­lardı. Kız çocukları bir tanrıya adanır, bu kız­lar ma­nas­tıra ka­pa­nır­dı. Keldanilerde a­dak daha çok kırsal ke­sim­de yapılır. Za­man­la da değişime uğramış ve­ya ter­ke­dil­miş­lerdir. Meryem Ana yortu­sun­da Mayıs a­yının ortasında koyunu olan bir ev, Asay Rab­bani almaya hak kazananlar için ki­li­senin kapısına yeni yapılmış peynir getirir. Bir diğerinde de Ağustos ayında kut­la­nan te­celli yortusunda arı kovanı olan her­kes bal getirir. Bazı araştırmacılar tarafından ba­tıl inanç olarak nitelendirilen uy­gu­la­ma­lar da vardır; hasta­la­nan bir kadının iyi­leş­me­si için kiliseye bir veya birkaç elbisesini ba­ğış­la­masına dair a­dak gibi. Ayinler es­na­sın­da ve sair za­man­lar­da kiliseye para ba­ğış­lamak ve mum adamak Keldaniler a­ra­sın­da da yaygın bir adak türüdür. Tür­ki­ye­‘­de­ki Keldanilerin eko­nomik du­rumu genel o­­larak iyi ol­ma­dı­ğın­dan bu tür a­daklar pek faz­la olma­mak­ta­dır. Alevilik i­nan­cına göre bağ­­lı bulunulan tek­keye, ge­le­nek­ler ge­re­ğin­ce, ortaklaşa fay­da­lanmak düşüncesiyle ya­pılan bağış. Bkz. Adak dini, Kur­ban, İn­ti­şi­yuma, Ayazma, Kor­ban, Roş Aşana, A­dak­ların İptali, A­le­vi­lik, Bektaşilik, Ne­zir.
ADAKA: (Sabii). Sabii literatüründe ilahi ruh. Adem’in cesedine konulan ruh. Adakas mana, Adaks ziva, Adaks kasia gibi isimleri vardır. Bütün insanların ruhunun pro­to­ti­pi­dir. Bkz. Sabiilik, Adem.
ADAKAS : (Sabii). Sabii literatüründe ilahi ruh. Adem’in cesedine konulan ruh. Adakas mana, Adaks ziva, Adaks kasia gibi isimleri vardır. Bütün insanların ruhunun prototipidir.
ADAKLARDAN KURTULMA: Bkz. Hat­­tarat Nedarim.
ADAKLARIN İPTALİ: Bkz. Kol nidre ve A­tarat nedarim.
ADALBERT: (Hıristiyan). Adelbert. M. S. 1000 - M. S. 1072. Ortaçağ’da Bremen’deki prens piskoposların en ünlüsü. Krallık yönetiminde önemli bir rol oynayan Alman Başpiskoposu.
ADALET ÇARKI: (Budhizm). Aşoka’nın hü­kümdarlığından beri Buddhist öğretinin sim­gesi olan tekerlek. Fakat bu tasvire 5. yüz­yıldan itibaren son verilmiştir. Sadece Tay­land’da Dvaravati krallığında 7. yy’dan 9.yy’a kadar ilgi görmeye devam etmiştir. Ba­zen iki metreye varan çaplarıyla çok büyük ebatlardaki bu tekerlekler bir direğin tepesine yerleştirilir. Genellikle de kenarları Budha’nın ilk vaazını çağrıştıracak şekilde ceylanlarla süslenirdi. Bazıları da Bud­hiz­me göndermeler yapan yazılarla bezenirdi. Bkz. Aşoka, Budhizm.
ADALET DA­ĞI­TI­CI­SI: (Yunan). Ne­me­sis’e ve­rilen isimlerden biri. Bkz. Nemesis.
ADALET EVLERİ: (Bahai). Bahai Ma­bet­leri. Bahailerin İlinois (ABD), Frankfurt (Al­manya), Kampala (Uganda), Sydney (A­vustralya), Panama City (Panama), Yeni Del­hi (Hindistan) ve Apia (Batı Samoa)’da bu­lunan ve Bey’tül Adl-i (Adalet Evi) a­dı­nı verdikleri ibadethaneleri. Türkiye’de Yar­gıtay’ın 13.10.1962 tarih ve 1252 esas, 23­45 sayılı kararıyla ayrı bir din olarak ka­bul edilmediğinden dolayı ayrı ibadethane ya­pımına izin verilmemiştir. Günümüzde ha­reketi yönlendiren Umumi Adalet Evi ilk kez 1963 yılında kurulmuştur. Hareket İs­lam ülkelerinde fazla yayılamamıştır. Gü­nü­müzde içlerinde ülkemizin de bulunduğu dün­yanın hemen hemen tüm ülkelerinde Ba­hai inancını taşıyan topluluklara rast­lan­mak­tadır. Ülkemizde Bahailer genelde İs­tan­bul, Ankara gibi büyük kentlerde ya­şa­mak­tadırlar. Yaklaşık olarak dünyada 2­.­000.000 civarında Bahai bulunmaktadır. U­mu­mi Adalet Evi, Bahai teşkilatının en yük­sek merciidir. Akdes Kitabında mevcut nas­s­ların dışında bir kararı vermeye ve icra et­me­ye muktedirdir. Dokuz kişiden ibaret o­lan üyeleri 1963 senesinde 54 Milli Mahfil ü­yelerinin katılımıyla Haifa ‘da, Abdülbaha ‘nın evinde yapılan seçimle tespit edilmişlerdir (her beş yılda bir bu üyeler seçimle değiştirilir). Bunlar daimi olarak Bahai idari merkezi Haifa (İsrail) da otu­rur­lar. Umumi Adalet Evi’nin vazife, salahiyet ve mesuliyetleri Akdes kitabında ve Abdül­baha’nın vasiyetnamesinde (Elvah-ı Vesaya) en ince teferruatına kadar yazılmıştır. Bütün kararlarında masum oldu­ğu­na inanılan Umumi Adalet Evi, dünya Ba­ha­i’lerinin ruhani mercii, ve dini içtimai prob­lemlerini çözen kuruluştur. Bkz. Ba­ha­ilik, Abdülbaha.
ADALET ÖĞRETMENİ: (Yahudilik). Atalarının ha­si­dimler olduğu düşünülen ve Kum­ran Cemaati denilen mez­­hebin kurucu­su­na ve­ri­len isim. Saduki bir rahip, or­todoks ruhban sınıfının bir üyesiydi. Simun’un ‘e­be­diyen prens ve başkahin’ se­çilmesinden ve başkahinlik ma­kamının Hasmonlara geç­mesinden sonra Adalet öğ­retmeni bir gurup mü­ri­diy­le Kudüs’ü terketti ve Ya­huda çölüne sığındı. Kum­ran metinlerinde kötü ka­hin olarak nitelendirildiği düşünülen Simun Kum­ran’­a saldırmayı düşünürken E­riha valisi tarafından öl­dü­rülmüştür. Adalet öğ­ret­me­ni hakkında fazla bilgi yok­tur elimizde. Müritleri o­na tanrının habercisi olarak i­nanıyorlardı. Eski Ahit’i ye­ni­lediğine de inanılırdı. Es­ka­to­lo­jik Kumran cemaatini mey­dana getirerek Me­sih ça­ğının erken örneğini o­luş­tur­duğu dü­şü­nülmektedir. Bkz. Hasidimler, Eskatoloji, Yahudilik.
ADALET TANRI­SI: Bkz. Dharmaraca.
ADALET VE BARIŞ KONSEYİ: (Hı­ris­ti­yan). Papa VI. Paul’un başkanlığında II. Vatikan Konsili’nin kararlarından biri olarak meydana getirilen konsey. Konsil sonrası 20 Nisan 1967’de yayınlanan bir papalık genelgesi ile resmen kurulmuştur. Dünya adalet ve barışının İncil ölçülerinde gelişmesi faaliyelerinde bulunur. Birincisi 1 0cak 1968’de düzenlenen Dünya Barış Günü’nü organize etmesiyle tanınmaktadır. Özellikle fakir ülkelerde barış,ilerleme, insan hakları ve sosyal adalet gibi problemler üzerinde çalışır. Bkz. Paul VI, İkinci Vatikan Konsili.
ADALET: Bkz. Themis.
ADAM : Bkz: Adem
ADAM BELİAL: (Yahudi). Kabala da A­dam Kadmon’un zıddı. Bir işe yaramayan in­san anlamında şeytanın sembolü ol­du­ğu­na inanılan kavram. Bkz. Adam Kadmon, Ka­bala, Yahudilik.
ADAM MÖHLER: (Hıristiyan). 1796- 1­8­3­8. Almanya’nın yetiştirdiği en büyük Ka­to­lik din bilgini olarak kabul edilen i­la­hi­yat­çı. İdeal ve ve maneviyatçı bir yapı su­na­rak hem Roma Kilisesini savunan hem de bü­yük ölçüde Luther’in ifadelerini kul­la­na­rak Protestanlığı eleştirdiği Simgeciler adlı bir eseri vardır.
ADAM ÖLDÜRMEK: (İslam). Baş­ka­sı­nın hayatına kıymak, katl. Cinayet, bir te­rim olarak insanın hayatına ve vucut tam­lığına karşı işlenmesi yasaklanmış fiillerdir. Cinayet, öldürme ve yaralama olmak üzere iki kısma ayrılır. İslam inancına göre Öl­dür­me, dünya ve ahirette cezayı gerektiren bir fi­ildir. Dünyadaki cezası kısas, ahiretteki i­se cehennem azabıdır. Çünkü o, dünyada Al­lah’ın yaratmasına tecavüz, toplumun ve top­lum hayatının emniyetini tehdid eden bir fiildir. Kur’an’da adam öldürmenin haram olduğunu bildiren birçok ayet vardır; ‘Al­lah’ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep ol­ma­dıkça kıymayın. Kim mazlum olarak öl­dü­rülürse biz onun velisine (mirasçısına hak­kını isteme konusunda) bir yetki ver­mi­şiz­dir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çün­kü o, zaten yardıma mazhar kılınmıştır.’ (el­-İsra, 17/33). Adem (a.s.)’ın oğlu Kabil’ in Habil’i öldürme suçu, öldürmenin in­san­lığa tecavüz anlamına gelen bir suç ol­du­ğunu gösterir. Nitekim Kur’an’da bununla il­gili olarak ‘Bu yüzden İsrailoğulları’na şu ger­çeği hükmettik: Kim bir canı, bir can kar­şılığında veya yeryüzünde bir fesat çı­kar­maktan dolayı olmaksızın, öldürürse, bü­tün insanları öldürmüş gibi olur.’ (el-Ma­ide, 5/32) ayeti yer almaktadır. Katil için kı­sas cezası şu ayetle sabittir: ‘Ey iman e­den­ler, öldürenler hakkında size kısas (mi­sil­le­me) yazıldı. Hür hür ile; köle köle ile; dişi di­şi ile kısas edilir. Fakat öldürenin lehinde, öl­dürülenin kardeşi (velisi) tarafından cüz’i bir şey af olunursa kısas düşer. Artık örfe u­yarak, maktulün velisine güzellikle ö­de­me­de bulunmak gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu aftan ve diyetin edasından sonra, katile ve­ya yakınlarına karşı tecavüzde bulunursa, o­nun için pek acıklı bir azap vardır. Ey akıl sa­hipleri kısasta sizin için bir hayat vardır. U­mulur ki sakınırsınız. ‘ (el-Bakara, 2/178-179). Kısas hükmü, geçmiş semavi dinlerde de yer almıştır: ‘Biz onda (Tevratta) onların ü­zerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kar­şılıktır. Sonuç olarak yaralar birbirine kısastır. Fakat kim bu hakkını bağışlarsa, o kendisine keffarettir. Kim Allah’ın indirdiği i­le hükmetmezse onlar zalimlerin ta ken­di­le­ridir.’ (el-Maide, 5/45). Kur’an başkasını kas­den öldüren katil için bir ceza daha bil­dirir; ‘Kim bir mümini kasden öldürürse, ce­za­sı içinde ebedi kalıcı olmak üzere ce­hen­nem­dir. Allah ona gazabetmiş ve lanet et­miş­tir. Ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.’(en-Nisa, 4/93). Hadiste, ki­şi­nin ancak üç du­rumda ve hakim kararıyla öl­dü­­rü­le­bi­le­ceği bildirilmiştir; ‘Müslümanın kanı ancak üç şeyden birisi ile helal olur. Zi­na eden ev­li, cana karşılık can, dinini terk­eden ve İs­lam toplumundan ayrılan kimse.’ Başka bir hadiste de şu ifade vardır; ‘Kişinin kanı üç durumda helal olur: İmandan sonra kafir olan yahut evlilikten sonra zina eden yahut da haksız yere bir cana kıyan kimse.’ Katlin ve intiharın haramlığı konusunda çeşitli hadisler nakledilmiştir: ‘Bir müminin öldürülmesi, Allah katında, dünyanın sona er­mesinden daha büyük bir olaydır.’ ‘Şüp­hesiz, sizin kanlarınız ve mallarınız; bu gü­nü­nüzün, bu ayınızın ve bu beldenizin haram ol­duğu gibi birbirinize haramdır.’ ‘Yedi he­lak edici şeyden sakınınız. Bir tanesi de haklı du­rumlar müstesna Allah’ın haram kıldığı cana kıymaktır’. Kasden öldürmenin cezasını ha­dis tesbit etmiştir. ‘Kasden öldürmede kı­sas vardır. Ancak, maktulün velisinin affet­me­si halinde durum değişmektedir.’ Yani baş­kasını kasden öldüren, maktulün ak­ra­ba­ları tarafından affedilmedikçe ona kısas uy­gu­­lanması gerekir. Kasden adam öldüren kim­se asi ve fasık olur. Onun işi Allah’a kal­mış­tır. Dilerse ona azap eder, dilerse ba­ğış­lar. İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre ka­ti­lin tevbesi makbuldür. Böyle diyenlerin de­lil­leri şu ayetlerdir: ‘Şüphesiz Allah, ken­di­si­ne şirk (ortak) koşulmasını bağışlamaz. Bu­nun dışındaki günahları dilediği kimseler için ba­ğışlar. ‘ (en-Nisa, 4/48-116). ‘Şüphesiz Al­lah bütün günahları mağfiret eder.’ (ez-Zü­mer, 39/53) İbn Abbas (r.a.) katilin bağış­la­na­bileceği konusunda aksi görüştedir. Çünkü birisini kasten öldürenin cehenneme gireceği, Nisa suresi 93. ayetle sabittir. Diğer yandan yüz kişi öldüren kimsenin tevbesinin bile ka­bu­le şayan olduğunu bildiren hadis meş­hurdur. Katilin, sürekli cehennem ateşine gi­re­ceğini bildiren ayetin, tevbe etmeden öl­me­si haliyle ilgili olduğu yahut durumunun Al­lah­‘ın dilemesine bağlı bulunduğu öne sü­rül­müş­tür. Şafii mezhebi, öldürmenin hü­küm­le­ri­ni beş kısma ayırır: Farz, haram, mekruh, men­dub ve mubah; 1- Farz: Mürted (dinden çı­kan)’ın tevbe etmediği ve düşman savaş­çı­sı­nın İslam’a girmediği yahut cizyeyi ver­me­di­ği zaman öldürülmesi farzdır. 2- Haram: Ka­nının dökülmesi caiz olmayan masum kim­senin öldürülmesi haramdır. 3- Mekruh: Bir kimsenin, kafir olan hasmını Allah’a ve Re­sulüne sövdüğü zaman onu öldürmesi mek­ruhtur. 4- Mübah: Kısas tatbik edilecek kim­seyi veya devlet başkanının savaş esirini öl­dürmesi mubahtır. Çünkü o maslahata göre öl­dürüp öldürmemekte serbesttir. Nefis mü­da­faası için saldırganı öldürmek de mubahtır. Dört büyük mezheb imamı, öldürmenin mü­bah olduğu halleri şu şekilde sıralarlar: Bir kim­se yabancı birisinin evine girdiğini; ya­ban­cı bir erkeği karısı veya yakın akrabası ile zina ederken görse onu öldürmesi helaldir. Katile kısas gerekmez. Zina, erkekle kadının rızası sonucu oluşmuşsa Hanefi ve Han­be­li­le­re göre kadının kocası onları suçüstü ya­ka­la­ması halinde her ikisini de öldürebilir. Eğer er­kek, kadını zinaya zorlamışsa kadının bu er­keği öldürmesi mübah görülmüştür. Bkz: Ha­ram, Helal, Mürted, Mekruh, Mübah, Men­dub, Dört Büyük Mezhep, Şafii, Kısas, Tev­be, Ayet, Hadis, Şirk, Adem, Habil, Ka­bil, el- İsra, en- Nisa, ez- Zümer, el- Maide, el- Bakara, Afv.


Yaşar Sıdkı Ateş

www.inanclarsozlugu.com

ADAM PAGRİA: (Sabii). Sabii inancına göre Adem’in cesedi. Adkas’ın yüce ışık kralı tarafından konulan cesed. Bkz. A­da­kas, Sabiilik.
ADAM WEİSHAUPT: Bkz. İlluminati.
ADAM: (Hırıstiyan). Çin’de yaşamış bir Nasturi papazının adı. Singan’daki meşhur Hırıstiyan kitabesinin yazarı.
ADAM: (Hıristiyan). Çin’de yaşamış bir Nasturi papazının adı. Singan’daki meşhur Hıristiyan kitabesinin yazarı. Diğer taraftan M. S. 1188-M. S. 1221 yılları arasında ya­şa­mış bir Persigne papazı. Le mans pis­ko­posluğunda bulundu. Neuilli-sur marne pa­pa­zı Faugles’le beraber Fransa’da dördüncü haçlılar seferini teşvik etti. Papa İnnocenzo III. (İnnocentius) müslümanlara karşı savaş açabilmek ile Yurtsuz John’u ikna etme gö­re­vin­i ona vermişti. Bkz. Nasturilik, Pa­paz, Hıristiyanlık, İnnocenzo III, Yurtsuz John, Haçlı Seferleri.
ADAMA MUHABBET: (İslam). Kı­zıl­baş­lığın ilkeleri sıralamasında yer alan, Tan­rı’nın eksiksiz bedenleşmesi olarak al­gı­la­nan insanı sevme. Kızılbaşlıkta ‘adama mu­hab­bet’, in­sa­nı sevme demektir. Bkz. A­le­vi­lik, Bektaşilik, Kızılbaşlık.
ADAMA: (Hıristiyan). Admah. Güney Pen­tapolis şehirlerinden biri. Kitabı Mu­kad­des’e göre Sodom ve Gomorra ile aynı za­man­da harap olmuştur. Yerinin Lut gölü gü­neyinde olduğu kabul edilir. Bkz. Sodom ve Gomora., Hıristiyanlık, Kitabı Mu­kad­des.
ADAMCIL KURT: (Türk). Kurt Kadın. Türkler’in eski inançlarına göre geceleri kurt derisine giren kadın. Türk demonolojik inanç­larına göre kadınların kurt olmalarının se­bebi başı açık geceleri dışarı çıkmalarıdır. Bizden İyiler adıyla bilinen varlıklardan ol­du­ğuna inanılır. Gündüzleri gelip kendi iş­le­rini görürler, geceleri de gidip insan yerler. Kurt elbiseleri bulunup ateşe atılırsa elbi­se­nin kokusunu alan kadın bağırır, sonrada ra­hat­lar. Bkz. Tükler’in Dini.
ADAMKADMON: (Yahudi). Adam Kad­mon. Örnek insan. Yahudi Kabala gizem­ci­li­ğin de 32 oluşma aşamasının sonunda Adam Kadmon’a varılır. Adam Kadmon, başlan­gıç­tan tanrı krallığına doğru gelişen evrensel o­luş­manın sonunda varılan tanrı krallığını i­fa­de eder. Zohar’ın sem­bo­liz­min­de yer alan ve Ya­hudi gizemciliğinde i­la­hi krallığı an­t­ro­po­morf kavram dahilinde tas­vir eden bir de­yim­dir. İlahi tecellinin kü­re­sel­le­ri olarak bilinen se­firot simgesel olarak bü­yük bir insan şek­li­ni kapsayacak şekilde tarif e­dilmiştir: Te­pe­de­ki üç tane ‘keter’ (taç), ‘hoh­ma’ (bilgelik) , ‘bi­nah’(zeka) başı oluşturur. ‘Hesed’(sevgi) sağ eldir; ‘din’ (yargı) sol eldir ve bu el aynı zamanda dünyevi kötülüğün kaynağıdır; ‘tiferet’ (güzellik) kalbi ve gövdeyi tanımlar; ‘netsah’ (direnç) sağbacağı; ‘hod’ (ma­jes­te­lik) sol bacağı, ‘yesod’ (temel) da erkeklik or­ganını temsil eder. İlahi hükümdarlıktaki dişi element ise ‘malhut’ (hükümdarlık) veya ‘şehina’ (ilahi varlık), paralel bir dişi vücut olarak tarif edilmiştir. ‘Adam Kadmon’ kav­ra­mı , A­dem­‘in tanrı’nın suretinde yara­tıl­dı­ğı­na (Ya­ra­tılış, 1: 26) dair açıklamanın yoru­mu­­dur. Bu figür Hehalot veya Merkaba mis­ti­siz­mindeki eski Şiur Koma metninde yer alır. Bunda, Neşideler neşidesi’nde (5: 10-16) ‘se­v­enin’, tanrı’nın kendisi olarak an­la­şıl­ma­sı tarzındaki antromorf yorumun da et­ki­si vardır. Ortaçağlar’da ve modern çağların baş­larında bu simge, ‘tanrısal baş’ da, gizli olan a­lemleri tanımlamak amacıyla çeşitli şe­kil­ler­de kullanılmıştır. Ezoterizme göre bu p­ro­totip beden kozmik bio-kimyacılar tarafından oluşturulmuş ve soyunu genetik yozlaşmaya karşı koruyabilecek ilk örnektir. Keza insa-ı kamil olarak ad­lan­dı­rı­lan, üç boyutlu a­lem­deki tekamülünü ta­mam­­lamış, dört boyutlu sisteme geçme li­ya­­katini elde etmiş varlığın tekamül se­vi­ye­sini sembolize etmektedir. İn­san bedenine enkarne olan varlıklara göre i­de­al veya hedef oluşturan, insanlar için mü­kem­mel düzeydir. Bkz. Hehalot, Merkaba, Se­fi­rot, Zohar, Kabala, Tekvin, Neşideler Ne­şidesi, Mükemmel İnsan.
ADAMMA: (Hitit). Hititlerin inançlarında yer alan ve Kubaba ile Haşuntarhiyle be­ra­ber anılan bir tanrı. Bkz. Hitit Dini, Ku­ba­ba, Haşuntarhi.
ADAMOĞLU: (Hıristiyan). Hz. İsa’ya verilen isimlerden biri. Bkz. İsa, Allah’ın oğlu.
ADAMOTU: (Yahudi). Atropa Madragora. Patlıcangiller familyasına ait, botanikte adı mand­ra­go­ra officinalis olan bitki. Abdüs­se­lam­otu. Kan kurutan. Darağacı adamcığı. Ha­cı­lar Otu. Ya­hu­di­likte büyü yap­mak için kul­lanılan patlıcan cinsinden bir bitki. Bu bitkinin Türkler arasındaki adı, Ab­dusselam otudur. Yahudilerce cennette ye­tiştiğine ina­nı­lan bu bitkinin Roma ve Yu­nan’lılar ta­ra­fın­dan da aynı gaye için kul­la­nıldığı bilin­mek­tedir. İki çatallı olan kö­kü­nün toprağın kara ruhlarının gücünü ta­şı­dığı düşünülürdü. Adamotu köklerinin ay­ışığında bitkiye bağl­an­mış kara bir köpek ta­rafından sö­kü­le­bi­le­ce­ğine inanılır, insan e­li değ­di­r­i­le­mez­di. Or­ta­çağda, adamotunun top­raktan sö­kü­lürken, ku­laklarını tıka­ma­yan­ları öldüren veya çıl­dır­tan çığlıklar attı­ğı­na inanılırdı. A­dam­otunu top­larken, kök­top­layıcıların yüzl­e­ri­ni batıya çe­virerek, kılıçla bitkinin etrafında üç daire çizilmeli, ikinci bir kişi de büyülü sözler söyleyerek birincinin etrafında dans etmeli şeklinde bir inanç vardır. Bu şekilde büyülü özelliği kaybolmamış olur. Ayrıca bu şeklide top­la­nıl­dıktan sonra yine büyülü ö­zel­liğini kay­bet­memesi için her hafta belli günlerde şa­rap­la yıkanmalı ve temiz beyaz bir göm­lekle, kırmızı bir etek giydirilmeliydi. Bir inanca göre adamotu idam edilenlerin a­sıldığı darağacının altında insan sperminden mey­dana gelmiştir. Kök sö­kül­dük­ten sonra, has­­talıkları tedavi etmek, af­ro­dizyak olarak kul­lanmak, gebeliği ko­laylaştırmak ve derin uyku vermek için kul­la­nılabilirdi. Ayrıca o­na günlük olarak su­nu­lan parayı iki katına çı­karmakla kal­ma­yıp, isteğe göre altın ve diğer değerli ma­den­leri de ür­e­te­bil­mek­tey­di. Dişi ve eril a­dam­otları vardır. Bkz. Bü­yü.
ADAMU: (Sümer). Sümer mitlerinde ve inançlarında yaratılan ilk insan. Bkz. Sü­mer Dini.
ADANMA ŞAPELİ: Bkz. Capela do Sag­ra­do Lausperene.
ADAOYAMNA: (Mitraizm). Aldatılamaz. Mitra’nın lakaplarından biri. Aldatılamaz çünkü on­bin tane gözü, bin tane de kulağı vardır.
ADAP: (İslam). Erkan. Uyulması gereken görgü, kuralları, gözönünde tutulması gereken esaslar. En iyi hal ve hareketler, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen e­sas­lar. Tasavvufta sufilerin uymsaı gerekn ku­ral­larada verilen isimdir. Sufiler iki türlü a­daptan bahsederler. Zahiri (Şer’i) Adap ve Ba­tini Adap. Batıni Adap tefekkür ve gönül halleriyle ilgilidir. Küçüklere evlat şefkati, bü­yüklere baba hürmeti ve akrana kardeşlik sevgisi göstermek tasavvufun genel adabının temelidir. Bkz. Adab-ı Sofiyye, Adab-ı Ta­rikat, Adab-ı Sohbet, Adab-ı Şeyh, Adab-ı Mürid, Adab-ı Nefs.
ADAPA: (Sümer). Bugünkü Irak’ın gü­ne­yin­de yer alan Sümer şehri Eridu’nun mi­to­lo­jik yurttaşı, bilge kişi. Adem’in yasak mey­veyi yemesi üzerine cennetten ko­vu­la­rak fa­ni­leş­ti­ğini anlatan hikayeye benzer A­sur-Babil mi­to­lojisinin kahramanı. Ö­lüm­süz­lük fırsatını ka­çıran insan. Mısır’da Tel-el-amarna mah­zen­lerinde çivi yazısı ile ya­zıl­mış tabletler halinde bulunan Adapa mi­to­lojisi, insanın bir zamanlar ölümsüz olma fır­satını yakaladığı hal­de elinden ka­çır­dı­ğı­nı anlatır. Adapa a­dın­da bir bilgin, tanrısal bil­giye eriştiği halde tan­rılık ö­lüm­süz­lü­ğü­ne erişemediğinden ya­kı­­nır­mış. Bir gün, ka­yı­ğının devrilmesine kı­za­­rak Gün yeli tan­rı­sı­nın kanatlarını kırmış. Tan­­rı Anu’nun baş­kan­lığında bütün tanrılar, onu yargılamak i­çin toplanmışlar. Yargının so­nunda A­da­pa­‘­ya ölüm ekmeği ye­di­ri­le­ce­ği­ni bilen Ea, bu ek­meği yememesini fı­sıl­da­mış. Oysa A­da­pa­‘yı beğenen tanrılar o­na ö­lümsüzlük ek­me­ği vermişler. Adapa’da E­a­‘nın sözüne u­ya­rak ekmeği yememiş. İn­san­oğlu da A­da­pa yüzünden ölümsüzlük fır­satını kaçırmış. Bkz. Sümer Dini, Ea, A­nu.
ADAR BURZİN: (Zer­düşt­lük). Zer­düşt­lük­te en büyük, kutsal üç ateşten biri. Bkz. Zerdüştlük, Ateş.
ADAR CAŞAN: (Zerdüştlük). Büyük bir şen­­­lik ateşi hazırlanmasında dolayı ateş bay­­­ramı denilen tören. Bkz. Zerdüştlük.
ADAR MAH: (Zerdüştlük). Zerdüştlüğün di­­ni takviminde Nevruz’dan önceki yü­zün­cü güne verilen isim. Bkz. Zerdüştlük, Nev­ruz.
ADAR: (Yahudilik, Zerdüştlük). Yahudi di­ni tak­vi­mi­nin 12. ayı. Tişri’den itibaren sa­yıldığında İb­­rani yılının altıncı ayıdır. Bir ‘Sım­rama yı­lında’ ikinci bir Adar ayı ek­len­miş­tir. Ma­ma­fih normal olarak adar ayı 29 gün çeker ve Şubat-Mart aylarına denk ge­lir. Burç­lar­daki simgesi olan balığı Rab­bi’­ler, ‘bereketi çağrıştıran’ şeklinde yo­rum­la­mış­lardır. Babil kökenli olan Adar, Kitabı Mu­­kad­des’te birçok defalar zikredilmiştir. Ge­­le­neğe göre Moşe Rabenu 7. Adar günü doğ­­muştur. Bu ayın en önemli dini bayramı 14 adarda kutlanan Purim’dir. Sıçrama yı­lın­da birinci Adar’ Adar Rişon’ ayı (30 gün­lük) ve ikinci Adar ‘Adar Şeni’ ayı (29 gün­lük)dür. Normal bir Adar’da bulunan tüm önemli tarihler, Purim dahil, ikinci A­dar­‘a nakledilir. Bar Mitsva veya Bat Mit­s­va’ların ikinci Adar’da, ölüm yıl­dö­nüm­le­rinin de birinci A­dar’da yapılması, kar­ma­şayı önlemesi açı­sın­dan genellikle bir Alaha ku­ralınca uygulanır. Purim nedeniyle se­vinç­­li bir ay olarak kabul edilen Adar a­yın­da zaman içinde Purim gününde Ester oru­cu da uygulanmaya baş­lan­mış­tır. Zerdüşt­lük­te de ateş üstünde ha­ki­mi­ye­ti olan me­le­ğin adı. Zerdüşt dini tak­vi­min­de ayın do­ku­zun­cu günü. Akkadların dinlerin de Mu-lil’in oğludur. Güneş tanrıdır ve ge­ce­den doğduğuna inanılırdı. Yeraltı dünyasının tan­rısı olarak da tapınılan Adar’ın hanımı şa­fa­ğın hanımı diye geçer. Tepe noktadaki gü­neş olarak düşünülen bu tanrı tanrıların sa­vaş­çısı, savunucusu ve babasının ha­ber­ci­si­dir. Bkz. Bar Mitsva, Bat Mitsva, Pu­rim, A­la­ha, Moşe Rabenu, Ester, Ya­hu­di­lik.
ADARBAD MAH­RAS­PAN­DAN: (Zer­düşt­lük). Zerdüşt­lerde büyük din a­da­mı. Bkz. Zerdüştlük.
ADARO: (İlkel). Salamon Adaları yerlileri mitolojilerin de denizin ruhu. Dr. C. E. Fox’a göre, Solomon adalarındaki San Cristobal halkı, insanın çift ruhlu olduğuna inanırlar. Bu ruhlardan birine ‘Adaro’ denir ki, bu gölge-ruhtur ve ‘eril karakterli’dir.
ADARUTA: (Urartu). Urartu tanrılarından. Bkz. Urartu Dini.
ADAT: Bkz. Avait.
ADAV: (Kafkas, Nart). Nart destanlarında kah­raman­la­rın savaştığı, yeraltı yaratık­la­rından devler.
ADAVİLER: Bkz. Yezidilik.
ADDA- GUPPİ: (Asur). Şu­mu­a-damga. Asurlular’da 2. Nabukadnezzar’ın ö­lü­mün­den sonra başa geçen Harran asıllı bir Arami olan Nabonidus’un annesi. M.S. 1906’da Harran’da yapılan kazılarda ele geçen bazı kitabelerde Harran’ın ay tanrısı Sin’in rahibesi olarak adı geçer. Kitabelere göre, 104 yıllık hayatı boyunca kral Asurbanipal döneminden Nabonidus’un hükümdarlığının dokuzuncu yılına kadar devam eden zaman zarfında tanrılar Sin, Ningal, Nusku, ve Sdarnunna’nın ra­hi­be­sidir. Bkz. Sin, Ningal, Nusku, Sdarnunna.
ADDA: (Sümer). Addu. Adad’ın i­sim­le­rinden biri. Bkz. Adad, İşkur, Sümer Dini.
ADDAİ DOKTRİNİ : (Hırıstiyan). Melfonuso dı- Aday. Batı kaynaklarında Doctrine of Addai the Apostle olarak bilinir. Bkz. Abgar, Addai Doktrini.
ADDAİ: (Hıristiyan). Aziz Aday. Mar Ad­dai. Hıristiyanlığın İran, Mezopotamya ve Mı­sır bölgelerine yayılmasında, Kalde Ki­li­se­si geleneğine göre rol oynayan Havari Aziz Thomas’ın kardeşi. Bazı araştırmacılar Aday’ı M. S. 3. yy’a tarihlendirirler. M. S.1. yy’da ya­şadığına inanılan ve Edessa (Urfa)’da ki­li­senin geleneksel kurucusu olduğuna i­na­nı­lan kişi. Süryani kaynakları Aday’ın Amid (Diyarbakır), Nusaybin, Dicle’nin doğusu, Beszebday (İdil), Hadyab(Erbil), Begermay, Keş­ker, Ahaz ve civarlarını dolaşarak Hı­ris­ti­yan­lığı yaydığını, Erbil’e Fıkido adı bir piskopos atayarak Urfa’ya geri döndüğünü yazar. Urfa’da ölür ve adına yapılan kilise de gömülür. Addai’ye ait olduğu düşünülen Addai Doktrini’ne göre Addai, Thomas tarafından Edessa kraı Abgar’ı iyileştirmek ve dine davet etmek için gönderilmiştir. Bkz. Aziz Thomas, Havari, Hıristiyanlık.
ADDANC: (Kelt). Kelt inançlarında de­niz­ler­de ve göl kenarlarında yaşayan, kısa boy­lu ucube, cüce tanrı. Görünmezlik veren si­hirli taşa sahip olduğuna inanılırdı. Bkz. Kelt Dini.
ADDE: (Hıristiyan). Hıristiyanlığa ait mi­to­lojilerde Abgar’a İsa tarafından gön­de­ri­len ve İsa’nın 72 çömezinden birinin muh­te­mel adı. Bkz. Addai, Abgar, Hz. Isa, Hıristiyanlık.
ADEA: (İlkel). Gana’nın Aşenta ve diğer kabilelerinin atalar kültü çerçevesinde yap­tık­ları ritüeller. Adea ritüelleri her 43 günde iki defa yapılır ve o günlerde ça­lış­mak ya­sak­tır. Ataları temsilen taburelerin ö­nüne ve­ya üzerine yiyecek, içeçecek ko­nul­duktan sonra ataların isimleri anılarak sağ­lık ve bereket için dua edilir.
ADEKAGAGWAA: (İlkel). Kuzey A­me­ri­ka İroquois yerlileri mitolojilerinde yaz mev­siminin ruhu, kış boyunca güneyde ka­lır ve orada istirahat ettiğine inanılır.
ADELFOS: (Gizem). Adelphi. Adelphoi. İlkçağ Yunan ve Roma gizem dinleri men­sup­larına verilen isimlerden biri. Kardeş an­la­mına gelir. Bkz. Gizem Dinleri, Yunan Di­ni, Roma Dini.
ADELGER: (Hıristiyan). Adelher. 1100 lü yıllar. Teolog. İnsan hürriyeti ile tanrı’nın düzeni düşüncesini uzlaştırma çalışmaları vardır.
ADELHEİD: (Hıristiyan). Azize. Saint A­del­heid die Heilige. M. S. 931- M. S. 999. Kut­­­sal Roma-Germen İmparatoru I. Ot­to’nun ka­rısı. Torunu III. Otto’nun na­ip­li­ği­ni­de yap­mış; bu dönemde Alman ki­li­se­si­nin hem güç­lenmesine, hem de im­pa­ra­tor­luğun ege­men­liği altına girmesine katkıda bu­lun­muş­tur. M. S. 996’ da torunu III. Otto tah­ta geçe­bi­lecek duruma gelince saraydan çekilerek kendini kilise ve manastır kurma ça­lış­ma­la­rı­na adadı. Seltz’de bulunan me­za­rın­da bazı mu­cizelerin gerçekleştiği söy­le­nir.
ADEM ÇUKURU: (Hint). Adem doruğu. Adem tepesi. Sri Lanka (Seylan) adasında bulunan bir dağın zirvesinde görülen ayak izine müslümanlarca verilen isim. Buna Budhhistler Budha’nın, Hindular Şiva’nın ayak izi diye inanırlar.Bkz. Budhizm, Şiva, Hinduizm.
ADEM KÖPRÜSÜ: (Hint). Rama ta­ra­fın­dan yaptırıldığına inanılan yol. Hintlilerce Hindistan’la Seylan arasında bulunan Adem köprüsü adlı yolun, karısı Sita’yı kurtarmak için Seylan’a giren Rama tarafından yaptırıldığına inanılır. Bu inanç Rama mi­to­lo­jisine dayanmaktadır. Bkz. Rama, Sita, Hinduizm.
ADEM’ LE HAVVA’ NIN DÜ­ŞÜŞÜ: B­kz. Düşüş.
ADEM MASİQTASI: (Sabii). Sabiilikte uğursuz sayılan günlerden birinde ölen kişiler için düzenlenen ve 7 rahip tarafından idare edilen tören. Ayrıca öldürülen, hayvan sokması veya ısırılması sonucu ölenler içinde bu tören uygulanır. Bkz. Masiqta, Sabiilik.
ADEM OĞLU: (Hıristiyanlık). Hıris­ti­yan­la­rın Kanonik İncillerinde Hz. İsa için kul­la­nılan isimlerden biri. Bkz. Hıristiyanlık.
ADEM ÖNCELİĞİ: (Hıristiyan). Adem’in yaratılan ilk insan olmadığı inancı. Fransız Kalvincilerden Isaac de la Peyrére’nin ileri sürdüğü bu iddia, canlıların tekoluş’la değil, çokoluş’la meydana geldikleri tezine dayanır. Bu iddiaya göre Adem ilk insan değildir. Bkz. Kalvincilik, Isaac de la Peyrére, Yılan Oğulları, Elohim Oğulları, Birinci Adem, İkinci Adem.
ADEM TEPESİ : Bkz. Adem çukuru.
ADEM: (Genel). Yahudi, Hıristiyan ve İs­lam inancına göre yaratılan ilk insan. Bu din­lere göre insanların babası sayılan Adem top­raktan, çamurdan yaratılmıştır. Adem’e 1000 yıllık bir ömür verilmiş, bunun kırk yı­lını Davud’a bağışladığından 960 yıl ya­şa­mış ve cennetten kovulduktan sonra nisan a­yının 6.cuma günü ölmüştür. Adem, Abu Ku­bays dağı eteğinde Hazineler Mağarasına gö­mülmüştür. Süryani Hıristiyan kay­nak­la­rı­na göre de cesedi tufandan sonra Kudüs’e gö­türülmüştür. Adem kelimesinin kökeni tar­tışmalıdır. Sümer dilinde ‘adamu’olmuş (mey­dana getirilmiş, yapılmış, ortaya kon­muş, çocuk, genç) veya Sabii dilindeki ‘­a­dam’ (kul) kelimesinden geldiği iddia e­dil­miş­tir. İbranca ‘adamah’’dan da geldiğini i­le­ri sürenlerde vardır. Eski doğu dilerinde ‘a­dam’ yerden veya yere ait insan, insanlık an­lamlarına geldiği beirtilmektedir. ‘Adem’ ke­limesinde belirsizlik ve birkaç anlam ta­şı­ma ihtimali bulunmaktadır. Dişisi ‘a­da­mah’, yeri veya toprağı belirtmektedir. İb­ran­ca kökü ‘adm’ dir. Bu kelime kırmızı renk­le de alakalıdır. Kırmızının insanın ya­ra­tıldığı toprağın rengi olma ihtimali vardır. A­kadlılar’da ‘kan’, ‘adamutu’ ise hastalığa a­id bir durum olan ‘siyah kan’ için kul­la­nıl­mıştır. Çoğulu ‘adamatu’, ‘karanlık’ ‘kır­mı­zı yeryüzü’ için kullanılır. ‘Adem’ ke­li­me­sinin kökeni dilciler arasında da tartışma ko­nusu olmuştur. Bu konuda iki görüş var­dır. Birincisi İbranca toprak anlamına gelen bir kelimeden türediğini ileri sürer. İkinci gö­rüşde Arapça bir kelime olduğunu ileri sür­mektedir. Neticede ‘adem’ kelimesi top­rak, esmer, kırmızı, yer kabuğu ve yerin to­zu anlamlarına gelmektedir. ‘Adem’ ke­li­me­sinin sözük anlamı, terminolojideki an­la­mı­nın da esasını oluşturmuş, Kur’an-ı Ke­rim, Tevrat, ve İncil’de topraktan yaratıldığı bil­dirilen ilk insana isim olmuştur. Tanah’da ‘a­dem’ kelimesi insan ve insan türü an­la­mın­da da özel isim olarak 500 yerde kul­la­nıl­mıştır. Tekvin’in ilk beş kitabında kelime hem özel (Tekvin 5:1-5), hem de insan cinsi (Tek­vin 1/2) ve ilk insan anlamlarında kul­la­nılmıştır (Tekvin II/4;IV/26). Sabiilikte A­dem’in yaratılışı yeryüzünün kötü var­lık­lar­la dolu olduğunu gören Ptahıl’in yer­yü­zü­ne hakim oacak bir kimseyi yaratma is­te­ğiy­le oluşur. İlk insanı yaratıp can­lan­dı­ra­ma­yan Ptahıl, yüce ışık kralının ruhu ver­me­si ile Ademi yaratır. Altay yaratılış des­ta­nın da Adem motifinin Kitabı Mu­kad­des’in tesiri altında olduğu söylenir. Ba­haeddin Ögel bu destanın köklerini Ma­ni­he­i­zm’e bağlamıştır. Dolayısıyla Mani’nin Tev­rat ve İncil’den etkilenmesiyle Altay ya­ra­tılış destanı da (Adem hakkında) bu tesir al­tında üretilmiştir. Adem, eski Türkler’in de­diği gibi ‘Ulug tınlıg’ veya ‘Üstünki yal­n­guklardan’ biriydi. Tanrı ona özel olarak mey­ve ve taneler vermişti. Yine Altay ya­ra­tı­lış mitolojisinde Adem Tevrattaki ö­zel­lik­le­rine ben­ze­mek­tedir. Türker’in Ay-atam ile il­gili mitlerinde de kadın erkekten sonra ya­ratılmıştır. Fakat kadın erkeğe göre küçük du­rumda değildir. Eski Ahid’i, kutsal ki­tap­la­rında bir bölüm olarak benimseyen Hıristiyanlar, yaratılış konusunda verilen bil­gi­le­ri prensip olarak kabul etmekle beraber, yap­tıkları yorumlarla Yahudilerden ay­rıl­mak­tadırlar. Adem’i ger­çek bir şahsiyetten zi­yade bir sembol olarak gördükleri için, A­de­m’in yaratılışını genel anlamda insan cin­si­nin yaradılışı şeklinde görmektedirler. Ki­tab-ı Mukaddes’in verdiği bilgileri esas a­la­rak yapılan yorumlarda, Adem kendisinden ön­ce aynı cinsten başka bir varlığın ol­ma­dığı, bütün insan neslinin ondan türediği ilk in­san olarak görülmüştür. Adem, hepsinin ö­zünü toprağın meydana getirdiği sıcaklık, so­ğuk, rutubet ve kuraklık gibi dört temel un­surdan yaratılmıştır. Toprak yaratıcı gü­cün yetkisi ile kendi kendine bir insan şekli ver­miş ve Adem’in maddi kalıbını ortaya çı­karmıştır. Bu kalıba tanrı tarafından ruh üflenmiştir. Böylece insan toprak gibi maddi ruh gibi tanrı ruhundan oluşan iki temel prensibin birleşmesinden oluşmuştur. Bazı apokrifler insanlardan da yüce bir yere Adem’i koy­muş­lardır. ‘Tanrı insanı doğru olarak yarattı ‘ diyerek Kitab-ı Mukadde’ de bunu teyid et­miştir. Adem mükemmel yaratılmıştır. Yara­tı­lışındaki üstünlük onun ilahi bir ustanın elinden çıktığını gösterir. En önemli unsuru akıl verilmiş olmasıdır. İlim sahibidir; yara­tı­lış anında ilmin kendisine verilmiş olduğu konusunda genel bir kabul vardır. Ya­ra­tılıştan bilgiye sahip olan Adem’in İbranca konuştuğu dü­şünülmektedir. İncil’lere göre i­yi­lik ve emre itaat duygusu Adem ile beraber yaratılmıştır. Yaratılış yeri Golgota (Gol­got­ha) tepesi olduğu ileri sürülmektedir. Adem hayatının ikinci mer­ha­lesini cennette ge­çir­miş­tir. Fakat Hıris­ti­yan­lar Adem’in cennet ha­yatına önem verme­le­ri­ne rağmen bilgilerin az­lığı ne­de­niy­le yete­rin­ce açıklığa ka­vuş­tu­ra­ma­­mış­lardır. Adem itaat etmeye sınır­lan­dı­rıl­mış bir özgürlükle cen­net­ten konulmuş fakat orada ‘iyilik ve kö­tü­lüğü bilme ağacıyla’ sem­bolize edilmiş olan ölümle hayat a­ra­sında tercih yapmak zorunda bırakılmıştır. Burda yasağa uymama sonucu yeryüzüne in­di­ril­miştir. Eşiyle beraber ‘asi suç’u (asli günah) iş­lemişlerdir. Adem’in dünya hayatıyla ilgili Kitabı Mukaddes’de fazla bilgi bulunma­maktadır. Kabil, Habil ve Şit adında üç ço­cu­ğu­nun adı verilmekte, Şit’in doğumunda Adem’in 130 yaşında olduğu ve 930 yaşında öldüğü bildirilmektedir. Adem’in öldüğü yer konusunda bir kaç görüş vardır. Mikail ve Uruel melekleri kefenlemiş, cennet yakın­la­rında Habil’in yanına gömmüşlerdir. Bazı gö­rüşlere göre Golgota tepesine gömülmüştür. İnsanın yaratılışı Tanah’ın Tora kitabının Tekvin bölümünde yer almaktadır. Tekvin yaratılışı bir bütün olarak ele almakta, ya­ra­tı­lışı ‘gün’ adı verilen zaman dilimleri i­çe­ri­sin­de gerçekleştirmektedir. Burada ‘in­san’ ke­li­me­si bir genellik ifade etmektedir. Tek­vin’in ikinci bölümünde yer yer yaratılış o­la­yına temas edilmekte ise de Adem ve Havva’nın so­mut bir varlıkta temsil edildiği görül­mek­te­dir. İki bölüm bütün olarak in­ce­len­diğinde in­sanın yaratılışı ve sonraki devreler an­la­tı­lır­ken ‘insan’, ‘adam’ ve ‘adem’ kelimelerinin kullanıldığı gö­rül­mek­tedir. Bu kelimeler birçok yerde birbirinin ye­rine kulla­nıl­mak­tadır. Kutsal kitap’da Tekvin I/26,27, I2/23’de ‘insan’, Tekvin, 2/5, 7, 8, 15, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 25; II3/9, 12, 22, 24; I4/1, 2’de ‘Adam’, II3/17, 21, I4/1, 25; 5/1, 3, 4, 5 cüm­le­le­rinde ‘Adem’ kelimesi kullanılmıştır. Bu üç ke­limenin aynı anlamda kullanılması öz­deş­leş­tirildiklerini göstermek­te­dir. Tekvin’de ve ayrıca Vaiz, 3,19-20; Mez­­murlar 54,29; Eyüp, 34,15) insanın top­rak­tan ya­ra­tıl­dı­ğı­nın belirtilmesi, Ademinde top­rak anlamına ge­len İbranca ‘adamah’ ke­li­me­sinden gel­di­ği­nin kabul edilmesi, ilk in­sa­nın Adem olduğu ya da Ademin ilk insan ol­du­ğu görüşünü des­tek­lemektedir. Kitabı Mu­kad­des’in diğer dil­le­re yapılan tercümelerinde bu kelimelerin birbiri yerine kullanılması anlayış fark­lı­lık­la­rı­na sebeb olmuştur. Tekvin’de Adem’in ya­ra­tıldığı belirli bir mekandan bah­se­dil­me­miş­tir. Yerin top­ra­ğından yaratıldığı belirtilerek, ya­ratma işle­mi­nin yeryüzünde olduğu ima e­dil­miştir. Mekan hakkındaki belirsizliğe rağ­men, yaratıldığı madde olarak, yeryüzünden alınan ‘ıslatılmış’ toprak şeklinde kesin bilgi vardır (Tekvin 2/6; 2/7.). Adem’in tanrı tarafından yaratıldığı bil­dirilirken, işlemin nasılı cevapsız kalmaktadır. Toprak belli bir zaman içinde in­san şekline sokulduktan sonra tanrı ona kendi ruhundan üflemiştir. İnsanın bir defada, takriben 20 yaşında olgun bir şekilde yaratıldığı, çocukluk çağını yaşamadığı anaşılmaktadır. Hayvanlara isim koymasıda doğuştan dil kabiliyetine sahip olduğunu göstermektedir (Tek­vin,2/19-20). Adem’in ne zaman yaratıldığı konusunda Tevrat’ta bilgi verilmez ancak onun yer, bitki, ve hayvanlardan sonra yaratıldığı haber verilmektedir (Tekvin I/9-10; I/11-12; I/20-21, 24-25). Tekvin’de diğer varlıklar karşı­sın­da Adem, tanrı’nın ideal tipi olarak, mümtaz bir yere oturtulmuştur. ‘Tanrı suretinde ve şekinde’ yaratılma özelliği bunu ortaya koy­mak­tadır. Yaratıldıktan sonrada tanrı tara­fın­dan cennete konmuştur. Cennetle ilgili bil­gi­ler Tekvin’in ikinci bölümünde ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. Bakmak ve korumak gayesiyle cennete konulan Adem bir im­ti­ha­na tabi tutulmuştur. İmtihan ise ‘yasak a­ğaç’tır. ‘İyilik ve kötülüğü bilme’ ağacından istifadeleri kesinlikle ya­sak­lan­mış­tır. Yılan’ın aldatmasıyla yasak ağacın mey­ve­sini ye­dik­ten sonra eşiyle cennetten çıka­rılmıştır. Ag­ga­da’ya göre bu çıkarma işlemi 6. günün 12. saatinde cuma günü gerçek­leş­miş­tir. Fakat cennetten nereye, nasıl çıka­rıl­dık­ları konu­sun­da kesin bilgi Tevrat’ta yer almamaktadır. Ademle eşinin dünyada Habil, Kabil ve başka bir çok çocukları olmuştur. Kendisine verilen ömrün 70 yılını (bazı araştırmacılara göre 60) yılını Davud’a verip, 9­30 yaşında ölmüştür. Hebron’daki Mach­pe­lah (hazineler) mağarasına gömülmüştür. Ya­hu­dilere göre Adem yağmur için ilk dua eden, ilk kurbanı sunan kişidir. Noachian (Nuh) kanunları Adem’e verilmiş ve sabbath (cumartesi)’ye saygı göstermesi em­re­dil­miş­tir. Eğer günah işlemeseydi Tora’nın tama­mı­nın ona ve­ri­le­ce­ği ifade edilmektedir. Ezotrik kaynaklara gö­re Adem ve Havva çifti sembolik bir an­lam taşır. Adem dünyadaki ilk insan değildir. Son devrenin başında imal edilen son pro­to­tip­tir. Bu inanca göre yer­yü­zün­de bir değil bir çok kez Adem ve Havva çifti gelmiştir. E­zoterizm’e ve Sadıklar Planı adlı öğretiye göre yeryüzündeki her devre beşında Yüksek İdare Makenizması’nın iz­niy­le yeni p­ro­to­tipler imal edilir. Bkz. Habil, Kabil, Golgota, As­li Suç, Yaratılış, Doğal A­yık­lanma, Koz­mik Aşılanma, Sadıkla Planı, Yüksek İdare Makenizması, Devre, Nom­mo’nun Gemisi, Dünya Gezegeni Okulu, Adam Kadmon, Atlantis, Mu, Devler.
Yaşar Sıdkı Ateş

www.inanclarsozlugu.com
Son düzenleyen yasarsidki; 29 Ekim 2007 03:47 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi