Etyemezlik```, çeşitli nedenlerle et, balık ve bazı durumlarda yumurta, süt ve süt ürünlerini yememeye denir.Vejetaryenlik olarak da bilinir.. Etyemezlik, dinsel, ahlaki ve beslenmeye ilişkin nedenlere dayanır. Etyemezlerin çoğu, hayvansal maddelerden yapılan ya da hayvanlarda denendiğini bildikleri temizlik ve güzellik ürünlerini de kullanmazlar. İlk kez 1842`de kullanılmaya başlanan ```vejetaryen``` sözcüğü, Latince`de "sağlam, canlı, yaşam dolu" anlamına gelen ...
Etyemezlik çeşitli nedenlerle et, Et Alm. Fleisch (n), Fr. Viande, İng. Meat. flesh. Kasaplık hayvanlar, kuşlar, kümes hayvanları, balıklar ve av hayvanlarının yenebilen kısımları. Fakat et denilince yenebilen hayvanların kas kısımları, yani daha ziyade kas eti anlaşılır. Bu hayvanların baş, beyin, dil, böbrek, akciğer ve karaciğer, barsak ve işkembe gibi kısımlarına “sakatatlar” adı verilir. Ülkemizde başta koyun ve sığır etleri olmak üzere, kuzu, manda, keçi, oğlak etleri, balık etleri
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.
balık ve bazı durumlarda Balık Alm. Fisch (m), Fr. Poisson, İng. Fish. Solungaçları ile solunum yapan, vücud ısıları çevreye bağlı olarak değişen, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen, suda yaşayan omurgalı hayvanların genel adı. Bir kulakcık ve karıncıktan meydana gelen yüreklerinde daima kirli kan bulunur. Yürekten çıkan kirli kan solungaçlarda temizlendiğinden, vücutta temiz kan dolaşır. Ağızdan alınan su, solungaçlardan dış
...Detaylı bilgi için linke tıklayınız.
yumurta, süt ve süt ürünlerini yememeye denir.Vejetaryenlik olarak da bilinir.. Etyemezlik, dinsel, ahlaki ve beslenmeye ilişkin nedenlere dayanır. Etyemezlerin çoğu, hayvansal maddelerden yapılan ya da hayvanlarda denendiğini bildikleri temizlik ve güzellik ürünlerini de kullanmazlar. İlk kez 1842`de kullanılmaya başlanan vejetaryen sözcüğü, Latince`de "sağlam, canlı, yaşam dolu" anlamına gelen vegetus sözcüğünden gelir. Bazı insanlar hayvanları yemek için beslemenin ve öldürmenin yanlış olduğunu düşünürler ve bundan dolayı et yemezler. Öte yandan, etsiz beslenmenin daha sağlıklı olduğu gerekçesiyle etyemez olanlar da vardır. Beslenme uzmanları da yağ, tuz ve ve şeker içeren yiyecekler yerine, bol selüloz içeren bitkisel liflere, kepekli tahıllara, çiğ sebzemeyve lere daha çok yer verilmesinin sağlıklı ve dengeli beslenme için gerekli olduğunu ileri sürerler. Çoğu budizm, hinduizm, caynacılık ve hristiyanlık`ın bazı mezheplerine bağlı olan kimseler ise, canlılara zarar vererek elde edilen besinin yenmemesi gerektiğine inanırlar. Bazıları da etyemezliği doğal çevrenin korunmasına dayandırırlar. Çiftlik hayvanları için ayrılan alandan daha az alanda yeterli sebze yetiştirmenin mümkün olduğunu, insanların yiyecek gereksinimini sebzeyle karşılamanın daha kolay bir yol olduğunu savunurlar. ===Etsiz beslenmenin önemi=== Protein gereksiniminin temel olarak etle karşılanabileceği düşüncesi doğru değildir. Çünkü ceviz, fındık gibi kabuklu yemişlerde, bazı bitkilerin tohumlarında, baklagiller tahıllar, yumurta, süt ve süt ürünlerinde, soya ürünlerinde de bol miktarda protein vardır. Eskiden bitkisel proteinlerin hayvansal proteinlerde bulunan bazı aminoasitleri içerdiği bilinmiyordu ve bu yüzden de besin değerinin düşük olduğu sanılıyordu. Oysa bitkisel protein içeren bazı yiyecek maddeleri karıştırılarak yendiğinde bu tür animoasitler alınabilir. Örneğin baklagillerdeki aminoasit eksikliği, tahıllarda çok miktarda bulunan aminoasitle dengelenebilir. Öte yandan fasulye, pirinç, mercimek, bezelye, arpa, yulaf ve kabuklu yemiş gibi bitkisel besinler protein açısından zengindir. Süt ve süt ürünlerini tüketmeyen etyemezler de B12 vitaminini maya özünden ve tahıllardan karşılayabilmektedirler. Etyemezler, demiri kurutulmuş meyve, yapraklı yeşil sebzeler, buğday unu, baklagiller, yulaf, kabuklu yemiş ve kabuklu pirinçten, kalsiyumu ise peynir, kabuklu yemiş, susam, yapraklı yeşil sebze ve soya fasulyesinden alırlar. Etyemezlerin sayısı 20. yüzyılda Avrupa ülkelerinde ve ABD`de artış gösterdi. Etyemezler yerfıstığı ezmesi, mısır gevreği, tahıl, kurutulmuş meyve, sütten elde edilen kefir ve et tadında yüksek proteinli sebze yemekleri gibi yiyeceklerle beslenmektedirler.
Genetiğiyle oynanmış gıdalar, Frankeştayn buğday tohumları, “özgürlük” adı altında pompalanan sağlıksız yaşam tarzı… Hayvansal gıdalardan uzak durmamızı öğütleyen “yalancı” diyetler, vejetaryenliğe salık veren iyilik maskeli ‘new age’ dinler, reikiciler… Diğer yanda paketli, boyalı, kimyasal katkılı gıdaları satmakla övünen dev bir yiyecek-içecek sektörü ve hasta insanları iştahla bekleyen modern tıp endüstrisi… “Tüm bunlar bir milletin bağışıklık sistemini çökertmek için ideal taktikler olabilir mi?” sorusunu soruyor. Daha da ileri gidiyor: “Küresel güç, bağışıklık sistemimizdeki en stratejik savaşçı olan demiri, elimizden almak istiyor olabilir mi?” Yukarıda bahsettiğimiz multi-taarruza maruz kalmış demirsiz insan… Kirli planları olan küresel güç için ne iyi olurdu değil mi? Fiziki ve manevi bağışıklığı çökmüş, umutsuz, muzsuz, itaatkâr, zırhsız, her manipülâsyona açık demirsiz insan… İnsanı robotla ikame etmeyi düşünenlerin B planı da bu olmasın? Abartılı gibi geliyorsa lütfen yazının devamını okuyun ve demirin ne kadar hayati olduğunu kendi gözlerinizle görün. Dünya için en önemli metal Demir tüm canlılar için hayati bir öneme sahip. İnsan vücudunda ve hayvanlarda kanın içinde yer alarak oksijeni hücrelere ve organlara taşıyor. Bitkilerin “klorofil” yapımında kullanılarak hayatlarının devamını sağlıyor. Evlerin inşasında, gemi, araba ve uçak üretiminde büyük önemi var; onsuz hiçbir şey ayakta durmuyor. Demir, yeryüzünde en çok bulunan, en faydalı ve en önemli metal. Yerkürenin merkezindeki sıvı çekirdeğin de tek bir demir kristali (veya demir-nikel alaşımı) olduğu tahmin ediliyor. Dünyanın merkezindeki bu yoğun demir kütlesinin, dünyanın manyetik alanına da etki ettiği düşünülüyor. Demir, evrende bol miktarda görülen bir maden; güneşte ve birçok yıldız türünde belirgin miktarda bulunuyor. Önemli manyetik özellikleri var. Kur’an-ı Kerim’de demir Demirin adı, Kur’an-ı Kerim’de birkaç ayette geçiyor. Hatta bir maden adını taşıyan tek sure, Hadid (Demir) Suresi. “Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar.” Hadid Suresi, 25 Bilimin, “insanlar için birçok faydası bulunan” demir hakkında şimdiye kadar tespit edebildiği en önemli özellik, kan dolaşımında oksijen taşıması. Kim bilir, belki zaman içinde, demirin ne kadar önemli olduğuna dair başka tespitler de yapılır... Mesela kanser tedavisinde demir-oksit kullanılarak olumlu sonuçlar alındığı bildiriliyor. Vücudumuzda oksijeni demir taşıyor Kan dolaşımında demirin nasıl yer aldığını şu şekilde özetleyebiliriz:
Yiyip içtiklerimizden alınan besinler kana geçer, oradan da organlara dağıtılır. Havadaki oksijen de akciğerlerden kana geçer; önce kalbe, sonra organlara ulaştırılır. Kan, bütün organların oksijen ve besin ihtiyaçlarını karşılar. Kanda oksijen taşıyan kırmızı hücrelere alyuvarlar adı verilir. Bu hücreler en iyi şekilde işleyebilmeleri için düzenli olarak üretilmelidirler. Yaşlanan hücreler dalak tarafından devre dışı bırakılır ve kemik iliğinde yeni hücreler üretilerek kana verilir. Alyuvarların oksijen taşıyabilmeleri için içlerinde kırmızı renklerini veren hemoglobin proteini ve bu proteine bağlı “demir” bulunur. Demir vücutta üretilemediğinden besinlerle alınması zorunludur. Besinlerle alınan demir sindirim sisteminden kana geçtiğinde bazı taşıyıcılar tarafından alınır ve alyuvarların yapım yeri olan kemik iliğine götürülür. İhtiyaç fazlası ise çeşitli organlarda depolanır. Günlük demir ihtiyacı besinlerle karşılanamadığında bu depolardan faydalanılır.
Günlük alım yetersiz olduğunda veya aşırı ihtiyaç halinde depolar tükenir ve alyuvarların üretimi aksamaya başlar. Üretim aksaması ilk başlarda vücudun aldığı çeşitli önlemlerle giderilmeye çalışılır. Önlemler yetersiz kaldığında "kansızlık" yani demir eksikliğine bağlı olarak alyuvarların yetersiz üretilmesinden kaynaklanan durum vücutta çeşitli belirtiler vermeye başlar. Demir eksikliğinde neler olur? Demir eksikliğinde, vücudun savunma kalkanı incelir. Oksijen gibi, her sağlıklı hücrenin ihtiyacı olan bir maddeyi taşımakla görevli demir vücutta yeteri kadar bulunamazsa, bağışıklık sistemi zayıflayacak, kapılar bütün hastalıklara açık hale gelecektir. Demir yetersizliğinde, hemoglobin yeterli miktarda oluşturulamaz. Alyuvarlar küçülür, soluk renkli olur ve yeterli oksijen taşıyamazlar. İngilizce’de “yorgun kan (tired blood)” deyişi, demir eksikliği olan ve organlara, kaslara yeteri kadar oksijen taşıyamayan kanı tanımlamak için kullanılır. Yorgun kan ise “yorgun vücuda” yol açacaktır. Demir sadece kan için değil, beyin için de hayati öneme sahiptir. Bir sinir hücresinden diğerine mesaj taşıyan “nörotransmitter”ler, sinir ileticileri görevlerini yerine getirebilmek için demire ihtiyaç duyarlar. Demir eksikliği çeken bir kişinin vücudu kadar, beyni de “yorgun” olur. Demir eksikliği ve demir eksikliğinin sonucu olarak ortaya çıkan kansızlık (anemi), kendini aşağıdaki belirtilerle gösterebilir: • Ciltte solukluk (özellikle çocukların yüzünde; yetişkinlerin el ayası ve tırnak diplerinde)
• Güçsüzlük
• Yorgunluk, halsizlik, çabuk yorulma
• Baş dönmesi
• Nefes darlığı
• Çarpıntı
• Odaklanmada güçlük
• Hafızada zayıflık
• Beyin işlevlerinde bozukluk
• Enfeksiyonlara daha kolay yakalanma, sık hastalanma
• İştahsızlık
• Fazla üşüme
• Kabızlık
• Tırnakların çatlaması, kırılgan olması
• Çocuklarda öğrenme güçlükleri ve davranış bozuklukları Demir eksikliği hangi durumlarda görülebilir? Demir vücutta üretilmediği için dışarıdan alınması zorunlu olan bir mineraldir. Demir eksikliğinin en önemli sebeplerinden biri beslenme ile yeteri kadar demir alınamamasıdır. Fakat geçirilen hastalıklar veya belirli yaşlar nedeniyle demir ihtiyacının artması da söz konusudur. Etyemezlik (vejetaryenlik ve veganlık): Vejetaryenler et, sakatat yemezler. Veganlar ise, yiyecek seçimlerini daha da kısıtlayarak süt ve yumurta da dahil olmak üzere, hayvansal hiçbir besini yemezler. Vücudun en iyi şekilde emebileceği ve kullanabileceği demir, kırmızı sakatatlarda ve hayvansal gıdalarda bulunmaktadır. Baklagiller, tahıllar, kuru meyveler demir içerse de, bitkisel kaynaklarda bulunan demir vücutta yeteri kadar değerlendirilememektedir. Dolayısıyla, hayvansal besinleri tüketmeyen kişilerde demir eksikliği görülmesi muhtemeldir.
Günümüzde reiki gibi birçok “new age” din, takipçilerine et yememeyi telkin etmektedir. Yurtdışından ithal akım ve felsefeler, insanlara, etsiz hayatı övmektedir. Bunun sonucu olarak gittikçe daha fazla insan, bağışıklık sistemleri zayıflamış, renkleri solmuş bir şekilde, hastalıklara açık kapı bırakarak yaşamaya başlamıştır. Yoksulluk veya zayıflama diyetleriyle yetersiz beslenme de demir eksikliğine yol açabilmektedir. Hamilelik ve emzirme dönemi: Hamilelik döneminde anne, iki kişilik demir ihtiyacını karşılayacak şekilde beslenmelidir. Hamilelik döneminde artan kan hacmi nedeniyle de daha fazla demire ihtiyaç duyulmaktadır. Belirli yaş grupları: Bebekler anne karnında geçirdikleri dokuz ay boyunca, kendi vücutlarında, dünyaya geldiklerinde altı ay yetecek kadar demir depolamaktadırlar. Anne karnında dokuz ayını tamamlayamadan dünyaya gelen prematüre bebeklerin ise bu deposu yeteri kadar dolmamıştır. Bir ila üç yaş arasındaki çocuklar yemek yerken çok seçici olabildikleri için demir eksikliği görülebilir. Çok hızlı bir büyüme dönemi olan ergenlikte bütün minerallere olduğu gibi, demire olan ihtiyaç da artmaktadır. Adet görme çağındaki genç kız ve kadınlarda da, aylık kan kayıplarına bağlı olarak daha fazla demir ihtiyacı görülmektedir. Sporcular: Yüksek mukavemet gerektiren sporlarla uğraşan kişilerin demir ihtiyaçları daha fazladır. Uzun saatler spor yapan sporcularda demir depoları tükenebilir. Hastalıklar: Ülser kanamaları ve parazit enfeksiyonları ile uzun süren ishaller, sindirim sistemi bozuklukları demir eksikliğine yol açabilir. Sigara: Sigara içmek kansızlık riskini arttırır çünkü sigara içimi sırasında ortaya çıkan karbon-monoksitten üretilmiş olan karboksi-hemoglobinin, oksijen taşıma kapasitesi yoktur. Aşırı çay ve kahve tüketimi: Çay ve kahvenin aşırı tüketilmesi, demir emilimini azaltmaktadır. Demirden zırh nasıl sağlamlaştırılır? Demir bakımından en zengin yiyecekler karaciğer, kırmızı et, yumurta, balık, istiridye, midye ve karidestir. Bitkisel kaynakları fasulye, nohut, mercimek, bezelye gibi baklagiller; kepekli olarak tüketilen buğday, darı ve yulaf gibi tahıllar; kurutulmuş üzüm, incir, kayısı, erik, badem, kabak çekirdeği, fıstık, ceviz gibi yemişlerdir. Enginar, patates, balkabağı, yer elması ve pekmez de iyi demir kaynaklarındandır. C vitamini içeren domates, portakal, biber gibi besinler, vücudun demir emilimini arttırmaktadır. Demir bakımından zengin besin yenildiğinde, yanında C vitaminli bir besin de tüketilmesi tavsiye edilir. Demir ve kanser iyibilgi’de daha önce yayınlanmış olan “Kanser en çok neyi sever?” başlıklı yazıda Otto Warburg’a Nobel ödülü kazandıran buluşundan bahsedilmektedir. Warburg, 1930’lu yıllarda kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir. (Otto Warburg) Warburg buluşuyla, sağlıklı normal hücrelerin oksijene ihtiyaç duyduğunu, kanser hücrelerininse oksijenden kaçındığını anlatmaktadır. Oksijenin taşıyıcısı olan demir de, bu açıdan son derece önemlidir. 2004 yılında gerçekleştirilen bir kanser tedavisinde de demir oksit tanecikleri kullanılmış ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Almanya'daki Charite Hastanesi'nde Dr. Andreas Jordan başkanlığındaki ekip, yeni bir yöntem uygulayarak kanser hücrelerini yok etmeyi başarmıştır. Demiri taklit eden katil Nükleer santrallerde kullanılan plütonyumun neden tehlikeli olduğunu Kutsiye Bozoklar, “Üstümüzden geçti bulut” isimli yazısında açıklamış: “Yeraltı tanrısı Plüton'un adını taşıyan plütonyumun 500 gramı yeryüzüne çıkarılır ve eşit olarak dağıtılırsa, dünyadaki insanların tümünün akciğer kanserine yakalanabileceği söyleniyor. Nükleer reaktörlerde bir yandan elektrik üretilirken öte yandan uranyum-238 izotopundan yılda 200-250 kilogram olmak üzere plütonyum üretiliyor. Plütonyum kimyasal tepkimelere giren bir metal, havada plütonyum dioksit gibi, solunum yoluyla geçen parçacıklar oluşturabiliyor. Pudra gibi incecik zerreler içeren bu bileşim hava akımlarıyla taşınıyor. Solunum yoluyla insan ve hayvanlara geçiyor. Profesör Dr. Renan Pekünlü, bu geçişin etkilerini şöyle anlatıyor: “Akciğerin hava yollarından birine konuşlanan bileşim yakın komşuluğundaki hücreleri alfa parçacığı (helyum atomu) bombardımanına tutar. Daha küçük parçacıklar akciğerden kan damarlarına geçer. Plütonyum demir benzeri özellikler sergilediğinden kandaki demir taşıyıcı proteinlerle birleşir ve vücudumuzun demir depoları olan karaciğere ve kemik iliğine yerleşir. Alfa parçacığı bombardımanına burada da devam eden plütonyum karaciğer kanseri, kemik kanseri ve lösemiye neden olur.” Plütonyumun marifetleri bununla da kalmıyor. Demir benzeri özellikleri sayesinde plasentayı geçerek ana rahmindeki fetüse ulaşıyor ve gelişme bozukluklarına neden oluyor. Erkeğin testislerine ve kadının yumurtalıklarında yoğunlaşıyor ve genetik mutasyonlara yol açıyor.” Kaynaklar wikipedia.org
webelements.com
askdrsears.com
mediko.yildiz.edu.tr
kuranmucizeleri.com
lazuri.com