Arama

Gotik Edebiyat - Tek Mesaj #1

yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
18 Kasım 2007       Mesaj #1
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
Gothic Edebiyat
Kelimenin etimolojik olarak Miladdan sonra 5. yüzyıl civarlarında İskandinavya dolaylarından çıkıp gelen ve Roma imparatorluğu'na bir süre kök söktüren (ve böylece kendi sonlarını da hazırlayan) Germenik ırk Goth'lardan geldiği aşikardır, fakat bu kelime sonraları farklı anlamlar da kazanmıştır. İngiliz medeniyeti politik anlamda rakipleri olan Fransa ve İspanya'ya olan köksel ve ruhsal üstünlüğünü kanıtlamak için "gothic"i kendine sıfat bile yapmıştır. (Tabi İngiliz ırkının ataları kahraman jutelar ya da gete'lerden de ilham alınmış olabilir burda) ama yine de gotik kelimesi tarihte uzun bir süre "barbar", "yaban", "sivilize olamamış" anlamlarında olumsuz bir sıfat olarak kullanılmıştır. İlkel ve dar kafalı insanlarla/ülkelerle özdeşleştirilmiştir. Özellikle sonraları 18. yüzyılda rasyonalizm ve sanayileşmeyle beraber gotik artık olumsuzdan da çıkıp küçük düşürücü bir sıfat olarak kullanılmıştır. o dönemde kendilerini medeniyetin doruklarında, "biz olduk artık" havalarında gören avrupa toplumları, kendilerini fazla kaptırdıkları bu mantık ve bilim gerçekleriyle gotik edebiyatı (ya da daha genel anlamıyla "romans"ları) yerin yedi kat dibine gömmüştür. Okumanın bir insan ihtiyacından ziyade toplumsal sınıflara göre yazıldığı çizildiği bu dönemde burjuvazi, tıpkı kendi akıllarının erdiği tek şey gibi "yararcılık" kokan romanlara yönelmiş, romanlar neredeyse "standart edebi eser"ler konumuna gelmiştir. (Hatta ilk dönem romanlarında protagonist bir hana girerken yazar "şu han bilmemne şehrinin bilmem ne sokağında, konaklamak için ideal gidin görün." gibisinden direk okuyucunun gerçek hayatında işine yarayacak notlar yazarmış.) Ama bu aşırı gerçekçilik ve "ne görüyorsam o var"cılık bir süre sonra insanoğlunu tatmin edemeyecek düzeye gelmiştir. Çünkü insanlar maneviyatlarını, hayalgüçlerini ve yaratıcılıklarını daha fazla aç bırakamamıştır. (Bir nevi sentimentalizm ya da agnostizme yönelme isteği) edebiyat ve genel olarak sanat kendini bu açmazdan kurtaracak yollar ararken romantizm gümbür gümbür gelmiştir. Endüstriyel şehir hayatının, bununla beraber doğan toplumsal sınıf ayrılıklarının ve haddinden fazla yararcılığın insan ruhunu bozduğuna, toplumları giderek çürüttüğüne inanan bu edebi akım giderek yayılmış, çoğunluğun genel tavrı haline gelmiştir. Hayalgücü ve duyguların tekrar yükseğe çıkmaya başlamasıyla gotik edebiyat da uyarılıp yattığı mezardan çıkmıştır nihayet. En fazla Amerika olmak üzere Avrupa'da bu yazına gereken önem verilmeye başlanmıştır artık. Bu periyoddan Viktorya dönemine kadar özellikle İngiltere'de çok güzel tadından yenmez eserler çıkmıştır. Sonraları yine ait olduğu gölgeye çekilecekken yirminci yüzyılda yeni bir ivme kazanmıştır gotik. Çernobiller, kirlilik problemleri, dünya savaşları derken tüm dünya toplumlarının kapıldığı karamsarlık havasından kaynaklanıyor olsa gerektir bu. Çünkü gotik bu yaşamı sorguladığı gibi ölümü ve diğer dünyaları da merak eder. Meraktan da öte bundan haz duyar. İnsanın görünen kısmından ziyade sinik ve kaotik yüzlerini irdeler. Bu yüzden yirminci yüzyılda karamsarlığın ve içselliğin sembolu haline gelmiştir gotik. Sadece edebiyatla kalmamış, sinemaya (malum, tonlarca gotik film), müziğe (gotik rock, gotik metal, endüstriyel gotik vesaire) ve modaya da (taş gibi gotik hatunlar, kendilerini crow sanan satanist zibidiler) sıçramıştır. Günümüzde "Gotik nedir?" sorusuna insanların önce bir afallaması, "nasıl anlatsam?" demesi de bu yüzden zaten.
Got Sanatı ya da Barbar Sanatı olarak da anlamı vardır. İtalyanlar Roma İmparatorluğu döneminde dünyanın bir numaralı gücüyken, Alman kabileleri got ve vandalların topraklarını işgali nedeniyle büyük bir öfke duymaktaydılar. Bu yüzden aydınlanma devri yani Rönesans ile yıkılış dönemi arasındaki döneme, buna sebep olanların isimlerini, got ve vandalları koydular. Got Sanatının dışında, güzel şeylerin yıkılıp yakılmasına da vandallık demişlerdir.
Gothic mimari 12-16. yüzyıllar arasında avrupada kullanılan, sivri kemerler, kaburgalı kubbeler ve ayrıntılı süslemeleri ile hemen tanınan mimaki akıma ve bu tarz mimariye benzeyen diğer mimari akımlara verilen isimdir. Gotik edebiyat özellikle 18. yy sonunda popüler olan, karanlık, grotesk ve doğaüstü olayları işleyen edebi türe zaman zaman verilen isimdir. En belli başlı örnekler için (bkz: frankenstein) (bkz: dracula) (bkz: dr jeykll mr hyde)
Gotik müzik heavy metal ve punk arasında bir tarzdır: "Gotik muzik heavy metal olmakla beraber punk ile ilişkisi oldukça zayıftır. Daha çok orta çağ ve barok döneme ait klasik müziğin heavy metal'le iç içe geçtiği estetik yönden kuvvetli bir tarza sahip olup bu yönden punkın tam tersi bir duruş sergiler."
Gotik moda ise genelde her nedense özellikle teenage kızların, özellikle de The Crow filmlerinden sonra daha da benimsediği bir moda. tercihen deri, siyah giysiler giyilir ve ceset gibi, vampir gibi bembeyaz makyaj yapılır, saçlar uzun, çeşitli renklerde, tırnaklar da bir o kadar uzun ve renk renktir. Kollarda boyunda boş yer kalmayana kadar takılar istenirse takılabilir, vaciptir. Her gothic genç kızın gönlünde pumpkin king jack gibi bir sevgili sahibi olma hayalleri vardır. Gothic komünity üyelerinin milli bayramı helloween, milli içecekleri red wine, başkentleri gotham city'dir.
"Gotik italyanların rönesansda kuzey ortaçağ sanatını tanımlamak için kullandıkları kelimedir. Bu, onlar için barbarlık anlamına gelen bir kelimeydi. Gotiğe korkunç, şatafatlı ve grotesk gözüyle bakılırdı. Aslında bir çok durumda öyleydir, ancak bazılarına göre hayatın kendisinin korkunç, şatafatlı ve groteks olduğu bir dünyada o mükemmeldir. Dualizm ön plandadır, her şeyin iki yüzü olduğu insanlar beden ve ruh, iyi ve şeytan oldukları, tozdan yaratıldıkları halde cenneti isteyebildikleri savunulur. Esas olarak onca yıl boyunca çok sayıda insanın üstünde çalışması ve farklı fikirlerin kaynaşması sonucu ortaya çıkan korkunç görünümlü ve şatafatlı mimari akımın hayranlıkla karşılanıp yaşam tarzı olarak belirlenmesidir. Çok fazla fikirin kaynaşmasıyla oluşan bir tarzı insanlar sadece peşinden gitmek için standartlara sokmuştur; gotik siyahdır (kötülük ve çirkinliğin temsilcisi şeytani olan), gotik kandır (siyah üstüne kırmızı yazılı web siteleri, siyah deri giysili kırmızı saçlı kırmızı rujlu genç kızlar), gotik şatafattır (boş yer bırakmayan takılar) demişlerdir.

Konularını eski Ortaçağ şatolarının, manastırlarının gizemli ve ürküntü yaratan mahzenlerinden, koridorlarından, kasvetli odalarından, hayaletlerden, cehennem kaçkını yaratıklarından alan gotik edebiyat, daha çok 19. yüzyılın ortalarında feodal dönemin akıl dışı kimi özelliklerinin geri dönmesi olasılığının yarattığı kaygının bir ürünüdür. Gotik korku romanlarında kahramanlar bildik ve alışık bir dünyanın temsilcisi olarak değil, daha çok bilinç altında beslenen çelişkilerimizin, kuralları önemsememizin, aykırı ve toplum dişiliğimizin karşımıza çıkarak kendi korkularımızla yüzleştirerek bizi ürkütmesidir, bu türün daha gelişkin örneklerini sonraki yıllarda bilimsel açıklamalarla bilimkurgu edebiyatında ve sinemasında görmek mümkündür.Örneğin;Görünmez Işın'daki Dr. Janos Rukh, dünyaya düşen bir göktaşından yayılan ışınlara maruz kalarak mutasyona uğrar. Aşın ölçüde kendini işine vererek başarılı olma tutkusu giderek paranoyak bir durum alır; çevresine bir korku unsuru olarak dehşet saçar. Unsal Oskay'ın Çağdaş Fantazya adlı yapıtında işlediği gibi "Dr. Rukh egosunu, kendisinin de korktuğu istemlerini projekte ederek (tasarlayarak) kendisinin canavarlaşmış yanını yaratır. Ayrımında değildir ki, yarattığı bu canavar yenik düştüğü reel toplum içindeki yaşamının baskıladığı kendi istemleridir." Yine bir başka klasikleşmiş bilimkurgu filmi olan Yasaklanmış Gezegen'deki Dr. Morbius da aynı dramatik sonu yaşar. Altair IV gezegenindeki görünmez canavar, Dr. Morbius'un bilinç altında yatan dürtülerinin bir eseridir. Drakula gibi klasik gotik eserler, peri masalları, ejderhalar, büyüler fantazya oldukları halde, Frankenstein geleceğe yönelik eleştiriler geliştiren, uyaran klasik bir bilimkurgu yapıtı olmaktadır.

1800'lerde egemen olan gotik edebiyatın tipik özelliklerini Frankenstein'da bulmak olası değil. Buna karşın ingiltere'de 1968 yılına kadar Frankenstein gotik roman olarak nitelenmekten kurtulamaz. Perili şatoların, gizemli ve korku üreten karanlık mahzenlerin, hayaletlerin, esrarengiz din adamlarının boy gösterdiği unsurlar bu kitapta karşımıza çıkmaz. Romandaki gerçek dişilik günün bilimsel gelişmelerinden sayılan elektrik ve tıpta sinir ve kas hastalıklarının tanısında ve sağaltımında kullanılan galvanizmle açıklanır. Ancak romanın ana teması klasik bilimkurguda egemen olan bilimsel buluşların birey ve toplum üzerinde olası etkilerini anlatmak değildir. Daha açık bir deyişle yazar tarafından bilinçli olarak seçilmiş bir tercih değildir bilimkurgu. Romandaki ana tema doğa yasalarına karşı gelmenin eninde sonunda tepkisel sonuçlara yol açacağıdır. Bir başka konu da, kimya ve doğa felsefesiyle ilgilenen, yaşamın nedenlerini anlamak için önce ölüme yönelmek gerekliliğine inanan genç tıp öğrencisi Frankenstein'ın, yarattığı ve yaşam verdiği yaratığın sorumluluğunu üstlenmekten kaçtığıdır. Frankenstein her ne kadar sorumluluktan kaçarsa, yarattığı canavar da o denli sabırlı, yaratılışının altındaki nedenleri sorgulamayan, sadık, iyi niyetli ve insancıl bir özellik taşır. Yaratık yaratıcısından kaçtıktan sonra ilk başlarda şefkat ve ilgi bekleyen çocuksu bir davranış sergiler. Okuyarak kendini geliştirir. Dönemin ünlü eserlerini çözümleyecek kadar entelektüel bir kişilik kazandığı bile söylenebilir. Milton'un Yitik Cennet, Plutarch'ın Hayatlar'ı, Goethe'nin Genç" Werther'in Acıları'nı okur. Hayatlar'da eski cumhuriyetin ilk kurucularının yaşam öykülerinde yüksek düşünceleri, geçmiş kahramanlara hayran olunmasını ve onları sevmeyi, Genç Werther'in Acıları'nda keder ve karamsarlığı, Yitik Cennet'te Tanrı kavramını, kendi yaşamından yola çıkarak Tanrı'nın Adem'e bakışıyla Frankenstein'ın tavrını karşılaştırır. Ancak bütün bunlara rağmen ne insanlardan ne de yaratıcısından beklediği ilgiyi göremez. Yaratık yaratıcısının yüzüne karşı "her yerde sadece benim değişmez bir şekilde dışında bırakıldığım mutluluğu görüyorum. Ben yardımsever ve iyiydim; acı beni iblis yaptı. Beni mutlu et ki, yeniden erdemli olayım" der. Yok edilme olasılığına karşı ise yaşamını sonuna kadar savunacağını söyler. "Yaşam, kederlerin toplamından ibaret olsa bile, benim için hâlâ değerli ve bunu savunacağım." Çirkin bedeninin içinde iyi niyetli ve sevecen bir kişilik taşıyan yaratık insanlar arasında kendine bir yer bulamayınca hırçınlaşır. Canavarlaşmasını şu sözlerle dile getirir: "Eğer sevgi uyandıramıyorsam, korku salacağım."