Arama


KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
21 Kasım 2007       Mesaj #111
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
DELİ KİME DENİR BİLİYOMUSUNUZ?

Allah dostlarindan Bayazid-i Bestami hazretleri bir gün timarhanenin önünden
geçiyordu. Hakimlerden birisi de tokmakla havanda bir seyler dövüyordu.
Bayazid-i Bestami hazretleri:
"-Ne yapiyorsun Hekimbasi?
-Delilere ilaç hazirliyorum.
-Benim hastaligima da ilaç olur mu?
-Hastaligin nedir?

Günah hastaligi. Bir ilaç biliyorsan tarif et.

-Hayir, ben günah hastaliginin ilacini bilmiyorum"
O sirada parmakligin arkasindan bir deli Bayazid-i Bestami'ye seslendi:
"-Gel baba gel senin hastaliginin ilacini ben biliyorum.
-Söyle bakalim seni dinliyorum.

-On dirhem tevbe kökü ile on dirhem istigfar yapragi al. Bunlari kalb
havanina koy. Tevhid tokmagi ile döv. Insaf eleginden geçer. Göz yaslariyla
yogur. Ask firininda pisir. O macundan her gün bes kasik al. Senin
hastaligindan eser kalmaz"

Bayazid-i Bestami bunlari dinledi. Içini çekti ve:

"Hey gidi dünya hey! Seni deli diye timarhanenin parmakliklari arkasina
koyanlar utansin!" dedi.




Şeyh Ve Mürid

Mürid, görmeden bağlandığı şeyhini görmek için can atıyordu. Nihayet bir fırsatmı bulup hazırlandı ve şeyhin köyüne doğru yola çıktı.
Üç günlük zahmetli bir yolculuktan sonra şeyhinin kö­yüne vardı.
Evi öğrendi ve avluya geldiğinde önce hasretle eğildi, toprağı öptü; sonra da kalbi çarpa çarpa kapıyı çaldı.
Asık suratlı bir kadın kapıyı açtı ve "Ne istiyorsun?" diye sertçe sordu. Mürid,
"Efendi Hazretlerim ziyarete gelmiştim. Üç gündür bu anın özlemiyle yollardayım. Ne olur lütfedip beni kabul ederler mi?" dedi.
Şeyhin karısı kızgın bir şekilde,
"Efendin evde yok. O bunaktan ne umuyorsunuz da ge­liyorsunuz, bilmem. Bu kadar yol onu görmek için tepilir mi? Zındığın teki o. Çektiğin zahmete yazık..," dedi.
Ve daha bir sürü sövüp sayarak kapıyı müridin yüzüne çarptı.
Mürid, neye uğradığını şaşırdı. Tepesinden buz gibi bir su dökülmüşçesine, donakalmış bir vaziyette bekledi bir süre. Bütün ümitleri, hayalleri alt üst oldu. Sonra da boz­guna uğramış bir halde başı önde döndü, şeyhinin kapı­sından.
Yolda rastladığı bir ihtiyara şeyhinden söz etti ve nere­de olabileceğini sordu. O da şeyhinin ormana odun getir­meye gittiğini ve o saatlerde dönmek üzere olduğunu söy­leyip yolu gösterdi. Mürid ormanın yolunu tuttu. Hem git­ti, hem düşündü:
"Şeyhim böyle bir kadınla nasıl beraber duruyor?"
Nihayet orman yolunda, gerçekten Allah'ın veli bir kulu olan şeyhini gördü. Hem de odunları bir arslana yüklemiş, kendisi de üstüne oturmuş gelirken. Hayretinden ağzı açık kaldı. Ne söyleyeceğini bilemedi.
Şeyh, müridinin karşılaştığı durumu tahmin etmiş ve-sarsılan güvenini tamir etmek için ona bu kerameti göster­mişti. Ayrıca şeyh, herkese ders olacak şu sözleri söyledi müridine:
"Ey oğlum! Ben sabredip o kadının yükünü çekmesey-dim, bu erkek arslan beni üzerinde taşıyıp yükümü çeker miydi?"
Mürid, biraz önceki düşüncelerinden dolayı mahcubi­yet duydu ve yüzü kızardı. "Âlimlerin yanında dilini, mürşitlerin yanında da kalbini kontrol altında tut" sözünün ne kadar doğru bir söz olduğu geldi aklına.
Ve kerametine şahit olduğu mürşidinden feyz almış ve teslimiyeti artmış bir şekilde memleketine dönen müridi, o günden sonra kendi hanımının huysuzluklarına karşı da­ha sabırlı olacağına dair kendi kendine söz verdi.
Gerçekçi ol imkansızı iste...