Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2006       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Çanakkale Destanı15.jpg
Gösterim: 524
Boyut:  87.8 KB
Çanakkale Hava Savaşları

Çanakkale Savaşı’ndan tam 91 yıl sonra, ilk kez bu yılın başında açıklanan yeni belgeler, bu savaştaki deniz ve kara savaşları zaferlerimiz yanısıra, çok önemli “hava savaşları zaferleri” de kazandığımız gerçeğini “günışığına çıkardı”. Bu tarihsel gerçeğin aydınlığa çıkarılmasını sağlayan ve savaştan bugüne değin özenle saklanan bu belgeler ve fotograflar, ilk kez 90 yıllık tozlarından temizlenerek iki ay önce, “Çanakkale Hava Savaşları” adlı bir kitapta yayımlandı.

Bir yazılım firması olan Milsoft’un “Yeni yıl armağanı” olarak belirli kişi ve makamlara dağıtılmak üzere sınırlı sayıda bastırdığı bu kitap, söz konusu firmanın işbirliğiyle araştırmacı-yazar Bülent Yılmazer, Savunma ve Havacılık dergisi uzmanlarından Hakkı Arıs ve Mehmet Demirkol tarafından hazırlanmıştır.

“Çanakkale Hava Savaşları” kitabının satışa sunulacak baskısı, yayın anlaşması nedeniyle, Ağustos’tan sonra yapılabilecek.

Mondros Limanı’nda toplanan düşman gemileri...

Vatan topraklarının hangi koşullar altında savunulduğunun bir kez daha belgeler ve fotograflarla gözler önüne serildiği bu “gurur kitabı”nda, Osmanlı Hava Ordusu’nun uçaklarının, halkın parasal bağışlarıyla satın alındığı bildiriliyor ve yürekleriyle beyinlerini “Göklerdeki İstikbal”e adayan ilk Türk havacılarımızın, tarihin bu ilk hava savaşlarındaki kahramanlıkları yanısıra, hangarlarda makinist olarak çalışan İstanbullu şoförlerin özverili ve yaratıcı çalışmalarıyla sağladıkları yeni buluşları, bugünkü “torun kuşaklar”ına övgüyle tanıtılıyor.

Türk ustaların, düşman birliklerinin üzerine havadan atılmak üzere, “yoktan var ederek” tek tek elleriyle yaptıkları tarihteki ilk “uçak bombaları”nın, okurlara ilk anda “inanılmaz gibi gelen” buluş ve yapım öykülerine de kitapta, yine övgüyle ve örnek oluşturan özellikleriyle yer veriliyor.

Bu bombaların türleri ve yapılışlarının öyküsü kitapta şöyle özetleniyor:
“Peksimet taşımak için kullanılan ahşap kutulara 100-150 adet uçak çivisi dolduruluyor ve bunlar uçakların yanlarına bağlanıyordu. Düşman üzerinden uçarken kutuların kapakları açılarak, yüzlerce çivinin düşmesi sağlanıyordu.”

“Çanakkale Hava Savaşları” kitabında Türk ustaların, bu “uçak bombaları”nı ilerideki günlerde geliştirdikleri de anlatılıyor ve düşmandan ele geçirilen malzemelerle yapılan bu “geliştirilmiş” bombaların Bakırköy’de bir demir atölyesinde yapıldığı, gövdelerinin dökme demirden olduğu ve içlerine nitrogliserin doldurulduktan sonra üzerlerine top mermilerinin tapalarının takıldığı açıklanıyor.

“El yapımı uçak bombaları”nın yapımında, İstanbul zanaatkârları arasından seçilen makine ustaları, bakırcılar, demirciler ve marangozların görev aldıkları, İstanbul şoförlerinin ise, kısa bir kurstan geçirildikten sonra uçakların onarımında makinist olarak görevlendirdikleri belirtiliyor.

Bu makinist ve ustalar, Çanakkale Hava Savaşları’nda bir “olmaz”ı daha gerçekleştirmişler, Almanya’dan destek için gönderilen Rumpler B I “silahsız keşif uçakları”nı, kendi buluşlarıyla “silahlandırmışlardır.”

Türk ustalar ve makinistlerin bu buluşları, kitapta şöyle anlatılıyor:
“Almanya’dan ilk gelen uçaklar Albatros B I ve Rumpler B I iki kişilik uçaklar, keşif uçakları oldukları için silahsızdılar. Çanakkale’de görev yapan Türk ve Alman havacılar, havada görev yaparlarken kendilerini düşman uçaklarından koruyabilmek ve onlardan daha etkin olabilmek için uçaklarını silahlandırmak istemişlerdir. Türk uçak makinistleri havacıların bu isteğini yerine getirmişler ve Rumpler B I uçağını özel biçimde tadil ederek (değiştirerek) üst kanadının orta bölümüne döner taret üzerinde her yöne ateş edebilen ‘Parabellum’ modeli bir makineli tüfek yerleştirmişlerdir. Türkler’in bu eşsiz başarısı, onların vatan savunması için ne denli yaratıcı olabileceklerini göstermiştir.

Türk ustaların bu buluşlarını daha sonra Almanlar Albatros C I tipi uçaklarda uygulamışlar ve bu uçaklardaki rasıd (gözetleyici) yerine makineli tüfek yerleştirmişlerdir. Savaşta Osmanlı ordusuna ortaklaşa hizmet veren Türk ve Alman havacılar, bu silahlı uçakların cephede görevlendirilmesiyle düşman üzerinde kesin bir hava hakimiyeti sağlamışlardır.”

Hava savaşlarında uçaklardan yalnızca bomba atmak amacıyla değil, istihbarat toplamak amacıyla da yararlanıldığı da açıklanıyor ve bu konuda şu bilgi veriliyor:

“Nisan ayının ikinci yarısında Deniz Yüzbaşı Hüseyin Sedat’ın rasıd (gözlemci) olarak görev aldığı keşif uçuşları düşmanın faaliyetlerinin belirtlenmesinde çok büyük rol aldı. Hüseyin Sedat, Limni Adası’na yaklaşan asker dolu birçok gemiyi tesbit etti. Mondros Limanı’nda demirlemiş 26 nakliye gemisi ve adada silahlarının yanında büyük miktarda asker topluluğu bulunduğunu rapor etti. Düşmanın bir sonraki harekatında bir çıkarma operasyonuyla Boğaz’ı zorlayacağı artık açıkca anlaşılıyordu.”

Kitapta yer verilen bir İngiliz raporundaki “bilgi” ise, bir savaşta “elektronik öge”nin ilk kez Türkler tarafından kullandığının kanıtı olarak belirtiliyor. İngiliz belgesindeki bu bilgi, kitapta şöyle yer alıyor:

“6 Mart tarihinde Queen Elizabeth drednotun (büyük boy savaş gemisi) toplarının atışını tanzim etmeye çalışan bir uçağın çabaları için ‘Düşmanın sinyal karıştırmasından dolayı telsiz göndermekte çok büyük güçlükle karşılaşıldı’denilmektedir. Bu, dünya askeri tarihinde uçakların havadan yaptıkları keşif görevine karşı, elektronik savaş uygulamasının ilk defa Türkler tarafından gerçekleştirildiğini göstermektedir.”

“Çanakkale Hava Savaşları” kitabında, Türk Havacılık Tarihi’ne önemli bilgiler kazandıran şu tarihsel bilgiler de ilk kez ayrıntılarıyla açıklığa çıkarılıyor:

“Fransa’nın Picardie kentinde düzenlenen Fransız Askeri Tatbikatı’nı izleyenler arasında Paris Askeri Ataşesi Ali Fethi (Okyar) ve yakın arkadaşı ön yüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) de bulunmaktaydı. Uçakların askeri kıymetini ilk olarak buradaki gözlemleri sonucu anlayan Mustafa Kemal, ileride bu konudaki görüşünü ‘İstikbal Göklerdedir’ sözleriyle dile getirdi.

Ali Fethi Bey’in Paris’ten gönderdiği raporlardan, onun da havacılığın askeri alandaki önemi konusunda derin bir öngörüye sahip olduğunu görmekteyiz. 2 Eylül 1911 tarihli raporunda Ali Fethi Bey, ‘Tayyarelerden vakt-i harpte keşif ve muvasala gibi maksatlar için fevkalade hizmet-i itizar olunmaktadır.’ (Uçaklardan savaş zamanında keşif ve ulaşım amacıyla büyük yararlar beklenmektedir) diyerek Osmanlı ordusunun bu konuda geri kalmaması için acil olarak gerekli önlemlerin alınmasını istiyordu.

Bu genç Türk subay gelecekte olacakları haber verirken, ünlü bir Fransız generali konuya son derece bağnaz yaklaşıyordu. Harp Akademisi’nde strateji profesörü olan Ferdinand Foch adlı bu Fransız generalin uçaklar konusundaki değerlendirmesi şöyleydi:

‘Havacılık spor olarak iyidir... Bir harp vasıtası olarak ehemmiyeti ise sıfırdır.’”

Osmanlı ordusunun konuya yaklaşımı ise çok daha ileri görüşlüydü:
“Şubat 1911’de Avrupa’da pilot eğitimi alacak gönüllü subayların başvuruda bulunmaları için bir emir yayınlanmıştı. Havadan yapılacak gözetlemelerde en iyi sonucu elde edebilmek için adayların piyade, süvari ya da topçu sınıfından olmaları, ayrıca fotograf çekme yeteneğine de sahip olmaları koşulu aranıyordu. Adayların teknik bilgilerini ve yabancı dil seviyelerini ölçen sınavların sonunda süvari yüzbaşı Mehmet Fesâ (Evrensev) ve istihkam üstteğmen Yusuf Kenan’ın Fransa’da pilot eğitimi almalarına karar verildi.”

Yine aynı yıl, yarbay Süreyya (İlmen) havacılıktan sorumlu subay olarak atandı ve ilk görevi olarak, bir “Tayyare komisyonu” kurdu. Bu komisyonun aldığı ilk karar, Ayestefanos (bugünkü Yeşilköy) yakınlarında bir arazi satın alınarak, bir tayyare mektebinin kurulmasını sağlamak oldu. Bu arazide Ocak 1912’de uçak hangarlarının yapımına başlandı.

Savaş başladığında müttefikkimiz Almanlar, Türkler’in havacılık konusundaki bu girişimlerinden savaşta da yararlanmak amacıyla özel destekte bulundular.

Eric Serno adlı başarılı bir Alman pilotu İstanbul’a gönderdiler. Yüzbaşı Serno, resmi görevi olarak tayyare mektebinin komutanı idi ama sorumluluğu, ayrıca Osmanlı ordusunun tüm havacılık teşkilatının yeniden yapılandırılmasını ve birbirinden uzak cephelerde ihtiyaç duyulan hava birliklerinin kurulmasını da içeriyordu.

Serno’nun yanında görev yapan subaylar arasında Almanya’da kendi olanaklarıyla pilot eğitimi alan süvari üstteğmen Şakir Fevzi (GeneralfevzioğlBey de bulunmaktaydı.

Çanakkale Hava Savaşları’na Alman pilotlar ve Türk pilotlar birlikte katıldılar.
Savaşta, Türk ve Alman pilotların kahramanlıkları, Çanakkale’deki hava birliklerinin resmi fotografçısı Onbaşı Herman Scheuffler’in çektiği fotograflarla belgelenmektedir.

Kitabın belgelerini sağlayan araştırmacı Bülent Yılmazer, bu fotografların büyük bir bölümünü Çanakkale hava savaşlarına as-pilot olarak katılan teğmen Emil Meinecke’nin oğlu Hans Meneke’den alındığını açık- lamaktadır. Bu fotograflarda uçak ve pilotların yanısıra, savaş alanlarının havadan çekilmiş görüntüleri ve kapağımızda da gördüğünüz gibi, cephelerde-ki Türk askerlerinin vatanları uğruna ne denli büyük bir özveriyle savaştıklarının belgesel kanıtları konumundaki “insan man- zaraları” da yer almaktadır.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:04