Annelik her kadının tatmak istediği bir duygu. Fakat yoğun iş hayatı ve kadınların sorumluluklarının hızlı artışı ileri yaşta anne olmayı beraberinde getiriyor. Annelik için doğru zaman hangisi? Geç yaşta anne olmanın yararları ya da zararları nelerdir? Bu soruların cevabını yazımızda bulacaksınız...
Bir kadın öncelikle bebek sahibi olmak isteyip istemediğine tam olarak karar vermelidir. Biyolojik saat çalışmaktadır ve zaman geçtikçe bu saatin tik tak''ları daha da yükselmektedir. Karar vermek sadece duygusal açıdan değil aynı zamanda sağlık açısından da zor olabilir. Yaş ilerledikçe artan riskler ve genetik faktörler, doğumun zor olup olmayacağı ve bütün bu soruların sonunda bekleyen ``Ya hiç anne olamazsam ''''korkusu.
Günümüzde ileri yaşta anne olmanın giderek yaygınlaştığını görüyoruz. Özellikle pek çok ünlü isim geç yaşta anne olmayı tercih ediyor. Patricia Hodge 42 yaşında anne olurken, Madonna ise 40 yaşında kızını dünyaya getirdi. Yoğun geçen sahne hayatları onların genç yaşta anne olmasını engellemişti. Bu kişilerin röportajlarını okuduğumuzda ise, hiçbirinin durumdan şikayetçi olmadıklarını ve olgun yaşta anne olmanın daha avantajlı olduğunu söylediklerini görüyoruz. Erken yaşta anne olmak ile ileri yaşta anne olmak arasında şimdiye kadar pek çok araştırma yapılarak her iki durum kıyaslanmış; yapılan arıştırmalar günümüzün değişen koşullarında pek çok kadının geç yaşta anne olmayı tercih ettiğini göstermiştir.
Umutsuz olmayın
Geç yaşta anne olmanın olumlu yanları ele alınacak olursa aslında durum hiç de düşünüldüğü kadar kötü değil. Bu annelerin doğumdan sonraki bir yıl içerisinde bebeklerini daha kolay ve bilinçli bir şekile emzirdikleri gözlenmiş. Ayrıca hamilelik süresince annelerin görünüşlerinden yana fazla bir şikayetleri olmadığı ve hamile vücutlarını daha kolay kabullenebildikleri de ortaya çıkmış, sekse karşı olan ilgilerinde ise bir azalma görülmemiş. Genç anneler ve ileri yaştaki anneler arasında yapılan araştırmaya göre, doğum sonrası duygusal depresyon ve kendini iyi hissetmek arasında bir fark yok. Her iki gruptaki anneler de doğum sonrasındaki bu zorlu duygulara karşı eşit şartlarda dayanıklılar. Doğum şekline gelince sezaryen ya da normal doğum olsun herhangi bir sorun yaşanmıyor ve duyulan ağrıda da bir fark yok. Peki geç yaşta anneliğin riskleri neler olabilir? Geç yaşta anne olmaya karar veren kadınların çoğunun en büyük düşüncesi genetik risklerin artacağı korkusudur. Genetik risklerin ileri yaştaki gebeliklerde artacağı doğrudur, fakat bunun dışında her doğumda olabilecek risklerde bir artış görülmez. Anormallik riski 20''li yaşlarda 2000´nde 1, 35 yaşlarında 365´te 1, 40´lı yaşlarda ise yüzde 1 şeklinde görülür. Sonuç olarak 40 yaşındaki bir annenin Down sendromlu bir çocuk sahibi olma riski yüzde 1´dir. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi çocuğun sağlıklı doğma olasılığı ise yüzde 99´dur ve bu da hiç de az bir rakam değildir. Yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki 30´lu yaşlardaki kadınların gerek sosyal gerekse psikolojik yönden daha güçlü olmaları bebek sahibi olduktan sonra hayatlarını daha güvenli ve bilinçli bir şekilde sürdürmelerini sağlar. Ayrıca bu yaşlardaki kadınların kendilerine olan güvenleri daha fazla olduğundan bebek sahibi olmaya daha rahat bir şekilde karar verebilirler.
Geç anne olanlar daha mı uzun yaşıyor?
`Geç yaşta anne olmak ömrü uzatır mı'''' bu sorudan yola çıkan Harvard Sağlık Okulu´ndan bir grup öğrenci aynı yıl doğan kadınlar üzerinde bir araştırma yapmışlar. Bu araştırmaya göre 40´lı yaşlarda doğum yapan kadınların daha erken yaşta doğum yapanlara göre daha uzun yaşadıkları ortaya çıkmış. Bunun açıklaması ise şöyle yapılmış; 40´lı yaşlarda anne olan kadınlar daha geç yaşta menopoza giriyorlar ve daha uzun yaşama şansları olabiliyor. Bu kadınların östorojen hormonu çalıştığından, yaşa bağlı olan hastalıklara, kalp problemlerine karşı da daha dayanıklı oluyorlar.
Bu durum halen tartışılabilirliğini koruyor. Erken ve geç yaşta anne olmakla ilgili bir başka tartışılan konu ise, genç annelerin daha hareketli ve enerjik olması ile ilgili. Genç anneler çocuklarıyla birlikte pek çok fiziksel aktiviteyi rahatlıkla paylaşabildiklerini, çocuk büyütmekle ilgili yorgunluklara daha rahat katlanabildiklerini anlatıyorlar. Sonuç olarak şartlar ve yaş ne olursa olsun önemli olan kadının kendisini bu sorumluluğa karşı hazır hissetmesi ve annelik duygusunu yaşamak istemesi. 21. yüzyıl insanı olarak teknolojinin sunduğu olanaklardan sonuna kadar faydalanıyoruz ve çoğu zaman da yeni teknolojilerin çalışma prensipleri, vücudumuza zarar verip vermediği konusunda çok fazla düşünmüyoruz. Aklımıza gelen "acaba?" sorusunu ise "dünyanın her yerinde kullanılıyor, bir zararı olsa bu kadar yaygın kullanılmazdı" diye düşünüp geçiştiriyoruz. Ancak gebelik başladığında durum değişiveriyor. Anne adayı önceden rahatlıkla sürdürdüğü bazı modern alışkanlıkların bebeğine etkileri konusunda endişeye kapılabiliyor. Bu konuda öncelikle akla gelenler bilgisayarlar ve cep telefonları. Yine binalara girişte, havaalanı giriş-çıkışlarında yeralan güvenlik sistemleri, evlerde yaygın kullanılan mikrodalga fırınlar ve diğer bazı "teknoloji harikaları"'nın muhtemel etkileri konusunda fazla bilgi olmadığından sorular da cevapsız kalıyor. Bilgisayarlar: Bilgisayarlar iyonize edici radyasyon içermezler ve bu nedenle de canlı dokuya zarar verebilecek bir etkilerinin olması teorik açıdan mümkün görünmemektedir. Cep telefonları: Cep telefonlarının beyin kanserine yol açtığı, kalp ritmini bozduğu, başka tür kanserlere yolaçabileceği konusu zaman zaman haberlere yansımaktadır. Bu "haberler" için kanıt istendiğinde ise istatistiksel olarak anlamlı bir veri çoğu zaman gösterilememektedir. Cep telefonu üreticisi firmalar, ürettikleri cihazların yaydığı radyasyonun insanlara zarar vermediğini, SAR ("özgün soğurma oranı") adı verilen birimle ölçülen miktarların zarar verebilecek sınırların çok altında yeraldığını ve bu SAR miktarlarının en kısa zamanda telefonlarının kullanma kılavuzlarında da yeralacağını belirterek kullanıcıları rahatlatmaya çalışmaktadırlar. Bu firmalar kendi yaptıkları ölçümlerde SAR oranının telefon numarasını çevirirken ve telefon çalarken en yüksek değerine çıktığını, bağlantı gerçekleştikten sonra ve telefon kullanılmadığı zamanlarda en az seviyede olduğunu belirlemişlerdir. Yaklaşık 10 yıldır kullanılan bu teknoloji için "canlı hücrelere hiç bir olumsuz bir etkisi yoktur" demek şu anki bilgilere göre mümkün olmamakla beraber, şu ana kadar biriken bilimsel veriler arasında insanların bu teknolojiden vazgeçmelerini gerektirecek kadar ciddi sorunlar bildirilmiş değil. Yine de cep telefonlarını her zaman bazı kurallara bağlı kalarak kullanmakta fayda var. Bu kuralların en önemlileri arasında cep telefonuyla gereksiz yere uzun süreler konuşmamak, cep telefonunu kalbin üzerinde bulundurmamak (bu, özellikle kalp hastaları ve pacemaker ("kalp pili") kullananlar için çok önemli), gebelik döneminde telefonu karın bölgesinden uzak bir yerde bulundurmak, küçük çocukların cep telefonlarını kullanmasını engellemek sayılabilir. Mikrodalgalarla çalışan cihazlar: Mikrodalgalar hız ölçme radarları, güvenlik kontrol cihazları, mikrodalga fırınlar gibi günlük yaşamın bir çok alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Mikrodalga fırınlar: Mikrodalga fırınlar yaklaşık 50 yıldan beri kullanılmakta olup, bugüne kadar gebelik döneminde kullanıldığında bebeğe zarar verebileceğine dair bir bulguya rastlanmamıştır. Yapılan ölçümlerde kullanım kurallarına uyulmak şartıyla bu fırınların yaydığı mikrodalga miktarı, canlı hücreler için zararlı olabilecek sınırların çok altında bulunmuştur. Mikrodalga enerjisi besin içinde ısıya dönüştüğünden besin içinde bir "radyasyon oluşması" da söz konusu değildir. Mikrodalgaların güvenli bir şekilde kullanılabilmesi için dikkat edilmesi gerekenler kullanım kılavuzundaki önerilere tümüyle uyulması, fırının çalıştırılmadan önce kapağının kapalı olduğunun kontrol edilmesi, boş iken çalıştırılmaması, içinin sık sık temizlenmesi, çocukların fırını kullanmasına izin verilmemesi, çalışırken yüz bölgesinin fırın kapağına yaklaştırılmaması, tamirin yetkili kişiler tarafından yapılması, şüpheli durumlarda fırında kaçak olup olmadığının belirlenmesi için bakım yapılması, pacemaker ("kalp pili") kullananların bu fırınları doktorlarına danışarak kullanmaları şeklinde özetlenebilir. Güvenlik kontrolleri: Terör eylemlerinin ülkemizde ve tüm dünyada masum insanlara zarar vermesini engellemek için insanların yoğun olarak girip çıktığı kapalı alan girişlerinde, havaalanı girişlerinde kullanılan metal dedektörleri (el cihazları veya kapı şeklinde olanlar) ve çanta arama cihazları ("x-ray") yaygın olarak kullanılmaktadır. Yasalarda gebe olanların bu cihazların kontrolünden muaf tutulmaları konusunda bir madde yeralmamakla beraber, bu cihazlara yalnızca kısa bir süre maruz kalınmasıyla bebekte zarar oluşabileceğine dair bir bilimsel veri de mevcut değildir.
Ancak güvenlik görevlisi olarak bu cihazların ve özellikle de "x-ray" cihazlarının yakınında çalışan, veya bu cihazları kullanan anne adayları bu konuyu amirlerine ileterek gebelik dönemi boyunca geçici olarak başka bir göreve alınmalarını sağlayabilirler.
Yine ek bir önlem olarak anne adayları güvenlik görevlisine gebe olduklarını bildirebilirler ve klasik üst arama yöntemleriyle aranmayı talep edebilirler. Çoğu güvenlik kontrol noktasında bu amaca yönelik olarak bayan gürevliler de bulundurulmaya başlanmıştır. Kaynak: 9 Ay 10 Gün (Yazar: Dr. Kağan Kocatepe) Son düzenleyen pasaklikedi; 16 Mart 2006 17:26
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi