Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #1463

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
14 Aralık 2007       Mesaj #1463
nünü - avatarı
Ziyaretçi
BEN AĞLAYINCA SEN…

Gidersin diye korkmuştum geldiğinde. Geldin diye gitmezsin sanmıştım. Meğer bir çok gidiş ve gelmeler yani hepsi aynıymış işte. Gelenler ve gidenlerden ibaretmiş hayat. Oysa ben hayatı; boğaza nazır, aileyle kahkahalı bir kahvaltı sanıyordum. Giden gelen pek olmadı hayatıma o baharlarda.

Daha küçüktüm geldiğinde,geldiğini bile fark etmemiştim. Kaldırımda ki en iyi oyun arkadaşımdın. Futbol maçlarında hep aynı takımdan olurduk. Bazen almazlardı beni oyuna kızım diye. sen kızardın kızınca da kızarırdın, kızarınca utandığını sanırdım. Oysa sen benim yüzümden sadece kızıyordun. Benden bir yaş büyüktün ve abim gibi bir şey oldun çoğu zaman, merhametliydin. Ben ağlayınca -ağladığımı bir sen görürdün- sessizce yanıma gelir akan yaşlara kan damlasıymış gibi bakardın ve hiç dokunmazdın. Oysa ben beklerdim gözlerimi silmeni, teselli içerikli cümlelerini, beni güldürmek için tebessüm eden ela gözlerini.

Sen geldiğinde daha küçüktüm ben iklim kuşaklarını öğreniyordum okulda, sınıfın erkekleriyle bilek güreşi yapıyor ve sayende hep yeniyordum. Okula gidiyor,eve geliyor, mahalleyi birlikte alt üst edip manav Hilmi amcadan elma çalıyordum. Sen geldiğinde ben daha küçüktüm ve sesim çok kötü diye bağıra bağıra şarkı söylüyor, annemden terlikler yiyordum. Mahallenin çocuklarıyla bilye oynuyor, onların uçurdukları uçurtmalara bakıyordum. Sonra bir gün sen bana yemyeşil, yeşilin en güzel tonundan bir uçurtma getirdin. Kapalı alanlardaki göz rengine benziyordu. Gözlerin güneşte ela karanlıkta yeşil oluyordu… Ben en çok elasını severdim gözlerinin. Sen yeşil uçurtmayı uçururdun ben senin ela gözlerine bakardım ve hiç yakalanmazdım sana. Çocukluğumuzu inkar ettiğimiz ama en çok çocuk olduğumuz vakitlerdeydik.

Rüzgar yavaşladı sonra uçurtma uçmaz oldu. Mahalle maçlarından tahliye edildi tüm oyuncular kız erkek bakılmaksızın. Kaldırımlar genişletilip boyandı. Sen kızınca kızarmayı, ben senin yanında bile ağlamayı bıraktım. Hilmi amca kör bir maganda kurşununa kurban gitti. Ve biz büyüdük. Yani büyüdüğümüz söylendi, belki uçurtmamız olsa gene uçururduk ve ben sileceğini bilsem şimdi bile ağlarım…

İlk okulun 3. sınıfında taşındınız mahalleden ayrılığımız dün gibi. Ağlamıştım silmek için elini uzattın ilk kez ama dokunmadın. Hoş bir hoşçakala ve göz yaşlarıma sırtını dönüp gittin. İçimi acıttın gideceğini düşünmemiştim. GİTMESEYDİN…

Lise birde karşılaştık seninle evet aynı okuldaydık. Beş yıl aradan sonra sen gene yanımdaydın işte nasılda değişmiştin; saçların, küçük burnun, beyaz tenin her şeyin değişmiş gözlerin dışında. Onlar hala ela… Çocukluğumuzu, çocukça sevdamızı gençliğimize mâl edip lise sıralarında yaşamaya başlamıştık. Zaman, yaşadıklarımız, görünüşümüz değişse de, bak değişmemişti bakışlarımızdaki çocukluğumuz. Hala biraz ağabeyim, biraz sevdiğim biraz hasretimdin. Sonra gençliğin toz pembe hayallerinden sıyrılıp en koyu siyah gecelere girme vaktimiz geldiğinde sen bırakmak istemedin beni, benimden sen ayrılmaya hiç niyetim yoktu hani.

Geceler gündüzler karardı bir an pembeyi bırakalı çok olmuştu zaten. Gündüzlerimi kaybettim, gecelerin soğuk köprü altlarında kalakaldım sensiz. Ağladım hıçkıra hıçkıra dokunmasan da gelirsin diye ağladım. Ama sen gelmedin. Ölüm bu kadar acıtmamıştı canımı Hilmi amca da. Ama senin ki; sanki ben intihar acısı çekiyordum hayatın kollarında. Oysa sen geldiğinde daha küçüktüm ben ve gittiğinde büyümemiştim henüz…

(ilklere ve teklere)

Kübra Albayrak