Türkiye’nin Tarımsal Biyolojik Çeşitliliği Tarımsal biyolojik çeşitlilik gıda ve tarım ile ilgili olan tüm biyolojik çeşitlilik bileşenlerini ve tarımsal ekosistemi teşkil eden biyolojik çeşitliliğin tüm bileşenlerini içeren kapsamlı bir terimdir. Tarımsal biyolojik çeşitlilik bitki, hayvan, mikroorganizma ve mantar genetik kaynaklarını içeren ve gıda ve tarım için önem taşıyan genetik kaynakları; besin döngüsü, organik madde ayrışması, tozlaşma, zararlı ve hastalık yönetimi, hidrolojik döngünün sürdürülmesi, karbon tutulumu gibi ekolojik servisleri ve bu süreçlere katılan organizmaları; toprak ve su gibi abiyotik faktörleri; geleneksel bilgileri ve diğer sosyo-ekonomik faktörleri içerir. Türkiye’nin tarımsal ana ekolojik bölgeleri Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz kıyı bölgeleri ile Trakya, Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri olarak sıralanabilir. Tarımsal açıdan ayrıca, iç bölgelerde ortadan çevreye doğru geçit bölgeleri de belirlenmiştir. Öncelikle yağış ve sıcaklık gibi temel iklim öğelerine dayanan bölgesel, ekolojik ve jeolojik özellikler yanında, tarım ürünü çeşitliliğini, tarla ve bahçe bitkilerini,çayır-meraların bölgesel fenolojik özelliklerini kapsar. Tarımsal biyolojik çeşitliliği oluşturan faktörler içinde bitki genetik çeşitliliği hem Türkiye için hem de dünya için özel bir öneme sahiptir. Çünkü ülkemizde tarımı yapılan 100’den fazla türün geniş değişim gösterdiği 5 mikro-gen merkezi bulunmaktadır ve çok sayıda önemli kültür bitkisi ve diğer bitki türlerinin orijin ya da çeşitlilik merkezidir. Türkiye’nin, iki önemli Vavilovyan gen merkezinin (Akdeniz ve Yakın Doğu) kesiştiği noktada yer alması, tahılların ve bahçe bitkilerinin ortaya çıkışında çok önemli bir role sahiptir. Anadolu kökenli tarım bitkisi türlerinden bazıları şunlardır: Linum sp., Allium sp., Hordeum sp., Triticum sp., Avena sp., Cicer sp., Lens sp., Pisum sp., Vitis sp., Amygladus sp., Prunus sp., Beta sp., vb. Türkiye’de bulunan beş ayrı “mikrogen merkezi” hem dünya hem de ülkemizde sürdürülebilir tarım için çok büyük önem arz etmektedir. Bu merkezler ve merkezlerde bulunan tarımsal genetik kaynaklar aşağıda detaylı olarak verilmiştir: ·Trakya-Ege Bölgesi: Ekmeklik buğday, durum buğdayı, Poulard buğdayı, değnek buğdayı, küçük kızıl buğday, mercimek, nohut, kavun, burçak, acıbakla ve yonca. ·Güney - Güneydoğu Anadolu: Çift taneli buğday (Tritucum dicoccum), küçük kızıl buğday, Aegilops speltoides, kabak, karpuz, salatalık, fasulye, mercimek, bakla, üzüm asması ve yem bitkileri. ·Samsun, Tokat, Amasya: Çok sayıda meyve cinsi ve türü, bakla, fasulye, mercimek ve hayvan yemi olarak kullanılan çeşitli baklagiller. ·Kayseri ve çevresi: Badem, elma, bezelye, meyve türleri, üzüm asması, mercimek, nohut, kaba yonca (alfalfa) ve evliyaotu. ·Ağrı ve çevresi: Elma, kayısı, kiraz, vişne, yem baklagilleri ve karpuz. Türkiye’nin tarımsal biyolojik çeşitliliğinin dünya tarımı için ne kadar önemli olduğunu, buğdayın (Triticum ve Aegilops) 25, arpanın (Hordeum) 8, çavdarın (Secale) 5 ve yulafın (Avena) da 8 adet yabani akrabasına sahip olması anlatmaktadır. Türkiye’nin yemeklik tane baklagiller ve yem bitkilerinin yabani akrabaları bakımından zenginliğini, mercimeğin (Lens) 4, nohudun (Cicer) 10, üçgülün (Trifolium) 11 tanesi endemik olmak üzere 104, yoncanın (Medicago) 34, korunganın (Onobrychis) 42, fiğin (Vicia) 6 tanesi endemik olmak üzere 60 türünün ülkemizde bulunması göstermektedir. Türkiye aynı zamanda Amygdalus spp., Cucumis melo, C. sativus, Cucurbita moshata, C. pepo, Malus spp., Pistachio spp., Prunus spp., Pyrus spp. ve Vitis vinifera türlerinin mikro gen merkezidir. Türkiye’de son otuz yıl içinde yerel ve ithal soyların kullanımıyla geliştirilen ve kaydedilen toplam tahıl çeşidi sayısı 256’dır ve bunun 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürge darısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşididir. Ulusal Tohum Programı sürekli olarak yeni varyeteler yetiştirmekte ve böylece tarımı yapılan tür sayısı giderek artmaktadır. Ancak diğer taraftan küçük kızıl buğday (Triticum monococcum), çift taneli buğday (Triticum dicoccum), acı burçak ve acı bakla gibi tarla bitkileri günümüzde eskisi kadar kullanılmadığından kaybolmaya başlamışlardır. Bahçe bitkileri ise; üretilmekte olan yaklaşık 50 cinsi ve yetiştirilip dağıtımı yapılmakta olan 100 kadar varyeteyi içerir. Bunların arasında domates, biber, patlıcan, marul, lahana, turp, soğan, kabak, salatalık, kavun, karpuz, fasulye, helvacı kabağı, bezelye, ıspanak, havuç, bakla, pırasa, roka, semizotu, rezene, karnabahar, maydanoz, fasulye ve kornişon salatalığını sayabiliriz. Yerel varyeteler ve diğer kaynaklardan elde edilen çeşitler de göz önünde bulundurulduğunda, ülkede yetiştirilen toplam varyete sayısının 200’ü bulduğu tahmin edilmektedir. Varyete zenginliği meyve üretiminde de göze çarpmaktadır. Sayılarının 138 civarında olduğu tahmin edilen meyve türlerinin, 80’i Türkiye’de yetiştirilmektedir ve avokado, kivi gibi tropikal ve sup-tropikal meyvelerin da yetiştirilmeye başlanmasıyla bu sayı giderek daha da artmaktadır. Türkiye’deki meyve ve kabuklu yemiş varyeteleri arasında elma, armut, ayva, kiraz, vişne, kayısı, şeftali, incir, nar, dut, badem, fındık, ceviz ve antep fıstığı sayılabilir. Endemizm oranının oldukça yüksek olduğu Türkiye florası, tıbbi ve aromatik bitkiler açısından da oldukça zengindir. Tıbbi ve aromatik amaçlarla kullanılan bazı önemli cins ve türleri şöyle sıralayabiliriz: Delphinum sp., Digitalis sp., Gypsophila sp., Helichrysum sp., Leucojum aestivum, Linum sp., Liqiudambar orientalis, Malva sp., Matricaria sp., Mentha sp., Nigella sp., Orchis sp., Ophrys sp., Origanum sp., Pimpinella sp., Rosa sp., Salvia sp., Sideritis sp., Teucrium sp. ve Thymus sp. Bazı kültür bitkileri ve birçok çiçekli bitkilerin üremeleri, evrimleşmeleri ve nesillerinin devamı için tozlaştırıcıların (polinatörlerin) rolleri önemlidir. Özellikle bazı kültür bitkilerinin veriminin yükseltilmesi ve sürdürülebilir organik tarımının yapılması için tozlaştırıcıların varlığı zorunludur. Ülkemiz bu tür tozlaştırıcılar bakımından çok zengindir. Toprakta yaşayan mikro ve makro organizmalar tarımsal biyolojik çeşitliliğin önemli bir diğer unsurudur. Bunlar; yüksek bitkilerin kökleri, algler, mantarlar, aktinomisetler, bakteriler, nematodlar, protozoalar, rotiferler, eklembacaklılar, kurtlar, salyangozlar ve bazı memelilerdir. Toprakta bulunan bu mikro ve makro organizmaların hepsi toprağı iyileştirerek toprakta gelişen yüksek yapılı bitkilere daha iyi ortam sağlarlar. Bu nedenle toprak biyotasının bilinmesi eksikliklerin tespit edilmesi açısından önemlidir. Türkiye, toprak biyotasında bulunan mikro ve makro organizmaların tespiti konusunda henüz istenen düzeyde değildir. Türkiye çok eski zamanlardan beri bitki ve hayvan yetiştirilen bir tarım ülkesidir. Kuzey Mezopotamya olarak da anılan Güneydoğu Anadolu bölgemizin insanoğlunun yerleşik tarıma ilk kez başladığı kültür merkezlerinden olduğu kabul edilir. Bu nedenle, gelip geçen uygarlıkların elde ettikleri birçok yerli hayvan ırklarının yetiştirildiği ve buradan dünyanın öteki bölgelerine de yayıldığı kabul edilebilir. Bugün Türkiye; 8 sığır, 18 koyun, 4 keçi, 7 at ve 9 kümes hayvanı ırkı varlığıyla ile zengin bir gen kaynağına sahip olduğunu göstermektedir. Tarımsal Biyolojik Çeşitliliği Tehdit Eden Faktörler
Tarımsal Biyolojik çeşitliliği tehdit eden faktörler şu şekilde sıralanabilir:
- İnsan nüfusunun aşırı ölçüde artması (kentsel ve endüstriyel yerleşim);
- Tarımsal alanların uygunsuz biçimde kullanımı;
- Çiftlik alanlarının azalması;
- Erozyonun artması;
- İklim değişikliği nedeniyle habitatların bozulması
- Bilinçsiz sulama ve yetiştirme teknikleri
- Kimyasal maddeler ve gübreler;
- Anız yakılması;
- Yerli hayvanların yabancı ırklar tarafından döllenmesi;
- Tapu ve kadastro konusundaki yetersizlikler.
Tarımsal, endüstriyel ve sosyal uygulamalarla tarımsal biyolojik çeşitliliğinin tam bağdaşmadığı, hatta uygulamaların biyolojik çeşitliliğin koruma ve geliştirilmesiyle çelişkili olduğu birçok işlem ve örnekler vardır. Biyolojik çeşitliliği olumsuz etkileyen tarımsal uygulamalar; mera ve ormanlarda tarla açılması, toprakların yanlış kullanımı, aşırı otlatmayla meraların verimsizleştirilmesi, tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerin aşırı kullanımı olarak sıralanabilir. Diğer taraftan tarım arazilerinin ve meraların sanayileşme, kentleşme gibi gelişmeler sonucu tarım dışı amaçlarla kullanımı, tarımsal biyolojik çeşitliliği ciddi biçimde tehdit etmektedir. Günümüzde gelişmiş ülkelerce yaygınlaştırılmaya çalışılan küresel ekonomi politikasının da tarımsal biyolojik çeşitlilik üzerinde ileriye dönük tehditleri bulunmaktadır. Ülkeler giderek tek çeşit ürüne odaklı ve yoğun tarımsal üretim sistemlerine itilmekte ve bunun sonucu olarak hem yerel çeşitler yok olmakta hem de mono-kültüre dayalı tarımın yaygınlaşması ile gıda güvencesi risk altında kalmaktadır. Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmaların (GDO’ların) bilinçsizce yaygınlaştırılması küresel ekonomi politikasının biyolojik çeşitlilik üzerindeki ileriye dönük bir diğer tehditdir. GDO’lar özellikle ülkemiz gibi genetik çeşitlilik ve orijin merkezi olan ülkeler için genetik kirlenme riskini beraberinde getirmektedir. Alıntıdır...