Dumanı Üstünde Aşk
Rüzgâr ters yönde hep! Ben hep rüzgârın karşısında… Sabah olmasına olacak ama can çekişmeye devam ediyor gece. Karanlığın içine rüzgâr sinmiş, ben sıcak bir yer arıyorum!
İçeri giriyorum sabaha yakın! Taş fırından gelen o yeni pişmiş hamur kokuları yüzüme vuruyor. Ceplerimde soğuklarla giriyorum içeri! Kapıyı kapatmaya bile mecalim yok, ellerim üşüyor!
Beğendiğim bir yere oturuyorum. Benden önce gelip masalara kurulmuş gözler, beni süzüyor.
—Fırından yeni simit çıktı, derken kadın; inceliyorum göz ucuyla. Öylece ortaya atıyor lafı. Geceyi burada geçirmek zorunda olduklarını bildiği için fazla da umursamıyor. Sabahın tüm aksiliğine karşın, kadın tüm enerjisiyle çalışıyor…
Sen yoksun!
Haberini duyunca hiçbir şey yemek istemedim. Siparişlerimi bekletmelerini söyledim yaşlı kadına! Kadın gülümsüyor, hep gülümsüyor ama!
—Tabi, diyor! Teşekkür ettikten sonra telefonumla oyalanmaya başlıyorum. Bu saatte kesin uyuyordur diye içimden geçiriyorum. Uykusundan olmamamsı için tekrar cebime koyuyorum telefonu…
Sabırsızlık iyice büyüyor her açılan kapıda. Ben girdikten sonra ne olurdu şu kapıya kilidi vursalar… Açık kalınca soğuk giriyor içeri, üşüyorum!
Zaman geçiyor…
‘Ellerim üşüyor sensiz! Sırf senin için geldim. Bunu bile bile yoksun işte!’’ diye geçiriyorum
içimden… Beklemeyi bırakıp gidebilirim ama beklemeyi yeğliyorum!
—Buyurun, diyor yaşlı kadın, bunları düşünürken. Yüzüm gülüyor, hiç görmemişçesine elime alıyorum. Sabırsızlanıyorum da şeker atmadan yudumluyorum çayımdan! Her zamanki gibi acısın ve ancak benim sayemde tatlılaşabiliyorsun! İçine iki şeker atınca yumuşayıveriyor tadın!
Teşekkür ediyorum yaşlı kadına. İçimi ısıtan o sıcacık çay için!