Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
24 Ocak 2008       Mesaj #16
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Mimar: Mimar Sinan

Yaptıran: Sultan 1. Süleyman (Kanuni)


Cami, dört medrese, tıp medresesi, darûşşifa, darûlhadis medresesi, sıbyan mektebi, darûlkurra, tabhane, darûzziyafe, kervansaray, dükkânlar, hamam ve türbelerden oluşur.

Osmanlı döneminin en büyük külliyesidir ve mimarlık tarihinin en büyük şantiye organizasyonlarından biriyle gerçekleşmiştir. Menzil külliyelerinin kervansaray-imaret-hamam üçlüsü ile kent külliyelerinin darûşşifa ve medrese yapılarını görkemli bir caminin çevresine toplayan, ancak esasen çeşitli bilim dallarının bir arada okutulduğu geniş kapsamlı bir yüksek öğretim sitesi olarak tasarlanan Süleymaniye Külliyesi, çokişlevli külliye modelinin ileri bir aşamasını yaratmıştır.

Osmanlı Devleti’nin en parlak döneminin, en güçlü hükümdarının ve en iyi mimarının ortaya koyduğu bir simge yapıdır. Yapımında Hassa Mimarlar Ocağı’nın elemanları, acemioğlanlar, öteki kapıkulu ocakları mensupları ile ülkenin her yanından ücretli ustalar, işçiler ve forsalar çalıştı. Yaz aylarında çalışan işçi sayısı günlük ortalama 2000’di. Caminin açılışını Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Mimar Sinan yaptı.

Yapı malzemeleri ülkenin dört bir yanından getirildi. Ayrıca; Mısır, Baalbek, Silifke, Alaiyye başta olmak üzere Anadolu ve Rumeli’deki antik kentlerden sütunlar ve diğer mimari öğeler İstanbul’a taşındı.

Külliye, bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin yerinde bulunan ve İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı olan Eski Saray’ın bahçesinde ayrılan yere, arazinin eğimi nedeniyle değişik kotlardaki teraslar üzerine inşa edilmiştir. Simetrik bir düzenleme içinde, cami ve türbelerin oturduğu doğal kot merkez kabul edilerek öteki yapılar kot farkını dengeleyecek dolgular ve ilave katlar üzerine yerleştirilmiştir.

Cami
Külliyenin egemen yapısıdır. Osmanlı cami mimarisi gelişiminde bir aşamayı oluşturur. Klasik Osmanlı üslubunu ve sanat tekniklerini en görkemli uygulamalarıyla sergileyen bir başyapıttır. Planı, Ayasofya’ya benzerliğiyle dikkat çekse de, mekân oluşumu çok farklıdır. Süleymaniye Camisi, 16. yüzyılda ulaşılan yapı teknolojisi ile cami mimarisi geleneğinin ulaştığı noktaların buluşmasıyla ortaya çıkan bir yapıttır. Ayasofya bir kubbeli bazilika iken, Süleymaniye Camisi merkezi bir kubbeyi taşıyan strüktürel öğelerin cami çeperlerinin mimarisiyle bütünleştiği bir yapıttır. Ayasofya’da yan ve orta nefleri ayıran sütun dizilerinin yarattığı perde Süleymaniye’de ortadan kalkmış, kubbeyi taşıyan dört büyük askı kemerinin oluşturduğu ana taşıyıcı sistem ve kubbenin yükünün dağıtıldığı yarım kubbeler ve kemerlerin yardımıyla mekân yan sahınlara doğru açılıp bütünlük kazanmıştır. Bu strüktürel sistem, duvarlara çok sayıda pencere açılmasını sağlamış, mekân aydınlanmıştır.

Orta ve yan sahınlar arasındaki geçiş, iki küçük-bir büyük kemerle sağlanır. Aynı ritim yan dış cephede ve yan sahınları örten kubbelerde de izlenir. Yan cephelerde, kubbeyi taşıyan kemerlerin üstü basamaklı olarak biter. Kemer araları pencerelerle delinmiş bir perde duvarıyla örülmüştür. Daha aşağı düzeyde yan sahınların kubbeleri bir büyük-bir küçük ritminde sıralanırlar. Bütün bu kadamelenmelerle kütle dışarıda bir piramit görünüşü alır. Yan cephede, kubbeyi destekleyerek basamak basamak inen payanda ayakları arasındaki revaklar iki katlı ve saçaklıdır. Şehzade Camisi ile başlayan dış revak tasarımı Sinan sonrası büyük camilerde hep uygulanmıştır.

Medreseler
Caminin doğusunda ve batısında ikiz yapılar olarak tasarlanmışlardır. Yapım tarihleri farklıdır. Batıdaki Evvel ve Sani (Birinci ve İkinci) Medreseler 1558-59’da, Rabi ve Salis (Üçüncü ve Dördüncü) Medreseler ise 1552-53’te tamamlanmıştır.

Üçüncü ve Dördüncü Medreseler yamaç üzerindedir. Bu nedenle orta avluları batıdan doğuya eğimli, yan kanatlardaki öğrenci odaları kademeli ve yan revaklar merdiven biçimindedir. Sokak düzeyinde tutulduğu için havada kalan dershanelerin altları doldurularak avlu cephelerine çeşmeler konulmuştur. Aynı yöntemle doğu cephesinin altı da bir sıra mülazım hücresiyle beslenmiştir.

Birinci ve İkinci Medreseler düz avlulu plan şemasına sahiptirler. Ancak burada da öğrenci odaları pencerelerinin açıldığı aydınlıklar, iki yandan gelip dershaneye saplanan revaklar, dershanelerin karşısındaki üç gözlü oturma yerleri, müderris lojmanları gibi öğeler Osmanlı medrese mimarisinde daha önce görülmeyen özelliklerdir.

İmaret
Revaklı avlunun hastaneye bakan kanadında beş kubbeli bir yemekhane, arkasında dört kubbeli ve fenerli bir mutfak yer alır. Tabhaneye bakan kanatta ve kapının karşısında depolar, köşede fırın vardır. Arazinin eğimi dolayısıyla oluşan alt kat kervansaray olarak tasarlanmıştır.

Darûşşifa
Tıp medresesinin karşısında art arda revaklı iki avludan oluşur. Birinci revak poliklinik olarak kullanılmaktaydı. Hastanede; eczane, hamam, ekmek fırını da bulunuyordu. Hastane 40-50 yatağa sahipti. Öteki Osmanlı darûşşifalarından farkı, ayrı bir psikiyatri servisinin bulunmasıydı. Hastalara Edirne darûşşifasında olduğu gibi müzikle tedavi uygulanıyordu.

Tabhane
Avlulu ve revaklıdır. İki yanda ikişer kubbeli, kapı karşısında ise caminin şemasını andıran, bir tam iki yarım kubbeli üç eyvan bulunmaktadır.

Kervansaray
İmaretin altında, eğimden dolayı oluşan bodrum kattadır.

Kanuni Türbesi
Köşeleri pahlanmış sekizgen gövdeli bir yapıdır. Sekizgen gövde enli bir revaklı sarılmış; içeride de pahlı köşelerin önüne yerleştirilen sekiz somaki sütun ile ikinci bir revak oluşturulmuştur. Türbenin üstü 10.50 m çapındaki iç kabuğu sütunlara, dış kabuğu beden duvarlarına oturan iç içe iki kubbeyle örtülmüştür.

Türbenin kapısının sağında ve solunda yer alan çini panolar dönemin en güzel örnekleri arasında sayılır. Türbenin iç duvarlarını kaplayan çokrenkli çiçek ve bitki desenli çinilerin de sanat değeri çok yüksektir.

Mimar Sinan Türbesi
Açık türbedir. Mimar Sinan’ın yaşamının son yıllarında yapılmıştır. 1922’de büyük bironarım görmüştür. Mezar, taş duvarlardan oluşan bir çerçevenin içindedir. İri palmet dizilerinin taçlandırdığı duvarlar, dikdörtgen pencerelerle dışa açılırlar. Pencereler ajur tekniğiyle işlenmiş mermer şebekelidir. Ziyaret penceresi ötekilere göre daha büyüktür ve demir şebekelidir.

Mermer sanduka, sivri kemerlerle taşınan, arka arkaya bir kubbe ve bir düz örtüden oluşan açık bir türbe yapısı ile örtülüdür.

Türbenin kuzey ucuna bitişik sebil çokgen planlıdır.

Derya Nüket Özer

Kaynak:
Abdullah Kuran, “Mimar Sinan”, s. 72-90, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
Doğan Kuban; “Süleymaniye Külliyesi”, İstanbul Ansiklopedisi, C.7, s. 96-104, Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 1994.
Godfrey Goodwin; “A History of Ottoman Architecture”, s. 215-239, Thames and Hudson, London, 1992.
Oktay Aslanapa, “Osmanlı Devri Mimarisi”, s. 254-264, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1986
Nuran Yıldırım; “Süleymaniye Darûşşifası”, İstanbul Ansiklopedisi, C.7, s. 95, Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 1994.
Reha Günay, “Sinan the Architect and His Works”, s. 26, 52-63, 128, 135, 138, Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....