DIOGENES:
412-320 yillari arasinda yasamis olan, ve kendine yetme ile sadelik ilkelerine dayanan Kinik yasam biçiminin öncülerinden çileci düsünür.
Hakkinda dogrulugu kuskulu pek çok öykü anlatilan Kinik Diogenes hakkinda, onun gündüzleri Atina sokaklarinda elinde fenerle dolasarak, dürüst bir adam aradigi söylenir. Atina'da gelenekçilige karsi bir tavir alan Diogenes, toplumdaki yapayliklara ve uzlasimsal degerlere meydan okumus ve, her tür yerlesik kuralin insanin dogalligina aykiri düstügüne inandigi için, toplumun tüm yerlesik kurallarina karsi çikmayi, uzlasimsal ölçü ve inanislarin çogunun bos oldugunu göstermeyi ve insanlari yalin ve dogal bir yasam biçimine çagirmayi amaçlamistir.
Ona göre, sade bir yasam tarzi, sadelikten baska, örgütlenmis, dolayisiyla uzlasimsal toplumlarin görenek ve yasalarini da önemsememek anlamina gelir. Diogenes, dogaya aykiri bir kurum olan ailenin yerini, kadinlarin ve erkeklerin tek bir ese bagli olmadigi, çocuklarin ise bütün toplumun sorumlulugunda bulundugu dogal bir durumun almasi gerektigini savunmustur. Diogenes yoksulluk içinde yasadigi, halka açik yerlerde yatip kalktigi ve yiyecegini dilenerek topladigi halde, herkesin ayni sekilde yasamasi gerektigini savunmamistir. Onun tek amaci, kisinin en kisitli yasam kosullarinda bile, mutlu ve bagimsiz olabilecegini göstermek olmustur.
Diogenes'in savundugu yasam tarzinin ilk ilkesi kendine yetme, yani kisinin, mutluluk için gerekli herseyi kendi içinde tasiyabilmesi ilkesidir. Ikinci ilke olan 'utanmazlik', kendi basina zararsiz olan bazi eylemlerin hiçbir sekilde yapilamayacagini öne süren uzlasimlari umursamamak anlamina gelir. Bu ilkeden yola çikarak yerlesik davranis kaliplarina uymadigi için, kendi açisindan sade ve dogal, toplumsal degerler açisindansa sefil denebilecek bir yasam dürdügü için, Diogenes'e kinik denmistir.
Onun üçüncü ilkesi, yozlugu ve kendini begenmisligi açiga vurmaktan ve insanlari yenilenmeye yöneltmekten asla çekinmemek anlaminda 'sözünü sakinmazlik'tir. Diogenes'in dördüncü ilkesine göre, ahlaki yetkinlige ancak yöntemli egitimle, iradenin gücünü sinayan pratik egzersizlerle ulasmak mümkün olabilir.
DEMOKRITOS
Demokritos’un dogdugu yer Ionia’da Teos ( Urla’nin güneyinde) olmali. Kendisine “Abderali filozof” deniyorsa da, belki de sonradan buraya gelip yerlesmistir.Uzun yolculuklara çikmis, bütün Yunanistan’dan baska, Misir’i, Anadolu’yu, Iran’i dolasmis. Yurdunda siyaset islerine hiç karismamis, kösesine çekilmis bir bilgin hayati yasamis. “Bir taniti bulmayi, Pers krali olmaktan üstün tutarim” dermis. Ilkçagin en büyük doga arastiricisi sayilir.“Varolan” ona göre de, meydana gelmemistir, yok olmayacaktir, degismezdir, hep kendi kendisiyle ayni kalir. Ama “varolan”in disinda bir de “varolmayan”, yani “bosluk” da, uzay da vardir.Uzay yüzünden “varolan”, kendileri artik bölünmeyen, görülemeyen kiliklara (ideai) ayrilir.Bunlara da Demokritos atom (bölünemeyen) adini verir. Atomlarda olabilen biricik degisiklik harekettir, yani yer degistirmedir. Atomlarin birbirlerinden ayrilmalari, sadece nitelik bakimindandir, sadece büyüklük, küçüklük, yer, düzence vb. ayriliklaridir. Onun için Demokritos atomlarda ( bu gerçek varliklarda) renk, ses, sicaklik, sogukluk vb. niteliklerin bulunmadigini söyler. Renkleri görmemiz, sesleri isitmemiz, sicakligi duyumlamamiz, tatliyi, aciyi tatmamiz, ancak, bir duygu yanilmasidir, bir “karanlik” bilgidir. Duyular, asil gerçegi, yani nesnelerin artik bölünemeyen son parçalarini (atomlari) bilebilecek gibi keskin degildirler. Duyu bilgisi nesnelerin iç dokusunu, gerçek yapisini göremez, bunu ancak düsünen akil kavrayabilir. Ama bunu söylemekle Demokritos, henüz düsünme ile algi, düsünülen dünya ile algilanan dünya arasinda ilkece bir ayrilik yapmiyor; bu ikisini birbirinden ayiran yalniz, keskinlik ve kesinlik dereceleridir.Demokritos Anaxagoras’in anlayisi ile savasarak, onun teleolojik açiklama denemesi karsisina çok kesin bir mekanist görüsü koyar: Evren yalnizca atomlarin çarpismalari ve birbirleri üzerindeki basinçlari ile olusmustur; evrendeki olusa kesin bir zorunluluk egemendir; bütün olup bitenler, nedenlerden zorunlu olarak meydana gelmislerdir. Böylece Demokritos, Anaxagoras’in ögretisinde belirir gibi olan erek (telos) kavramini kabul etmedigi gibi, rastlanti kavramini da açik olarak reddeder: Rastlantinin sözünü etmemiz yalniz bilgisizligimizden ileri gelir; bir olayin nedenini bilmedik mi, bunu rastlantiyla açiklamaya kalkisiriz.Bu görüsüyle de Demokritos mekanist bir doga biliminin temellerinin atmis oluyordu.Demokritos “ gerçek, atomlar ve atomlarin hareketleridir” ögretisini ruhu açiklamada da kullanir. Örnegin, algi ile düsünme, bu iki ruh olayi ona göre vücudumuzdaki atomlarin en incesi, en hafif ve en düzü olan ates atomlarinin( bunlar vücudu sicak tutarlar, hareketli, dolayisiyla canli kilarlar) bir hareketidir. Bu da açikça materialist bir anlayistir. Gerçi Demokritos’tan önceki filozoflar da “varolani”, bu arada ruhu da, cisimsel saymakla materialisttirler, ama Demokritos’unki çok bilinçli bir materializm.Demokritos’un ahlak ögretisi de doga felsefesine dayanir. Kalan birçok fragment’den, onun “dogru bir yasayisin dayanaklari nedir?” sorusunu, kendisinden önceki felsefede bulamadigimiz bir ölçüde arastirdigini görüyoruz. Bu bakimdan Demokritos bir geçit döneminin düsünürüdür. Ondan önce baslica kosmos (doga) sorunu üzerinde durulmustu: Demokritos’ta ise insan hayati ile ilgili sorunlar, kosmos sorunu kadar yer almislardir. Nitekim Yunan felsefesinin bundan sonraki dönemi de baslica insan ile ilgili sorunlari ele alacaktir.Demokritos’a göre duygular ile istekler de ates atomlarinin hareketleridir. Bu hareketler durgun, ölçülü iseler insani mutlu yaparlar, çok kizisik iseler mutsuzluk yaratirlar. Onun için mutluluk, ruhun dinginligidir. Demokritos ruhun bu durumuna euthymia (ruhun iyi durumda olmasi) diyor. Euthymia’yi insan eylemlerinin son eregi yaptigi için, Demokritos, bundan sonra Yunan ethiginde baslica bir anlayis olacak olan eudaiminizm’in ( mutçulugun) kurucusu sayilabilir.Demokritos’un eudaimonizmi çok temiz ve soylu. Mutluluga erismek isteyen, yararina olanla olmayani ayirt etmeyi bilmelidir. Bunun ölçüsünü de insan, haz ve aci duygularinda bulabilir, yalniz, göreli olarak iyi olanla, mutlak olarak iyi olani ayirmayi da bilmelidir. Göreceli olarak iyi olanla, mutlak olarak iyi olani ayirmayi da bilmelidir. Göreli olarak iyi olanlar: maddi-duyusal sevinçler, güzellik, seref ve zenginlik gibi seylerdir. Mutlak iyi ise, ruhun iyi bir durumda bulunmasidir (euthymia). Ruh böyle bir durumda olunca, insan yalniz iyi olandan sevinç duyar, kötüyü yapmak söyle dursun, istemez bile. Insanin ahlakça degerinin ölçüsü, düsünüsüdür. Insan disaridan bagimsiz olarak, sevinçlerini kendisinden devsirebilecek durumda olmalidir. Mutlu olmak için yapilacak sey, ruh dinginligine erismek, bunun için de her türlü sarsici tutkulardan, duygulanimlardan kaçinmaktir. Demokritos bu duruma en iyi bilgelikte varilacagi kanisindadir.Demokritos, astronomide Pythagorasçilari bir yana birakirsak, gelismenin en yüksek noktasidir. Ama Demokritos, öbür yandan, dogadan çok insanla ilgilenen yeni bir gelismenin, baslica insan sorunu üzerinde duran bir düsünürler toplulugunun da çagdasidir.Bu düsünürlere de Sofistler adi verilir.