Arama

Aile ve Eğitim - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Şubat 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
C) Aile ve Eğitim

Aile çocuğun doğuştan üyesi olduğu en küçük toplumsal kurumdur. Çocuk ilk toplumsal davranışları, aile üyeleri ile etkileşim kurarak ve onları taklit ederek öğrenir.
“Tüm toplumlarda toplumun sürekliliğini sağlayan çocukların bakımı ve eğitim önem taşımaktadır” (GÜVENÇ, 1984, s:273).
Ekonomik yönden kendi kendine yeterli ailelerde ekonomik faaliyetler aile üyeleri arasındaki iş bölümü ile yürütüldüğünden bu tip ailelerde çocuklar küçük yaştan itibaren aile içi faaliyetlerde üzerine düşen görevleri yapmaya başlarlar. Geniş aile olarak adlandırılan yapı anne-baba-çocuklar, çocukların eş ve çocukları, anne ve babanın kardeşlerin eş ve çocuklarını içine almaktadır. Bu ailelerde erkek çocuklar küçük yaştan itibaren tarım işlerini babalarından öğrenerek çalışmaya başlarlar. Çocuk ekonomik bir güç olduğu için aile üyeleri eğitim kurumlarına devam etmesini istemez ve çocuğun eğitimi aile tarafından gerçekleştirilir.
“Eğitim kurumlarının yaygınlaşması ve çocuğun eğitimi işlevinin aileden eğitim kurumlarına geçmesi ve endüstrileşme ile birlikte zorunlu hale gelmiştir. Endüstrileşme sonucu ailedeki yetişkinler topraktan koparak fabrikalarda çalışmaya başlayınca aile ekonomik birim olmaktan çıkmış geniş aileler anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek ailelere dönüşmüştür. Ekonomik faaliyetlerin ev dışında yürütülmesi toplumda birçok yeni mesleğin ortaya çıkması ve bu mesleklerin özel bilgi ve beceri gerektirmesi ailelerin çocuğun eğitim işlevinin istenilen şekilde yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur” (ERDEN, 1998, s:92-93).
Sosyologlar için aile, emel gruplar dedikleri pek çok küçük yüz yüz gruplardan biridir. Yani bir kurumu diğer temel gruplardan farklı kılan özellikler yerine getirdiği işlevler açısından düşünülebilir.

Ailenin İşlevleri
Bir kurumu analiz etmenin temel yollarından biri, o kurumun yerine getirmek zorunda olduğu işlevlerin neler olduğuna bakmaktır. Bu yaklaşımı ile burada yanıtlanması gereken ilk soru, ailenin temel işlevlerinin neler olduğudur. Bunları 3 başlık altında ele alabiliriz:

1- Duygusal ve Cinsel İşlevler
Çoğu insanda cinsel davranışlar için çok güçlü güdüler vardır. Örgütlenmiş bir toplum bu alanı kontrol altına almayı ister. Aile kurumu yoluyla toplumlar, bireylerin cinsel gereksinimlerini karşılamanın toplumsal kabul gören yolunu oluşturmuşlardır.
Günümüzde ailenin bu işlevi daha karmaşık hale gelmiştir. Kişisel olmayan bağlantıların çok yaygın olarak yer aldığı çağdaş endüstri toplumlarında birey, izole olma duygusun yaşayabilir. Problemlerini paylaşmak için sığınabileceği bir güven ortamı yoksa, sorunlarını çözmede yetersiz bir kişilik geliştirebilir. Problemlerle başarılı bir biçimde başa çıkmak için bireyin gereksindiği duygu, ilgi ve destek aile ortamında verilebilir.

2- Ekonomik İşlev
İlkel aile, yiyecek elde etmek için örgütlenmiş bir geçim birimiydi. Günümüzde üretim ve hizmet sunumu, ev dışında, fabrika ve iş yerinde gerçekleştirilmektedir. Yani iş ve aile büyük ölçüde birbirinden ayrılmıştır.
“Ailenin günümüz koşullarında giderek önemi azalan, bir başka ekonomik işlevi daha vardır. Endüstri devriminden önce, hem kız hem erkek çocukların gelecekteki işlerini aile içindeki büyükleri izleyerek öğrenmeleri söz konusu idi. Bu durumun bazı mesleklerde günümüzde de görülmesine karşın, bu süreklilik artık çok yaygın değildir” (TOPRAKÇI, 2002, s:217).
Toplum karmaşıklaştıkça, ailenin ekonomik işlevleri, toplum içinde yer alan bazı kurumlar tarafından üstlenilmektedir. Ancak bu durum ailenin ekonomik işlevinin bittiği anlamında düşünülmemelidir. Yetişmekte olan çocukların, üretici olma niteliğini kazanana kadar tüm ekonomik gereksinmelerinin karşılanması, günümüz ailesinin en önemli ekonomik işlevi olarak düşünülebilir.

3-Toplumsallaştırma İşlevi
Yeni yetişen kuşaklara toplum içinde kabul edilir davranış biçimlerini öğretmek tüm toplumlar için önemli bir sorundur. Bu, toplum için olduğu gibi aile için de geçerlidir. Aslında toplum aile aracılığı ile yeni yetişen kuşaklarını toplum üyeliğine hazırlar. Toplumsallaşma adı verilen süreç budur. Toplumsallaşma konusu aile kavramı için çok önemlidir.
Çocukların öğrenme deneyimleri iki temel kurum tarafından güçlü bir şekilde etkilenmektedir. Aile ve okul, kişiliğin temel taşları olarak görülen özgüven, özerklik, girişkenlik gibi özelliklerin 0-5 yaşları arasında kazanıldığı ve bu temelin, daha sonraki yıllarda kazanılacak olan diğer benlik özelliklerinin hem hazırlayıcısı hem de taşıyıcısı olduğu kabul edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, aile içindeki eğitim ve çocuk yetiştirme biçiminin, kişilik gelişimi üzerinde çok etkili olduğu görülür. Yani çocuklar ilk öğrenme deneyimlerini okulda değil, ailede edinirler. Kısacası çocukların gelişme ve başarısını biçimlendirmede ailenin özel bir yeri vardır. Doğumdan 16 yaşına kadar bir çocuğun uyanık olduğu zaman sadece yaklaşık %15’i okulda geçer. Okul dışındaki %85’lik yaşam diliminin çoğu, özellikle ilk yıllarda, evde geçirilir ve ilk yıllar çocuğun gelişim açısından çok önemlidir. Çocuk büyüdükçe çevresi, aile sınırlarının dışına taşar. Ancak, bu etkileşimlerde bile ailenin önemi ve etkisi devam eder.

Ailedeki yetişkinlerin ve çocukların etkileşimlerini incelerken, geçmişten günümüze değişim gösteren üç kavram üzerinde durmak yararlı olacaktır.

a- Çocukluk Kavramındaki Değişme
17.yy’dan önce Avrupa toplumunun insan gelişiminin bir aşaması olarak çocukluk kavramına sahip değildir. Bu dönemde bebeğin fiziksel bağımlılığı ile birleştirilen, az çok hazır olarak belirlenebilir bir bebeklik döneminden sonra yetişkin ile çocukluk arasında açık bir sınır çizgisi yoktu; birlikte çalıştılar, birlikte oynadılar ve hatta bazen birlikte formal olarak eğitildiler. Gelişimin ayrı ve belirlenebilir bir aşaması olarak çocukluk bilgisi o dönem ile günümüz arasında geçen yy’da işlenmiştir. Ancak tartışmada, bir şey hala önemini korumaktadır. “Çocukluk” olarak isimlendirdiğimiz dönemi sabit olmadığı açıktır. Farklı toplumların “çocukluk” dediği dönem, süre olarak farklılık göstermektedir. Çocukluğun doğasını ve süresini anlamadaki bu farklılıklar, toplum içindeki diğer değişimlerle ve örüntülerle ilişkilidir. Örneğin, zorunlu eğitim bebeklik ve yetişkinlik arasındaki dönemin sınırını çizmede önemli bir etkiye sahip olmuştur. Yine, çocuk istihdamında sınırlamalar, muvakat yaşı ile ilgili çalışmalar, reşit olma gibi konular, çocukluk dönemi ile ilgili çalışmalar, reşit olma yaşı gibi konular, çocukluk dönemi ile ilgili toplumsal düzenlemelerdir.

b-
Ebeveyn Kavramındaki Değişme
Toplumsal değişme ve gelişme sonucu kadın ve erkeğin rollerinde oluşan değişmeler ebeveyn kavramını da etkilemiş ve değiştirmiştir.
19.yy başlarında, çocuklar ile ilgili bir tartışmada babanı istekleri, kesin kabul görürdü. Günümüzde babanın yasal düzenlemelerde eşi ve çocukları üzerinde mutlak bir güç sahibi olduğu bu “ataerkil” modelden uzaklaştığı görülmektedir. Yani ebeveyn olmak giderek artan bir şekilde özel ve açık bir rehberlik konusu olmuştur. Tıp, çocuk psikolojisi ve psikoanaliz, ebeveynlerle ilişkili olarak çocuk üzerinde yoğunlaşmıştır. Çocuk suçluluğu, okuldan kaçma gibi olaylar ile psikolojik ihmal, ana-baba rollerinin yerine getirilmesinde başarısızlık veya anne-baba arasındaki ilişkilerde bozulma arasında bağlar kurulması, ebeveyn sorumlulukları hakkında yeni anlayışların gelişmesine yol açmıştır. Bu yeni anlayışta ebeveynlik, sadece çocuğun iyi beslenmesi veya yeterli şekilde giydirilmesi olarak görülmemekte, çocuğun psikolojik yönden sağlıklı bir ortamda büyümesinin önemi vurgulanmaktadır. Bununla beraber anneler çocuk büyütme ile ilgili rutin işlerin çoğu için asıl sorumluluğu taşımaya devam etmektedirler. Anne bebeğin bakımı ile ilgili tüm rutin işleri üstlenirken, baba çocuk büyütmenin hangi yönlerinde sorumluluk üstleneceğini seçme şansına sahip görünmektedir.

c- Ebeveyn ve Çocuk Arasındaki İlişkilerde Değişme
Ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkilerde bir özelleşmeden söz etmek olanaklıdır. Çocuğu eğitme işi, giderek artan bir şekilde komşuların veya yakın toplumun gözünden uzakta, mahrem olarak yer almaktadır. Hatta büyük anne ve büyük babalar, torunlarını nasıl büyütmeleri gerektiği konusunda anne-babalara öğüt vermede dikkatli davranmaları gerektiğini duyumsarlar.
Aynı zamanda, çocuk yetiştirmeye gittikçe artan bir müdahele olduğunu görmekteyiz. Doğum, genellikle hastanede gerçekleşen bir olaydır; ve doğum anından itibaren, çocuğun gelişimi sağlıkçılar, öğretmenler, toplumsal çalışmalar ve diğer uzmanlar tarafından gözlenir. Değişik uzmanlık alanlarındaki bireyler, çocuk bakımı kitapları veya televizyon programları ile aileye yol gösterirler.
Aile yaşamının çocuk üzerinde en fazla etkiye sahip ve eğitimle en doğrudan ilişki içinde olan “toplumsallaşma” kavramının daha ayrıntılı olarak ele alınması, aile içi ilişkilerin, çocuk yetiştirme sürecindeki ebeveyn tutum ve yaklaşımlarının, yetişen bireyin kişiliğini nasıl etkileyebileceğini görme açısından yararlı olacaktır.

Ailenin Toplumsal Konumunun Toplumsallaşmaya Etkisi
Toplumu oluşturan her ailenin, toplum içinde bir yeri vardır.
“Toplumsal konum bir kişinin ya da ailenin öteki toplum üyelerinin gözündeki yeridir. Ailenin toplumsal konumunu belirleyen etkenler, aile üyelerinin toplumsal konumları, ailenin varlıklılığı, soyluluğu, inançları, öteki ailelerle ilişkileri, yaşadığı çevre, aile üyelerinin meslekleri, öğrenimleri ve benzerleridir” (BAŞARAN, 1994, s:62).
Bir insandan ya da aileden beklediği toplumsal davranış kişinin ya da ailenin toplumsal konumuna göre değişir. Kişinin ya da ailenin eylemleri, toplumun kişiden ya da aileden beklediği toplumsal davranışa uygun olması gerekir. Kişi ya da aile toplumsal konumuna uygun davranmadığında, toplumsal konumunu belirleyen etkenler ne denli yüksek olursa olsun, toplumun gözünden düşer ve toplumsal yalnızlığa itilir. Bunun tersi olduğunda, kişinin ya da ailenin toplumsal konumu toplumca yükseltilerek kişi ya da aile ödüllendirilir. Toplumun vereceği cezadan kaçma, ödülü kazanma kişi ve aileyi, toplumsal konumuna uygun olarak toplumsal davranışlarını yapmaya ve sürdürmeye güdüler.
Ailenin bir katman ya da sınıf içinde olması eğitime karşı davranışını da farklılaştırmaktadır. Eğitim yönünden önemli olan farklılıklar şunlardır:

1- Eğitime Karşı Tutum
Genel olarak orta katmanın üyeleri eğitime karşı alt ve üst katmanların üyelerinden daha yüksek ilgi duymaktadır. Bu yüzden eğitimle, okulla yakından ilgilenmektedir. Sınavlara çocuklarını sokmak için uğraşmaktadırlar. Çocuklarının çok yüksek başarı için zorlamaktadırlar.

2- Eğitim Ortamı Hazırlama
Doğal olarak üst katman ailelerin çocuklarına sağladığı eğitim ortamı orta ve alt katman ailelerin sağladıklarından daha zengin ve iyi olmaktadır. Ama orta katman ailelerin, çocuklarına evde eğitim ortamı hazırlama hırsı ve çabası üst katman ailelerden daha yüksek olmaktadır. Alt katman aileler çocukları için ortam hazırlamaya pek özen göstermemekte, doğal davranmaktadırlar.

3- Mesleğe Yöneltme
Üst katman aileler çoğunlukla, kendi mesleklerinin, çocuklarına da çekilmesini istemekte; alt katman aileler, meslek seçmeyi rastlantıya bırakmakta, orta katman aileler ise, kendilerince ülküsel gördükleri mesleği çocuklarına seçtirmeye çalışmaktadırlar. Böylece çocuğun bir mesleğe yönelmesinde en yüksek çabayı orta katman aileler göstermektedir.

4- Eğitimde Başarıya Yöneltme
Çocuklarının başarısızlığından en çok rahatsız olan aileler orta katmanda bulunmaktadır. Üst katman aileler çocuklarının başarısıyla ilgilenmemektedirler. Bunların ilgisi daha çok gidilen okulun toplum içindeki yeri olmaktadır. Yabancı dil ağırlıklı özel okullar bunların en çok rağbet ettiği okullardır. Alt katman aileler, çocukları başarı gösterdiğinde övünmekte, ama eğitimde daha yüksek başarı göstermeleri için onları fazla sıkıştırmamaktadır.
Kısacası çocuk okula başlarken iyi hazırlanmalıdır. Gereğinden fazla zorlama okuldan soğutabileceği gibi gereğinden fazla boş bırakmada iyi değildir.
“Anne ve babanın dikkat etmesi gereken en önemli konu onu bilinçli olarak yetiştirmektir. O zaman yaşanması beklenen sorunlar en aza indirgenebilir” (TUZCUOĞLU, 2004, s:88).