Arama

Edirne - Tek Mesaj #8

Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
9 Şubat 2008       Mesaj #8
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi

Edirne


Ülkemizin batısında bulunan bir sı­nır ilimizdir. Trakya'nın ülkemiz sınırları için­de kalan ve Doğu Trakya diye adlandırılan bölümünün batı kesiminde yer alır. Batıda Yunanistan ile doğal sınır oluşturan Meriç İr­mağı boyunca kuzeydeki Bulgaristan sınırın­dan güneydeki Saros Körfezi kıyısına kadar uzanan il toprakları, eskiçağlardan beri Av­rupa'yı Anadolu ve Ortadoğu'ya bağlayan önemli yolların geçtiği bir yerleşme alanıdır. Bir süre Osmanlı Devleti'nin başkenti olan Edirne kenti ile ilin öteki yerleşim yerleri de­ğerli tarihsel yapılarla süslüdür. Edirne denin­ce. Mimar Sinan'ın başyapıtı sayılan SelimiyeCamisi, Kırkpınar Güreşleri ve Kapıkule sınır kapısı akla gelir.
Ad:  Edirne5.jpg
Gösterim: 547
Boyut:  43.3 KB

Doğal Yapı


Edirne ili topraklarının büyük bölümü 100-200 metre yüksekliğindeki geniş ve yayvan dalgalı düzlüklerden oluşur. Bu alçak düzlük­ler arasında bazı tepeler seçilirse de, il toprak­ları yalnızca kuzeyde ve güneyde biraz yük­seklik kazanır. Yıldız Dağları da denen Is-tranca Dağları'nin batı uzantıları ilin kuzey ve kuzeydoğu kesimlerini, Koru Dağı'nın batı uzantısı ile Hisarlık Dağı da ilin güneydoğu ve güney kesimlerini engebelendirir. İlin en yük­sek noktası olan Hisarlık Dağı'nın 385 metre­ye ulaşan doruğu Enez'in doğusundadır.

İl topraklarının sularını Meriç Irmağı top­lar. Meric'in kendisi gibi il toprakları dışından doğan başlıca kolları Arda, Tunca ve Ergene ırmaklarıdır. Eskiden sık sık taşan Meriç Irmağı'nın kıyısındaki tarım ve yerleşme alan­larını taşkın sularından korumak için bir­çok set yapılmıştır. Irmağa su getiren akar­sular üzerinde çok sayıda barajın kurul­ması Meric'in suyunu oldukça azaltmıştır. Irmak Enez'in doğusunda Ege Denizi'ne dö­külür.

İlin Saros Körfezi'ne bakan ve oldukça düz olan kıyısından denize dökülen ve uzunluğu az olan bazı dereler ile küçük göller vardır. Meriç Irmağı'nın denize döküldüğü Enez yöresinde bulunan birçok gölden en önemlisi Çeltik Gölü de denen Gala Gölü'dür. Bu gölün eskiden su kuşları ve yılanbalığı bakı­mından çok zengin olduğu bilinmektedir. Meriç Irmağı'yla bağlantılı olan Gala Gölü, ırmak sularının azalması, çeşitli atıklar ve tarım ilaçlarıyla kirlenmesi nedeniyle doğal değerlerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya­dır. Altınyazı ve Sütoğlu barajları ardında oluşan göller, ildeki başlıca yapay göllerdir.

Edirne ilinde verimli alüvyonlu topraklarla kaplı başlıca ovalar Meriç Irmağı boyundadır. Bunlardan en önemlileri kuzeydeki Kazanova ve Meric'in aşağı çığırı kenarındaki İpsala ovalarıdır. Bu ovalar ilin başlıca tarım alanla­rıdır.

Akdeniz ikliminin etkisinde olan ilin güney kesiminde kışlar oldukça yumuşak geçer. İçlere ve kuzeye gidildikçe Balkanlar'daki kara ikliminin etkileri görülür. Bu kesimlerde kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.

İlin güney kesiminde makiliklere rastlanır. Dağlık kesimlerdeki ormanlar meşe, gürgen, kızıl çam ve kara çam topluluklarından olu­şur. Bilinçsizce yapılan kesim ve tarla açma işlemleri nedeniyle, eski meşe ormanla­rından oluşan doğal bitki örtüsü kaybol­muş, bu yöreler bozkır (step) görünümü al­mıştır.

Tarih


Edirne ili topraklarındaki ilk yerleşim yerle­rinin günümüzden yaklaşık 6.000 yıl önce kurulduğu sanılmaktadır, ilin kuzey kesimin­de yöre halkının '"peri kızı evi" ve "kapaklı kaya" adını verdiği taş devri mezarları bulun­muştur. Yörede kurulan ilk yerleşim yerinin Uskudama ve Goneis adıyla anıldığı bilinir. Buraya yerleşen ve Trak halklarından biri olan Odrisler (Odrysler) yöreye Orestia adı­nı verdiler. İÖ 6. yüzyılda Persler'in eline geçen Orestia'da Odrisler'in İÖ 5. yüzyılda kurduğu devlet, İÖ 4. yüzyıl sonunda yıkılın­ca yöreye Makedonyalılar egemen oldu. İÖ 2. yüzyılda Roma'ya bağlanan yöre önceleri Got ve Hun, Bizans döneminde de Hun, Avar.

Peçenek ve Bulgar saldırısına uğradı. Bir süre Latinler'in yönetimine de giren yöre 1361'de Osmanlı topraklarına katıldı. 1. Murad 1365'te Osmanlı başkentini Bursa'dan Edir­ne'ye taşıdı ve kent İstanbul'un alınışına kadar Osmanlılar'ın başkenti oldu. 19. yüz­yılda iki kez Rus ordularının işgaline uğra­yan Edirne, 1912'de de Bulgarlar tarafından işgal edildi. Kurtuluş Savaşı sırasında Batı Trakya'yı ele geçiren Yunan orduları 22 Temmuz 192'de Edirne'ye girdi. Mudanya Mütarekesi'nden sonra 24 Kasım 1922'de Türk ordusunun girmesiyle Edirne kenti. Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasından sonra 15 Eylül 1923'te Karaağaç İstasyonu' nun alınmasıyla da tüm Edirne yöresi işgal­den kurtuldu.

Ekonomi


Edirne ili halkının başlıca geçim kaynağı tarımdır. Tarım ürünlerine dayalı ticaret ve tarım ürünlerinin işlenmesine dayalı sanayi ilin ekonomik yaşamında önemli yer tutar. 1987'de il düzeyinde en çok yetiştirilen tarım bitkileri buğday, karpuz, ayçiçeği, şekerpan­carı, domates, pirinç, üzüm, arpa, mısır, dolmalık biber ve kavundu. Eskiden beri süt ve süt ürünlerinin işlendiği mandıralarıyla ünlü olan Edirne'de çok sayıda koyun ve sığır beslenir.

Edirne ilinde arıcılık ile balıkçılık da önem­lidir. Gala Gölü'nde avlanan yılanbalıkları yurtdışına satılır.
Tereyağı, yoğurt ve peynir üreten mandıra­ların yanı sıra un, bitkisel yağ, salça, yem, meşrubat, çeltik, dokuma, tuğla ve kiremit, teneke, sıhhi tesisat, karton ve mukavva fabrikaları vardır. Edirne ilinde küçük sanayi de oldukça gelişmiş düzeydedir.

Ortadoğu ve Türkiye'yi Avrupa'ya bağla­yan önemli kara ve demiryollarının geçtiği Edirne ilindeki başlıca sınır kapıları Kapıku­le, Pazarkule, İpsala ve Eskiköy'dedir. Yuna­nistan sınırındaki İpsala'dan giren E-25 ve Bulgaristan sınırındaki Kapıkule'den giren E-5 karayolları boyunca yer alan kent ve kasabalar aynı zamanda birer konaklama ve ticaret merkezidir. Son yıllarda günübirlik alışveriş için Yunanlılar'ın Edirne ve İpsala'ya gelmesi ticaretin canlanmasına yol açmıştır.

Her yıl Sarayiçi'nde yapılan geleneksel Kırk-pınar Güreşleri, Edirne'ye turizm açısından renkli günler yaşatır.Yeraltı kaynakları bakımından yoksul olan Edirne ili topraklarındaki linyit yataklarından bazıları zaman zaman özel kesim tarafından işletilir.

Toplum ve Kültür


Değişik kültür yapıları olan çeşitli halkların yerleştiği, bazı kavimler tarafından da yakılıp yıkılan Edirne, Osmanlı döneminde yapılan bayındırlık çalışmaları sonucunda önemli bir ticaret, eğitim ve kültür merkezi olmuştur. Başkentin İstanbul'a taşınmasından sonra da önemini koruyan Edirne'yi süsleyen ve mima­ri değeri yüksek birçok yapı günümüze kadar ulaşmıştır.

Edirne'de el sanatları da gelişmiştir. Ağaç işlemeciliği, lake kap ve kutu yapımcılığı, ciltçilik önde gelen eski el sanatlarındandır. Kendine özgü bir üslupla yapılan oyma, kakma ve boya bezekli ağaç işlerinin çok yaygın bir ünü vardır. İşlemelerde lale, süm­bül, karanfil ve değişik çiçek demeti motifleri kullanılır. Çok köşeli, üstleri düz, yan yüzle­rinde belirli kompozisyonlar olan sini sofra altları da bu kente özgü bir teknikle yapılır. Kökleri eskiye dayanan bir başka el sanatı da bez üzerine yapılan işlemeciliktir. Kullanıla­cağı yere göre çeşitli büyüklükte dokunan kumaşların iki ucu tığ işi, ulama, ajur gibi değişik el işlemeleri ile bezenir. Yörede işle­mecilik eski önemini yitirmekle birlikte günü­müzde de sürdürülmektedir.

Evliya Çelebi'nin yazdığına göre, II. Baye­zid Külliyesi'nin darüşşifasındaki (sağlık yur­du) ruh ve sinir hastaları müzik ve su sesiyle tedavi edilmekteydi. Darüşşifa dönemin önemli bir göz tedavi merkeziydi. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki topraklarını kaybet­meye başlamasından sonra Türk ve Müslü­man halkın göçleri, daha sonraki Rus ve Bulgar işgalleri sırasında yoksul düşen, yakı­lıp yıkılan ve tarihsel yapıları tahrip olan yörenin toplumsal yapısı Kurtuluş Savaşı'n-dan sonra önemli değişikliklere uğradı. Lozan Barış Antlaşması hükümleri uyannca, yüzyıl­larca burada yaşayan Yunan ve Bulgar kö­kenli halk Yunanistan ve Bulgaristan'a, Batı Trakya'da yaşayan Türkler'in bir bölümü de Edirne'ye göç etti.

Edirne'nin toplumsal yaşamında kuşkusuz en önemli yeri geçmişi çok eskilere dayanan Kırkpınar Güreşleri alır. Kırkpınar Güreşleri' nin doğuşuna ilişkin birçok söylence vardır. Bunlardan en yaygınına göre Rumeli'nin fethi için sefere çıkan Orhan Bey'in kardeşi Süley­man Paşa emrindeki 40 asker bugün Yunanis­tan sınırları içinde kalan Samona yakınlarında mola verirler. Burada güreş tutan askerlerden ikisi uzun saatler geçmesine karşın birbirlerini yenemez. Daha sonra bir hıdrellez günü Ahırköy Çayırı'nda iki asker yeniden güreşe tutuşur. Sabahtan gece yarısına kadar süren güreşte iki asker yorgunluktan halsiz düşerek ölür. Öteki askerler bu iki güreşçiyi bir incir ağacının altına gömerek yollarına devam ederler. Bir başka sefer sırasında yöreden geçen aynı askerler arkadaşlarını gömdükleri yerde gür bir pınarın kaynadığını görünce, onların, ermiş anlamına gelen kırklardan ol­duğuna inanarak buraya "Kırkpınar" derler. Zamanla burada yağlı güreşlerin yapılması gelenekselleşir. Daha sonra Ahırköy Çayırı yerine Sarayiçi'nde her yıl yağlı güreşler düzenlemeye başlanır. Bu güreşleri düzenle­yen kişiye Kırkpınar Ağası denir. Güreşin yapıldığı yer "Er Meydanı" olarak da adlandı­rılır. Güreşlerde, meşinden kispet giyen peh­livanlar yağlanıp kurayla eşleştirilir. Kırkpı­nar Güreşleri tozkoparan, deste küçük boy, deste orta boy, deste büyük boy, küçük orta küçük boy, küçük orta büyük boy, büyük or­ta, başaltı ve baş güreşlerinden oluşur. Baş güreşini kazanan yarışmacıya başpehlivan de­nir ve altın kemerle ödüllendirilir. Altın ke­mer, üst üste üç kez başpehlivanlığı kazanan­da kalır.

İl Merkezi: Edirne


Eskiçağlarda Odrisler'in yerleştiği Orestia yö­resinde aynı adla kurulduğu bilinen kent, İS 2. yüzyılın ilk yarısında buraya gelen Roma İmparatoru Hadrianus tarafından imar edildi ve bu nedenle kent Hadrianopolis adıyla anıldı. Osmanlı döneminde Edrinabolu, Ed-rune, Edrene adlarıyla anılan kente sonraları Edirne dendi. Birçok kez saldırıya uğrayan kent, Roma ve Bizans dönemlerinde hem ticari, hem de askeri açıdan önemli bir mer­kezdi. 1361'de Osmanlı topraklarına katılan Edirne 1365'ten 1453'e kadar Osmanlılar'ın başkenti oldu. Osmanlı döneminde gelişen kentin 19. yüzyıldaki nüfusu 100 bindi.

Tarihsel değerleriyle ilgi çeken kent, Kapı­kule sınır kapısının yakınlığı nedeniyle turis­tik açıdan da önem taşır. Kentteki Roma ve Bizans dönemi yapılarının ancak bir bölümü günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan biri olan ve büyüyüp gelişen kentin ortasında kalan Edirne Kalesi'nin bazı bölümleri günü­müze kadar kalmıştır. Kentte Osmanlı mi­marlık sanatının ilk dönemlerini yansıtan birçok yapı bulunmaktadır. Bunlardan, günü­müze ulaşmış en eski Osmanlı anıtsal yapıla­rından biri olan Eski Cami (1403-14), Türk çini sanatının en güzel örnekleriyle bezenmiş olan Muradiye Camisi, minaresinin her şere­fesine ayrı merdivenlerle çıkılan Üç Şerefeli Cami ve Mimar Sinan'ın 80 yaşında yarattığı anıtsal yapı Selimiye Camisi kentin önemli yapılarından birkaçıdır. Türkiye'nin karayolu ulaşımı bakımından ek­seni olan E-5 Karayolu'nun kentten geçmesi, Edirne'yi bir konaklama ve ticaret merkezi haline getirmiştir. Sanayi tesisleri de bu yolun kenarına yerleşmiştir. Tarihsel çekirdeği Kaleiçi'nde olan kentin yerleşme alanlarının asıl geliştiği kesim Tunca Irmağı kıyışıdır. Kaleiçi. Selimiye Camisi ve çevresi gibi bazı tarihsel yapıların bulunduğu semtleri koruma­ya alınan Edirne kentindeki başlıca eğitim ve kültür kurumu Trakya Üniversitesi'dir.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica

Son düzenleyen Safi; 21 Temmuz 2016 00:16