Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #1509

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2008       Mesaj #1509
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Son


Siyah-beyaz ekrandan taşmıştı yaşlı, unutkan şehir. Her şey titriyordu; gökyüzünden düşen dikey çizgiler saçılmıştı çevreye, siyahın, ve beyazın arasından; ağaçlar, bozuk, belirsiz görüntünün düşürdüğü renksiz yapraklarını topluyordu. Karlı, eski gökyüzü asılıydı havada. Bozuk kasete karşı umarsızdı şehir. Yapacak bir şey yoktu; herkes kızıl kum tanelerinin arasında kaybolmuştu, her şey saklanmıştı toprağa çakılı, batan güneşin ardına; her şey unutulmuştu… Bir dev itiyordu şehri bir ucundan, ekranın diğer ucundan çıkması için, yarım kalan her şey diğer taraftan taşıyordu; bıraksa eskisi gibi çalışabilirdi yelkovan. Ya da dikey çizgiler yoluna devam edebilirdi. Kuzgunlar gökyüzüne gömülmüştü; üzerlerine atılan soluk bulutlar nefes almalarını engelliyordu. Unutkandı yaşlı şehir; hiçbir şeyi hatırlayamayacak, hiç kimseyi içinde barındırmayacak kadar…
Şehrin bir ucundaki yarım evden çıktı Vosviddin. İki yana açtı ince kollarını, bir korkuluk gibi; kızıl toprağı siyaha boyadı, dalgın gölgesiyle. Şehrin diğer ucuna baktı ardından; evin diğer yarısına, ekranın diğer yanından taşan gölgesine. Kollarını çırptı yavaşça, nefes alamayan kuzgunlar gibi, uçamayacağını bile bile. Şehrin ucundan, ekrandan taşan yarısını izledi. Ardında olan her şey uzağındaydı; kimsenin ulaşamayacağı, kimsenin dokunamayacağı kadar uzakta… Sessizliği kızdıran tek şey tembel karıncaların mırıldanmalarıydı. Ağaçların çevresinde çember çizmişlerdi, karışık çizgilerle; düşen sarı yaprakları çalmak için. Tek istedikleri göğü delen, sarı yapraklı bir ağaç yapmaktı. Toprağa çakılmış, devrik güneşi yeniden doğması için iten biri yoktu. Şehri iten dev bu denli güçlü değildi. Karıncalarsa tembeldi; tek istedikleri sarı, yeni bir ağaçtı. Tek istedikleri, ağaç bittiğinde sarı yapraklarını yeniden çalıp, yeni bir ağaç yapmaktı. Kurbanının etrafını sarıp, dans eden kurtlara benziyorlardı. Tek fark karıncaların küçük, titreyen gölgesiydi.
Kollarını indirdi Vosviddin, siyah toprağı kızıla boyadı, donuk, plastik hayalleriyle. Önünde uzun, boşluklarla bölünmüş bir yol vardı. İlerlemeye başladı, çakılı kaldığı yol üzerinde. Bir adım attı. Ve bir adım daha… Yaşlı şehir buna alışık değildi, unutmuştu; canı acıdı, söylendi. Sesi yankılandı her yerde, kırık dakikalarca. Durdu Vosviddin, yankılanan sesi dinledi. Arkasına baktı, kimse yoktu. Farkında olmadan kimin canını yakmıştı, ya da; bozuk, titreyen görüntüyü dağıtacak, bulutların altına gömülenleri ortaya çıkaracak kadar güçlü olan kimdi, bilmiyordu. Önüne çevirdi kafasını yeniden; bir şövalye geçti hızla, zırhıyla, siyah atıyla; bozuk görüntünün arasından. İnce, uzun gölgesi kızıl toprağa karıştı, atın çığlığı yankılandı, geride bıraktığı izleri gibi. Ve yeniden söylendi şehir, daha gürültülü, daha kızgın bir halde; güneşin parlak kanatları kızıla çakıldı, karıncalar ellerindeki sarı yaprakları düşürdü, siyah evin diğer yarısı şehrin diğer ucuna taştı… Dengesini kaybetti Vosviddin, savruldu, güz gibi. Kalktı yerinden. Koşmaya başladı, şehrin çığlıklarına, yanan canına ve çevresindeki yıkıma aldırmadan… Savrulan karıncaların, devrilen ağaçların, güneşin, yere düşen gökyüzünün, kuzgunların, kulak tırmalayan çığlığın arasından geçti. Her şeyi yıktı yaşlı şehir, acıyan canıyla, çığlığıyla. Üstünde, havada sıra sıra asılı duran, göğü delen ağaçların olduğu bir tepeye dek koştu Vosviddin. Nefes nefeseydi. Tepenin diğer yanı uçurumdu, yolun sonuna gelmişti. Devrilen bir ağaç vardı; onu da diğerlerinin yanına ekmeye başladı, boşluğa. Ve ekti. Geriye çekildi, bir adım attı. Ağaç toprağa kök saldı hızla, derine doğru süzüldü, taş parçalarının içinden geçerek; toprağın altındaki dev, uzun burunlu yaşlı yüze çarpana dek. Haykırdı şehir bir defa daha, acıyla… Şehri iten dev dengesini kaybedip savruldu yere. Ve her şey normale döndü, görüntü düzeldi. Ama unutkandı yaşlı şehir; hiçbir şeyi hatırlayamayacak, hiç kimseyi içinde barındırmayacak kadar…