Arama

Kıssadan Hisseler - Tek Mesaj #46

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Nisan 2006       Mesaj #46
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
13-14 yaşındaydım. Bugünkü gibi hafızamda canlı. Hafta içinde bir gün güzel bir yaz akşamı babamla dükkanımızı kapatıp eve gitmiştik. Rahmetli dedem her nedense o gün erken ayrılmıştı işten. Eve geldiğimizde ne görelim; rahmetli ninem kapının eşiğinde oturmuş babamı bekliyor. ‘Derhal araba tut gel. Bu adamdan canıma ciğerime doydum. Kaçacağım artık!” Babamın ‘nereye gideceksin anne' dediğini hatırlıyorum solgun ve ölgün bir sesle. “Dayına tabii ki” dedi ninem. Çünkü annesi de, babası da toprağın altına gireli uzun yıllar olmuştu. İknaya çalıştı babam ninemi ayak üstü. ‘Yemin ettim oğlum, gideceğim bu evden. Israr etme, tut arabayı gel' dediğini hatırlıyorum sert bir ses tonuyla. Sonunda ninemin dediği oldu. Ninem erkek kardeşine gitti belli bir süreliğine. Sonra geldi eve.
Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmem, yaşları kemale ermiş, 13-14 yaşında torunları olan -ki halamın çocukları benden büyüktü- çiftin birbirlerinden uzaklaşmayı gerektirecek ölçüde kavga etmeleri. Hani derler ya ‘aşk ferman dinlemez', aynen öyle de ‘kavga da yaş dinlemiyor' çiftler arasında. Tıpkı ecel gibi ne zaman kapıyı çalacağı belli olmuyor her nedense!
Yaşın eşler arası geçimsizliğin önlenmesi adına mutlaka etkisi var ama her zaman değil. Ya da herkes için geçerli değil. Batı toplumunda bugün yaşlılarda boşanma oranı hayli yüksek. Dedemle ninemin tartışma sebepleri neydi bilmiyorum ama gelenek ve göreneklerimizin gerektiğinde insanın hür iradesini baskı altına alan karakteri olmasaydı belki de ninem ‘kaçma' yerine boşanmayı tercih edebilirdi.
Bu hatırayı hatırlamama sebep gariptir yine memleketimde karşılaştığım yaşlı bir çift arasında geçen hadiseler zinciri ve bu zincirden bana şikayet olarak yansıyan halkalar. Torunlarının çocuklarını görmeyi bekleyen, yaşları 70'i aşkın bir çift sözünü ettiğim insanlar. Bir vesile ile önce kadın ile karşılaştık. ‘Dertli söylegen olur' derler ya, beni görünce hemen başladı kocasından şikayete. ‘Yaşlandıkça aksileşiyor. Beni sıfırlıyor. Ben onun için var mışım, yok muşum hiç anlam ifade etmiyor' Bu arada ağlamaya başladı. ‘Ne olur, seni sever ve dinler, gelsen bizim eve de benden duymuş gibi yapmadan bir şeyler desen bu adama! Eğer bir de benim dediğimi duyar veya anlarsa iyice didik didik eder benim etimi' dedi.
Güler misin ağlar mısın bu manzara karşısında. Ben henüz karar veremedim. Ama çifti, kısmen mazileri ile tanıdığım için bir tek soru sordum kocasından yana yakıla şikayet eden ve torunu yaşındaki insandan medet uman kadına. “Gençliğinizde nasıldı sana karşı tavırları? Yine böyle miydi?” diye sordum. Cevabını bildiğim bir soruydu bu, çünkü çocukluğumdan hatırlıyorum, o zamanlar 10 bin nüfusu ancak olan ilçemizde bir çokları o kocanın karısının sözünden çıkmadığını biliyordu. İç güveğinden beter bir hali vardı. Kılıbık fıkralarının konusu haline gelmişti.
Kadının cevabına dönelim. Dedi ki: ‘ Ne münasebet! Yüzüne başına okurdum onun ben. Bir dediğimi iki yapmazdı, yapamazdı. Haddine mi düşmüş! Bir yapsındı da göreydim onu!' Şöyle mukabelede bulundum: ‘O zaman roller tersine dönmüş gibi şu anda değil mi?' ‘Evet aynen öyle' dedi.
Ne anlatıyor size bu kıssa? Ama hayali değil, gerçek hayattan alınmış bir manzara. Kocasının karısına karşı olan bu tavırlarının doğru veya yanlış olduğunu bir kenara bırakarak düşünelim ve konuşalım; insanın ektiğini biçtiği hakikatını değil mi? Gerçekten her bir insan yaptığının karşılığını mutlaka ama mutlaka er veya geç görüyor. Bununla da Adil-i Mutlak olan Allah adaletinin tecellisini gösteriyor.
Ben ne yaptım? Gittim o eve. Yemek, çay derken bir şekilde mevzuyu açtım. ‘Kalb ameliyatından sonra insanlar aksileşiyormuş. Sende de var mı böyle bir tavır değişikliği' dedim. Keşke demez olaydım, hemen karısı atıldı ortaya ve başladı bir-iki gün önceki şikayetlerini dile getirmeye. Hem de ağlaya ağlaya. Ortam birden bire ciddileşti. Karısının şikayet esnasında 'beni tutup atıyor, bir kenara koyuyor' tesbitine, haklılığını isbat sadedinde bir teşbihle mukabelede bulundu koca: “nasıl şu sofra bezini silktikten sonra bir kenara koyuyor ve tekrar kullanıyorsun, bu da ayne öyle oğlum!” dedi gülerek. Ne kadar ciddiyet payı vardı bu şaka veya teşbihte bilmiyorum ama bu gergin olan ortamı yumuşattı. Ben de bunu fırsat bilerek mevzuyu başkaları üzerinden ele alıp anlatmayı tercih ettim. Her ikisinin de rahatladıklarını zannediyorum.
Bu hatırayı şunun için kaleme aldım; genç karı-kocalar arasında var olan tartışmalar, ihtiyarlar arasında da olabiliyor. Bu da eşler arasındaki karşılıklı sevgi, saygı ve güvene dayalı münasebetlerin dur durak bilmeden kabir kapısına kadar devam ettirmeleri gerçeğini bize anlatıyor. Eşler hayatlarının hiç bir döneminde karşılıklı ilişkileri itibariyle kendilerini salmamalıdır. Başlarının üzerinde, düşürmekten, kırmaktan korktukları değerli hazine misali birbirlerini başlarının üzerinde kabir kapısının eşiğine kadar taşımalıdır.
Ne güzel demiş atalarımız; ‘herkesin evi kabir.' Akşam kapılar kapanıp herkes evine, odasına çekilince o dünyada neler olduğunu herkes kendisi biliyor. Misalde olduğu gibi, dünyevi hiç bir sıkıntıları olmayan ve dışarıdan bakılınca mutluluğun zirvelerinde dolaştığını zannettiğimiz nice ailelerde ne fevvareler kaynıyor. Ah bir bilseniz.!!!
Son düzenleyen Safi; 3 Ağustos 2018 19:26