Arama

Medya Haber - Tek Mesaj #36

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Nisan 2006       Mesaj #36
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dünya küçüldükçe hastalıkların yayılma hızı artıyor. Kuş gribi daha çabuk yayıldığı gibi, terör de daha çabuk, işgal de daha çabuk, demokrat kılıflı totalitarizm de daha çabuk yayılıyor. Artık sadece dışarıdan gelen hastalıklara karşı korunmak yetmez, kendi hastalıklarımızın yayılmasına engel olmak sorumluluğumuz da var. Fişleme hastalığı karantinası gereken bir viral hastalıktır. Bulaşmak için illa da temas gerekmez. Savaşmak için de bulaşmışlığı beklemek hamakattır.

Fişleme, toplumsal yozlaşmaya yapılmış bir çağrıdır. Birilerinin birilerini bir sebeple fişliyor olduğu bilgisi fişletme arzusunu ve fişletiliyor olabileceği paranoyasını birlikte uyarır. Doğu’nun Batı’ya, bakkalın kasaba, imamın öğretmene güveni kalmaz. İnanmayan, Doğu Almanya’nın ‘fişleri’ açıldığı zaman birbirini fişletmiş olduğu ortaya çıkan karı-kocanın, ana babanın, can dostlarının hikayesini okusun! Veya dönsün Gogol’leri, Tolstoy’ları, Dostoyevsky’leri ortaya çıkaran Çarlık Rusyası’nın fişleme kültürünün yıkılış tarihini incelesin. Yetinmezse Stalinist dönemin sürgün hikayelerini, Hitler Almanya’sının soyu kırmadan önce kurgulayan kafa yapısını görsün. Tarihtir derse şimdinin Beyaz Rusya’sına, Latin Amerika’sına, Saddam Irak’ına baksın.
Fişleme, Alice’in Harikalar Diyarı’nda gördüğü biteviye gülen tavşanın gülmesi gibidir. Zamanla bedeni yok olduğu halde gülüşü devam eden o korkunç tavşan gibi, ölüp gidersiniz de bir yerlerde fişinizin kaldığından haberiniz bile olmaz. Oysa bu dünyada kalacak olan adımızdır. Bedenlerimiz şişlense, dehrin çürütücülüğü karşısında bütün şiş yaraları yok olur. Ama isimlerimiz fişlenirse, an olur ki ismimiz kaybolur, fişimiz kalır.
Fişleme insanın dinginliğine, devinimine, hayat potansiyeline karşı yapılmış hakaretlerin en ağırıdır. İnsan açık bir uzaydır. İnsan için ‘budur’ demek, ‘bu kadardır’ demektir. Oysa insan ‘buraya kadarmış’ diyene kadar ‘bu kadarmış’ denilemeyecek bir hazinedir. Hesap defterleri ölmeden açılmaz. Ölmemişler için ‘hesap defteri’ tutanlar insanı epistemolojik olarak öldüren etik katillerdir. Hayat insanı bilinemez kılar. Yaşayan her ruh haykırır: Ne olur beni bildiğini iddia etme! Ne olur beni o veya bu kelimenin sınırına hapsetme! Ne olur kategorize etme beni! Ne olur tüketme hayat enerjimi! Çünkü bir ben vardır bende benden içeru...
Bilmenin bilineni tamamen pasifleştiren bu türü bilmekten çok bellemektir. Bellemenin iki anlamı akrabadır. Biri bilgiye hükmetme anlamında oryantalizm tecavüzü, öteki bedene tecavüz anlamında ‘oryantal’ tahakküm.
Elbette milletin huzur ve refahından sorumlu olanlar istihbari faaliyette bulunurlar. Elbette bu huzuru hedef aldığından endişe edilen şahıs ve kurumlar hakkında belgeler ve bilgiler el değiştirir, arşivlenir, sınıflandırılır ve gereğinde yok edilir. Ama bu faaliyetler suç unsuru içermeyen, içerme ihtimali bulunmayan vasıflara kadar indirgenemez. Bu anlamda ‘nurculuk’ fişlemesi ne kadar anlamsızsa, ‘eyyamcılık’ fişlemesi de o kadar anlamsız ve zalimanedir. Bunların doğru gözlemler olup olmadığı meselesi zaten tartışılamaz. Çünkü bu gözlemin yapılmış olması yanlıştır. Fişlemenin doğru yapılmış olması, yapılmış olmasının yanlışlığını azaltmaz.
Fişleme, muhatabı hayatı anlatan cümlelerin öznesi olmaktan çıkarıp, nesne olmaya itmek demektir. Oysa insan nesne olamaz. Eylemin bilme, bilenin insan, bilinenin yine insan olduğu durumlarda dahi bilinen insan nesne değil, ikincil öznedir. Bilinen insanı nesneliğe iten, ya kendini ‘üstinsan’ görmekte (Özellikle Nietzsche’nin tabirini kullanıyorum), ya da ötekini insanlık dışı bellemektedir. Bilinen insanın ikincil özne olduğu gerçek hayat şartlarında bilen insan bilir ki, bildiği insan da kendini bilmektedir. Bilme ve bilinmenin birlikte yaşandığı bu karşılıklı bilişim durumu hayattır. Bilinmeden bilme arzusu ilahlık taslayan hayat-üstü bir gizemli güç arayışının, bilmeden bilinme arzusu da bedenini satanların kârıdır. Zalim ‘ya bendensin ya ondan’ dese zulmünü ikiye katlar. Mazlumun dilinde aynı söz adalete yapılmış çağrıdır. Susmak zulme göz yummaksa eğer, işte konuşuyorum: ‘Beni de fişleyin!’ Vatanımın doğusu fişlenip batısı fişlenmiyorsa ben doğuluyum! Fişleyin! Bıyıklısı fişlenip, bıyıksızı fişlenmiyorsa, ben biraz sakal fazlasıyla bıyıklıyım, fişleyin! Vicdan haritamda bulabildiğim bir tek ‘-cilik’im var. Beni de onunla fişleyin.