Arama


asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Nisan 2006       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  say.jpg
Gösterim: 1318
Boyut:  113.5 KB

Haccın Şartları


Hac ibadetiyle yükümlü olmak için genel olarak bütün yükümlülükler de öngörülen Müslümanlık, akıl ve bulûğ şartı yanında, ayrıca hac yapmaya bedenî ve malî imkânların yeterli olması da şarttır. Beden ve malî imkânın yeterli düzeyde bulunmasına literatürde, yapabilme, güç yetirebilme anlamında istitâat denilir.Ayrıca kişinin hac ile yükümlü sayılabilmesi ve hac yükümlülüğünün zimmetinde borç olarak sabit olabilmesi için belirtilen dört şarta ilâve olarak, bu farîzayı yerine getirecek vakte erişmiş olması da gerekir. Belirtilen tüm şartları taşıdığı halde, bu tarihten itibaren haccı ifaya elverişli zaman bulamadan yani hac mevsimine erişemeden ölen kişi hac ile yükümlü olmadan ölmüş kabul edilir.

İstitâat, teknik ifadesiyle söylenecek olursa, haccın vücûb şartıdır. Hac, sadece Kâbe ve civarında belirli günlerde eda edilen bir ibadet olduğu için hac yükümlülüğü bedenî ve malî imkânların yeterli olması şartına bağlanmıştır. İslâm dini, diğer mükellefiyetlerde olduğu gibi, hac ibadetinde de mükellefin durumunu dikkate almış ve ona güç ve imkânlarının üzerinde bir yük yüklememiştir.
Hac yükümlülüğü için istitâatın şart olduğu konusunda mezhepler arasında görüş birliği olmakla beraber istitâatin ne anlama geldiği konusunda bir birlik yoktur. Mezhep imamları ve müntesipleri, âyette geçen istitâat kavramını farklı şekillerde anladıkları için aralarında, haccın yükümlülük ve eda şartlarının tesbitinde bazı farklılıklar doğmuş, bu bakımdan bir kısmının yükümlülük şartı olarak kabul ettiği bir şey diğerinde eda şartı olmuştur.
İstitâat denilen yapabilme güç ve imkânı, hac yolculuğuna çıkacak kişinin gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin geçimlerini sosyal seviyelerine uygun olarak sağlayacak malî güce ve hac için yeterli zamana ve malî güce sahip olması anlamına gelmektedir.

Haccın Dindeki Yeri ve Önemi


"Hac" kelimesi sözlükte; saygı duyulan büyük ve önemli bir şeye yönelmek, ziyaret etmek, bir yere gidip gelmek, delil ile ga­lip gelmek anlamlarına gelir. Bir fıkıh terimi olarak; imkânı olan müslümanların belirlenmiş zaman içinde Kâ'be, Arafat, Müzdelife ve Mina'da belli dînî görevleri şart ve usulüne uygun olarak yerine getirmek suretiyle yapılan ibadeti ifade eder.
İslâm'ın beş temel esasından biri olan hac; İslâm'ın evrensel­liğini, birlik ve beraberliğini, ırk, renk, cinsiyet, dil, ülke ve kül­tür ayırımı yapmadan müminlerin kardeşlik ve eşitliğinin temsil edildiği bir ibadettir.

Hac, kefen misali bembeyaz giysiler içinde âhiretteki mahşe­ri hatırlatan, aynı kıyafet içinde zengin-fakir, şehirli-köylü ayırı­mını ortadan kaldıran, "ben"liği yıkıp "biz"i öne çıkaran, şeytan taşlama, tavaf ve sa'y gibi "temsîli" görevlerin îfa edildiği, helal olan bazı şeylerin ihrama girdikten sonra haram kılındığı ve böy­lece nefis terbiyesi, irade ve sabır eğitiminin yapıldığı, yüz bin­lerle birlikte Allah'a açılan ellerin boş çevrilmediği, dînî duygu­ların ihlas ve samimiyetin doruk noktaya çıktığı bir ibadettir.
Hac, dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlar. İslâmî bilinçlenmeye, ima­nın aksiyona geçirilmesine, manevî kirlerden arınmaya, gönlü bütün safiyeti ile Yaratan'a açmaya vesile olur.
"Kim Allah için hacceder de (Allah'ın rızâsına uymayan) kö­tü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı hariç) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahla­rından arınmış olarak hacdan) döner."
"Hacılar ve umre yapanlar Allah'ın (evinin) ziyaretçileridir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, On'dan bağış­lanma dilerlerse onları bağışlar" anlamındaki hadislerde de ifa­de edildiği gibi hacda yapılan dualar ve tövbeler kabul görür. Böylece bu ibadeti îfa edenler, işlemiş oldukları hata ve günah­larından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac en fazîletli ibadetlerden biridir. Bir sahâbî,
- "Ey Allah'ın Elçisi! En fazîletli amel hangisidir" diye sor­du. Hz. Peygamber.
V, "Allah'a imandır" buyurdu. Sahâbî,
VI, "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,
VII, "Allah yolunda cihâd etmektir" buyurdu. Sahâbî,
VIII, "Sonra hangisidir" diye sordu. Hz. Peygamber,
IX, "Makbul bir hacdır" buyurdu.Peygamberimizin beyanı ile "Makbul bir haccın mükafatı da ancak cennettir."

Haccın Farz Oluşu


Hac ibadeti; hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu Ki­tap, sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Haccın farz oluşunun Kur'ân'daki delili şu âyetlerdir:
"...Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerin­de bir hakkıdır." [1]
"İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ge­rek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gel­sinler." [2]
Hadis külliyatının "hac" bölümlerinde haccın farz oluşuna delalet bir çok hadis vardır. Şu hadisleri örnek olarak zikredebi­liriz:
"İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Allah'tan başka tanrı bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, hac yap­mak ve Ramazan orucu tutmak." [3]
Bu hadis-i şerifte "hac" ibadeti İslâm'ın beş temel esası ara­sında zikredilmiştir.
Bir gün vahiy meleği Cebrâil (a.s):
"Ey Muhammed İslâm hakkında bana bilgi verir misin?" de­di, Hz. Peygamber (a.s.);
"İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kıl­man, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâ'be'yi ziyaret etmen (hac yapman) dır" diye cevap vermiş,
Bunun üzerine Cebrail de "Doğru söyledin" demiş­tir. [4]
Peygamberimiz (a.s) Cebrail'e verdiği cevapta hem hac iba­detinin İslâm'ın beş temel esasından biri olduğunu, hem de bu ibadeti ancak imkanı olanların yapmakla yükümlü olduğunu bildirmiştir.
Sahabeden Ebû Hüreyre'nin bildirdiğine göre Peygamberi­miz (a.s.) Müslümanlara hitaben yaptığı bir konuşmasında;
"Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz"
buyurmuştur.
Haccın farz olduğu konusunda müslümanlar arasında hiç ih­tilaf olmamış, bu konuda ümmetin icmaı hasıl olmuştur

Hac, Farz-ı Ayındır.


İmkanı olan her mükellefin haccı bizzat kendisinin yapması farzdır. Cenaze namazı ve cihâd gibi bir grup müslümanın hac görevini yapması ile diğer müslümanların üzerinden düşmez. [5]
Bu konuda ittifak vardır, aksi görüş beyan eden de yoktur.

[1] Al-i İmrân, 3/ 97.
[2] Hac, 22/27.
[3] Buhârî, İman, 1. I, 8. Müslim, İman, 19-22.
[4] Müslim, Îmân, 1. 5. I, 37, 40. bk. Buhârî, Îman, 37. I, 8.
[5] Semerkandî, II, 379-380. Kâsânî, II, 119. Şirbînî, II, 207.

Hac Ömürde Bir Defa Farzdır


Bu konuya Peygamberimiz (a.s.) şöyle açıklık getirmiştir.
Ebû Hüreyre anlatıyor: Allah'ın Elçisi bize konuşma yaptı ve,
V, "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır, haccediniz" bu­yurdu. Bir sahâbî,
VI, "Ey Allah'ın Elçisi! Her yıl mı?" diye sordu. Peygamberi­miz, sükût etti cevap vermedi. Sahâbî sorusunu üç defa tekrarla­dı, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),
VII, "Eğer 'evet' deseydim her yıl hac yapmak farz olurdu, bu­na gücünüz yetmezdi" cevabını verdi. [1]
Sahabeden Akra' b. Hâbis,
VIII, "Ey Allah'ın Elçisi! Hac her yıl mı yoksa ömürde bir kere mi farz?" diye sormuş, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.),
IX, "Ömürde bir kere farzdır. Daha fazla yapan nafile hac yap­mış olur"
cevabını vermiş, [2]kendisi de hac farz olduktan sonra bir defa hac yapmıştır. [3]

Haccın, İmkân Elde Edildiği Yıl Yapılması Farzdır.
Hac yapma imkanı elde edildiği yıl, hac yapmak müslümana farz olur. Bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak, aynı yıl içerisinde haccın yapılmasının zorunlu olup olmadığı haccın (fevrî veya te- râhî üzere oluşu) konusunda fıkıh bilginleri arasında farklı gö­rüşler vardır.
Haccın, hac yapma imkanı elde edildiği yıl yapılması gerek­tiği ve daha sonraki yıllara ertelenebileceği şeklinde Ebû Hanîfe'den iki farklı görüş rivayet edilmiştir. Birinci görüşü İmam Ebû Yusuf, ikinci görüşü İmam Muhammed tercih etmiştir.
Ebû Yusuf'un tercih ettiği görüşe göre imkân elde edildiği yıl hac yapmayıp sonraki yıllara erteleyen kimse günahkâr olur.
İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre haccın imkân elde edildiği yıl yapılması gerekir. [4] İmam Şâfiî''ye göre hac daha sonraki yıllara ertelenebilir. [5]
İmkân elde edildiği yıl hac görevini yapmayıp sonraki yılla­ra erteleyen kimse, çeşitli sebeplerle bu imkânını kaybedebilir ve hac yapmadığı için sorumluluk altında kalır. Bu itibarla müslü­man, hac yapma imkânı elde ettiği yıl geciktirmeden hacca git­melidir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.),
"Hac yapmak isteyen kimse acele etsin.[6] Çünkü hasta olabi­lir, (servetini, parasını) yitirebilir, ihtiyacı ortaya çıkabilir" buyurmuştur.

[1] Müslim, Hac, 412. I, 975. bk. İbn Mâce, Menâsik, 2. II, 963.
[2] Ebû Dâvûd, Menâsik, 1. II, 344. İbn Mâce, Menâsik, II, 963. İbn Mâce'nin bir başka rivayetinde aynı soruyu sahabeden Enes b. Malik de sormuştur.
[3] Tirmizî, Hac, 6. III, 179. Şirbînî, Şemsüddîn Muhammed b. Muhammed el- Hatîb, el-Muğnî'l-Muhtâç ilâ Ma'rifeti Me'ânî' Elfâzı'l-Minhâc, II, 206. thk, Ali Muhammed Muavvad ve Adil Ahmed el-Mevcûd, Dâru'l-Kütübi'l- İlmiyye, birinci baskı, Beyrut, 1994. İbn Kudâme, Muvaffaku'ddîn Ebû Ab­dullah b. Ahmed b. Muhammed, el-Muğnî, (el-Makdisî'ye ait eş-Şerhü'l- Kebir ile birlikte) thk. Muhammed Şerefü'd-Din Hattab, es-Seyyid Muham­med es-Seyyid, Dârü'l-Hadis, Birinci baskı, Kahire 1416/1991, IV, 328.
Sahabeden Câbir İbn Abdullah, Peygamberimizin hicretten önce iki de­fa, hicretten sonra da bir defa hac yaptığını söylemiş ise de Tirmizi bu riva­yet için "garîb" ifadesini kullanmıştır. Tirmizî, Hac, 6. III, 179.
[4] Makdisî, eş-Şerhü'l-Kebîr, IV, 346
[5] İbn Hümâm, II, 418-19.Yazır, II, 708.
[6] Ebû Dâvûd, Menâsik, 6. No: 1732. II, 350. Hakim, Muhammed b. Muham- med in-Neysâbûrî el-Müstedrek alâ's-Sahîhayn, I, 448. Birinci Baskı, Bey­rut. 1990. Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin, es-Sünenü'l-Kübrâ, IV, 339-3340. Dâru'l-kütübi'l-İlmiyye, Birinci baskı, Mekke, 1994.

Haccın Farz Olmasının Şartları


Haccın bir kimseye farz olması için şu şartların birlikte bu­lunması gerekir.

Müslüman Olmak
Müslüman olmayan kimse, her şeyden önce iman etmekle yükümlüdür. İman etmedikçe ibadetleri makbul olmaz. Çünkü iman, ibadetlerin kabul görmesinin olmazsa olmaz şartıdır.Müslüman olmayan bir kimse hac yaptıktan sonra müslüman ol­sa yeniden hac yapması gerekir, müslüman olmadan önce yaptı­ğı hac geçerli olmaz.

Akıllı olmak
İnsanın dinî görevlerle sorumlu olabilmesi için akıllı olması gerekir. Aklı olmayanın dinî sorumluluğu da yoktur. Peygambe­rimiz (a.s.),
"Üç kişi sorumlu tutulmaz: Uyanıncaya kadar uyuyan, bülûğa erinceye kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar akıl hastası.
Zihinsel özürlü bir kimse hac yaptıktan sonra iyileşirse diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapmakla sorumlu olur.

Buluğa Ermiş Olmak
Erkekler ihtilam olmadıkça, kızlar âdet görmeye başlamadık­ça veya ihtilam olacak ve âdet görecek yaşa gelmedikçe mükel­lef olmazlar. Peygamberimiz, buluğa erinceye kadar çocuktan sorumluluğun kaldırıldığını bildirmiştir.
Bir insan çocukluğunda hac yapsa buluğa erdikten sonra im­kânı olunca yeniden hac yapmakla yükümlü olur. Çocuğun yaptığı haccın sevabı anne ve babasına yazılır. Sahabeden Câbir ibn Abdullah'ın bildirdiğine göre bir kadın çocuğunu Rasulüllah'a götürmüş ve
"Ey Allah'ın Elçisi! Bu çocuk için hac var mıdır" diye sor­muş, Peygamberimiz (a.s.) da,
"Evet vardır, sevabı senin olur" buyurmuştur.
Hac için ihrama giren bir çocuk, Arafat vakfesinden önce bu­luğa erse ve bu ihram üzere haccını yapsa, Hanefî mezhebine göre bu hac nafile olur, Şâfiî mezhebine göre farz olan hac yerine gelmiş olur.

Ad:  hac inşiallah.gif
Gösterim: 5644
Boyut:  962.9 KB
Özgür Olmak
Özgür olmayan kimselere hac farz değildir. Özgür olmayan bir kimsenin yapacağı hac, nafile olur. Bu kimsenin hürriyetine kavuşması halinde diğer şartları da taşıyorsa yeniden hac yapma­sı gerekir.
Tutuklu ve mahpus olanlara veya yurtdışına çıkma yasağı bu­lunanlara ya da hacca gitmelerine yetkililerce izin verilmeyenle­re hac farz değildir. Çünkü bu halde iken hac yapmaya güçleri yetmez. Ancak hapse girmeden veya yurtdışına çıkma yasağı konmadan önce hacca gitme imkânı bulmuş ise bu kimseye hac farz olmuştur. Kısıtlılık hali sona eren kimselerin hacca gitmele­ri gerekir, kısıtlılık halinin sona ermeyeceği kesinleşen kimsele­rin yerlerine vekil göndermeleri veya vasiyet etmeleri gerekir.

Haccın farz olması için; müslüman olma, buluğa erme ve öz­gür olma şartları şu hadis-i şerife dayanmaktadır:
"Her hangi bir kul hac yapar sonra buluğa ererse yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir müşrik hac yapar sonra müs­lüman olursa yeniden hac yapması gerekir. Her hangi bir köle hac yapar sonra özgürlüğüne kavuşturulursa yeniden hac yap­ması gerekir"

Ekonomik Yönden İmkân Sahibi Olmak
Al-i İmrân suresinin 97. âyetinde haccın "gücü yetenlere" farz olduğu bildirilmektedir. Peygamberimiz (a.s.), "gücü yet­meyi" azık ve binit ile izah etmiştir. Bir sahâbînin,"Hac yapmayı farz kılan şey nedir?" şeklindeki sorusuna Peygamberimiz,
"Azık ve binit" cevabını vermiştir.
Bir kimsenin aslî ihtiyaçları, varsa borcu ve bakmakla yü­kümlü olduğu insanların nafakası dışında hacca gidip geleceği sürede kendisine yetecek kadar yeme, içme ve barınma giderle­riyle yol parasına sahip olması şarttır.
"Allah hiçbir insanı gücünün üstünde bir şey ile sorumlu
tutmaz" anlamındaki âyet de haccın ancak gücü yetenlere farz olduğunun delilidir.
Bir insana haccın farz olması için zekat verecek konuma gel­mesi şart değildir. Borcu ve aile fertlerinin her türlü ihtiyacı dı­şında hacca gidip gelecek kadar parası, malı mülkü ve imkânı bulunan kimseye diğer şartları da taşıyorsa hac farz olur.
"Binit veya yol parasının bulunma" şartı, Mekke dışından gelenler için söz konusudur. Mekke ve civarında ikamet eden ve­ya bir şekilde Mekke'ye ulaşabilen bir müslüman, yürüyerek Arafat, Müzdelife ve Mina'ya gidip gelmeye gücü yetiyor, mes­keni, yetecek kadar yiyecek ve içeceği bulunuyorsa hac ile yü­kümlü olur.
İmam Malik'e göre Mekke dışında ikamet eden kimse, yü­rüyerek hacca gitmeye gücü yetiyor ve yolda yiyecek ve içece­ğini kazanabiliyor veya diğer şartları da taşıyorsa vasıta ve hazır parası olmasa bile kendisine hac farz olur. Dolayısıyla, görevli, şoför ve işçi olarak Mekke'ye giden kimseye hac farz olur.
Bir müslümanın hacca gitmek için para biriktirmek amacıyla bakmakla yükümlü olduğu kimselere karşı görevlerini ve onların ihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmesi dînen doğru değildir. Pey­gamberimiz (a.s.), "Kişiye günah olarak bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ih­mal etmesi yeter" buyurmuştur.

Sağlıklı Olmak
Hac ibadetinin bir kimseye farz olabilmesi için bedenen bu ibadeti yapmaya gücü yetmesi gerekir. Bu görevi yapamayacak derecede hasta, felçli, kötürüm, özürlü ve kendi başına binite ve­ya vasıtaya binip inemeyecek derecede yaşlı olan kimselere hac farz değildir. Çünkü yüce Allah haccı "gücü yetenlere" farz kıl­mıştır. Hac beden ile yapılan bir ibadettir. Bedenen hac yapma­ya gücü yetmeyen kimseye hac farz olmaz. Sahabeden Abdullah ibn Abbâs "ona bir yol bulabilen kimseye" şartını, "bedenen sağlıklı ol­mak, azık ve binit" olarak tefsir etmiştir. Bu kimselere haccın farz olduğunu söylemek"Allah, dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi" anla­mındaki âyete ters düşer. Çünkü sağlığı yerinde olmayan kimse­yi hac ibadetiyle sorumlu tutmak dinde güçlük çıkarmak olur. Ancak sağlık dahil bütün şartları taşıdığı yıl hacca gitmeyen kimse daha sonra sağlığını kaybedecek olursa, üzerinde hac bor­cu kalır, bu takdirde yerine bedel göndermesi gerekir.
Ebu Hanife'nin bir görüşüne göre ekonomik gücü olsa ve kendisine refakat edecek bir kimse bulunsa bile a'ma kimseye hac farz değildir. İmam Muhammed ile İmam Ebû Yusuf'un ter­cih ettikleri görüşe göre ekonomik gücü ve kendisine refakat edecek biri varsa o zaman a'maya hac farz olur. Diğer mezhep­lerin görüşleri de bu istikamettedir.

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ekonomik imkânı bulu­nan ve diğer şartları da taşıyan ancak çok yaşlı olması veya felç­li ve kötürüm olma gibi bedensel bir engeli ve tedavisi imkânsız bir hastalığı bulunması sebebiyle bizzat haccı yapamayacak du­rumunda olan kimselerin yerlerine bedel göndermeleri gerekir.Bu kimselerin bedenen hac yapmaya güçleri yetmiyorsa da mad­dî yönden buna imkânları vardır. Delilleri şu hadistir:
Has'am kabilesinden bir kadın, "Ey Allah'ın Elçisi! Babam, çok yaşlıdır. Üzerinde hac borcu vardır. Şu anda kendisi deve üzerinde durmaya bile gücü yetmiyor" dedi. Hz. Peygamber (a.s.), "Onun yerine sen haccet" buyurdu.

Yol Güvenliğinin Bulunması
Haccın bir müslümana farz olabilmesi için yol güvenliğinin bulunması, savaş, terör ve düşman korkusu gibi bir sıkıntının bu­lunmaması gerekir. Bu şart, "binit ve azık" şartı konumundadır.
"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliği" bulunmasının haccın farz olmasının şartı mı yoksa edasının şartı mı olduğu konusunda Ebû Hanîfe'den iki farklı rivayet vardır. Hanefî fıkıh kaynakla­rında
Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın farz olmasının şartı olduğu takdirde ekonomik yönden hacca gitme imkânı bulunsa bile kişiye hac farz olmaz; böyle olunca da bedel göndermesi veya vasiyet etmesi gerekmez.
"Sağlıklı olma" ve "yol güvenliğinin bulunması"; haccın edasının şartı olarak kabul edildiği takdirde hacca gitmesi söz konusu olan kimse hacca bizzat gidemediği takdirde bedel gön­dermesi veya bu konuda vasiyet etmesi gerekir.
Sağlık ve yol güvenliği, haccın farz olmasının şartları ara­sında sayılmıştır. İsabetli olan görüş de budur. Çünkü sağlık ve yol güvenliği olmayınca diğer şartlar bulunsa bile hac yapmak mümkün olmaz. Bu şartlar, "hacca gücü yetme" şartının zarûrî sonucudur. Bir müslümanın hac yapmaya ancak ekonomik gücü, sağlığı ve yol güvenliği bulunduğu takdirde gücü yeter.
Haccın farz olduğunu bilmek
Müslüman olmayan bir toplumda yaşayan ancak haccın farz olduğunu henüz öğrenmemiş bir müslüman diğer şartları taşısa bile öğreninceye kadar kendisine hac farz olmaz. Haccın farz ol­duğunu öğrendiği yıl, diğer şartları da taşıyorsa hac kendisine farz olur. İslâm ülkesinde yaşayan kimsenin haccın farz olduğu­nu bilmemesi mazeret sayılmaz.

Haccın Eda Edildiği Vakte Yetişmek
Yukarıda sayılan şartları taşıyan bir kimseye hac ibadetinin farz olabilmesi için haccın eda edileceği vakte erişmiş olması ge­rekir. Sözgelimi birisi hac mevsiminden önce hacca gidebilecek imkâna sahip olsa sonra hac vakti girmeden bu imkânı kaybetse, mesela fakir düşse veya sağlığını yitirse bu kimseye hac farz ol­maz. Bu kimse haccın eda edileceği zamana yetişemeden ölürse, sorumlu olmaz, çünkü zaten hac kendisine farz olmamıştır. Bir kimse hac mevsimi girdiğinde hacca gidebilecek şartları taşıyor­sa kendisine hac farz olur. Bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkânını kaybederse üzerinde hac borcu baki kalır.

Kadınların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanmış olması
Hanefî ve Hanbelî mezheplerine göre yukarıda zikredilen şartları taşıyan bir kadına haccın farz olabilmesi için kendisine refakat edecek eşi veya bir mahremibulunması gerekir. Kadın, yanında eşi ya da mahremi olmadan hacca gidemez.
Bu görüş sahipleri; kadının hacca gidebilmesi için yanında eşi veya mahreminin bulunması şartını; seferîlik için esas aldık­ları; bir kadının beraberinde bir mahremi bulunmadan "üç gün"ve "üç gece" süren bir mesafeye yolculuk yapmasını yasakla­yan hadisleri esas almışlardır. Üç gün üç gece süren bir mesafede ikamet eden bir kadının hacca gidebilmesi için yanında eşinin veya bir mahreminin bulunması gerekir. Bu süreden az olan bir mesafede ikamet eden bir kadına haccın farz olması için yanın­da eşi veya mahremi bulunması şart değildir.
Hadis kaynaklarına bakıldığında bir kadının; beraberinde mahremi bulunmadan "bir gündüz", "bir gece", "bir gündüz ve bir gece", "iki gündüz" ve "iki gece", "üç gece ve üç gün­düzden fazla" süren bir yolculuk yapmasının yasaklandığı gö­rülmektedir.
Beyhakî (ö.458/1066), bu konudaki rivayetlerin hepsinin sa­hih olduğunu, bu hadislerin bir bütün olarak değerlendirildiğin­de bu rivayetlerin, yol güvenliği bulunmadığı takdirde kadının tek başına yolculuk yapamayacağını ifadeye yönelik olduğunun anlaşılacağını söylemektedir.59 Kurtubî (ö.671/1272) de aynı görüşü paylaşmaktadır. Günümüz şartlarına uygun olan da bu­dur. Nitekim bu hususa işaret eden bir hadiste Peygamberimiz (a.s.)
"Çok yakın bir gelecekte bir kadın tek başına korumasız ola­rak Hîre'den çıkacak (hiçbir zarar görmeksizin) gidip Kâ'be'yi tavaf edecektir" buyurmuştur.
Şâfiî ve Malikî mezheplerine göre kadına haccın farz ola­bilmesi için, yanında eşinin ya da bir mahreminin bulunması şart değildir. Kadın güvenilir bir gurup kadınla birlikte hacca gidebi­lir.

Bu görüş sahipleri, Peygamberimizin hacca güç yetirmeyi "binit ve azık" olarak açıkladığını, bu açıklamada kadının yanın­da eş ya da mahremin varlığı şartının bulunmayışını ve yukarıda zikredilen hadisi delil olarak göstermişlerdir.
Kadının yanında mahremi veya eşinin bulunmasının şart ko­şulması da kadının güvenliğinin sağlanması amacına yöneliktir.Bu itibarla diğer şartları taşıyan müslüman bir kadın; can, mal ve namus güvenliği sağlandığı takdirde yanında eşi veya mahremi bulunma şartı aranmadan hacca gidebilir.

Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süresini dol­durmuş olmaları
Âdet gören kadınların iddet süresi 3 kur' (üç temizlik veya üç adet görme süresi), âdetten kesilmiş veya âdet görmeyen kadınların iddeti üç ay, eşi ölen kadınların iddet süresi dört ay ongündür.
Boşanan kadınlar, iddet süresince eşlerinin evlerinden ayrıl­mazlar. Bu husus Kur'ân'da,
"Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar"şeklinde ifade edilmektedir.
Fakihler, "evlerinden çıkarmayın", "kendileri de çıkmasın­lar" şeklindeki emre istinaden iddet bekleyen kadınların bu süre içersinde hacca gidemeyecekleri içtihadında bulunmuşlardır.İddet bekledikleri halde hacca gitmek isteyen kadınları sahabeden Abdullah ibn Ömer Zülhuleyfe'den, Abdullah ibn Mes'ûd ise Cuhfe'den geri çevirmiştir.

Hanbelî mezhebine göre ric'î talak ile boşanmış ve eşi öl­müş kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caiz değil ise de bâin talak ile boşanmış kadının iddet içerisinde hacca gitmesi caizdir. Çünkü bâin talak ile boşanmış kadın, özgürdür, kendisi iste­medikçe, eşi boşamadan vazgeçip evliliğe dönüş yapamaz.
Ric'î boşamada,, kadın bütünüyle boşanmış sayılmaz. Eşiyle aralarındaki nikah bağı bir bakıma devam etmektedir. Eşi her za­man bu boşamadan vazgeçebilir. Konu ile ilgili âyetin sonunda­ki,
"Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır" şeklindeki ifade, erkeğin eşine iddet içerisinde her za­man dönebileceğine, bu sebeple kadının evinden ayrılmaması gerektiğine işaret etmektedir

Sonuç olarak bir kimseye haccın farz olması için bu sayılan şartların birlikte bulunması gerekir. Bunlardan biri eksik olsa bizzat kendisinin hac yapması farz olmadığı gibi vekil gönder­mesi veya vasiyette bulunması da gerekmez. Ancak bu şartları taşıdığı halde hacca gitmez de daha sonra hacca gitme imkânı bulamazsa sorumlu olur, hac borcu üzerinden düşmez. Hastalık, tutukluluk gibi bir sebeple bizzat kendisi gidemezse yerine vekil göndermesi veya vekil gönderilmesini vasiyet etmesi gerekir.

Haccın Geçerli Olmasının Şartları


Üçüncü maddede zikredilen şartları taşıyan kimselerin yapa­cakları haccın geçerli (sahih) olabilmesi için şu şartların bulun­ması gerekir.
1. İhrama girmek
İlgili kısımda da anlatılacağı üzere hac görevini yapacak kim­se hac yapmaya niyet eder ve telbiye getirir. Böylece ihrama gir­miş olur. İhrama girmeden yapılan hac geçerli olmaz.

2. Haccı belirlenen zaman içinde yapmak
Kur'ân-ı Kerîm'de hac ayları"Hac, belirli aylardadır" şeklinde mücmel olarak bildiril­miştir.
V, Hac aylarının halk tarafından bilindiğine,
VI, Haccın bu aylarda yapılması gerektiğine,
VII, Arapların yaptığı gibi hac aylarının değiştirilemeyeceğine,
VIII, Haccın vaktinin bütün bir yıl değil, aylarla sınırlı olduğuna işaret etmektedir.
Bilinen hac ayları; şevval ve zîlkâde ayları ile zîlhicce ayının ilk 10 günüdür.
Hanefî ve Malikî mezheplerine göre "hac ayları"ndan önce ihrama girilebilir, ancak Sünnete muhalif olduğu için mekruh olur. Haccın diğer menâsikinin bu aylar içinde yapılması gerekir.
Malikî mezhebine göre zîlhicce ayının tamamı "hac ayla­rına dahildir.
Şâfiî mezhebine göre zîlhiccenin 10. günü "hac ayları"na da­hil değildir.
Hac aylarından önce hac için ihrama girilemez, girilirse buihram hac için geçerli olmaz, bu ihram ile yapılan hac nafile bir hac olur.

3. Hac menâsikini belirlenen mekanlarda yapmak
Hac menâsikinin yapıldığı mekanlar; Metaf, Mes'a, Arafat, Müzdelife ve Mina'dır.

Hükmü İtibariyle Haccın Çeşitleri


Farz, vacip ve nafile olmak üzere üç çeşit hac vardır:
Farz Hac
Farz olan hac; hac yapma imkânına sahip olan kimsenin öm­ründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
Vacip Hac
Vacip olan hac; üzerine farz veya vacip olmadığı halde hac yapmayı adayan kimsenin, yapmakla yükümlü olduğu adak hac­cı ile başladıktan sonra bozulan nafile haccın kazası olarak yapı­lan hacdır.
Nafile Hac
Farz ve vacip olmayarak yapılan hacdır.

Edası İtibariyle Haccın Çeşitleri


İfrad Haccı
Hac aylarında sadece hac yapmak üzere ihrama girilip umre- siz olarak yapılan hacdır.
Bir hac mevsiminde sadece hac yapıldığı için bu hacca "tek yapma" anlamında ifrad denilmiştir.
Temettu Haccı
"Temettu haccı", hac ayları içinde umreyi ve haccı ayrı ayrı niyet ve ihramlarla yapmaktır.
Hac ayları içinde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra. Hac günlerinde ihrama girerek hac menasikini yapan kimse temettu haccı yapmış olur.
Umre ile hac arasında ihram yasakları kalkmış olduğu ve hac yapan kimse bu süre içinde ihramlıya yasak olan şeylerden ya­rarlandığı için bu hacca temettu (yararlanma) haccı denmiştir.
Kıran Haccı
"Kıran haccı"; hac ve umreye birlikte niyet ederek ikisini bir tek ihramla birleştirmektir.
Hac aylarında hac ve umreye birlikte niyet ederek, usulüne göre umreyi yaptıktan sonra, ihramdan çıkmadan hac menasiki- ni de eda eden kimse kıran haccı yapmış olur.

Temettu ve Kıran Haccı Yapmanın Şartları
Hacceden kimsenin âfâkî olması
Mîkât sınırları içinde (Harem ve Hıll bölgesinde) ikamet edenlerin temettu' ve kıran haccı yapmaları câiz değildir.
Hac aylarından önce Mekke'ye gidip hac günlerine kadar orada kalan âfâkîler de aynı şekilde temettu' ve kıran haccı yap­mazlar. Bu kimselerin ifrad haccı yapmaları gerekir. Bu kimse­ler hac aylarında umre yaparlarsa ceza kurbanı keserler.

Umre ve haccın her ikisinin aynı yılın hac aylarında ya­pılması
Temettu haccı yapacak olan kimse, umreyi hac aylarından önce yapar veya umre tavafının en az dört şavtını, hac ayları he­nüz girmeden tamamlarsa yaptığı hac temettu' veya kıran değil, ifrad haccı olur.

Hac aylarında yapılan umreden sonra memlekete dönülmemesi
Hanefî mezhebine göre, umre yaptıktan sonra herhangi bir sebeple memleketine dönen kimsenin; Şâfiî mezhebine göre um­re yaptıktan sonra herhangi bir sebeple mîkât sınırları dışına çı­kan kimsenin temettu haccı yapabilmesi için yeniden umre yap­ması gerekir. Aksi takdirde yaptığı hac temettu' değil, ifrad olur.
Kıran haccında umreden sonra ihramdan çıkılmadığı için um­re yaptıktan sonra ister mîkât dışına çıkılsın, ister memlekete ve­ya başka bir yere gidilsin kıran haccı ifrada dönüşmez.
Bu üç nevi hacdan hangisi yapılırsa yapılsın, hac farîzası eda edilmiş olur.

En Fazîletli Hac
Hangi haccın daha fazîletli olduğu konusunda farklı rivayet­ler nedeniyle mezhep imamları ihtilaf etmişlerdir. Şâfiî ve Malikî mezheplerine göre ifrad haccı, Hanefî mezhebine göre kıran haccı, Hanbelî mezhebine göre temettu haccı daha fazîletlidir.
Hac ibadetinde gerçek fazileti haccın çeşidinden daha ziyade edasında gösterilen gayret, samimiyet, huzur, huşû ve ihlâsa gö­re değerlendirmek gerekir.

Haccın Farzları, Vacipleri ve Sünnetleri
1. Farz, Şart, Rükün, Vacip Ve Sünnet Terimlerinin An­lamları
"Farz", kesin ve bağlayıcı bir delil ile yapılması istenen fiil ve amel demektir.
"Vacip", kesin olmayan bir delil ile yapılması istenen fiil ve amellere denir.
Farz olsun vacip olsun her iki görevin de yapılması zorunlu­dur. Yerine getirilmesinin gerekliliği bakımdan ikisi arasında bir fark bulunmadığı için Hanefîler vacibe amelî farz demişlerdir.
Kesin olmayan bir delil ile sabit olduğu için vacibi inkar eden kâfir olmaz. Farzı inkar eden ise kâfir olur. [1]
Farzlar, şart ve rükün olmak üzere iki kısma ayrılır:
"Şart", hükmün varlığı kendisine dayanan şeydir. Şart bulun­mazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bu­lunmasını gerektirmez. Meselâ abdest namazın şartıdır, abdest bulunmazsa namaz olmaz, ancak abdestli olunca namaz kılınmış sayılmaz. Aynı şekilde, ihram haccın şartıdır. İhrama girilmeden haccın diğer farzları geçerli olmaz.
Rükün, ibâdetlerin ve akitlerin aslî unsurları demektir. Me­sela namaz ibadetinde, kıyam, kıraat, rüku ve secde rükündür. Aynı şekilde hac ibadetinde Arafat vakfesi ve ziyaret tavafı rü­kündür.
Şartlar, rükünlerden önce yerine getiririlir. Şartlar yerine ge­tirilmeden rükünler geçerli olmaz.
Sünnet, bir fıkıh terimi olarak farz ve vacip olmayarak Pey­gamberimizin yaptığı ve Müslümanların da yapmasını istediği görevlerdir.
Farz olsun, vacip olsun sünnet olsun, her ibadetin kendi içinde farzları, vacipleri ve sünnetleri vardır.
Bir ibadetin farzı (şart veya rüknü) olan bir görev terk edi­lirse o ibadet geçerli olmaz. Mesela namazın abdestli olarak kı­lınması farzdır. Abdestsiz kılınan namaz geçerli değildir, yeni­den kılınması gerekir. Aynı şekilde hacda ihrama girmek farzdır. İhrama girmeden hac yapılsa veya Arafat vakfesi ya da ziyaret tavafı terk edilirse yapılan hac geçerli olmaz, yeniden yapılması gerekir.
Vaciplerden biri terk edilirse yapılan ibadet bâtıl olmaz, va­cibin terki ile meydana gelen eksiklik keffaret veya ceza ile telâ­fi edilebilir. Mesela üç veya dört rekatlı bir namazda ilk iki re­kattan sonra oturmak vaciptir. Bir kimse oturmadan üçüncü re­kata kalkıverse namaz batıl olmaz, namazın sonunda "sehiv sec­desi" ile bu eksiklik telafi edilir. Aynı şekilde hacda Müzdelife vakfesi vaciptir. Bu görev terk edilse hac batıl olmaz, bu eksik­lik dem ile (bir koyun veya keçi kurban etmekle) telafi edilebi­lir.
Hacda terk edilen bir vacip usulüne göre iade edilirse her hangi bir ceza gerekmeden telafi gerçekleşmiş olur.
Bir ibadetin sünneti terk edilirse o ibadet batıl olmaz, sevabı eksilir. Mesela namazda sübhâneke duası okunmasa, hacda ku­düm tavafı yapılmasa kılınan namaz ve yapılan hac geçerli olur, ancak sünnet sevabından mahrum kalınır. [2]

[1] bk. Ebû Zehra Muhammed İslam Hukuku Metodolojisi, s. 42-63. Çeviri Ab- dülkâdir Şener, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, birinci baskı, Ankara, 1973.
[2] Semerkandî, II, 381.

2. Haccın Farzları (Şartları ve Rükünleri)


Haccın farzlarını iki grup altında toplamak mümkündür: Hac­cın müstakil farzları (şartları ve rükünleri), haccı oluşturan me- nâsikin kendi içindeki farzları (şartları ve rükünleri).
Önce haccın farz, vacip ve sünnetleri sadece maddeler halin­de sayılacak, daha sonra ilgili yerlerde detaylı olarak anlatılacak­tır.

a) Haccın Müstakil Farzları (Şartları ve Rükünleri)
aa) Hanefî mezhebine göre haccın farzları bir şart ve iki rü­künden ibarettir. Bunlardan ihrama girmek haccın şartı, "Ara­fat'ta vakfe yapmak" ve "Kâ'be'yi tavaf etmek" ise haccın rü­künleridir.

bb) Şâfiî mezhebine göre haccın farzları şunlardır:
V, İhrama girmek (niyet),
VI, Arafat'ta vakfe yapmak,
VII, Kâ'be'yi tavaf etmek,
VIII, Sa'y yapmak,
IX, Saçları tıraş etmek veya kısaltmak,
X, Bu rükünlerin çoğu (en az dördü) arasında tertibe uymak.
Bu farzlar, haccın rükünleridir.
cc) Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre haccın farzları;
İhrama girmek,
Arafat'ta vakfe yapmak,
Kâ'be'yi tavaf etmek,
Sa'y yapmak.
Bu farzlar, haccın rükünleridir.
Rükünler, usulüne göre yapılmadıkça, ceza ve kefâret öde­mekle hac sahih olmaz. Eksik kalan rüknün tamamlanması veya haccın kazâsı gerekir.

b) Hac Menâsikinin Kendi İçindeki Farzları (Şartları ve Rükünleri)
Bir de haccın her bir menasikine ait farzlar vardır ki bunların her biri ilgili bölümlerde açıklanacaktır.

MsXLabs.org & DİB
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 14:04
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....