ORGANİK sıf. (fr. organique, lat. orga- nicus; yun. organikos).
1. Örganlarla, canlı organizmalarla ilgili: Organik yaşam. Organik olgular.
2. Bir şeyin yapısındaki, oluşumundaki bir şey için kullanılır.
—Ask. Organik birlik, kuruluş olarak küçük ya da büyük bir birliğe bağlı otan.
—Kim. Organik kimya ile ilgili bileşikler için kullanılır. || Organik kimya, kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalı. (Bk. ansikl. böl.)
—Mim. Organik mimarlık, mineral düzenin durağanlığını aşarak, tıpkı canlı dünya gibi, programlar, yöntemler ve biçimler arasında dinamik ve birleştirici bir bağıntı kurmayı amaçlayan eğilim. (Bk. ansikl. böl.)
—Patol. Organlardaki bir lezyondan ileri gelen hastalığa, bozukluğa denir.
—Pedol. Organik madde, topraklarda, yaprak ve dal döküntüleriyle köklerden (ya da kök döküntülerinden) oluşan selülozlu bileşikler, odunözü ve (daha az miktarda) bitkisel kaynaklı proteinlerin tümü. (Biyolojik etkinliğin etkisiyle [fauna ve mikroorganizmalar] bu taze organik madde kısmen ve az ya da çok hızlı bir biçimde bozunarak karbondioksit, amonyak ve su buharı verir. Geriye kalan da, humuslaşma olayları denen karmaşık dönüşümler sonunda humusu meydana getirir.) || Organik toprak, profilinin büyük bölümü organik madde bakımından zengin toprak. (Belli başlı üç organik toprak türü vardır: humuslu topraklar [ilk 30 santimetrede ya da fazlasında % 10-15 organik madde]; humuslaşmış topraklar [% 35-40 organik madde] ve turbalar [% 60 ve daha çok]. Özel bir türü de bozkırlardaki eşsıcaklık topraklarıdır [ya da çernozyomlar]; bunlar, köklerden oluşan organik maddeleri içerirler, organik maddeler % 10'un oldukça altında olmakla birlikte düzenli bir biçimde dağılmıştır, kimyasal bakımdan çok yoğuşmuş ve siyahtır.)
—Petrogr. Organik kırıntılı, çok sayıda organik kalıntıya bağlı kırıntılı öğelerden oluşmuş bir tortul kayaç için kullanılır. (Eşanl. ORGANODETRİTİK.) || Organik tortul kayaç, oluşumunun en önemli ya da en belirgin bölümü canlı varlıklardan kaynaklanan kayaç (hidrokarbonlar, kömürler, diyatomit, radyolarit, spongolit, lümaşel kalkeri, falun, bileşik kireçtaşları vb.).
—ANSİKL. Kim. Organik kimya. Kimyanın bir bilim olarak geliştiği Lavoisier döneminde, canlı organizmalardan özütlenen bileşikler, yani üre ya da oksalik asit gibi organik bileşikler özel nitelikli maddeler olarak kabul ediliyor, bu maddelerin ancak yaşamsal bir gücün etkisiyle oluşabileceğine inanılıyordu. Kimyanın, bu maddelerin incelenmesiyle ilgili dalına organik kimya adı verildi. Ancak yaşamsal güç efsanesini yıkma onuru, karbon ve hidrojenden bireşim yoluyla asetilen elde etmeyi başaran Berthelot'nun oldu. Bugün karbon ve karbon bileşiklerinin incelenmesi organik kimyanın, canlıların hücre ve dokularında meydana gelen kimyasal dönüşümlerin incelenmesi, biyokimyanın (ya da biyolojik kimya) alanına girmektedir.
Kimyanın, karbon ve karbon bileşiklerini inceleyen dalına organik kimya denmesinin geıçek nedeni, canlılardan özütlenen bileşiklerin tümünde karbon atomu bulunmasıdır; karbon atomu gerçekten de elektron yapısının uygunluğu bakımından diğer karbon atomlarının yanı sıra başka elementlerin atomlarıyla da birle- şerek sayısız madde oluşturabilir: canlıların dokularında bulunan öteki başlıca elementler hidrojen, oksijen, azot ve ender olarak kükürttür.
Organik bileşiklerin açlaştırılması genellikle çok kolaydır; çünkü bu bileşiklerin çoğu, damıtma ya da kristalleştirme yoluyla kolayca ayrılabilen küçük boyutlu moleküllerden oluşmuş ortak değerlikli bileşiklerdir. Bu bileşiklerin elementel çözümlenmesi, yani kapalı formüllerinin araştırılması, az sayıda element içermeleri nedeniyle son derece kolaydır. Özellikle son yıllarda ulaşılan teknik gelişmeler, gerek bu tür bir araştırmayı, gerekse yapısal çözümlemeleri oldukça kolaylaştırmıştır. (organik ÇÖZÜMLEME.) Geçmişte durum kuşkusuz böyle değildi. Kimyanın kuruluşundan (Lavoisier) ilk modern açık formüllerin (Butlerov, Couper, Kekulâ) ortaya konmasına dek yaklaşık bir yüzyıl geçti: XIX. yy.'da kök, işlevsel grup, benzeşiklik, değerlik, ornatma ilkesi kavramları bulunarak o güne değin bilinen çok sayıda organik bileşik, belli bir düzenlemeye tabi tutuldu; organik bileşikler alifatik, aromatik, karboksilik, ayrıkhalkalı gibi çeşitli seriler halinde sınıflandırıldı.
Bugüne dek bulunan ya da bundan sonra bulunacak olan organik bileşiklerin sayısız olması, bu bileşiklerin adlandırılmasında önemli bir sorun yaratmaktadır. 1892’de, Cenevre kongresi’nin çalışmalarına bağlı olarak Cenevre adlandırması denen ve organik bileşikleri sistemli bir biçimde sınıflandıran bir ad dizini hazırlandı; ne var ki yeni bulunan açık formüller nedeniyle bu ad dizininde sık sık düzeltmeler yapılmak zorunda kalındı. O dönemde yapılan, günümüzde de büyük ölçüde geçerli olan organik adlandırma, basitçe r yle açıklanabilir, önce molekülün karbon atomları iskeleti saptanır ve buna göre bir ad verilir; eğer bileşik halkalı değilse, adı en uzun zincirden, halkalıysa en büyük halkadan türetilir. Dallanmalar varsa, bunlar ana iskelette, bir ya da daha çok hidrojen atomu yerine köklerin geçtiğini gösterir (şekilde, örneğin metil- siklopentan). işlevsel grupların varlığı, önek ya da soneklerle belirtilir: örneğin hidroksi- bir önek, -ol ise, alkol ve fenollerin işlevsel OH grubunun ayırtedici özelliğini gösteren bir sonektir. Önek ya da so-nek, işlevsel gruplarda olduğu gibi köklerde de, ana iskeletteki konumu belirten bir rakamın önüne yerleştirilir; bu da izomerlerin ayırt edilmesini sağlar. Ote yandan biçimlenme ve yerleşmelerle ilgili ste- reokimyasal adlandırma da bu ad dizinine göre yapılır.
—Mim. Organik mimarlık. Doğada bir birlik ilkesi arayışı, Yunanlılar'ı, insan vücudundan yola çıkarak modüler oranlar kurmaya yöneltmişti. Daha doğru bir deyişle, Rönesans sanatçıları, Vitruvius'un Mi- marlık'ını böyle yorumlamışlar, ama, bunun derin sonuçlarını çıkarmak yerine, özellikle biçimsel uyum üzerinde durmuşlardı. Yaratılmış bir evrenin çeşitliliğine daha duyarlı olan gotik Ortaçağ, bitkiler dünyasıyla kurulacak bir özdeşliğe daha çok ağırlık veriyordu. XIX. yy.'da akılcılık bu öğretiyi olgucu bir anlamda özümledi. Viollet-le-Duc, işlevler, yapılar gelişiyorsa, "biçim de değişmelidir” sonucuna vardı; onu izleyenlerden Sullivan, Van de Velde, Hâring, Aalto ve özellikle F. L. VVright da bu görüşü benimsediler. Organik bir mimarlık (1939) adlı yapıtın yazarı VVright, kendilerini organik olarak nitelendiren mimarlık eğilimleri üzerinde büyük etki yaptı.
Kaynak: Büyük Larousse