SİPER a. (fars. siper).
1. Korunmak amacıyla, arkasına, altına ya da içine girerek saklanmaya yarayan yer.
2. Yağmur, güneş ve rüzgârın etkilemediği kuytu, korunaklı yer; dulda.
3. Güneşten korunmak amacıyla şapka, kasket gibi başlıkların ön kısıntına yapılan çıkıntı; siperlik.
4. Bir şeyi (bir şeye, kendine) siper'etmek, bir şeyi, bir başka şeyi ya da kendini bir zarardan korumak için siper olarak kullanmak. || Bir şeyi, kendini, bir şeye siper etmek, bir şeyi ya da bir kimseyi, bir tehlikeden korumak için kendini tehlikeye atmak.
—Ask. Düşmanın kara gözetlemesine ve yatık mermi yollu silahlarının ateşine karşı koruma sağlayan, gerisine gizlenerek ateş muharebesi yapılan taş, toprak, ağaç vb. malzeme ile yapay olarak ya da doğal yapıdan yararlanılarak yapılan basit tesis. || Savaş sırasında, askerlerin geliş gidişini sağlayan, irtibat yollarıyla birbirine bağlı ve örtülü atış yapma olanağı veren çukur. (Bk. ansikl. böl.) || Siper savaşı (ya da mevzi savaşı), iki düşman kuvvetin tuttuğu, yan yana dizili siperlerden oluşan bir cephede sürdürülen ve her iki kuvvetin de bu hattı delmeye çalıştığı savaş türü. || Siper sığınağı, siperlerde yapılan çeşitli büyüklüklerde ve tipte sığınak. || Askerin havale siperine geçmesi, askerin karşı tarafta bulunan bir gözcü tarafından ancak fark edilebilecek şekilde sütre gerisinde ilerlemesi. || Havale siperi, tank, top gibi araçların ve askerlerin, ateş edebilecek biçimde arkasında gizlendikleri-toprak yığını, sütre. || Mermi emniyet siperi, obüs parçalarından korunmaya yarayan set ya da çelik korunma siperi. || Namlu ağzı alevi havale siperi, topçuların yerinin atış anında belirlenmemesi için gerekli olan sütre. || Tankı havale siperine ilerletmek, tankı karşı taraftan ancak kulesi görünecek biçimde yerleştirmek (bu da görünmeden atış yapmayı sağlar).
—Bayınd. Kar siperi, bir dağ yoluna belli bir uzaklıkta, yol boyunca konulan ve karın rüzgâr etkisiyle karayolu üzerinde yığılmasını önleyen ahşap, metal ya da betonarme siper.
—Dy. Bir işaretin ışık birimini, özellikle Güneş’ten kaynaklanan dış yansımalara karşı korumaya yarayan uzun, eğik sac parça.
—Esk. sil. Ok atışı sırasında sol elin bileğine bağlanan, kabza tutan eli yaralanmaktan, kabzayı zedelenmekten koruyan araç. (Siperin başparmağın dibine gelen bölümüne siper başı, siperin sonundaki bölüme siper kuyruğu, ortaya gelen bölüme de atış yeri denir. Ok, siperin üst kesiminde yer alan, boynuzdan yapılmış oluk üzerinden çekilirdi.) || Kesici bir silahın, namlu ile kabza arasında yer alan ve eli korumaya yarayan bölümü. (Eşanl. BALÇAK, barçak.)
—inş. Ocak siperi, bir şöminenin ocağı önüne yerleştirilen ve aynı düşey düzlemde yer değiştiren birçok sac plakadan oluşan perde. (Eşanl. OCAK PERDESİ.)
—işlem. Bir takım tezgâhında, mekanik organları fırlayan talaşlardan korumaya yarayan sac parçası.
—Marangl. Bir silmeyi, kinişli bir geçmeyi, bir kiniş dilini istenilen biçimde gerçekleştirmek için iş parçasına dayanan ve kiniş rendesi gibi bir alete tespit edilen parça.
Meteorol. Meteorolojik siper, kimi meteoroloji aygıtlarını Güneş’in doğrudan ışıklarından, yağmurdan korumaya yarayan, havalandırılmaya uygun olarak yapılmış sandık biçiminde kapalı bölme (Meteorolojik siperler genellikle çift çatılı olarak yapılır; yan yüzleri kafesli ve beyaz boyalıdır; yerden yüksekliği 1,30 m'ye ulaşan taşıyıcı ayak üzerine yerleştirilirler, kafesin kapısı kuzeye bakar, içlerinde genellikle nemi ve sıcaklığı ölçmeye ve kaydetmeye yarayan termometre, psikrometre ve nemölçer gibi aygıtlar bulunur.)
—Ormanc. Bir ormanda ağaç topluluğunun, gölgesiyle yeri örten ve kötü havanın etkilerinden koruyan tepeliklerinin tümü. (Siper az ya da çok yoğun olabilir. Ormancılıkta, yenilenmeyi kolaylaştırmak için siper üzerine etki yapılır.) || Siper kesimi, fazla terlemeyi önlemek ve fidanları rüzgârdan korumak için, boylu ağaçlardan sürekli bir siper elde etmek amacıyla orman altı bitki örtüsünü kaldırma amacıyla yapılan kesim.
—Tarım. Tarım bitkilerini rüzgârdan korumak ve bol güneşten yararlandırmak amacıyla tarla kenarlarına yapılan yükseklik. (Bk. ansikl. böl.)
—Teknol. Bir kara, hava ya da deniz taşıtının bir organını örten, profil verilmiş, genellikle hareketli parça.
—ANSİKL. Ask. Siper, ilk aşamada, çıkarılan toprağın önde (ön siper) ya da arkada biriktirilmesiyle (arka siper) meydana getirilen bir çukurdur. Çukurun dibinde, biriken suyun boşaltılmasını sağlayan bir geçit ızgarası bulunur; bir ateş basamağı kademesi ön siper üzerinden ateş imkânı sağlar. Destekler, çalılar ya da kum torbaları, biriktirilen toprağın kaymasını önler. Siperler, önceleri kuşatmalarda saldıran güçlerin örtülü harekâta katılmaları için kullanılmıştır. 1915’te otomatik silahların gelişmesiyle her iki taraf da, hayatta kalabilmek için toprak seviyesinin altında gizlenmek zorunda kalınca, siperler önem kazandı. O tarihlerden beri bu sözcük, her türlü toprak altı irtibatı belirten geniş bir anlamda kullanılır (irtibat yolu ve gerçek anlamda atış siperi). Siperleri hava ve kara ateşinden korumak için, belirli bir konumda savaşan kuvvetlerce, ilk önce derin ve dar avcı boy çukurları kazılır. Sekizgen biçiminde olan siper, düşman gözetlemesinden olabildiğince korunma sağlar (bu yüzden rahatlıkla düşman tarafından gözetlenebilen ön ve arka siper günümüzde artık kullanılmamaktadır). Mevzi savaşlarında siperler, gözetleme postaları, sığınaklar ve bunları cephe gerisine bağlayan irtibat yollarıyla donatılırlar. Siperler daha sonra düzenli ve tahkimli gerçek mevzilerin doğmasına olanak vermiştir.
—Esk. Sil ve Süslem. sant. Kesici bir silahın siperinin biçimi, önlemesi gereken darbelerin yönü göz önüne alınarak düşünülmüştür. Eski keskin kılıçlar kısaydı ve genellikle uç kısmıyla vurularak kullanılırdı, ancak o çağda savunma kalkanla yapılırdı. Bu nedenle, siperin yalnız haç biçiminde olması yeterliydi. Kalkan ayrıca, Ortaçağ’ın, iki elle kullanılan ve hasmın zırh gömlek altındaki omzunu kırmak için ağız kısmıyla vurulan ağır kılıcına karşı korunmayı da sağlardı. Bu gözü pek kimselerin silahıydı; XV. yy.’a kadar kullanılan bu silahın siperine, işaret parmağını geçirmek için bir halka eklendi. XIV. yy.'dan itibaren, düz zırhın yerine geçme halkalardan yapılan örgülü zırh yapıldı: kılıç saldırısı da bu değişikliğe uydu ve kılıç ağzıyla yapılan kesme vuruşların yerini, kılıcın ucunu örme zırhın halkaları arasından geçirme amacını güden saplama vuruşlar aldı. Gitgide yetersiz hale gelen iki düz kol biçimindeki siperlerin yerine de, bir halka ve başparmağı örten küçük bir siperle donatılmış içe doğru eğik kollar yapılmaya başladı. Kılıcın namlusu, sertliği azaltılmadan daha da hafifleştirildi, siper ise düşman kılıcının ucunu kabza kollarının arasına sıkıştırarak bükmeyi sağlayacak biçimde düzenlendi. Louis XIII döneminde kullanılan ince ve uzun kılıç, düşman kılıcının darbelerini kaydırması için yarıküresel bir siperle donatıldı; bu kılıcın bir başka türü olan valon kılıcının siperi ise, düşmanın kılıcını almak ya da düşürmek için yassı ve delikliydi. Venedik kılıcının siperinde de aynı amaç güdülmüş ve siperin kollarına eğik bir doğrultu verilmiştir. Bununla birlikte, XVII. yy.’da iki elle kullanılan kılıç ortadan kalkmadı; savaş kılıcı normal ağırlıktaydı, çünkü savaşçı, düşmanın vuruş darbelerini önleyebilmek için sol elinde, öne eğik siperli, kısa, kalın ve sağlam bir dağa taşıyordu. Ama iki elle kullanılan bu donatım XVIII. yy.'da terk edildi, yerini esnek olmamasına rağmen (oysa geçit töreni kılıçları esnekti) ince, uzun ve hafif bir kılıç aldı; bu kılıcın siperi ekleme bir kemerden ve üzerinde küçük bir siperlik bulunun kısa bir koldan meydana geliyordu. XIX. yy.’da savaş kılıcı ile eskrim kılıcı birbirinden ayrıldı. Düz ve sert olan eskrim kılıcı savaş süvarisinin, eli korumak için kabzasında içeri doğru bükülmüş kollar bulunan kılıcından daha hafifti. Hafif süvari sınıfının kullandığı eğri kılıcın kabzası da hemen hemen benzer bir siperle donatılmıştır; bu kılıcın geniş, uzun ve keskin namlusunun kabzaya göre ağır olması eleştirilmiştir. Oysa bu ağırlık, kılıcı at üstünde kullanan kimsenin yerdeki bir kimseye yaptığı vuruşu daha etkili bir hale getirmek içindi.
Batı'daki teknik gelişmeye önce Araçlar ve ispanyollar öncülük etti; Avrupa müzelerinde bu gelişmenin çok güzel örnekleri vardir. Japonya'da, samurayların geleneği XIX. yy.'a kadar sürdü; kılıçları kısa ve eğriydi; bu kılıçların, tsuba denilen siperleri ise, çok süslü, gerçek birer sanat eseriydi. Memluklarda siper (balçak) ve kabza tek parça demirdendi; siperin kolları genellikle içe kıvrık ejder başı biçimindeydi. İran kılıçlarında siperler haç biçiminde olup yan kolları ince, uzundur. Osmanlı kılıçları da haç biçiminde siperlidir ve bunlar altın, gümüş bezemelidir.
—Tarım. Bitkileri yağmur; rüzgâr ve soğuktan koruyan siperler, doğal ya da yapay olabilir. Doğal siperler, bitkileri egemen rüzgârlara karşı koruyan bir tümsek ya da bitki topluluğu (orman) olabilir. Yapay siperler ise taşınır ve geçici (cam kapaklar, camlı çerçeveler, "saz örgüler", rüzgârkıran) ya da sabit ve sürekli (duvarlar, çitler, özel yapılar) olabilir. Bu bakımdan seralar (cam) ve tüneller (plastik) çok gelişmiş ve yaygınlaşmıştır.
Kaynak: Büyük Larousse