YALDIZ a.
1. Bir nesneyi, bir yüzeyi ince bir katman oluşturarak kaplayan altın, gümüş ya da bunlara benzer başka bir madde. (Bk. ansikl. böl. Süslem. sant.)
2. Bu maddeyle nesnelere yapılan süs.
3. içyüzünün olumsuzluğunu, çirkinliğini gizleyen aldatıcı gözalıcılık, iyilik, çekicilik vb.: Onun bütün bu tavırları yalnızca birer yaldızdı.
—Ciltç. Yaldız demiri, üzerine stilize çiçek motifleri işlenmiş ve yaldız yapmakta kullanılan demir.
—Elektrotekn. Özellikle kondansatörlerde iyi iletken bir kaplama oluşturabilen çok ince pirinç yaprağı.
—Matbaac. Yaldız makinesi, yaldızlama işini yapan makine. (Bk. ansikl. böl.)
—Nymism. Yaldız altını, Venedik dukası örnek alınarak bastırılan osmanlı altınlarına verilen ad. (1477'de Fatih Sultan Mehmet tarafından bastırılan ilk altınlara ayarlarının ve ağırlıklannın yüksekliği nedeniyle bu ad verilmişti. Yüz yıl kadar aynı ayar ve ağırlığını sürdürerek dolaşımda kalan bu altınlar, daha sonra değişime uğradı ve değer yitirdi.) [-> ALTIN, PARA.]
—Süslem. sant. Ezme yaldız, tezhip ve ciltçilikte kullanılan bir tür sulu yaldız. (Arapzamkının eritildiği suyun içinde, istenildiği ölçüde altın varak ezilerek bir macun elde edilir. Bu maçın jelatinli su ile karıştırılıp fırça ile sürülür.)
—Teknol. Yaldız vurmak, altın varakları, yaldızlanacak yüzeyler üzerine iyice yapıştırmak.
—ANSİKL. Matbaac. ilk yaldız makinelerinden biri Hileli matbaacı Louis Danel tarafından icat edildi. Üzerine renkli vernik baskısı henüz yapılmış olan kâğıt, önce bronz tozu püskürten bir düzeneğin, sonra da verniğe yapışmayan tozları silen fırçaların altından geçer.
—Süslem. sant. Yaldız sanatı (Keltler’in uyguladığı varak altın kaplama ya da İ.Ö. III. yy.'dan başlayarak Çinliler, daha sonra da Sasaniler tarafından kullanılan cıvayla altın kaplama), yunan-roma Antikça- ğı'ndan bu yana biliniyordu. Az değerli metallerden yapılan eşya ya da heykellere (Marcus Aurelius'un Roma’daki ünlü atlı heykeli yaldızlıydı) böylece daha zengin bir görünüm kazandırılıyordu. Bu yöntemlerin, özellikle kaplanacak gerece bağlı olarak çok sayıda karmaşık çeşidi vardır. Sözgelimi varak altın kaplama metal yüzeylere, ısıtma, çiziktirme, yapıştırma yoluyla, taş, alçı, yalancı mermer pişmiş toprak ve ağaç üzerine de su ya da yağ kullanılarak yapılır. Renk oyunlarıyla, parlak ya da mat yüzeylerle çeşitli görünümler elde edilir. Yakın zamanlara kadar aynı yöntemler, Yaşlı Plinius ya da keşiş The- ophilus (XI. yy.) tarafından anlatıldıkları biçimde yüzyıllar boyunca önemli bir değişikliğe uğramaksızın kullanılageldi. Ortaçağda yaldız, dinsel ve dindışı (Saint -Louis’nin yaldızlı gümüş tacı, XIII. yy., Louvre) kuyumculuk işlerinde, gotik su- nakarkalıklarında ve mobilyalarda (İtalya) çok kullanıldı. Deri üstüne yaldız önce mobilyacılıkta, XVI. yy.'dan sonra da ciltçilikte (bk. ciltç.) uygulandı. Ağaç üzerine yaldızlama, Louis XIV, Louis XV ve Louis XVI dönemleri mobilyacılığında çok revaçta bir yöntemdi. Bronz eşyalar için de aynı durum sözkonusudur (Boulle yapımı mobilyalar). XVIII. yy.'da, cıvayla altın kaplama yöntemi gelişiminin doruğuna erişti. XVIII. (Gouthiâre) ve XIX. (Thomire) yy.'larda yaldızlı bronz pek çok yapıt gerçekleştirildi. Buna karşılık XIX. yy.dan başlayarak önce daldırmayla altın kaplama, ardından sınai yaldızlama çağını başlatan elektrolitik altın kaplama yöntemleri yaygınlık kazandı. Seramik alanında (fayans, porselen), geleneksel yaldızlama yöntemlerinde, kesilip bir yapıştırıcıyla tutturulan varak altından ve elde dövülerek ya da kimyasal çözünmeyle (yaklaşık 1780'den başlayarak) elde edilen toz altından yararlanılmaktaydı. Bazı yapımevlerinde hâlâ kullanılmakta olan bu yöntemler, geleneksel seramik sanatında giderek yerlerini hazır boya kullanımına ya da galvanoplastiye bırakmaktadır.
Kaynak: Büyük Larousse