Arama

Vurmak Nedir?

Güncelleme: 9 Temmuz 2015 Gösterim: 3.405 Cevap: 1
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
20 Haziran 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Vurmak -ur

Sponsorlu Bağlantılar
(-e)
1 . Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak:
"Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."- .
2 . (-i) Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak:
"Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor."- R. H. Karay.
3 . Etkisi bir yere kadar uzanmak.
4 .
Duyulmak, hissedilmek.

5 .
Üzerinde görünmek, üzerine düşmek, yansımak, aksetmek:
"Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur."- R. H. Karay.
6 . Olumsuz yönde etkilemek:
"Kriz kitap dünyasını da vurdu."- .
7 . (-i, -e) Hızla değmek, çarpmak:
"Kolumu duvara vurmuşum."- .
8 . Sürmek:
"Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak."- .
9 . Takmak, koymak, bağlamak:
"Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!"- Y. K. Karaosmanoğlu.
10 . Bağlama, ilişkilendirmek:
"Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar."- R. H. Karay.
11 . Olduğundan başka biçimde görünmek:
"Deliliğe vurmak."- .
12 . (nsz) Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak:
"Bıçak vurmak."- .
13 . (nsz) Uygulamak, basmak, koymak:
"Damga vurmak."- .
14 . Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak.
15 .
(-i) Amaçladığı şeye rast getirmek.

16 .
(-i) Hızla çarpmak:
"Ayağını güm güm yere vurarak."- .
17 . (-i) Silahla yaralamak, öldürmek:
"Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler."- H. E. Adıvar.
18 . Dokunmak, hasta etmek:
"Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden."- N. Hikmet.
19 . (nsz) Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek:
"Dolu, bu yıl ekinlerin çoğunu vurmuş."- F. Otyam.
20 . (nsz) Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak:
"Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu."- H. Taner.
21 . Piyango vb. çıkmak, isabet etmek.
22 .
(-i) Desteklemek, dayamak:
"Akşam olunca kapının desteğini vurduk."- .
23 . Çıkmak:
"Su dışarı vurdu."- .
24 . Sırtına, omzuna yerleştirmek:
"Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu."- H. Taner.
25 . Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak.
26 .
Tavla oyununda pulu kırmak.

27 .
(mecaz) Manevi olarak yaralamak.

28 .
(argo) İçki içmek.

29 .
(argo) Kadeh tokuşturmak.

30 .
(-i),
(argo) Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak:
"Birinin on milyon lirasını vurmak."- .
31 . (-i, -e), (matematik) Çarpma işlemini yapmak:
"İkiyi dörde vurursak sekiz eder."- .
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
  • vur abalıya
  • vur aşağı tut yukarı
  • vur dediyse öldür demedi
  • vurduğu yerden ses gelmek
  • vurdukça tozumak
  • vur patlasın, çal oynasın
  • vurup kafayı yatmak (veya uyumak)
Birleşik Sözler
  • vurkaç
  • vurtut
  • başvurmak
  • dışa vurum

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
9 Temmuz 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
VURMAK gçz. f.
1. (Bir kimseye, bir hayvana, bir şeye) [bir şeyle] vurmak, elini ya da elinde tuttuğu bir şeyi üzerlerine hızla indirmek: Bana vuramazsınız. Çocuğun başına vurmayın. Kamçıyla ata vurmak. Hırsından masaya vurmak.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bir şeye vurmak, geldiğini, orada olduğunu belirtme ya dabaşka bir amaçla bir şeyin üzerine ses çıkartacak biçimde küçük darbeler indirmek; tıklatmak: Kapıya vuruyorlar, git aç. Gama vurmak.
3. Bir şeye vurmak, somut bir şeyden söz ederken, başka bir şeye hızla çarpmak; çarpıp ses çıkarmak: Yağmur camlara vuruyordu. Dalgalar kayalıklara vuruyordu. BCızgâr estikçe pencerenin kanadı duvara vuruyor.
4. Bir yere vurmak, bir kimse sözkonusuysa, o yerin yolunu tutmak, o yöne sap mak, oraya doğru yönelmek: Askerler dağlara vurdular. Ormandan çıkıp anayola vurduk.
5. Bir yere vurmak, bir şeyden söz ederken, oraya çıkmak, orada görünmek, belirmek: Balıklar karaya vurdu. Su dışarı vurdu.
6. Bir şeye, bir yere vurmak, o şeyin üzerinde görünmek, yansımak ya da bir yere kadar yayılmak, etkisi duyulmak: Güneş duvardaki tabloya vuruyor. Burnuna bataklığın ağır kokusu vurdu. Dişinin ağrısı beynine vuruyordu.
7. Topa vurmak, onu harekete geçirmek, bir yöne doğru fırlatmak amacıyla bir şeyi ya da bedeninin bir yerini hızla üzerine indirmek: Topa raketle sol ayağıyla vurmak.
8. Klavyeye, tuşlara vb. vurmak, parmağının sert bir hareketiyle tuşları bastırmak.
9. Bir çalgıya (vurmalı ya da telli) vurmak, onu çalmak: Davula vurmak. Sazına vurmak.
10. Kalp, yürek vb. sözkonusuysa, çarpmak, atmak: Kalbi heyecandan hızlı hızlı vuruyordu.
11. (Bir kimsenin) başına vurmak, bir şeyden söz ederken, bir kimseye dokunmak, onu hasta etmek: Kömür başına vurmuş, onu serseme çevirmişti.
12. Esk. Bir hayvandan söz ederken, tepmek: Bu at çok vurur
13. Vur abalıya, her türlü özverinin yumuşak başlı kişilerden istenmesi ya da sessiz ve güçsüz kişilerin hırpalanması durumunu belirtmek için söylenir. || Vur dedikse öldür demedik (ya), bir isteği ya da dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp zarar veren birine karşı "biz böyle istememiştik" anlamında kullanılır. || Vur deyince öldürmek, kendisinden istenilen bir şeyi yerine getirmede zararlı olacak ölçüde aşırılığa kaçmak. || Vur patlasın çal oynasın, elinde avucundaki tüm parayı eğlence ve zevk uğruna harcayan kimsenin bu tutumunu vurgulamak için kullanılır: Sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın, buna para mı dayanır? \\ Vurduğu yerden ses gelmek, çok güçlü vurmak, eli ağır olmak. || Vurdukça tozumak, üzerinde durulup çalışıldıkça yeni yeni eksiklikleri çıkmak.

—Denize. Baş-kıç vurmak, bir gemiden söz ederken, uzunlamasına bir doğrultuda sallanmak. || Kampana vurmak, KAMPANA* ÇALMAK'ın eşanlamlısı. || Sahile vurmak, bir gemiden, bir tekneden söz ederken, herhangi bir arıza nedeniyle sürüklenerek kıyıya düşmek.

—Herhangi bir cisimden söz ederken, akıntı, rüzgâr ve dalga etkisiyle kıyıya vurmak.

—El sant. Kaba vurmak -* KABA. || Nokta çekiç vurmak -» KABARA* VURMAK. || Tabla vurmak, leğen, kenarlı tepsi vb. kap larda, kabın yapımı bittikten sonra dip kısmına aralıklı perdah vurmak.

—Oy. Pul vurmak -* KIRMAK.

—Tekst. Desen vurmak, kadife bir kumaşı motiflerle süslemek. || Tefe vurmak, bir dokumanın atkısını, tezgâh üzerinde tefe yardımıyla çözgü arasına sıkıştırmak.

♦ g. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı (bir yerinden) vurmak, onu silahla öldürmek, yaralamak: Adam vurduğu için hapse girmişti. Onu bacağından vurmuşlar, ölmemiş.
2. Bir kimseyi yüreğinden, can evinden vb. vurmak, o kimseye büyük bir kötülük etmek, onu yaralamak: Bu tutumunla beni yüreğimden vurdun.
3. Bir hedefi vurmak, attığı şeyi (taş, mermi vb.) hedefine isabet ettirmek: İyi nişancıdır, attığını vurur. Kuşu vuramadı.
4. Bedeninin bir yerini, bir şeyi (bir yere) vurmak, çoğunlukla hareket halindeki bir kimseden söz ederken, isteyerek ya da istemeden bir organını ya da bir şeyi hızla, şiddetle bir yere değdirmek, çarpmak: Ayağını yere vurmak. Kolumu duvara vurmuşum. Arabayı ağaca vurmak.
5. Bir yen (kale, şehir vb.) vurmak, o yeri top ateşine ya da kurşuna tutmak: Düşman gemilerini vurmak.
6. Bir kimseye darbe, vb. vurmak, o kimseye darbe indirmek: Tokat vurmak. Yumruk vurmak.
7. Batıcı ya da kesici bir cismi (bıçak, çivi vb.) bir yere vurmak, onları bir yüzeye saplamak, batırmak, kakmak: Ayakkabıların altına çivi vurmak.
8. Bir şeye (yüzey) bir madde vurmak, onu o yüzeye sürmek: Duvarlara bir el boya vurmak. Masaya bir kat cila vurmak.
9. Bir şeyi bir yere vurmak, sırtına, omzuna vb. yerleştirmek ya da başka bir şeyin üzerine koymak: Çiftesini, heybesini omzuna vurmak. Yükü atın sırtına vurmak. Kazanı ocağa vurmak.
10, Bir kimseyi, bir şeyi yere vurmak, onu yere yatırmak, atmak: Bacağından kapıp onu hızla yere vurdu. Bardağı tuttuğu gibi yere vurdu.
11. Kapıyı vb. vurmak, onu hızla kapatmak: Kapıyı vurup gitti.
12. Bir şeyi bir şeye (soyut) vurmak, kendini bir şeye vurmak, başka bir biçimde görünmeye çalışmak, durumuna başka bir görünüm kazandırmak, kendini bir şeye vermek: Deliliğe vurmak. Kavga çıkacağını anlayınca işi şakaya vurdu. Kendini eğlenceye vurmak.
13. Bir şeyi hesaba vurmak, onu hesaplamak, hesaba dökmek: Durumu hesaba vurursan ben kârlı çıkarım.
14. Bir kimseye, bir hayvana bir şey vurmak, onu bir kimseye ya da bir hayvana takmak, bağlamak: Kollarına kelepçe vurmak. Ata eyer vurmak.
15. Bir şeye destek vurmak, bir şeyin desteğini vb. vurmak, dayamak, takmak: Binaya destek vurmak. Kapının demirini vurmak.
16. Bir yere damga, mühür vb. vurmak, onu o yere basmak, koymak: Pullara mühür vurup kutuya attılar. Gömleklerin yaka içine fabrikanın damgasını vurdular.
17. Biri, ikiyi, vb. vurmak, saatten söz ederken, belli bir saati göstererek ses çıkarmak, çalmak: Saat on ikiyi vurdu.
18. Bir ürünü vurmak, soğuk, dolu vb.’den söz ederken, o ürüne zarar vermek: Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurmuş.
19. Bir kimseye piyango vb. vurmak, çıkmak, isabet etmek: Bırak büyük ikramiyeyi, amorti bile vurmadı.
20. Bir sayıyı bir sayıya vurmak, bir sayıyı başka bir sayıyla vurmak, çarpma işlemini yapmak, çarpmak: ikiyi dörde vurursan sekiz eder. Üçte beşi vurursan on beş eder.
21. Arg. Bir şey (para, parti, voli vb.) vurmak, herhangi bir olanaktan yolsuz biçimde yararlanmak, onu elde etmek, ele geçirmek: Savaş yıllarında partiyi vurmuş, zengin olmuştu.
22. Arg. içki içmek: Bir tane daha vurmak.
23. Tavla oyununda pulu kırmak.
24. Vur aşağı tut yukarı, çekişe çekişe, çok sıkı pazarlık etmek. || Vur tut, şöyle mı yapmalı, böyle mi yapmalı diye düşünüp taşınma sonunda.

vurdurmak ettirg. f.
1. Vurmasına yol açmak, vurmaya yöneltmek ya da vurmasına izin vermek: Futbolda topa elle vurdurmuyorlar.
2. Bir kimseyi vurdurmak, onu silahla öldürtmek: Düşmanını kiralık katillere vurdurdu.
3. Bir şey vurdurmak, taktırmak, bağlatmak: Şu ayakkabıyı tamirciye gönderip pençe vurduralım.
4. iğne, çivi vb. sözkonusuysa, saplatmak, kaktırmak: Ayakkabıların altına çivi vurdurmak.
5. Bir madde sözkonusuysa, onu sürdürmek: Duvarlar çok kirli, ustaya bir kat boya vurduralım.
6. Destek vb. sözkonusuysa, taktırmak, dayatmak.
7. Damga, mühür vb. sözkonusuysa, bastırtmak, koydurtmak: Belgeyi postalamadan müdüre mühür vurdurun.
8. Bir yeri vurdurmak, orayı top ateşine ya da kurşuna tutturmak, orayı yıktırıp yağma ettirmek.

vurulmak edilg. f.
1. Bir kimsenin, bir hayvanın, bir şeyin üzerine darbeler indirilmek: Çocuğun başına taşla vurulunca beyin kanaması geçirdi. Tenis topuna rakette vurulur.
2. Bir kimse sözkonusuysa, silahla öldürülmek, yaralanmak: İki ateş arasında kalıp vuruldu.
3. Bir hayvan, bir şey vb. sözkonusuysa atılan şeye (taş, mermi vb.) hedef olmak: Attığımız ilk mermiyle kuş vuruldu.
4. Bir kimseye vurulmak, ona âşık olmak, tutulmak: O kızı görür görmez vurulmuştu.
5. Yüreğinden, canevinden vb. vurulmak, kötülük görmek, yaralanmak: Onun o tutumu karşısında yüreğimden vuruldum.
6. iğne, çivi vb. saplanmak, batırılmak, kakılmak: Hastaya günde üç iğne vuruluyor.
7. Bir madde (boya, cila vb.) sürülmek: O dolaba yaklaşmayın, üzerine yeni cila vuruldu.
8. Kapıdan söz ederken, çalınmak; hızla kapatılmak: Kapı vuruluyor, gidip açar mısın?
9. Kelepçe, eyer, destek vb. takılmak.
10. Damga, mühür vb. vurulmak, basılmak, konmak: Hayvanlara damga vuruldu.
11. Arg. Herhangi bir olanaktan yolsuz bir biçimde yararlanılmak: Savaş yıllarında burada ne partiler vurulmuş, kaç kişi birdenbire zengin olmuştu.

vurunmak dönşl. f.
1. Acı, pişmanlık, suçluluk duyup kendi kendine vurmak; dövünmek: Olan olmuş, arak şimdi vurunman yersiz.
2. Giyinmen, örtünmek, koymak. Yaşmak vurunmak.

vuruşmak ışt. f.
1. Karşılıklı olarak birbirine vurmak, çarpışmak: Karanlıkta birbirlerini görmeyerek kafa kafaya vuruştular.
2. Dövüşmek, savaşmak.

♦ vuruşturmak ettirg. f. Vuruşmalarını sağlamak, vuruşmalarına yol açmak: Kadehleri vuruşturmak. Çocuktan birbirine düşürüp vuruşturuyor.
Kaynak: Büyük Larousse


Benzer Konular

20 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Rüya Tabirleri
27 Kasım 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük