Arama

Yanardağlar ve Yanardağ Patlamaları

Güncelleme: 31 Ocak 2013 Gösterim: 149.247 Cevap: 11
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
27 Mart 2007       Mesaj #1
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
YANAR DAĞLAR

Sponsorlu Bağlantılar
Yanardağlar, yeraltındaki ergimiş kayaların, kaya parçalarının ve gazların yerkabuğundaki açıklıklardan püskürdüğü oluşumlardır. Art arda olan püskürmeler sonucunda maddelerin üst üste yığılmasıyla ortaya çıkan yükseltiler de aynı biçimde adlandırılır. Yüzeye çıkan ergimiş durumdaki maddeler zamanla katılaşarak volkanik kayaları oluşturur. Depremler gibi yanardağların da çoğu levha sınırlarına yakın yerlerde bulunur. Öte yandan, nasıl ki, levha sınırlarına uzak yerlerde de zaman zaman deprem olursa, bazı yanardağlar da levhaların iç bölümlerinde bulunur.

Yayılma Sırtları
Okyanus dibinde. İki levhanın birbirinden uzaklaşmakta olduğu sınırda ,okyanus ortası sırtları ya da yayılma sırtları adı verilen yanardağlardan oluşan sıra dağlar vardır. Levha birbirinden ayrıldıklarında astenosfer üzerindeki basınç azalır. Bunun sonucunda, levha sınırının altında bulunan katı durumdaki minareler tanecikleri ergiyerek magmaya dönüşür. Yükselmeye başlayan yeni magmanın çoğu levha kenarlarında katılaşıp kalır, yüzeye ulaşan bölümü ise okyanus tabanında yanardağlar oluşturur.

“Plastik” Kayalar
Bilim adamları, astenosferi genellikle “plastik” olarak tanımlarlar. Bunun nedeni, astenosferin büyük bir bölümün yumuşsak olmasına karşın, sıvıdan çok küçük miktarlarda magma bulunan katı mineral taneciklerinden oluştuğunu düşünüyorlar. Astenosferdeki sıcaklığın, minerallerin çoğunu ergitmeye yetecek kadar yüksek olmasına karşın üsteki litosfer katmanın neden olduğu yoğun basınç bunu engeller.

Dalma-Batma Bölgesi Yanardağları
Yanardağlar, iki levhanın çarpışması sonucu birinin diğeri altına daldığı levha sınırlarında oluşur. Dalan levha, 100-200 km derinlikte bulunan ve dalma-batma bölgesi adı verilen bölgede ergimeye başlar ve magmaya dönüşür. Bu magma, levhanın üzerinde biriken tortullar ve ergimiş durumdaki okyanusal litosferden oluşur. Magma ,tortullarla birlikte yerin derinliklerine çekilen su içerir. Oluşan yeni magma, çatlaklardan geçerek yüzeye püskürür ve üstteki levhanın üzerinde yanardağların oluşuma yol açar. Bu çatlaklar ,levhaların hareketi sonucunda oluşur. Üstteki levhanın okyanusal litosfer levhası olması durumunda, yanardağların su yüzeyinin üzerinde kalan bölümleri bir dizi volkanik ada oluşturur.

Magma
Magma, ergimiş durumdaki değişik mineraller ve bazı mineral kristallerinde oluşan lapa benzeri, yoğun bir sıvıdır. Kıvamı, su ve buz kristalleri içeren yarı erimiş durumdaki kar gibidir. Bilim adamları ,magmanın büyük çoğunluğunun astenosferde bulunmakla birlikte bir bölümünün de alt mantonun bazı bölgelerinde geldiğini düşünüyorlar.

Sıcak Noktalar
Birçok yanardağın oluşumunun levha sınırlarındaki hareketle bağlantılı olmasına karşın bazıları bu sınırlara uzak yerlerde ortaya çıkabilir. Bu yanardağların ”sıcak noktalar” olarak adlandırılan olağanüstü sıcak bölgelerin varlığı sonucunda oluştukları düşünülüyor.
Bilim adamları, sıcak noktaların astenosfer ve alt mantoda bulunduğu varsayılıyor. Sıcak noktalarda, ısı akımlarının mantonun içinden geçerek yükseldiği tahmin ediliyor. Bu olağanüstü ısının basıncın etkisini ortadan kaldırılması sonucunda da magma oluşur. Yüzeye doğru çıkan magma, litosferden geçiş sırasında, yolunun üzerindeki kaya kütlelerini ergiterek kendisine yol açar. Magmanın yüzeye çıktığı yerlerde zamanla yanardağlar oluşur.

YANARDAĞ PÜSKÜRMELERİ
Magmanın yerkabuğundan yükselerek yüzeye çıkmasına yanardağ püskürmesi adı verilir.Yanardağ bir kez oluştuktan sonra yeraltından magma geldiği sürece püskürmeler devam eder. İki püskürme arasında onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl geçbilir.

Magma Yükselişi
Astenosferdeki magma, ancak yeterince büyük bir “kabarcık”oluşturacak biçimde biriktiği zaman litosfere doğru yükselir. Magmanın yükselmesine yol açan süreç, bozuk bir musluktan suyun damlamasına(ancak ters yönde) benzer. Bozuk bir muslukta su sürekli biçimde musluğun ağzında birikir fakat damla halinde düşmesi ancak yeterli ağırlığa ulaşması ile gerçekleşir. Magma da yeraltında yeterli derecede biriktiğinde ve yoğunluğu çevresindeki kaya kütlelerinden daha düşük olduğunda yukarı doğru çıkmaya başlar. Çoğu yanardağın altında (yerkabuğunun içinde ya da altında) magmanın biriktiği bir magma odası vardır.

Yanardağın Altı
Magma odası il yanardağın yüzeyi arasında kanal ya da baca olarak adlandırılan genişlemiş çatlaklar bulunur. Bunlar bir önceki patlamalardan arta kalan katılaşmış magma ile doludur.bazı yanardağlarda, magma odasından çıkan çok sayıda baca olmak ile birlikte bunların hepsi yüzeye ulaşmayabilir. Bir bacanın açıldığı yere ağız denir. Yanardağ ağızları yuvarlak ya da ince uzun biçimde olabilir. Bazı ağızlar, krater adı verilen derin çukurların içinde bulunur.Bir püskürme sırasında, magma, biriktiği magma odasından yüzeye çıkan bacalardan birinden geçerek,yanardağın tepesindeki ağıza ulaşır ve buradan dışarı fışkırır. Bazı durumlarda ise magma, yanardağın yamacındaki bir ağızdan çıkar.

Lav
Püskürme sırasında yüzeye çıkan magma lav adını alır. Yanardağın yamaçlarından, lavdan oluşan bir nehir gibi akan lav akıntısının zaman soğuyup katılaşmasıyla volkanik kayalar oluşur. Çeşitli türlerde lav bulunmakla birlikte bunların tümü nerdeyse diğer mineral elementlerinin yanı sıra bir silisyum ve oksijen karışımı olan silisyum dioksit (SiO2) içerir. Lavın yoğunluğu ,içindeki silisyum dioksit oranına göre değişir.Yoğun olmayan lav bal kıvamındadır.Yoğun lav ise şekerlenmiş bal gibi koyu ve yapışkandır. Bir patlama sırasında yanardağdan farklı yoğunlukta lavlar püskürebilir.
Bir yanardağın biçimi, büyük oranda, lavın yoğunluna bağlıdır. Yoğun olmayan lav katılaşıncaya kadar daha geniş bir çevreye yayıldığından, bu tür lavdan oluşan yanar dağların yamaçları yumuşak eğimli olur.Kalkan biçimli olarak tanımlanan Bu yanardağlar, çoğu zaman sıcak noktalar ve yayılma sırtlarında bulunur. Bu yanardağların lavı çoğunlukla bazalttan oluşur. Yoğun lav, yüksek oranda silisyum dioksit içerir ve genellikle dalma-batma bölgelerinin üzerindeki yanardağlardan püskürür. Çok koyu olduğu için ağızdan fazla uzaklaşmadan katılaşan bu lavın oluşturduğu yanardağlar çoğu zaman koni biçimindedir.

Püskürme Tipleri
Yanardağın püskürmeleri, lavın çıkış biçimine göre sınıflandırılır. Bu da lavın yoğunluğuna ve lavın içerdiği gazların ne kadar kolaylıkla kurtulabilmelerine bağlıdır. Yoğun olmayan lavdan kolayca kurtulabilen gazlar, yoğun lavdan ancak büyük patlamalarla kurtulabilirler.
Magma, yüzeye yaklaştıkça üzerindeki basınç azalır ve tıpkı bir gazoz şişesinin kapağı açıldığı zaman basıncın azalması sonucu gazozun içinde hava kabarcıklarının oluşması gibi volkanik gazlar magmanın içinde küçük kabarcıklar oluşturur.

Farklı püskürme tipleri
*
Hawaii tipi püskürmeler genellikle hafif şiddetedir.lavın çok akışkan olduğu ve içinde gazların kolayca kurtulduğu durumlarda bu tür püskürmeler olur.Kimi zaman magma, yanardağdan dışarı, bir fıskiyeden fışkıran su gibi çıkar.
*
Stromboli tipi püskürmeler, lavın biraz daha yoğun olması durumunda görülür.Sıkışmış gazlar, yanardağ ağzının çevresine sıvı halde lav kütlerinin fışkırmasına neden olan, küçük patlamalarla açığa çıkar.
*
Vulkona tipi püskürmeler, lavın daha yoğun olduğu durumlarda görülür. Sıkışmış gazlar gürültülü patlamalarla açığa çıkar ve yanardağın ağzına iri kaya parçaları ile çok miktarlarda volkanik kül püskürür.
Pilinius tipi püskürmeler, lavın çok yoğun olması durumunda görülür. Sıkışmış gazlar, çok büyük patlamalarla kurtulur. Yanardağın püskürmeleri sırasında büyük miktarlarda volkanik kül gökyüzüne fırlatılır.

LAV AKINTILARI, BLOKLAR VE BOMBALAR
Püsküren bir yanardağdan akan lavlar, yolları yakıp yıkmasın karşın ,çok ender olarak ölüm yada yaralanmalara yol açar. Bunun nedeni, lav akıntısının yavaş ilerlemesi ve insanların ondan kaçma olağanı bulabilmeleridir.
“Pahoehoe” ve “aa” , iki farklı lav akınsına Hawaii dilinde verilen adlardır.Bunlar birbirlerinden , volkanik gazların lavdan çıkış biçimiyle ayrılır.

*Pahoehoe lav akıntıları
Pahoehoe lav akıntılarının yüzeyi genellikle düz ya da hafif kırışık olur.Bu tür akıntıların koyu kıvamı değildir yani akışkandır. Lav soğumaya başladığında yüzeyinde düzgün kabuk oluşur. Lav akıntısının iç kısmı ergimiş durumda kalarak akmayı sürdürürken soğumakta olan yüzeyde zaman zaman halat benzeri kıvrımlar oluşturabilir.
*Aa lav akıntıları
Aa lav akıntılarında pürüzlü ve çatlaklı bir yüzeyi vardır. Bu akıntılar, daha yoğun lavdan oluşur ve pahoehoe lava kıyasla daha yavaş akar. Lav akarken, yüzeyi iri parçalar biçiminde kırılır ve içindeki gazlar açığa çıkar. Kırılan parçalar, sıvı durumu koruyan lav akıntısının iç kısmı ile birlikte sürüklenir.
Bir aa akıntısısın kenarları ve önü tank paletlerine benzer bir biçimde ilerler: Akıntının önündeki soğumuş parçalar dönerek lavın altına girer, ilerlemekte olan lav bunların üstünden geçer. Katılaşmış aa lavının yüzeyi pürüzlüdür ve yanmış kömür yığınlarını hatırlatır.


ynardr4


Fotoğraf : Stephen Alvarez

Hawaii Yanardağları Ulusal Parkı'nda dalgaların arasına karışan lav, okyanusu köpürtüyor.

n.c.

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
30 Eylül 2007       Mesaj #2
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
konu buyuk 1


Sponsorlu Bağlantılar
Yeryüzündeki en tehlikeli yanardağ, İS 79 yılında Pompei'yi yok etti. Ve bir sonraki patlama çok daha büyük olabilir.


Kadın ve adam, gökgürültüsünü andıran ilk patlamanın Campania Ovası'nda gümbürdemesinin hemen ardından başlayan volkanik kaya yağmuru sırasında telaş içinde köylerini terk etti. Doğuya, hafif bir eğimle yükselen tepenin yamacına doğru kaçmaya çalıştılar; anlaşılan o ki hemen yakındaki ormana sığınmak istiyorlardı. Kadın 20 yaşlarında; erkek ise 40?lı yaşlarının ortalarındaydı. Tepelerine yağan, süngertaşıyla karışık akkor halindeki kayalardan oluşan moloz yağmuru ilerlemelerini güçleştiriyordu. Olan biteni kavrayamadıkları için başlarına gelen bu felaketi dünyanın sonu gelmiş gibi algılamış olmalıydılar. Aynı anda binlerce insan daha canını kurtarmak için kaçıyor; yumuşak kül ve ıslak volkanik çamur üzerine insanın çaresizliğini yazan ayak izlerini bırakıyordu. Kuzeye ya da kuzeydoğuya doğru gidenler olasılıkla kurtulmuştu; ama doğuya, günümüz İtalyası'ndaki Avellino kasabasına doğru kaçanlar -genç kadın ve yaşça ondan büyük adam da aralarındaydı? farkında olmaksızın sonu mutlak ölüm olan yolu seçmişti. Onlar, tam serpinti alanının ortasına dalmış ve bir metre kalınlığındaki süngertaşı tabakasının altında kalmıştı. Serpinti alanında adeta Tanrılar tarafından taşlanan, çabalamaktan bitkin düşen ve üzerlerine çöken kül bulutunun yarattığı karanlık yüzünden dehşet içinde kalan çiftin soluk alıp vermesi giderek güçleşiyordu. Belki yaşadıkları çağa özgü bir evlilik bağı içindeydiler, belki de değil. Ama onları burada bir araya getiren şeyin çaresizlik olduğu kesindi. Yavaşlamaya başlamışlardı. Giuseppe Mastrolorenzo, "Bir metreden ötesini göremiyor olmalıydılar" diyor. Napoli'deki Osservatorio Vesuviano?da volkanbilimci olarak görev yapan Mastrolorenzo, Napoli Üniversitesi Antropoloji Müzesi'nde küçük, iyi aydınlamış bir odada, bir süngertaşı tabakasının üzerinde aynen ilk bulunduğu haliyle uzanmış duran, çok iyi derecede korunmuş genç kadın iskeletinin bulunduğu vitrine eğiliyor. Kadın iskeletinin ortaya çıkarıldığı kazı çalışmalarını yürüten ve iskelet üzerinde çalışan antropolog Pier Paolo Petrone de, "Pompei ve Herculaneum kentlerini gömen yanardağ püskürmesinde ölümler çok ani olmuştu; insanlar neye uğradıklarını bile anlamamıştı," diyor ve ekliyor. Ama onun ölümü daha trajikti, anında ölmemişti." Kadın ve erkek son bir kez daha kendilerini korumak amacıyla kollarını yüzlerine siper etmiş, ancak hiçbir işe yaramayan bu hareketle ölümsüzleşmişlerdi.

Vezüv'den manzaralar...

mercek12
Vezüv, yalnızca 15 kilometre öteden tehditkâr gözlerle Napoli'ye bakıyor. Büyük bir püskürme krateri paramparça edebilir, kenti yok edebilir ve tüm bölgeyi yıkıp geçebilir

mercek19
İÖ 1780 püskürmesinden arta kalan kül, Napoli'den yalnızca altı kilometre uzaklıkta, yanardağdan kaçan iki insanın ayak izlerini korumuş...

mercek113
Terzigno yakınlarında, kraterin tam altında günümüzde iskan izni verilmeyen bölgeden demiryolu geçiyor. Yolcularının yanı sıra korku da taşıyan bu trenler diğer toplu taşıma araçları gibi kentin tahliyesinde görev yapacaklar. İS 79'da meydana gelen patlamadan önce Romalı çiftçiler bu topraklarda üzüm yetiştiriyordu. 1980'lerde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda, volkanik çöküntünün 20 metre altında, üzüm presleri, şarap mahzenleri, evler ve beş insan iskeleti bulundu.

mercek16
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Vezüv'ün 1944'teki son püskürmesinde, Alman birliklerine doğru yol alan ABD bombardıman uçakları bir kül bulutu ile yüz yüze kaldı. Bu küçük çaplı püskürme dahi birkaç köyü örttü ve 45 dolayında insanın yaşamını yitirmesine neden oldu.


Bunları Biliyor muydunuz?

Oldukça fazla sayıda kişiyi tehdit eden tek yanardağ Vezüv değil. Dünya nüfusu arttıkça aktif yanardağlara yakın alanlar da dahil olmak üzere tehlikeli bölgelerde yaşayanların sayıları da artıyor. Uluslararası Volkanoloji ve Arziçi Kimyası Birliği (IAVCEI) tarafından yürütülen bir insiyatif olan Decade Volcano Projesi, büyük bir volkanik etkinlikte çok büyük yıkım gücü olasılığına sahip olmaları nedeniyle özellikle araştırmaya değer olan 16 yanardağı sıralıyor.
Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan Uluslararası Afet Zararlarının Azaltılması On Yılı (IDNDR) projesinin bir parçası olan bu proje, bu yanardağlar üzerinde yapılan incelemelerin artırılmasını amaçlarken şu sorulara yanıt arıyor: Faaliyetlerinin zaman çizelgesi nedir? Gelecekteki hareketliliğin tahmin edilmesine yönelik yöntemler konusunda ne tür yenilikler getirilebilir? Patlamaya hazırlık olarak yerel ve ulusal yetkililerin alacakları önlemler neler olmalıdır?
Bir kasabayı volkanik bir patlamaya karşı korumaya çalışmak tuhaf görünebilir ama IAVCEI şimdiden başarı öykülerine imza atıyor. Örneğin Sicilya'da 1992'de Zaferana kasabasına doğru bir lav akıntısı vardı. Araştırmacılar ve yerel yetkililer, helikopterlerle devasa beton kütleleri atarak bu akıntının yönünü değiştirmeyi başardılar.
Decade Volcano Projesi, yanardağlardaki hareketlilik ve büyük yıkıma neden olan patlamaların nasıl oluştuğuna dair bilgilere her geçen gün bir yenisini ekliyor ama herhangi bir ülkenin kendini büyük çaplı bir patlamaya hazır sayabilmesi için atılması gereken daha çok adım var.

Decade Volcano Projesi listesindeki 16 yanardağ:
1. Avachinsky-Koryaksky, Kamçatka
2. Colima Yanardağı, Meksika
3. Etna Yanardağı, İtalya
4. Galeras Yanardağı, Kolombiya
5. Mauna Loa, Hawaii
6. Merapi Yanardağı, Endonezya
7. Niragongo Yanardağı, Kongo Demokratik Cumhuriyeti
8. Rainier Dağı, Washington (ABD)
9. Sakurajima Yanardağı, Japan
10. Santa Maria/Santiaguito Yanardağı, Guatemala
11. Santorini Yanardağı, Yunanistan
12. Taal Yanardağı, Filipinler
13. Teide Yanardağı, Kanarya Adaları, İspanya
14. Ulawun Yanardağı, Papua Yeni Gine
15. Unzen Yanardağı, Japonya
16. Vezüv Yanardağı, İtalya

KAYNAK:NATIONAL GEOGRAPHIC

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
21 Ekim 2007       Mesaj #3
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
ETNA YANARDAĞI


mercek1 b
Etna Yanardağı’nın (İtalya) yamacındaki yeni bir yarıktan patlayarak fışkıran lavlar, 17 Temmuz 2001’de başlayan ve 24 gün sonra yatışan bir püskürme sırasında kavurucu bir kül bulutunun altında bir ırmak halinde akıyor. Adada çalışan volkanologlardan Boris Behncke, “Patlamalar öylesine gürültülüydü ki, Sicilya’nın bütün doğu kesiminde işitildi ve 30 kilometre ötede, Catania kasabasındaki kapı ve pencereleri salladı” diyor. Etna’nın püskürmelerine ilişkin kayıtlar İÖ 1500’e kadar iner ve dünyanın volkanik aktiviteye ilişkin en uzun yazılı tarihlerinden birini oluşturur.

mercek2 b

Bir erimiş kaya fıskiyesinin yarattığı bu yeni koni sadece altı günde 90 metre yüksekliğe ulaştı. Son püskürme sırasında yanardağı çatlatan altı yarıktan 21 milyon metreküp lav boşaldı. Yerin derinliklerinde iki ayrı kaynağın varlığına işaret eden iki farklı lav türüyle karşılaşmak uzmanların ilgisini çekti. “2100-2570 metre arasındaki ağızlardan çıkan lav türü, Etna’nın son 15.000 yılda saldığı şeylerin hiçbiriyle benzerlik taşımıyordu” diyor volkanolog Boris Behncke.

mercek3 b

Dağın 2100 metredeki ağzının bir kesimi öfkeli bir patlamayla havaya lav bombaları fırlatıyor. Bir başka kesimden püsküren kül ve buhar, ağzın kenarındaki katı kaya bloklarını parçalayıp uçuruyor. Yerin içindeki basınç altında lavlara karışarak eriyen gazlar, yüzeye ulaşıp hızla genleştiğinde bu şiddetli patlamalara yol açar. İlk kez 18 Temmuz’da püsküren bu ağız, 9 Ağustos’ta lav akışının durduğu son kesimdi.

mercek4 b



Mühendis Chris Heinlein 2700 metredeki ağızdan sıçrayan lavların yakıcı ısısından yüzünü korumak için içgüdüsel bir tepkiyle elini kaldırmış halde bekliyor. Fotoğrafçı Carsten Peter o anı anlatırken, “Dünya canlanıp harekete geçmişti ve biz de tam merkez üssün yukarısında sallanıp duruyorduk” diyor. Heinlein ve Peter volkanik püskürmeleri belgelemek için sıklıkla birlikte çalışırlar. “Ona her zaman ‘Bir lav bombası bana doğru yöneldiğinde, beni uyar lütfen’ derim” diye açıklıyor Peter. “Bu şekilde işbirliği yapmak çok önemli. Bu kadar yakınken, bir patlamadan kaçış yolu yoktur. Serpintiden sakınmaya çalışmak dışında bir çareniz kalmaz artık.”

mercek5 b

Kısa bir süre önce püskürmüş, hâlâ sıcak ve bayır aşağı sürünür haldeki bir kaya üstünde dikilen Chris Heinlein, 2100 metredeki ağızdan Nicolosi kasabasına doğru yönelen daha taze bir akış kesitini görüntülüyor. Sonunda lavlar kasabaya beş kilometre kala durdu. Diğer ağızlardan gelen akışlar Rifugio Sapienza adlı telesiyej merkezini tehlikeye soktu ve telesiyejin bazı kısımlarının yanı sıra yukarıdaki teleferik istasyonunu da yıktı.

mercek6 b

Havada uçuşan ve irileri bir araba büyüklüğüne kadar varan döküntülerin daha küçük parçalarından korunacak şekilde giyinmiş olan teknisyen Charles Rivière, 2600 metredeki ağzı filme alıyor. Fransa’nın Saclay kentindeki Pierre Süe Laboratuvarı’nın araştırmacıları, yanardağın kimyasal bileşimindeki değişiklikleri daha iyi anlamak için, Rivière’in topladığı lav örnekleriyle birlikte bu çekimi analiz edecek. Volkanologlar Etna’daki en son aktivite evresinin yöre sakinlerini önümüzdeki birkaç yıl boyunca gergin durumda bırakabilecek benzer püskürmeler dizisinin ilki olabileceği kanısında.

KAYNAK:NATIONAL GEOGRAPHIC
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
4 Haziran 2008       Mesaj #4
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
mercek21ki3

Fotoğraf : John Stanmeyer



Semeru (arka planda) ve Bromo (solda) gibi gaz püskürten yanardağlar, Endonezya'nın yalnızca manzarasını değil, inançları ve kültürünü de şekillendiriyor.


mercek29ya4





Merapi Yanardağı'nın yamaçları köylerle bezeli. Verimli topraklarıyla çiftçileri yanardağ tehlikesi altındaki bölgelere çeken volkanik araziler, yeryüzü topraklarının yalnızca yüzde birini kaplamakla birlikte, dünya nüfusunun neredeyse yüzde 10'unun geçimini sağlıyor.


mercek220va2
Uzmanlar, 2006'da Merapi Yanardağı'nın patlayacağını öngördü; ancak, birçok yerli, tahliyeyi reddetti. Bir volkanbilimci, "Endonezya'nın karşı karşıya olduğu en büyük sorun, yerli halkı bilim insanlarının söylediklerine inandırmak" diyor.


National Geographic Türkiye..
Gabriella - avatarı
Gabriella
Ziyaretçi
25 Haziran 2008       Mesaj #5
Gabriella - avatarı
Ziyaretçi
Yanardağ

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yanardağ ya da volkan, magmanın (dünyanın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkla ergimiş ya da erimiş kayalar), yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığıömer coğrafi yer şekilleridir. Güneş sisteminde bulunan kayalık gezegen ve aylarda (bazıları çok aktif olan) birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından dünyada, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne var ki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır.
300px Mahameru volcano

Endonezya'daki Java Adasında bulunan Semeru Yanardağı.


Yanardağların araştırıldığı bilim dalına volkanoloji (yanardağbilimi) denir.


Uygulamada yanardağlar


Yanardağ türleri

Yanardağların sınıflandırılması, yanardağın şeklini etkileyen püskürtünün türüne göre yapılabilir. Eğer püsküren magma yüksek oranda (%65'ten fazla) silika içeriyorsa, lava "felsik" denir. Bu durumda lav çok ağdalıdır ve nispeten hızlı bir şekilde katılaşan bir kabarcık halinde yukarıya doğru itilir. Kaliforniya'daki Lassen Peak, ve Martinik'teki Mount Pelée buna örnektir. Bu tür yanardağlar, kolayca tıkandıkları için patlama eğilimi gösterirler.
Öte yandan, eğer magma düşük oranlarda (%52'den az) silika içerirse, lava "mafik" adı verilir ve püskürürken çok akışkan hale gelir ve uzun mesafelerce akabilir. Mafik lav akışının iyi bir örneği, İzlanda'nın neredeyse coğrafî merkezindeki bir püskürme yarığının aşağı yukarı 8.000 yıl önce oluşturduğu Büyük Thjórsárhraun akıntısıdır. Bu lav akıntısı, 130 km ötedeki denize varıncaya kadar akmaya devam etmiş ve 800 km2'lik bir alanı kaplamıştır. Felsik ve mafik terimleri yerine bazen daha eski olan "asidik" ve "bazik" terimlerinin kullanıldığı görülür. Ancak bu terimler artık daha az kullanılır olmuşlardır.
  • Kalkan yanardağlar: Şekli kalkana benzeyen dağlar oluşturacak şekilde zamanla biriken yüksek miktarda lav çıkartan yanardağlar çoklukla Havai ve İzlanda'da görülürler. Lav akışları genellikle çok kızgın ve çok akışkan olup uzun akıntılara neden olurlar. Yeryüzündeki en büyük lav kalkanı, 120 km çapındaki ve deniz tabanından zirvesine 9.000 m yüksekliğindeki Mauna Loa'dır. Mars'taki Olympus Mons, bir kalkan yanardağıdır ve güneş sisteminde şimdiye kadar keşfedilmiş olan en yüksek dağdır.
  • Lav kalkanının daha küçük olanlarına "lav kubbesi" (tholoid), "lav konisi" ve "lav kümbeti" adı verilir.
  • Volkanik koniler, yanardağın ağzında biriken ufak kaya parçacıkları fırlatan püskürmelerden dolayı oluşur. Bu püskürmeler, 30-300 m yüksekliğinde, koni şeklinde tepeler oluşturur ve nispeten kısa ömürlü olurlar.
  • Japonya'daki Fuji Dağı, İtalya'daki Vezüv, Antarktika'daki Erebus ya da kuzeybatı Amerika'daki Rainier gibi Stratovolkanlar ya da kompozit yanardağlar, hem lav akıntılarından hem de püskürtülerden oluşmuş yüksek, koni şeklinde dağlardır.
  • Süper yanardağlar, geniş çanakları olan, kıtasal yıkım ve küresel iklim değişiklikleri yaratma potansiyelleri bulunan yanardağ sınıfına verilen addır. Bu sınıftaki yanardağlara aday olarak Yellowstone Milli Parkı ve Toba Gölü gösterilebilir, ancak kesin bir tanımlama yapmak, asgari bir tanımlayıcı şart bulunmadığı için çok zordur.
Yanardağlar genellikle ya tektonik plaka sınırlarında ya da sıcak noktalarda yer alırlar. Yanardağlar uyuyan (etkin olmayan) ya da faal (aktif -neredeyse sürekli çıkış ve kesikli püskürmeler) olabilirler, önceden tahmin edilemeden hal değiştirebilirler.
Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.

Yanardağların yaptığı hareketler

Yanardağların püskürmeleri ve volkanik etkinlikler farklılık gösterir:
  • Freatik (buhar) püskürmeleri
  • Yüksek silika içerikli lavın patlamalı püskürmeleri (örnek: riyolit)
  • Düşük silika içerikli lavın dökülmeli püskürmeleri (örnek: bazalt)
  • Piroklastik akıntılar
  • Laharlar (döküntü akıntıları)
  • Karbondioksit çıkışı
Tüm bu yanardağ etkinlikleri insanlara zarar verebilir.
Yanardağ etkinlikleri genellikle depremler, sıcak su kaynakları, çamur kazanları ve gayzerler gibi yer etkinlikleriyle beraber görülürler. Püskürmelerden önce genellikle düşük şiddette depremler görülür.
Şaşırtıcı olsa da, volkanbilimciler, etkin (aktif) yanardağların sınıflandırılmasında fikir birliğine varmamışlardır. Bir yanardağın yaşam süresi, birkaç aydan birkaç milyon yıla kadar değişebilir. Bu tür bir sınıflandırma yapmak, insanların, hattâ bazen uygarlıkların bile varlık süreleri göz önüne alındığında anlamsız görünebilir. Örneğin, yeryüzündeki yanardağların birçoğu, geçen birkaç binyılda birçok kez püskürmüşlerdir, ama günümüzde herhangi bir etkinlik göstermemektedirler. Bu tür yanardağların uzun ömürleri göz önüne alındığında çok etkin oldukları söylenebilir. Ancak, bizim ömürlerimiz düşünülürse, etkin değildirler. Bu tanımı daha da karmaşıklaştıran ise, harekete geçen ama püskürmeyen yanardağlardır. Bu yanardağlar etkin midir?
Bilim adamları genellikle, püsküren ya da yeni gaz çıkışları veya beklenmedik deprem etkinliği gibi hareketlilikler gösteren yanardağları etkin olarak kabul ederler. Birçok bilim adamı, yazılı tarihte püskürdüğü bilinen yanardağların da etkin olduğunu kabul ederler. Yazılı tarihin bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiğini, örneğin Akdeniz'de 3.000 yıl geriye, ABD'nin Büyük Okyanus kıyısında 300 yıl, Havai'de ise 200 yıl geriye kadar gittiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Uyuyan yanardağlar, şu an (yukarıdaki tanıma göre) etkin olmayan, ama her an hareketlenmesi ya da patlaması muhtemel yanardağlardır.
Sönmüş yanardağlar ise, bilim adamlarının bir daha püskürmelerini olası görmedikleri yanardağlardır. Bir yanardağın gerçekten sönmüş olup olmadığının belirlenmesi zordur. Örneğin, çanakların milyonlarca yıllık ömürleri olduğu bilindiğinden, 10 binlerce yıl püskürmemiş bir çanağın sönmüş değil uyuyan olarak tanımlanması gerekir. Yellowstone Ulusal Parkı'nda bulunan Yellowstone Çanağı, en az 2 milyon yaşındadır ve 70 bin yıldan beri hiç püskürmemiştir, fakat bilim adamları tarafından sönmüş olarak tanımlanmaz. Doğrusu, çanak sık sık depremler yarattığı, etkin bir jeotermal sistemi bulunduğu ve yüzeyi hızlı değiştiği için, birçok bilim adamı tarafından çok etkin bir yanardağ olarak kabul edilir.
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
29 Ekim 2008       Mesaj #6
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Lav
Dünya'nın iç kesimlerinden yerkabuğundaki deliklerden ve çatlaklardan dışarı doğru püsküren erimiş, kızgın kayaçlardır. Lavların görünümü büyük ölçüde sıcaklığına ve kimyasal bileşimine bağlıdır. Yuvarlak bir delikten dışarı çıkan lavlar çevreye yayılırken, yuvarlak birikintiler oluşturur ve soğuyarak bu biçimdeki kayaçlara dönüşür. Daha sonra püsküren lavlar da bunların üzerini kaplaya­rak daha kalın bir katmanın oluşmasına yol açar. Bu sürecin birçok kez tekrarlanması durumunda, yanardağ denen bir dağ ortaya çıkar. Lavın dışarı aktığı yuvarlak deliğe baca denir.

Lavlar bazı yerlerde, ince, uzun çatlaklar­dan dışarı sızar; yarık denen bu tür çatlaklar­dan çıkarak geniş bir alana yayılan lavlar, yüzeyde oldukça ince bir katman oluşturur. Bacalardan ya da yarıklardan püsküren lavlar bazen önüne gelen her şeyi örterek ya da yakarak çevreye yayılır. Lav akıntılarının kalınlığı 1 cm ile yüzlerce metre arasında değişebilir. Yanardağlara yakın olan yerleşim merkez­leri, kül ya da lav akıntıları altında her an yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İtalya'da İS 79'da Vezüv Yanardağı'nın püskürmesi sonu­cunda, bugünkü Napoli'nin güneyinde bulu­nan Pompei, Herculaneum ve Stabiae kentle­ri lavların ve küllerin altında kalarak yok olmuşlardır. Herculaneum ve Stabiae daha çok lavların, Pompei ise daha çok küllerin altında kalmıştı; bu nedenle Pompei 20. yüzyılda yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılabilmiştir. Lavlar bazen ormanları kaplar ve bunun sonucunda, ağaç­lar kayaçların altında gömülü kalır. Kayaçların arasından aşağı sızan sular zamanla ağaç­ları çürüterek bunları silis ve başka mineral parçacıklarına dönüştürür. Böylece uzun yıl­lar sonra, bütün bir ağaç gövdesinin yerini silisten bir kütle alır. ABD'de Arizona'daki Büyük Kanyon'un dibinde bu türden taş ağaç­ların oluşturduğu 15 katman bulunmaktadır; bunlardan en alttakinin 15 milyon yaşında ol­duğu sanılmaktadır.

Değişik Lav Tipleri
Lavın görünümü, dışarı püskürme biçimine, kimyasal bileşimine ve soğuma hızına bağlı­dır. Eğer lav, yavaş bir akıntı biçiminde yüzeye çıkarsa genellikle yataklar halinde katmanlaşır. Ama bir yanardağdan şiddetli bir patlamayla dışarı püskürürse, havada uçarken soğuyabilir ve yanardağ bombası denen yumurta biçiminde, düzgün yüzeyli külçeler ya da akkor sıcaklığındaki tozlar halinde dökülür. Bu toz parçacıklarının en küçükleri kül olarak yere iner. Eğer lav, deniz tabanındaki bir noktadan dışarı çıkarsa, su­yun içinde çabucak soğur ve "yastık lavları" denen yuvarlanmış yastık yığınları biçiminde katılaşır. Hawaii Adaları'ndaki yanardağlar bazen öyle büyük bir kuvvetle püskürmeye başlar ki, kızıl lavlar yüzlerce metre yükseğe fışkırır ve çok yükseklerden soğuyarak damla­cıklar ve iplikler halinde yere düşer.

Lavların büyük bölümü belirli bir miktar silis içerir. Kum, kuvars mineralinden, yani katışıksız silisten oluşur. Silis oranı yüksek lavlar, genellikle kalın ve yapışkan olur. Koyu, ağdalı bir kütle halinde akar ve çevreye fazla yayılmaz. Bu tür lavlar, özellikle hızla soğurlarsa, katılaştıklarında camsı bir kayaç haline gelirler. Obsidiyen denen bu doğal volkan camını ilk insanlar uzun süre bıçak ve ok ucu yapımında kullanmışlardır. Silis oranı düşük, ama kireç, magnezyum oksit ve demir gibi maddeler bakımından zengin lavlar ise, erimiş haldeyken oldukça akışkandır ve bu tür akıntılar geniş bir alana yayılır. Bu tür lavlardan oluşan en yaygın kayaç türü bazalt­tır. Bu lavlar, yavaş soğursa kristal yapılı bir kayaç biçiminde katılaşır; ama soğuma hızlı olursa, yarı camsı bir kayaç ortaya çıkar. Başta Hawaii Adaları olmak üzere Büyük Okyanus'taki pek çok ada bazaltlı lavlardan oluşmuştur; bunlar, denizin altındaki yanar­dağların püskürttüğü lavların üst üste birikip deniz yüzeyine yükselmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.

Ponza ya da süngertaşı denen kayaç türü, bol miktarda silis içeren ve şiddetle dışarı püsküren lavlardan oluşur. Boşluklarla ve deliklerle örülü gözenekli yapısı, kayacı oluş­turan lavların içindeki gazların oluşturduğu kabarcıklardan kaynaklanır. Bazı süngertaşları suda bile yüzer; nitekim 1883'te Endonezya'daki Krakatau Adası'nda gerçekleşen büyük bir yanardağ püskürmesi sonucunda uzunluğu 30 kilometreyi, genişliği de 800 metreyi bulan dev bir yüzer süngertaşı kütlesi ortaya çıkmıştır. Süngertaşının büyük bölümü Sicilya'nın kuzeyindeki Lipari Adaları'ndan, Kanarya Adaları'ndaki Tenerife'den ve Japonya'dan sağlanır. Süngertaşı sanayide, yüzeylerin düzgünleştirilmesinde ve cilalanmasında kullanılır.

Kaynak:
MsXLabs.org & Temel Britannica
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
14 Kasım 2008       Mesaj #7
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Yanardağ
Dünya'nın iç kesimlerindeki erimiş kayaçların yüzeye çıktığı yere yanardağ ya da volkan denir. Bu tür yerler, her zaman olmasa da genellikle dağ biçimindedir. Henüz yüzeye ulaşmamış erimiş kayaçlara magma, dışarı akanlara ise lav denir. Magma yukarı doğru yükselirken açtığı bir bacadan yada yerkabuğu parçalarının arasındaki yarıklar­dan dışarı çıkar. Lavların sıcaklığı 1.200°C dolayındadır. Yanardağlarda, özellikle de ilk oluşum evrelerinde sık sık lav patlamaları olur. Patlama sonucunda lavlar parçalar ha­linde çevreye saçılır. Bu parçalar ince toz yada küllerden, "yanardağ bombası" denen büyük bloklara kadar değişen çeşitli biçim ve büyüklüklerde olabilir. Birçok patlamaya, lavın yüzeye çıkmadan önce deniz suyu ya da bir yeraltı suyuyla temas etmesi neden olur. Lavın içinde çözünmüş halde bulunan kızgın buharların ve karbon dioksit gazının neden olduğu öteki patlamalar ise son derece tehli­kelidir. Çok değişik biçim ve kıvamda lav vardır; bazıları ince ve akışkan, bazıları ise ağdalı ve yapışkandır. İnce ve akışkan lavların en sık rastlanan türü, soğuyup sertleştiğinde ağır ve siyah bir kayaç haline gelen bazalt'tu. Ağdalı ve yapışkan lavların en çok görülen türü ise, gerçekte erimiş granitten başka bir şey olma­yan, çok açık kahverengi riyolit'tir. Akışkan bazalt lavı 600 metreye kadarı yükselebilen fıskiyeler halinde püskürür. Sonra da yamaç­lardan aşağı akarak geniş bir çevreye yayılır. ABD'nin kuzeybatı kesimlerinde ve Hindis­tan'ın Dekkan Yaylası'nda, lav akıntılarının üst üste birikmesiyle oluşmuş çok kalın bazalt katmanları görülür. Kuzey İrlanda'nın Devler Yolu adıyla anılan kesiminde görülen lav akıntısı oluşumları da son derece ilginçtir.

Yanardağlarda lav püskürmelerinden önce çoğunlukla patlamalar olur ve dışarı büyük miktarlarda kül ve cüruf fışkırır. Koni biçi­mindeki bir yanardağın gövdesi, üst üste binmiş kül ve lav katmanlarından oluşur. Lavlar ve küller koninin tepesindeki krater boşluğundan dışarı püskürür. Birikintiler ar­tıp koni iyice büyüdüğünde lavlar ana koninin yamaçlarında yer alan daha küçük konilerden püskürebilir.
Yapışkan riyolit lavları ise fazlaca akışkan olmadığından yanardağ krateri çevresinde kubbe biçiminde kütleler oluşturur. Bunlar çok tehlikelidir. Gazlı riyolit lavı bu kubbele­rin tabanından, sıkıştırılmış bir kabarcık gibi yanlara doğru patlar. Bunun sonucunda, nuée ardente yada "kızgın bulut" olarak adlandırı­lan yakıcı bir gaz kütlesi püskürür. Havada asıltı halinde duran akkor sıcaklığındaki sayı­sız tanecikten oluşan lav, yoluna çıkan her şeyi yok ederek hızla yamaçtan aşağı iner. Bu arada püsküren ince küllerin oluşturduğu büyük bulutlar da çevreye yayılır. Yanardağlar normal olarak kısa bir süre püskürür, sonra uzun bir süre sessiz kalır. Sessizlik dönemlerinde lavlar kraterde bir lav gölü halinde kaban kaynayabilir yada katılaşabilir. Katılaşma, yanardağ etkinliğinin ar­tık son bulduğu, yani yanardağın söndüğü anlamına gelebilir. Ama çoğunlukla yanardağ hâlâ etkindir ve bir sonraki püskürmesi bir patlama biçiminde olur. Çünkü, yanardağın boğazındaki katılaşmış lavın oluşturduğu tı­kaç ancak büyük bir gaz basıncıyla patlatı­lıp atılabilir. Birçok yanardağ iki püskür­me arasında kalan dönemlerde "tüter"; çıkan duman, alttaki lavdan kaçan kızgın buharlardır.

Dünya maddesinde açıklandığı gibi, yerkabuğu "okyanus kabuğu" ile "kıta kabuğu" olmak üzere iki aynı bölümden oluşur ve bunların her ikisinin de altında manto katmam bulunur. Mantodaki erimiş kayaçlar sıkışıp okyanus ortası sırtlardan dışarı akar ve böyle­ce sürekli olarak yeni okyanus kabuğu oluşur. Okyanus ortası sırtlarda ve okyanus çukurlarında birçok yanardağ yer alır. Bu okyanus yanardağlarının en yüksekleri, Hawaii Adaları ve İzlanda gibi adalar biçiminde suyun üstüne çıkmıştır. Okyanus yanardağlarındaki lavlar hemen hemen tümüyle bazalttır. Okya­nus kabuğu Büyük Okyanus'u çevreleyen kıyılarda ve Hint Okyanusu'nun kuzeydoğu­sunda, derin okyanus çukurlarında yeniden Dünya'nın iç kesimlerine doğru yönelir. Bu­ralarda, okyanus kabuğunun dibe dalan okya­nus levhasının üstünde bir yanardağlar zinciri oluşur. Bu tür yanardağ zincirleri, Büyük Okyanus'un kuzeyindeki Aleut Adaları gibi bir adalar dizisi yada kıtaların kenan boyun­ca uzanan, Güney Amerika Andlan gibi bir sıradağ oluşturabilir. Batan okyanus kabuğu üzerindeki yanardağlarda, özellikle de kıta kenarında yer alan yanardağlarda lav püskür­meleri genellikle patlamalı biçimde gerçekle­şir. Son dönemlerde oluşan Krakatoa, Katmai ve Pelee püskürmeleri bu türdendi.

Ünlü Yanardağlar ve Püskürmeler
Son 100 yılın en büyük yanardağ püskürmesi, Endonezya'da, Cava ile Sumatra arasındaki Sunda Boğazı'nda yer alan Krakatoa Adasında gerçekleşen püskürmedir. Krakatoa, uzun bir süre önce büyük bir okyanus yanardağının püskürmesi sonucunda oluşan bir dizi küçük adadan biriydi. Ağustos 1883'te yer sarsıntıla­rını ve daha küçük püskürmeleri izleyen bir dizi korkunç patlama Krakatoa'nın çok büyük bir bölümünü ve yakınındaki küçük Rakata Adası'nın bir bölümünü yok etti. Patlamala­rın gürültüsü Hint Okyanusu'nda ve Avus­tralya'da, 5.000 km öteden işitilebilecek ka­dar şiddetliydi. Bugüne kadar bu uzaklığa ulaşan bir başka ses bilinmiyor. Aynı patla­malar sırasında, Krakatoa'nın 250 km açığına kadar gökyüzü kararmış ve atmosferi doldu­ran tozlar daha sonraları dünyanın pek çok yerinde pırıltılı gün doğmalarına ve batmala­rına neden olmuştu. Püskürme, bütün okya­nusa yayılan dev dalgaların oluşmasına da neden oldu. Cava ve Sumatra adalarında kıyıya yakın yerlerde yaşayan 36 binden çok insan bu dalgalarda boğuldu. Batı Hint Adaları'ndan Martinik Adası'nda yer alan Pelee Dağı, Mayıs 1902'de şiddetle püskürmeye başladı. Patlama kuvveti yukarı doğru değil, yana doğru etki yaptı ve dağın çevresinde derin bir yara açtı. Buradan çıkan akkor sıcaklığındaki gaz ve tozlardan oluşan son derece güçlü bir kızgın bulut dağın yamacından aşağı indi ve yolu üzerindeki St. Pierre kentinin üstüne çökerek 30 bin dola­yında insanın ölümüne neden oldu. Kentte hayatta kalan tek insan, cinayetten suçlu olarak kent hapishanesinde yerin epeyce al­tında zincire vurulmuş durumda tutulan Joseph Surtout adındaki Siyah'tı. Surtout, kur­tarılmadan önce burada aç ve susuz olarak dört gün kaldı. Limandaki gemilerin çoğu kızgın tozların etkisiyle yandı ya da kaynayan denizin doğurduğu dev dalgalarla alabora oldu.

Alaska'daki On Bin Duman Vadisi 1912'de gerçekleşen bir püskürme sonucunda oluştu. Aynı yılın 5 Haziran'ında gerçekleşen yeni bir Lavlarının bileşimine bağlı olarak, bazı yanardağla öbürlerine oranla çok daha patlamalı bir biçimde püskürür. Cava'daki Botak, Bromo ve Semeru (en üstte) en şiddetli patlayan yanardağlardır. İtalya'da Napoli Körfezi'nde yer alan Vezüv Yanardağı (ortada) püskürürken pek şiddetli patlamaz. Büyük Okyanus'taki, Kilauea Dağı (altta) gibi Hawaii yanardağları en zayıf patlayan türlerdir Yanardağların en patlayıcı olanlarında yamaçların çok daha dik olduğu görülmektedir.

Ünlü Yanardağlar
Püskürmenin saldığı akkor halindeki lav par­çacıklarından oluşan bir akıntı da, yolu üze­rindeki her şeyi silip süpürerek vadinin sonu­na ulaştı ve buradaki ağaçları odunkömürüne dönüştürdü. Ertesi gün vadinin başındaki Katmai Dağı patladı, üç zirveden oluşan karla kaplı doruğu parçalandı ve bunun yerini 4 km çapında bir krater aldı. Bu püskürme sonu­cunda, 160 km uzaktaki Kodiak Adası da 30 cm kalınlığında bir kül katmanıyla kaplandı. Bu büyük püskürmede hiç kimse ölmedi. Va­di üç yıl sonra keşfedildi ve vadi tabanından milyonlarca buhar püskürtüsünün yükseldiği görüldü. Bugün de aynı vadide pek çok püskürtü görülebilir. Ama bunlar duman değil, buhardır. ABD'de Washington eyaletinin güneybatı­sındaki Kaskad Dağlarında yer alan St. Helen's Dağı'nda 1980'de gerçekleşen püs­kürme, bugüne kadar Kuzey Amerika'da kaydedilmiş olan püskürmelerin en büyüğüy­dü. Püskürme öncesinde bir yer sarsıntısı oldu ve yanardağın kuzey yamacında bir çatlak açıldı. Sonra bu yamaç şişti ve bir çığ halinde yuvarlandı. Bunu, döküntülerini 20 km öteye taşıyan ve 260 km2'lik orman alanını yok eden bir patlama izledi. Püskürme sırasında 66 kişi öldü ya da kayboldu. İtalya'da Napoli Körfezi'nde yer alan Vezüv, patlamalı yanardağ türünün tipik bir örneği ve Avrupa kara parçasının tek etkin yanardağıdır. Kraterinde hemen hemen her zaman belirli bir etkinliğin sürdüğü Vezüv'ün genellikle bir baca gibi tüttüğü görülür. Ve­züv'ün püskürmeleri St. Helen's Dağındakiyle aynı türdendir.

Vezüv zaman zaman şiddetle püskürür. Bunlardan biri, yüzyıllar süren bir sessizlik döneminden sonra İS 79'da gerçekleşti. Orta­da hiçbir işaret yokken yanardağın tepesi birdenbire patladı ve çevredeki düzlüklerin üstüne tonlarca kül indi. Pompei bu küllerin altında kaldı; Herculaneum ise, küllerin ça­mura dönüşüp lav gibi akmasına neden olan şiddetli bir boran sonrasında çamurların altı­na gömüldü. Çok sayıda insan öldü; bazıları­nın vücutları Pompei'nin külleri arasında yüz­yıllarca hiç bozulmadan kaldı. Bugün kent, caddelerinde yürünebilecek ve İS 79'daki hali az çok görülebilecek kadar temizlenmiş du­rumdadır. Sözü edilen püskürmeden sonra 1631'e kadar Vezüv'de yalnızca ara sıra bazı ani patlamalar görüldü. Ama daha sonra Vezüv hep etkin kaldı ve en son 1944'te şiddetle püskürdü. Akdeniz'de Sicilya Adası'ndaki Etna Ya­nardağı Avrupa'nın en büyük ve Vezüv'den sonraki ikinci ünlü yanardağıdır. Krateri Vezüvünki gibi genellikle dumanlıdır. Sicilya'nın kuzeyindeki Lipari Adaları'nda yer alan Stromboli de bir başka etkin yanardağdır. Ateşleri gece her zaman görülebildiği için "Akdeniz feneri" olarak anılır. Lipari Adaları arasında bulunan Vulcano Adası'nda da 1888'de bir püskürme gerçekleşmiştir. İzlanda bir yanardağlar adaşıdır; bunların arasında en ünlüleri Hekla Yanardağı ile açıklardaki volkanik Surtsey Adası'dır. Ama bunların hiçbirinin sürekli bir etkinliği yoktur ve pek çoğu tepeleri buz ve karlarla kaplana­cak kadar uzun bir süre sessiz kalır. Bir püskürme olduğunda da bu kar ve buzlar ısının etkisiyle erir ve bir sel halinde aşağı iner.

Yeni Zelanda'nın Kuzey Adası'nda, sön­müş, sessiz ve etkin pek çok yanardağ vardır. Bunlardan Taravvera Dağı 1886'da, 12 km uzunluğundaki bir yarıkla ikiye ayrılmış ve yaklaşık 10.000 km2'lik bir alanı küller kapla­mıştı. Bu bölgede, İzlanda'da olduğu gibi pek çok sıcak su kaynağı ve gayzer yer almaktadır. Hawaii'de iki etkin yanardağ vardır: Mau­na Loa ve Kilauea. Mauna Loa pek şiddetli püskürmez, ama başka herhangi bir yanar­dağdan daha çok lav çıkarır. Bu yanardağın 1950'de püskürttüğü lav miktarı, o güne kadar kaydedilmiş olanların en büyüğüydü. 1935'te Hilo kenti, Mauna Loa'dan gelen ve günde 2 kilometrelik bir hızla ilerleyen bir lav akıntısının tehdidi altında kaldı. ABD Deniz Kuvvetleri'ne bağlı uçaklar lavı bombaladılar ve böylece açılan yeni kanallardan akan lavlar Hilo'dan uzaklaştı. Lavını genellikle sessizce akıtan Kilauea 1924'te şiddetle patlamıştı. Bu yanardağın 10,7 km2 yüzölçümündeki kraterinin tabanı, soğumuş ve katılaşmış lavlarla kaplıdır. Ama gene de yıllık aralıklarla sıvı lav gölleri ve fıskiyeleri oluşur ve akkor sıcaklığındaki lav­lar dağ yamacını yarıp denize doğru akar.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
18 Ocak 2009       Mesaj #8
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye
Yanardağ Ve Volkanların Özellikleri
volkanmapbdc2

Yanardağ Nedir?
Bir yanardağ (ya da volkan ), magmanın (Dünyanın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkta ergimiş ya da erimiş kayalar), yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. Güneş sisteminde bulunan kayalık gezegen ve aylarda (bazıları çok aktif olan) birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından dünyada, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne varki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır


Yanardağlar Nasıl Oluşur?
volcandiagramsj8

Yeryuvarlağının iç kesimlerinin çoğu gibi, magmanın hareketleri ve dinamikleri de fazla iyi anlaşılamamıştır. Ancak, bir püskürmenin, yanardağın altında bulunan katı bir tabakaya (dünyanın kabuğuna) doğru magmanın hareket ederek bir "magma odacığı"nı işgal etmesinin ardından geldiği bilinmektedir. Sonunda, odacıktaki magma yukarı doğru itilir ve gezegenin yüzeyine lav olarak yayılır ya da yükselen magma civardaki yer şekillerinde bulunan suyu ısıtır ve patlamalı buhar çıkışlarına neden olur. Bu çıkışlar ya da magmadan kaçan gazlar, kaya, kül, volkanik cam ve/veya volkanik külün kuvvetli bir şekilde fırlatılmasına yol açar. Püskürmeler daima kuvvetli olsa da, akıntı veya büyük patlamalar şeklinde olabilirler .

volkanmap2fb9

1961 de ortaya atılan plaka (levha) tektoniği teorisinin bilimsel çalışmalara önemli katkısı olmuştur. Yerkabuğunun tek parça halinde olmadığını, katı olmayan manto üzerinde yüzen ve plaka adı verilen parçalardan oluştuğunu öngören plaka tektoniği teorisi, volkanik etkinliğin yüzde 99 luk bölümünün bu plakaların birbirleriyle olan sınırlarında gerçekleştiğini kabul etmektedir. Volkanik etkinliğe sahip bölgelerin yerkabuğundaki dağılımına bakıldığında, bu plaka sınırları boyunca dizildikleri kolayca görülebilir.


Genellikle yanardağlar, zirvesinden büyük duman bulutları ve ateş çıkartan dağlar olarak hayal edilirler. Ne var ki, yanardağlar ender olarak duman ve ateş püskürtürler. Duman olarak düşünülen, su buharı ve çoklukla kükürt buharlarıyla karışmış çok büyük miktarlarda ince tozdur. Ateş gibi görünen ise püsküren maddelerin parlamasıdır. Parlamanın nedeni, yüksek sıcaklıktır ve bu parlama toz ve buhar bulutlarından yansır ve bu yansıma da ateşe benzer.

Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.

Yanardağların Davranışları

Yanardağların püskürmeleri ve volkanik etkinlikler farklılık gösterir:

1-Nuees ardentes-Kızgın bulutlar
("kor halindeki kızgın çığ"), 600 C sıcaklıktaki kül, toz ve gaz karışımından oluşan bulutlardır. Bunlar, 10 km uzaklığındaki mesafelere 100 km/saat'lik hızlarla akabilirler.

2-Volkan külleri
En fazla yayılan malzeme olup, tarım alanlarını kaplayabilir veya örtebilir, mahsulleri tahrip edebilir, şebekeleri ve makineleri tıkayabilir, mekanik aksamlarda ileri derecede yıpranmaya yol açabilir, hayvanların boğulmasına yüksek olmayan ve düz çatılarda aşırı yüklere neden olabilir.

3-Lav akıntıları
Volkanizmanın en tipik göstergeleridir. Bazalt bileşimindeki lavlar 1m/gün'den 3 m/saniye'ye kadar değişen hızlarla akabilirler, ancak bunların insan yaşamını tehdit etme derecesi düşüktür. Lav akıntıları kaynağa yakın kesimlerde en yüksek hıza sahiptir ve kaynaktan olan uzaklık arttıkça, zeminle ve atmosferle olan temasları nedeniyle hızları azalır. Soğuma akınıtının katılaşmasına neden olabilir ve akıntı katılaşan malzemenin oluşturduğu kanalın içinde akmaya devam edebilir.

Daha geniş ve yönlenmiş şekilde olan ve havada asılı konumdaki kaya tozları ile gazlardan oluşan akıntılar kül akıntısı veya piroklastik akıntı olarak adlandırılırlar. Bunlar, 200 -1000km/saat bir hızla akabilirler. Volkanik patlamalardan kaynaklanan hava kirlenmesi ve bununla ilgili riskler kül yayılımıyla sınırlı kılınamaz (örneğin, volkan küllerinin M.S. 79'da Pompei'deki kumsalda yaşayanların ölümüne neden olduğu düşünülmektedir).

Büyük patlamalar ayrıca, 8-16 km yükseklikteki troposfer ile stratosfer arasındaki sınıra ulaşan volkanic tozlar nedeniyle atmosferik değişimlere de neden olurlar.

4-Laharlar (döküntü akıntıları)

Volkanik çamur, Japonca'da kullanılan bir sözcük olan lahar ile de ifade edilmekte olup, bunlar doğrudan patlamadan kaynaklanmışsa birincil, eğer başka nedenlerden dolayı ise ikincil lahar adı verilir. Laharlar volkanik patlama öncesinde, sırasında veya sonrasında meydana gelebilirler ve sıcak veya soğuk malzemeden oluşabilirler. Tsunamilere de neden olabilirler.

5-Karbondioksit çıkışı

Tüm bu yanardağ etkinlikleri insanlara zarar verebilir.

Yanardağ etkinlikleri genellikle depremler, sıcak su kaynakları, çamur kazanları ve gayzerler gibi yer etkinlikleriyle beraber görülürler. Püskürmelerden önce genellikle düşük şiddette depremler görülür.

Bir Volkanın Etkin Olup Olmadığını Anlamak
Şaşırtıcı olsa da, volkanbilimciler, etkin (aktif) yanardağların sınıflandırılmasında fikir birliğine varmamışlardır. Bir yanardağın yaşam süresi, birkaç aydan birkaç milyon yıla kadar değişebilir. Bu tür bir sınıflandırma yapmak, insanların, hattâ bazen uygarlıkların bile varlık süreleri göz önüne alındığında anlamsız görünebilir. Örneğin, Dünya'daki yanardağların birçoğu, geçen birkaç binyılda birçok kez püskürmüşlerdir, ama günümüzde herhangi bir etkinlik göstermemektedirler. Bu tür yanardağların uzun ömürleri göz önüne alındığında çok etkin oldukları söylenebilir. Ancak, bizim ömürlerimiz düşünülürse, etkin değildirler. Bu tanımı daha da karmaşıklaştıran ise, harekete geçen ama püskürmeyen yanardağlardır. Bu yanardağlar etkin midir?

Bilim adamları genellikle, püsküren ya da yeni gaz çıkışları veya beklenmedik deprem etkinliği gibi hareketlilikler gösteren yanardağları etkin olarak kabul ederler. Birçok bilim adamı, yazılı tarihte püskürdüğü bilinen yanardağların da etkin olduğunu kabul ederler. Yazılı tarihin bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiğini, örneğin Akdeniz'de 3.000 yıl geriye, ABD'nin Pasifik kıyısında 300 yıl, Havai'de ise 200 yıl geriye kadar gittiğini göz önünde bulundurmak gerekir.

Uyuyan yanardağlar, şu an (yukarıdaki tanıma göre) etkin olmayan, ama her an hareketlenmesi ya da patlaması muhtemel yanardağlardır.

Sönmüş yanardağlar ise, bilim adamlarının bir daha püskürmelerini olası görmedikleri yanardağlardır. Bir yanardağın gerçekten sönmüş olup olmadığının belirlenmesi zordur. Örneğin, çanakların milyonlarca yıllık ömürleri olduğu bilindiğinden, 10 binlerce yıl püskürmemiş bir çanağın sönmüş değil uyuyan olarak tanımlanması gerekir. Yellowstone Ulusal parkında bulunan Yellowstone çanağı, en az 2 milyon yaşındadır ve 70 bin yıldan beri hiç püskürmemiştir, fakat bilim adamları tarafından sönmüş olarak tanımlanmaz. Doğrusu, çanak sık sık depremler yarattığı, etkin bir jeotermal sistemi bulunduğu ve yüzeyi hızlı değiştiği için, birçok bilim adamı tarafından çok etkin bir yanardağ olarak kabul edilir .

Birçok yanardağ sınıflandırması vardır.Bunlardan en çok kullanılanı aşağıdaki gibidir:

Şekillerine Göre

Kalkan yanardağlar: Şekli kalkana benzeyen dağlar oluşturacak şekilde zamanla biriken yüksek miktarda lav çıkartan yanardağlar çoklukla Havai ve İzlanda'da görülürler. Lav akışları genellikle çok kızgın ve çok akışkan olup uzun akıntılara neden olurlar. Dünyadaki en büyük lav kalkanı, 120 km çapındaki ve deniz tabanından zirvesine 9.000 m yüksekliğindeki Maunaloa'dır. Mars'taki Olympus Mons, bir kalkan yanardağıdır ve güneş sisteminde şimdiye kadar keşfedilmiş olan en yüksek dağdır.

Lav kalkanının daha küçük olanlarına "lav kubbesi" (tholoid), "lav konisi" ve "lav kümbeti" adı verilir.

Volkanik koniler, yanardağın ağzında biriken ufak kaya parçacıkları fırlatan püskürmelerden dolayı oluşur. Bu püskürmeler, 30-300 m yüksekliğinde, koni şeklinde tepeler oluşturur ve nispeten kısa ömürlü olurlar.

Japonya'daki Mount Fuji, İtalya'daki Vezüv, Antartika'daki Erebus ya da kuzeybatı Amerika'daki Rainier gibi Stratovolkanlar ya da kompozit yanardağlar, hem lav akıntılarından hem de püskürtülerden oluşmuş yüksek, koni şeklinde dağlardır.

Süper Yanardağlar, geniş çanakları olan, kıtasal yıkım ve küresel iklim değişiklikleri yaratma potansiyelleri bulunan yanardağ sınıfına verilen addır. Bu sınıftaki yanardağlara aday olarak Yellowstone Ulusal parkı ve Toba Gölü gösterilebilir, ancak kesin bir tanımlama yapmak, asgari bir tanımlayıcı şart bulunmadığı için çok zordur.

Yanardağlar genellikle ya tektonik plaka sınırlarında ya da sıcak noktalarda yer alırlar. Yanardağlar uyuyan (etkin olmayan) ya da faal (aktif -neredeyse sürekli çıkış ve kesikli püskürmeler) olabilirler, önceden tahmin edilemeden hal değiştirebilirler.

Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.
(Alıntı)
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
19 Mayıs 2011       Mesaj #9
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
YANARDAĞ

Ateşküredeki (pirofer) sıvı ateşin, magma hâlinde yeryüzüne çıktığı noktalar. Magma, litosferdeki (taşküre) zayıf noktalardan yeryüzüne çıkarken zamanla çevrede donarak yükseklikler oluşturur. Bu birikintiler de bir dağ biçimini alır.

Yanardağın huni biçimindeki bu kısmına "koni", magmanın püskürdüğü ağza da "krater" denir. Magmanın yerin derinliklerinden kratere doğru yükseldiği yollara da "kanal" adı verilir.

Faal yanardağda dört evre vardır: Tam faaliyetsizlik, solfatar evresi, sürekli ve az faaliyet ve püskürme.

Magmanın akışkanlığı az olduğu zaman magmanın altında biriken gazın basıncı, magmayı dışarı fırlatır. Sürekli faaliyette olan yanardağda magmanın akışkanlığı, düzenli bir lav akışına elverişlidir. Yanardağların faaliyete geçmesinden önce bazı belirtiler görülür; yerin altından, derinden gürültüler duyulur, depremler oluşur, kaynak suları azalır ve sıcaklıkları artar. Sıkışan gazların etkisiyle yerkabuğu büyük bir gürültüyle çatlar, taş ve kaya parçaları yüzlerce metre öteye fırlar.

Yarıktan çıkan gaz ve buharlar ise gökyüzünde binlerce metreye kadar çıkarak yanardağın üzerinde karanlık bulutların oluşmasına yol açar. Gazların çıkışından az ya da çok bir süre sonra magma akışı görülür.

Lav hâlinde akan magma dağın eğimli yerlerinden aşağıya doğru, akışkanlığına göre hızlı ya da yavaş bir şekilde akar. Magmanın yanardağ bacaları aracılığıyla litosfere doğru yükselmesi olayında iki tür vardır:

Dış püskürme ve iç püskürme.

Dış püskürmede magma, baca aracığıyla yeryüzüne çıkar ve yanardağları oluşturur. Bunlar da sönmüş ve sönmemiş olarak ikiye ayrılır. Sönmemiş yanardağlar, eski çağlardan beri faaliyetlerini aralıklı ya da aralıksız olarak sürdüren yanardağlardır. İtalya'daki Vezüv ve Etna yanardağları buna örnektir. Bunlar uzun bir süre faaliyet göstermeden durduktan sonra ansızın faaliyete geçebilirler. Stromboli gibi yanardağlar ise düzenli olarak püskürürler. Sönmüş yanardağlar, püskürmeleri uzun bir süre önce son bulmuş yanardağlardır. Bunlar çeşitli gazlar ve gayzer denilen sıcak sular çıkarabilir.

Yanardağ püskürmelerinde üç türlü madde ortaya çıkar: Gazlar, sıvı ve katı maddeler. Su buharı, yanardağın üzerinde yoğun bulutların oluşmasını sağlar ve şiddetli yağmurlara yol açar. Yanardağdan çıkan hidrojen, karbon dioksit, karbon monoksit ve kükürt dioksit gazları çevrede kızgın bulutların oluşmasına yol açar.

Bu gazların sıcaklığı 200° C-300° C'ı bulur. Çoğunlukla silis ve silikatlardan oluşan lavların ortalama akış hızı saniyede 7-8 m.'dir. Lavlar aktıkça katılaşır. İçlerindeki silis miktarı % 65'i aşarsa asitli lav, aşmazsa bazik lav adını alırlar. Püskürme sırasında, ergimemiş katı maddeler de dışarı fırlar. Bunlara yanardağ bombası, sünger taşları, yanardağ çakılı, yanardağ külü ve yanardağ tüfü gibi değişik adlar verilir. Yanardağ külleri, gazlarla birlikte gökyüzüne sürüklenerek çok uzaklara kadar gidebilir. İç püskürme, magmanın bacalarda yükselişi sırasında, daha yerkabuğunu delemeden donması durumuna denir.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
26 Aralık 2011       Mesaj #10
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Hawaii adalarında bulunan ve dünyanın en aktif yanardağları arasında gösterilen Kilauea yanardağı, püskürttüğü lavlarla ürkütücü bir güzellik ortaya koyuyor.

Yanardağlar ve Yanardağ Patlamaları

Yanardağlar ve Yanardağ Patlamaları

Yanardağlar ve Yanardağ Patlamaları

Yanardağlar ve Yanardağ Patlamaları
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..

Benzer Konular

27 Nisan 2015 / şeheyma Soru-Cevap
19 Temmuz 2015 / GÜLGECELER Sinema tr
15 Eylül 2007 / arrjin Türkiye Coğrafyası
6 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük